1- yüzde 10 seçim barajı denilen faşist, antidemokrat ve halk iradesini gasp eden uygulama... ben akp li değilim diye chp ye oy vermek zorunda da değilim. bana antikapitalist, anti natocu, anti ab ci bir, anti amerikancı bir parti lazım... vatan partisi gibi, hepar gibi...
2- iktidarın ve amerikanın güdümündeki, emrindeki yandaş ve satılık medya... medya insanlara sürekli 4 partiyi pompalıyor. akp, chp, mhp ve hdp... diğerlerinden bir tane bile haber göremiyorsunuz... bir tanesinin lideri ile röportaj yapılmıyor... kimsenin bilmediği partiler var daha...
3-gelir azlığı... akp zaten iktidar olduğu için devletin tüm imkanlarını çatır çatır harcayıp kullanıyor... akp ye nazaran çok ama çok düşük bir gelire sahip olsa da chp, mhp ve hdp ninde gelirleri az değil... bu partiler reklamını iyi yapıyor, sağdan soldan yalaklık için iyi bağış alıyor... ama küçük partilerin gelirleri çok çok az olduğu için doğru dürüst parti tanıtımı, seçim reklamı dahi yapamıyorlar...
4-küçük partilerin, emperyalizm için tehlikeli fikirleri... küçük partilerin bazıları, kimseye eyvallah etmedikleri için cesurca ve türkiye'nin lehine parti tüzükleri hazırlıyor... ab den üyelik başvurumuzu çekecez diyor, natodan çıkacaz diyor, amerikayla ilişkileri minumuma düşürecez diyor... ee tabi bu fikirlerde emperyalistler tarafından tehlikeli bulunduğu için bu partilerin çıkış yapmasına izin verilmiyor ve türkiye amerikancı, natocu 4 partinin eline bakmak zorunda kalıyor... tam gölge oyunu gibi...
gelir yok. haliyle inanç da yok. ancak şöyle bir durum var. zamanında dsp de bu şekilde iktidara geldi ve nazi partisi de. hadi gelin hep birlikte oy oranlarını inceleyelim.
Futboldan pek anlamam ancak insanların takım tutar gibi parti tutması lafı bir klişe olsa da doğrudur. Nasıl ki Galatasaray Fenerbahçe Beşiktaş vs. bu tarz takımların Anadolu takımlarından çok çok fazla taraftarı var ve pastadan en büyük dilimi onlar alıyor, en büyük şikelere imza atıyor bu da buna benzer bir durumdur.
Kahramanmaraş spor nasıl şampiyon olsun şimdi?
Ya Bi düşünün bir taraftan milyarlarca lirayı elinde oynatan akp,diğer tarafta 3-5 emekli askerin takıldığı vatan partisi
sizce seçimlerde hangisi daha büyük başarı kazanır...
cevabı şöyledir:
1. oylar bölünmesin zihniyeti.
2. bu zihniyet yüzünden barajı geçemeyeceği düşünülen partilere %3 oyun bile çok görülerek bu partilerin devlet yardımından yoksun bırakılmaları.
particilik para ve tanıtım işidir. arkanızda sağlam bir medya desteğinizin olması da gerekir.
cem uzan gibi bir genel başkana sahip olan genç parti kısa sürede nasıl % 8 oy aldı sanıyorsunuz?
para, medya ve tanıtım en büyük etken bu işte.
diyeceksiniz ki btp'nin meltem, mesaj tv'si; vatan partisi'nin ulusal kanal'ı varken niye başarılı olamıyorlar?
başarılı olamıyorlar çünkü bu kanallar uyduya hapsolmuş, geniş kitlelere ulaşma imkanı olmayan kanallar. tanıtımları eksik. üstelik yukarıda da arkadaşlarımızın söylediği gibi aman oyum bölünmesinciler ve % 10 barajı olduğu müddetçe düzen partileri hep mecliste olmaya devam edecek.
inanın akp yerine btp'yi, chp yerine vatan partisi'ni, mhp yerine hepar'ı meclise taşısaydı şu ülke; bugün çok daha milli bir hükümetimiz olurdu.
oysa birbirlerine zıt fikirlerde de olsalar meclisteki dört partinin de ortak bir özelliği var:
hepsi neoliberal politikalar üretiyor ve savunuyor,
ab-abd'yle ilişkileri geliştirme ve sürdürme konusunda hepsi birbiriyle yarışıyor,
milliyetçi olanı da, sosyal demokrat olanı da, islamcı olanı da natocu.
hiçbirinin milli hükümeti kurma, ülkenin gidişatını kökten değiştirme, milli sanayi kurma gibi hamleleri yok.
demokrasi, toplumsal bilinç oluşturup ülke idaresinde söz sahibi olan halklar tarafından dünyada yayılmış bir sistemdir. seçimlerde fikirler desteklenir, benzer düşüncelere sahip insanlar parti tabanlarını oluştururlar.
ülkemize demokrasi bir gecede gelmiştir. mevcut teba 20. yüzyılı 15. yüzyıl şartları ve zihniyeti ile yaşayan insanlardı. demokrasiyi tartışıp hazmetmek bi tarafa, okuma yazma bilmiyordu insanlar. kağnıya park sensörü takmak gibi bi'şey oldu özet olarak.
ülkemizde bir siyasi partinin tutunabilmesi için, kalabalık ile ortak özellikler bulması gerekmektedir. ortak payda kesinlikle düşünce değildir, düşünen insanlar azınlıktadır son 500 yıldır bu topraklarda.
türkiye'de siyaset yapacaksanız din, mezhep ve etnik köken üzerine kurmalısınız teşkilatlanmayı ve söylemleri. maalesef insanlar ancak bu paydalar altında toplanıyorlar. teba aynı teba, 3 kuşak geçti üstünden sadece. okuma yazma öğrendi insanlar ama düşünmek hala çok uzak.
küçük parti yoktur.
partiler il meclislerinden belediyelerden beslenir.
türkiye de ki belediyeler siyasal partilerin rant aracıdır.
küçük parti demek belediyesi olmayan parti demektir.
destekleyicisi yandaşı olmayan parti demektir.
ama bir inanışa egemensede iktidar olması kaçınılmaz partidir.
adil bir seçim sisteminde bir partinin meclise 5- 10 milletvekili sokabilmesi bile önemlidir. belki o 5 - 10 kişi kıyamet kadar milletvekilinin yapamadığı muhalefeti yapar, halka doğruları anlatmayı becerir ve küçük partinin büyümesini sağlar.
%10 barajının olduğu yerde sandık, millet iradesi filan hepsi yalandır...
not: küçük parti derken oyları halihazırda fazla olmayan partileri kastediyorum. bir taraftan "milli irade" deyip, diğer taraftan milli iradeyi oy hırsızlığında arayan şerefsiz çırakların dediği anlamda kullanmıyorum bu tabiri haliyle... sizi gidi hırsız seviciler sizi...
kaybedenler her zaman unutulur... bu sadece ülkemizde değil tüm dünyada böyledir ama "küçükler" kale bile alınmaz...
mesela Obama'nın kazandığı Romney'in kaybettiği seçimde 25 aday daha olduğunu biliyor muydunuz? "bize ne birleşik devletlerden" der gibi mi baktınız? konu zaten siz değilsiniz...
Amerikalılar bile bilmiyorlardı...
Sorun şimdi çok bilmişlere; Adlai Stevenson, Thomas Dewey, Barry Goldwater, Hubert Humphrey gibi isimleri bile kimse hatırlamaz. Oysa bu adamlar, yirminci yüzyılın güçlü politikacılarıydı.
Pek pek, Walter Mondale, Michael Dukakis, John Kerry gibi daha yeni isimler "biliyorduk yahu, artist miydi acaba, dur dur, dilimin ucunda" gibilerden bir kıpırdanma yaratır belleklerde...
Üstelik bunlar, kaybeden güçlü adaylardır.
ikinci gelenler. Kısa bir seçim dönemi meşhur olup da sonradan hafızalardan silinenler.
Kimisi "yeşilcilerin" adayıydı, kimisi göçmen düşmanı, kimisi savaş karşıtı.
Amerikan sisteminin "üçüncü bir adaya" şans tanımadığı söylenir. Sanki bizim sistem çok tanır da...
Bu tür adamların ve kadınların, bu tür partilerin, hiçbir şansları olmadığını bile bile niçin ortalıkta dolaştıklarını, niçin seçimlere girdiklerini, niçin akıntıya kürek çektiklerini öteden beri merak edilen bir durumdur.
Evet ya, bizde Liberal Parti de var, Komünist Parti de. ("Hemi de yeşilci hemi de solcu parti" kuruluyordu, o ne oldu ya? Halka inmeyecekler, herşeyi halkla birlikte öğreneceklerdi, öyle diyorlardı...)
Emekli general partisi de var. Ecevitsiz Ecevitçi parti de var. Neler neler var.
Niçin bile bile lades derler bu insanlar?
"Elbette kendi fikirlerini tanıtmak, seslerini duyurmak için" şeklinde hazırlop bir açıklama vardır ama azıcık safdil kalıyor...
isterseniz sözü büyük Fransız yazarı Andre Malraux'ya bırakayım;
"Ölümlü olduğunu bilen insanoğlu, gelip geçtiği dünyaya bir çentik atmak ister."
Gazetelerde adın geçer, belki kimsenin seyretmediği kıytırık kanallarda programa da çıkarırlar, ansiklopedide kısa da olsa madde olursun... Daha da ne istersin?
mesela merak ediyorum acaba al gore şimdi ne yapıyor? en son an inconvenient truth adı altında "her yıl bilmem kaç milyar ton karbon salınımına sebep oluyoruz" diye çığlıklar atınca, Nobel barış ödülünü kazanmıştı...