Beğenmek ya da beğenmemek arasında incecik bir çizgiye sahip olan film.
Beğenmeyen niçin beğenmez ? çünkü olaylar arasındaki bağlantıyı kacırmıstır, kurguyu yakalayamamıştır, ya da çok düz bir mantıkla filmi seyre koyulmuştur.
peki begenen nicin begenir? çünkü konuya adapte olup kendini filmin akışına bırakmıştır, dikkatli izlemiştir ve olayı kavramaya calısmıstır.
demek istedigi şu ki, filmi anlayan fevkalede bulabilir. Anlamayan ise, kocaman bir zaman kaybı olarak nitelendirebilir.
Stay filmini seyredenler için, konuyu anlamak bu kadar zor olmamıştır yamulmuyorsam. eğer sahne geçişlerindeki ayrıntıları yakalayabilirseniz güzel bir kurgu ile karşı karşıya kalabilirsiniz.
izleyen kimselerce anlaşılmayan 1-2 kareden bahsetmek istiyorum.
konunun en başında Başak Köklükaya nın bilgisayarından tatil amaclı yazlık fotograflarına baktıgını hatırlıyorsunuzdur. işte en son baktıgı yazlık hoşuna gitmiş olacak ki, yönetmen o ayrıntıyı birkaç saniye izleyiciye aktarmaya cabalıyor. buda ölüm esnasında kişinin bilinçaltı olarak yorumlaya bilecegi bir hadise. kendini ve ailesini o yazlıkta hayal ediyordu.
yine başak ın sürekli olarak nicin su ictigini soran kimselerede su yanıtı verebilirim kendimce; enkaz altında belli ki aşırı su kaybı oluştu, ve aşırı derecede su içme ihtiyacı hissediyordu. bu da bilinçaltında yasadıgı hikayede sürekli kana kana su ictigini hayal etmesiyle sonlandı.
cansel in kahvede gördügü kimseler ve yolda gördügü otostopcu kadın ise, ev halkının yatmaya hazırlandıgı esnada televizyonda gördügü karakterlerden ibaretti.
kücük detayları yakaladıgım icin olacak filmden keyif aldım. türk sinemasının nadir denedigi bir tür oldugu icinde hayranlıkla izledim..
güzel, başarılı bir kurgu, seyirciyi sürekli diken üstünde tutan bir hikaye. ben şahsen sevmişimdir bu filmi. ama başrolde Başak Köklükaya yerine biraz daha iyi bir oyuncu olsa, ne bileyim, yönetmenler de taylan biraderler değil de biraz daha sağlam abiler olsa daha mı iyi olurdu ne?
ben bu tip filmleri izlerken hep şu düşünceye kapılıyorum: "bir şey eksik ama ne?" bulamıyorum da işin kötüsü bunu. bulsam kendim yapacağım o filmi, parayı kıracağım. ama bulamıyorum.
Senaryosu yazılırkendram yazalım diye girilen sonra korku/gerilime dönüş yapılan kapanışı yine dramla yapılan film. Olmuş mu olmamış!Yer yer saçmalamışlar hatta. hangi insan evladı o hızla araba sürerkek yola bakmadan o kadar uzun süre bişeyler arar arabanın içinde. gerilim filmlerini sevmesem de bi gerilim filmi olarak bile sıradan. Kısaca vakit kaybı. Olumlu olarak ilker Aksum yine mükemmel oyunculuk çıkarmış diyebilirim.
bu gece denk geldim tekrar seyrettim bu filmi. bilmiyorum kaçıncı seyredişim bilmiyorum kaç kez daha seyredeceğim.
kesinlikle beğendiğim bir filmdir öncelikle bunu belirtmek isterim. ancak her izleyişimde kafama bir şey takılmakta. fethiye'deki yazlık ev maceralarıyla, enkaz altında kalmaları bağlantısını çözemedim.
lütfen aptallığıma verin anlamadıysam, anlayan varsa da bana bunu bir şekilde anlatsın lütfen.
insana 17 agustosu tekrardan hatırlatan filmdir. büyük beklentiyle izlenmese de insanı dü$ünmeye itip $a$ırtan ilginc bir kurgusu oldugu bir gerçektir.
insanlar gün geçtikçe o acıları unutmakta, yıgınlar altında kalan insanların yardım edin çagrısını.
bu film hafızaları tazeledi.
kesinlikle izlediğim türk filmleri klasmanında ilk 5'e sokarım bu filmi, nacizane. Öncelikle ölüm ve deprem teması, islam alimleri tarfından küçük kıyamet olarak addedilir. Şimdiden sonrası spoiler.
Filmde ailenin fethiye'ye gitmesi, ölüm anını simgeliyor bence. Hatta çoğu hadiste ölümün müminler için güzel bir diyara geçiş, kafirler için ıstıraplı bir süreç olduğu söylenir. Kuran'ı referans almışlar filmde, hatta bir çok hikaye vardır ölüm hakikatini tasvir eden. TEkrar ailenin fethiye yolculuğuna gelirsek anne bir çeşit komaya giriyor kolonların altında, ve köpeğin evin kızını korkutması bir nevi akut köpeği olarak düşündüm. Sonra banyo esnasında kulağını duvara dayadığında anlamsız sesler duyuyor, bu de dışardaki kurtarma ekiplerinin çığlıkları aslında. Ayrıca not aldığım bir de imgesel anlatım, plajda kumdan kalenin istanbul silüeti olması, ve deniz dalgalarının kumdan kaleyi alıp götürmesi.. FAkat evin annesi bir nevi koma halinde olduğu için konumlandıramıyor tüm bunları. Sonra koma halinde iken gördüğü kabuslar aslında o anki sabit durumu, kısaca orada içiçe geçmiş bir david lynch durumu var ki güzel bir tasvir aslında Ayrıca ev sahibi metaforu ile "Rabb'inize gidiyorsunuz" fikri empoze edilmiş, bunu da beğendim.
--spoiler--
Kısaca bir Türk filminden beklemediğim kalitede bir korku filmi. Hatta bu gazla "ulan türkler yapmış bir de musallat'ı izliycem dedim, hafazanallah. Keşke izlemeseymişim diyorum, hiç değilse bir dahaki sefere kadar bu hissiyatı muhafaza ederdim içimde. Ve ilk çıkacak türk korku filmini sinemada izlerdim.
her zaman bendeki yeri farklı olacak olan film. romantizm manyağı olmayan, sevgilisinin hadi beraber oraya buraya gidelim tarzı isteklerine üstü kapalı küfürlerle yanıt veren ben bu filme gitmeyi kabul etmişimdir. çoğu erkeğin kimi zaman çaresizlikten kimi zaman da fantezi gereği tercih ettiği sinema salonu benim muhteşem fantezi mekanımdı. galleria adlı alışveriş merkezinin sinemasından almış olduğumuz biletlerle yerimize oturmakla başladı macera. daha film başlar başlamaz ufak dokunuşlar da start almıştır. falandır filandır. gerisini anlatıp cinsel hayatımı deşifre etmem fena halde eksi oylanmama sebep olacağı için burada kesiyorum. film mi? gördüğüm yerleri pek beğenmedim. bafiyle meşguldüm zira.
türk sinamasında pek alışık olmadığımız türden bir film. bu yönde pozitif adımların atılacağını gösteren bir film. güzel senaryo ve güzel oyunculukla beğeni kazanmıştır. ayrıca filmin sonu çok güzel bağlanmıştır. korku ve gerilim dolu 2 saat geçirebilmek için izlenebilir.
--spoiler--
hayal, travma, kabus hepsi birbiri içine girmiş. bir an kendimi butterfly effect'deki gibi ne yaparsan yap kaderin önüne geçemezsin gibi hissettim. ölüme kimse engel olamıyor. koca kişisi, deprem olmasa bir trafik kazasında gene ölecek diyor kadının hayali.
azrail ise bir bekçi kılığında mezarları bile kazıyor o kadar yardımcı yani.
en güzel vurgulanan şey ise ressam ablanın tabloları ile film boyunca olan olayların kişilerin bağlantısı.
sinemada izlemediğime üzüldüm açıkcası etkili olurdu.
cansel elçin çok sade oynamış. kendine dönük koca tipinde birini. sesi tonlaması uyuz ediyor. belkide yönetmenin istediği bu. hiç mi uyuz kocalar yok. bu filmde ilgisiz koca rolünde zaten karısına olan tutumu da bunu eleveriyor. hatırla sevgili'deki ahmet ile çok farklı bir karakter.
zaten film tek kişi filmi, gerisi figüran ve dekor olmuş. başak köklükaya yalnız oynamış. çocuklar ve dadı binnur kaya tamamen dekor. bir yeğen rolündeki genç çocuk ben burdayım diyor.
ilker aksum kısa sahnelerinde derin bakışları ile modern bir azrail.
vadesi dolan gidiyor filmde.
ev sahibini söylemeye bilmem gerek var mı.
--spoiler--
kaderde varsa eninde sonunda yaşarsın diyen bir film. deprem ana fikir değil, bir araç olmuş.
taylan biraderlerin okul filmini pek beğenmesem de bu film çok hoş olmuş.
gerim gerim germesi ona anı hissettirmesi bile başarılı kılıyor filmi. oyunculuk ve final sahnesiyle süprizlerle dolu olması...
bence filmin kurgusu çok sağlam olmuş.
--spoiler--
ilker aksum azrail rolünü süper oynamış.
-ev sahibi de seni bekliyor abey
-ev sahibini bekletmeyelim abla
mezarlıkta bütün hepsinin adının yazılı mezarlarının olması çok güzel ayrıntı. ''bundan sonra sıra sende abla'' diyen azrail'in sonra onun canını alması, deprem sahnelerinin gerçekçiliği.ü
--spoiler--