bugün

şeyinin şairi. bu da şair(!) merhum mehmet akif de... ey yumurtaya can veren allah'ım...
6-7 yıl falan evvel doğu perinçek, memleket gençlerine kötü örnek oluyor diye kafayı küçük iskender'e takmıştı, kendisinin malum kötü örnekliğinden bihaber hem de. medya da alkol ve uyuşturucuyu özendiriyor, intihara sevkediyor gibilerinden haberlere gaz vermişti. demek şiirle de çomak sokuluyor birilerinin kovanına. (bkz: şiirli değnek)

dicle ile fıratı bir düşüş saymazsak sevelim, sevdirelim.
(bkz: lezzetli tümörler lokantası)
geçen sene bana msn.den en güzel doğumgünü hediyemi vermiş yüreği göğüskafesine büyük bir garip adam..kelime büyücüsü..en güzel şiirlerinden biri.. özlemek rengi,gözyaşı kokulu..mayısta ayrılanların rüyasına ölü bir martı girermiş derler..

kanlımasal

aklım, haklıyım, et firarını!

ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan ölümümü diledin.

mayıstı.

seni o yüzden bağışladım!
ben en çok mayısta su içerim
derinim balık kaynar derinim kanımı kaynar
ben en çok mayısta öne eğerim başımı
içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar.

avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı
mayısta öğrenmiştim;
ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı
ve kim bilir
mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır
tiril tiril bembeyaz bir giysiyle
rüzgârda ayakların çıplak
öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak

kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi
bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi
eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan
tam
tam yaza girecekken
yazın omzuna yüzünü dayayacakken
çekip giden
ayaklarının altından o son sığınak terası da
acılarının veliahtı bach'ı da çekip
gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir
yani.. anlıyor musun.. mayıstı..

seni o yüzden bağışladım!

bir sesim vardı gölgenden ikmale kalan
biliyorum, büyük çocukluktu birbirimizi sevmemiz
cesaret işiydi, delikanlıcaydı,
bu korkunç sevgide
yanlışlarımızı yeniden keşfedişimiz
el deymemiş yalnızlıklara kalkışmamız
yalnızlıklarımızı değiş tokuş etmemiz

bu evcilik oyununda bile duldum
hatırla
sana dizlerimi
sana tabi bileklerimi ve topuklarımı sundum;
çevirdikçe bedenini ruhunun radyo dalgalarında
cazdı, bluesdu, klasik kemandı, klasik aştı
boktu püsurdu
hatırla, senin gözlerin çokulusluydu
senin gözlerin ham kadınsızdı
çamurdandı
ağzımda getirdiğim karsuyunu
kalbine kaçırdım! ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin
yatağa döküldü
yatağıma döküldün
yatağına döküldüm
ve ben bu sonsuz savruluşta
o gece
bütün eski sevgililerimden ince ince söküldüm!

senin oldum!

ihanetinle pislenen küçük dolaşımımdaki kanla
karalar çekerek ölümsüz kirpikdiplerine senin
senin mahşer atlısı dudaklarına
en çok da dudaklarına sokuldum!
üşüyordum,
üstüme doğru çekip o kedi dudaklarını
bir tay sığınırmışcasına anasına
bana ölünle uyudum! anlıyor musun.. işitiyor musun..
cesedine yeni baştan hayat verebilmek için
ihtiyarladım.. ihtiyarladım..
ben zaten kendimi aşklarda
hep kalkışılınmış müthiş intiharlarla yaraladım!
koştum sürekli
bir hüzünden bir tersliğe dokunarak koştum

bazı sevdalarda hafızasını kaybeder ya insan
telaşlanır, ağlar
babasını sorar çevresindekilere
öldüğünü bildiği halde
adını unutur, yolunu kaybeder oturduğu evin
bir titreme gelir yerleşir ya ortasına mayısın
bir dikilir bir çöker ya
kalbine secde eden intikam
tam
tam yaza girecekken
yaza bir ekmek bıçağı tutuşturacakken
sapı plastik kötü bir ekmek bıçağı
-geri döner.. döner değil mi.. diye
birkaç kırık sözcük.. buruşuk..
-öldürürüm o zaman, kurtulurum.. deyip sustuğun
-kaçarım sonra, kimse sormaz.. deyip yığıldığın
nisandan hazirana doğru bir su kayakçısı
gibi süzülürken mayıs, ah bach!

ah benim bir kangurunun cebine yerleştirdiği yavrum!
talanım! artanım! eksik kalanım! yarım kalanım!

nasıl yedirirdim ihanetini kendime
o dev hisle sen mayıstın ben mayıstım
herşey ama herşey elele mayıstı
seni o yüzden bağışladım!

uzanıp topraktan çıkarttın beni
tozumu sildin, hohladın, parlattın
ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan
-gidecektin, mecburdun, hepsi gibi-
affını diledin.

mayıstı. mecburdum.
seni o yüzden bağışladım!
cihangirde herkesin gelip kalabileceği evi olan,ama gelenlerede kötü kötü bakan yazar, valla ben gidenlerin yalancısıyım.
"hiç değilse ayık dolaşmayacak kadar dürüstüm."
de gülüm! De ki: ela bir günde gelecegim
istanbul darmadagin olacak, saçlarim
darmadagin. Hepsi, darmadagin!
üzülme gülüm! Toparlanacagiz, birlikte,
ayaga da kalkacagiz, yürüyecegiz de gülüm
hem de çelikten topragini dele dele hayatin!

de gülüm! De ki: bitmistir umut, bitmistir
sevgi, bitmistir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemisligi ögretecek, tattiracaktir
hasretten-hakikaten-ten degistiren yüzüm!
göreceksin gülüm! Bekle!
hirslarimiz, acilarimiz gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alisacak..
göreceksin-sevinçten aglayacaksin gülüm-ki
iste o vakit bana-dogrudur!-
sair olmak, seni sevmek pek çok yakisacak!

bak! siirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!
inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kapli kitaplardan çikartilacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artik hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalniz, umarsiz kalmayacak!

Küçük Iskender
ne şekilde olursa olsun popülisttir. bundan çok değil üç dört yıl öncesine kadar rimbaud+bukowski+viyan=k. iskender diyebilirdik. ama görünen o ki bunu çoktan aşmış durumda. yapmacık mı gerçekten anlattığı gibi mi bir türlü kestirilemiyor. edebiyatın üstadlarıyla ve popüler insanlarla aynı karede bulunmak oona keyif veriyor."otuz üçünde kahpe bir anarşist" diyorken kendisine o şimdi asker gibi dandik ve abuk sabuk bir düşünce sahibi bir filmde oynayabiliyor. ağır romanda ateşin başında aforizmalar savuran insanların içinde de o var. ve aynı zamanda kendisi yazmış o bölümleri. kah metin üstündağ a sataşıyor kah altay öktem e kah sunay akın a. eflatun sufleler i okuduğunuzda benden sorulur diyor camia için. yine de okunmaktan alamıyor şu fani kendini.

bir k. iskender güzellemesi olarak
(bkz: paris)
(bkz: hayalgücü büyük lakabı küçük iskender)
cerrahpaşa tıp fakültesinde 5 yıl okuduktan sonra ayrılan ,istanbul üniversitesinde sossyoloji okumaya karar veren fakat bunu da bitirmeden bırakan ,daha sonra kendini edebiyata veren ,emnre belözoğluan bir takım hisler besleyen şairimizdir.

GECE KUKLALARI
çelişkili kuvvete dönen yapışkan bir ölü var
korkulan otobanın ortasında viraj yaratan.
bir dedektif hissiyle yaklaşırken dünyaya ay
toprak tutarken elini cetvelle çizilmiş suyun
gözlerini düşürmüş bir genç kız gibi mağrur
ve diken diken; arabanın bagajında bir ölü var
direksiyondaki cesetle hayatı
cinsel kimliğini iplemediğim, şiirleri ile bana "şair kimdir" i anlatan, her daim helal olsun dediğim ve kelimelerinde kaldığım şairidir...
'sikimi kaldırmayan cenazemi kaldırmasın' diyerek dürüstlüğü karşısında hayran olduğum şair.
"bir ayağınız türkiye'de, bir ayağınız amerika'da olursa, ister istemez cinsel organınız tam avrupa'nın göbeğine düşüyor gölge olarak. o da herhalde hollanda'dır" demiş zat.. hayatımda ezberlediğim nadide şiirlerden birisi de kendisinin bir şiiridir..
"demokrasi senin saclarindan guzel olamaz" (bkz: bir nedeni yok yalnizca optum)
'' hastalıklı yalnızlığım.. imkansız adam.. seni asla getiremedim, geri de götüremeyeceğim..'' cümlelerini içime kazımış olan yazardır, şairdir.
Katlanarak çözülüyor terkedilmiş bahçelerdeki
kuyular; oralardaki çocuk ölüleri - ölü gürültüleri,
Bakın ben herkesi öldürmedim
hatta sevmedim ceddime bıçak çekmeyen hiç kimseyi
Şimdi tam vaktidir, söylemeliyim o
Ötekim'den nefret eden insanlara ezberlettiğim
ezberlettikçe kirlettiğim cümleyi:

Çok ayıp bir şey mutluluk

Eğer bir dosta giderken geceyarısı
ona uzatacağın elinde gelincikler varsa ve
arkana sakladığın elinde taşıyorsan hâlâ hançerini

dizelerinin sahibi olan yetenek.
ortadoğa hapishanesi de tavsiye edilir.
Sol açık'tan, netekim paşaya şu guzide satırlarla mektup döşeyen kişi....

sayın kenan bey,
bu mektubu size serin bir mart sabahı, atatürk'e dil uzatan bir youtoube videosunu seyredip sinirle kahvemi yudumlarken yazmaya karar verdim; satırlarımı pek de düşünerek sıralamayacağım; zaten düşünmek gibi ahlaksız bir eylemin girdabına kapılmış bir neslin yok edilememiş ender zatlarından biriyim; en azından özürlü bırakacağınızı umduğunuz bir devrin çocuğuyum; pek öyle lale devri de değil o; bal gibi kötek devri.

zat-ı âliniz, darbeyi yaptığında henüz 17 yaşındaydım; cebir hesabım kuvvetlidir; şu an cebren ve hileyle 44 civarında seyrediyorum; mamafih sizin kadar dirayetli ve müstakil bir soğukkanlılık sergileyemediğimin de farkındayım.

bizim aile de sayenizde çöktü; komünist babam arkadaşlarının gördüğü işkencelere, yaşadığı coğrafyanın güzel insanlarının genç / orta yaşlı demeden itinayla seçilerek imhasına tanık ola ola önce kendini, sonra yuvasını mahvetti; akademik eğitim görmüş bir ressam olmasına rağmen tünel'de yarısı yanmış, pislik içinde bir binanın karanlık odalarında canını teslim etti. ben sayenizde kabataş erkek lisesi'ndeki eğitimimi okulun koridorlarında dolaşan askerlerin eşliğinde, arada sırada canı sıkılanların bizleri copla sıra dayağına çektiği bir ilim yuvasında tamamladım; siz işkencelerdekilerle vakit geçirirken bendeniz girdiğim tıp fakültesindeki kadavraların başından mide bulanarak kaçtım; kendimi hep bir işkenceci gibi gördüm orada. sanki öldürdüğümüz yetmiyormuş gibi içini açarak hâlâ konuşturmaya çalıştığımız bir yurtseveri kesmek, daha da kesmek, mümkünse hücrelerine kadar inerek kesmek eğilimini bünyeme yediremedim. son kadavram bir çiftçiydi. onun, tahtaya çivilerle çakılmış o büyük ellerini, hayatı kavramaya, toprağı kucaklamaya hazır ellerini unutamadım; bir ölünün kutsal ellerini öpmek ne demektir, bilir misiniz?! ne faşizme yenilen babamın ellerini ne sizin ellerinizi öperim; o büyük köylünün elleri sizlerinkinden daha sıcak, daha şefkatli, daha öpülesiydi. ben o adamın elleri sayesinde hayattayım bugün.
asmayıp da beslediğiniz biri...

dedim ya, babam ressamdı, siz de resmi seversiniz; babam hayatı boyunca bir nü yapmadı, yapamadı kenan bey; masum bir içgüdüyle sanki çıplaklığı fakirliğe bağladı; fakir olan çıplaktı ve bunu resmetmek adeta alaydı onun gözünde; size nü konusunda ne ilham verdi kestiremiyorum ama, cinsel organlarına tazyikli su fışkırtılan kızların ya da hayalarına elektrik verilen devrimci delikanlıların çağrışım yapma olasılığı yüksek; kim bilir bizzat tetkik ettiğiniz bir seansta "bir gün bu vahşeti tuvallere estetik kaygı güderek nakşetmeliyim" diye düşünenler arasına da karışmış olabilirsiniz. malum, her yer, her şey karışıktı o vakitler; akıllar da dahil buna. insanın tamama gücü yetmiyor işte; asmayıp da beslediğiniz kişilerden biri olarak bunu ifade etmeyi ortamın müsaitliğine bağlıyorum.

vaktiniz varsa ve gözlerinizin sağlığı yerindeyse dostoyevski'nin 'suç ve ceza'sını okumanızı önereceğim naçizane. o pek nutuk havasında değildir ancak, gizliden gizliye barındırdığı tiratlarla iç hesaplaşmanın hastalıklı yapısını teşhir eder; ah elbette fazla toplumsal sayılmaz belki, kim bilir fazlasıyla bireycidir de, ancak topluma bir noktadan başlamak da lazım. birey, bunun için iyi seçilmiş bir giriş kapısı. başka hayatlara saygı duymanın solculukla doğrudan ilgisi olmadığına kanaat getirebilirsiniz; başka hayatlara saygı duymak, bu aralar önemini fark ettiğinizi sandığım özgürlük denen, sizce kızıl bir hevesin tezahürüdür aslında. yani sizin de anlayacağınız şekilde söylersem bir tarafta kızıl kuvvetleri temsilen özgürlük vardır, bir tarafta karanlık kuvvetleri temsilen derin devlet politikası. bir nevi warcraft; varsa torun torba, bu bilgisayar oyununun brifingini verebilirler size. güzel oyundur: insan ırkıyla yaratıkların mücadelesi. ama baştan seçmeniz lazım hangi tarafta olduğunuzu. inanır mısın, bir kaptırıyorsunuz kendinizi; ne şiir kalıyor, ne özlem, ne mücadele, ne memleketi kurtarma arzusu, pata da küte de, kılıç al, kalkan al, geçiyor ömür. ikinci el savaş oyunları, her zaman ucuzdur, herkese tavsiye ederim.

neyse, konu dağıldı, ee, kolay değil, şizofreniyi bir siper, bir sığınak kabul etmiş, hayatta kalmayı başarabilmiş bir neslin çocuğu olmak, bu acılarla barışık yaşabilmek; bazen benim de dengem kaybolabiliyor. mazur görmeli. ortalara bir yerlere dallas benim babamın bavulu olmadı hiç; çünkü her an yolculuğa çıkabilecek kadar tedirgin değildi; tam tersi, yerleşik bir adamdı o. davasına, düşüncelerine, sevinçlerine, üzüntülerine körü körüne bağlıydı; evcildi kısaca. eline tutuşturulmuş bir pusulayla yaşamadı. insanların işaret ettiği yerlere gitmedi. doğduğu ülkede doğduğu kadar temiz öldü. herkes onun kadar şanslı değil.

duydum ki, babamın doğduğu ve temiz öldüğü bu ülkeyi şimdi de eyaletlere ayırma, ortalara bir yerlere dallas yerleştirmeye niyetli taslaklar hazırlanıyormuş; bir oyun daha vardır; gizli hedef. oyunculara başta görevler dağıtılır ve herkes bir dünya haritası üzerinde ordularıyla bu gizli görevlerini sonuçlandırmaya çalışır. o da zevklidir.

madem oyun oynayacaktık kenan bey, madem her şey bu kadar pamuk helvası kıvamındaydı, madem oyunlar masumdu, o çiftçinin ellerine neden çiviler çakıldı, o zamanki yaşıtlarımın boyunlarına ilmik neden geçirildi; neden babalar ölüme, gençler işkenceye gönderildi, neden bir dönemin taze beyinleri coplar eşliğinde eğitildi; zarlar mı hileliydi, krupiyer mi ahlaksızdı, nü'ye malzeme model mi yoktu?!
sizi bu yaşta daha fazla yormamak lazım; kusura bakmayın, başta da dedim, şu videoya sinirliyim aslında. mektubuma son verirken, şu öpme / koklama bahsine gelmişken, eylemsiz kalmayı tercih ediyorum. kısmi "fikir arkadaşı"nız sayılabilecek yıldırım gürses'in dediği gibi 'biliyorum, bu son mektup ayıracak bizi' lakin, çıkarayak, bu coğrafyada düşünce özgürlüğünün sizin de canınızı yakmasına ben ve kahvehanedeki arkadaşlarım pek güldük. artık sayenizde okumuyor, düşünmüyor, statik bünyelerimizi okeyle, kingle, batakla tıka basa dolduruyor, boş vakitlerimizde nü resimlerin önünde 17 yaşlarımızın geç kalmış tatminlerini kolluyoruz.
shakira nasıl, biz hastasıyız.

hürmetler.
cinsel kimliği bizi ilgilendirmeyen,insanda okudukça okuma isteği uyandırabilecek yazar kişi. bazen kafa patlattırır bazense güzel bir şiirin sonuna gelip "mal mısın?" dedirtir. * * * *

"hayvanlarla hayvan olma. haklıysan inat et. payına düşeni söke söke al, iç, dans et, seviş, oku, seyret, dinle. ve düşün! hayatını adayacağın idealler, ruhunu büyütecek düşler edin. vücudunu ise çöpe at. hemen!" gibi mantıklı şeylerde söyler arada.
başlangıç olarak kabul gören ALPHA şiiri:

nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta
yokluğun!

hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:
aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun
(bkz: telefon rehberinden isim silmek/#1763783)
Ölümü De Kusacağım

çınar ağaçları ölüm orucunda
haşarat ayaklarımla geldim geceye
bu şehir şimdilik şurda unutulsun
uzun bir bıçak vardı ya avucumda
kendi kendini kanatırdı sessizce

sevdiğim adamın adi: sokak adları
sokak atları ve sokaksız yalnızlığım
içimde tuzlu bir magma taşırmışçasına
yüzüme geldim yüzümde kuru çam yaprakları
çamlar dediysem inanmanız da gerekmez
pencerelerden sarkıtılan
kaçık erkek çorapları.. aaah! ölüm!
zulmettikçe hicvedeceğim seni
içeceğim anasını satayım
kusacağım da! her yere bakan gözlerimle..
tut elimden istanbul!
tut elimden pis orospu!
tut ki elim sana bir mektup gibi kanasın
tut ki elim bir an olsun sıcak
bir an olsun bir sübyan ağlayışı gibi
imzasız kalsın!
hiçbir zaman kendisinden hazzetmediğim ve varlığıyla bu durumu haklılandırmaya yeten, biyografisinin ilginç bir kompleksle yazılmış olduğuna kanaat getirince de bir daha kendisi hakkında hiçbir şey duymak istemediğim zat.
(bkz: böyük höseyinin köçüğü köçük iskender)
(bkz: van kalesi repliği)
hacettepe tıpı 6. senesinde bırakan,ne olduğunu ve nasıl yaşadığını bağaran ve bunda da bir beis görmeyen,anlayana tat veren,bir çok edebi dergi ve gazetede yazan ve geçimini bundan karşılayan,'balık burcu hikayeleri' pek güzel olan yazar kişi.
uzuuuuun bir süredir her fırsatta okuduğum, ilgilendiğim, hatta bi keresinde cepte para yokken şiir kitabının fotokopisini çektirdiğim, kendimi arkadaşı gibi hissettiğim şair.

şiirleri, yazıları (son dönemde radikal'de yazdıkları da dahil) beni yakalayan bi insan kendisi. bu tür sanatsal çalışmalarda, özellikle şiirde duygu sömürüsü ve aşırı duygusallıktan iğrenen biri olduğum için yazdıkları tam bana göredir bu şahsın. ister aşktan ister toplumdan bahsetsin (kenan evren ile ilgili yazılarını özellikle tavsiye ederim), beni benden alan bi abimdir iskender.

bi de konuyla alakasızda olsa ilk rock n coke'a giderken taksimde aynı otobüse binmiştik, gidene kadar anlattığı hikayeler ve gidince ısmarladığı bira için teşekkür ederim; bi daha görme fırsatım olmadı ama ailecek seviyoruz kendisini.