yanılmışım, ikinci bir tabiatmış seni ısıtan,
cinsaçı gibi kuşatarak vücudunun en mutena yer-
lerini, sana bakmak olmazmış, o heykellerin götü-
rüldüğü ılık havzada sana dudaklarımı vermişmiş
simsiyah şahmeran, (oluşmuş bir dönenceyim senin
yanardağında, dönemem, dönersem kazığa bağlarlar
akşamımı, ipe çekerler, ben aya bakmadan ağlayamam)
yanılmışım, bir taymış önümde diz çöken, unutturan,
bir kadının elinden sıyrılıp düşmesi gibi çocuğu-
nun, oyuncaklarımın kanadıydı hep bir tarafları sen
bana dokundukça,
yanılmışım, yağlı gözlerinin kuyusunda asit köpü-
rürmüş, siyanürmüş tükürüğün, sana sincap getiren
ressamı hatırla, infilak eden o karaşın kahpeyi,
on sekiz yaşından küçükler giremezmiş rüyana,
yanılmışım, bu orman değilmiş benim kaybolduğum,
ben kendi werther'imi
bir başka koyda uyurken bulurum.
plaj güzeli ay
kumsalı geri al
geldigi yüze,
ıslık ıslık deniz
sesimi işittir
içindeki kazaya,
terkedilmiş toprak
taşın ruhumdaki krallığa,
ve
artık sözü geçmesin
bu gezegende
bu gezegenin,
ben
çekilen ağla
dönerim bir gün yurduma,
ne o doğa
ne o esrar
tutmaz üstüme kuma,
beni bir tek atlar anlar
anladıkça anlatırlar
geçmişe çöken tortuma,
kişnerler
kişnerler
kişnerler
daha fazlasını umma.
gece mütemadiyen infilak etti!
gecenin gardırobunda bulduğum çıplak erkekler:
utangaç ve isyankar
sevinci/hüznü, yetim koyup da gitti tutku,
kendisini aynada seyreden bir ayna gibi
aldatılmak, bir gölgelenmenin zamiridir...
siyah hiçbir çocukluk yaşamış mıdır ki
ardında karartmalar sürükleyerek bakar tarih
mektuplar sende kasın, çocukları ben yırtarım
şimdi eski bir pikapta unutulmuş eski bir plak oldum
çizik çiziğim! ...
Bir erkek kardeşim olsa ölür bu bir mısır
sanatıdır diyerek elindeki ömür mecmualarını
şerbete batırırsa çekirdekli yaz mevsiminde
şüpheli;
Aşklar yaşayarak kalbi karıncalanan o kızıl
derili çocuğun toz dudağıyla zalim bir
meşgale edinircesine ellerini kavminin
büyüsünde seyrelttiği;
Kalacak ad: seçilmemiş ruhun orospuluğu, söylenirse,
biri kendi gözlerini ele verir. bir cildin
leoparları örgütlemesi
gibi kararsız başlarsa sanrı, sesinde
herkesi yenecek bir boğa görülür;
Ellerini açıklayarak geçirdi hayatını bir saniye
müsayedeyle her yerinden ayağa kalkmış
tebessümün boşluğunda diz çöküvermiş
pencere kenarlarıyla yalnızca az pişmiş
ölüleri ellerinden tutup cennetten
cehenneme karşıya geçiren;
Neden tozlanmaz birlikte terkedilmiş evlerdeki
pikaplar ve neden, kırıldığında bir 45'lik
plak, çığlık çığlığa kurumuş bir nehre iner
yüzlerce martı ve leylek;
Lacivertler ve bu ben!
Kurtarılmış bir bölgeyim, gölgemde hurma ağaçları.
Üzerimde sonsuz küstahlığın tırnak izleri var.
Kurtarılmış bir de gövdeyim aslında yekpare taştan,
Başucuma slogan yazıyor çok sevdalı çocuklar.
'Biz gecenin emrine girdik,
Gözümüz keder görmez artık! ' diye
hayıflanıyor kimi elementler, oysa ben
atomunu yeşile kaptırmış alelade bir ot gibi
bitmek taraftarıyım bir cenk sahilinde.
Dudakları polis ruju bir kadınla da seviştim
yüzünde bir yama gibi duran bakışlarıyla
beton bir kadın.
Tabelası sökülmüş kasabalardan gelen bir kadın
Aşkta tedbirli, serserilikte acımasız
hayata kuvvetli bir şamarla inen
yedi ceddi yetmiş yedi bela kuşanmış
başka erkeklere kurnaz
bana bir gangster kadın.
Adı dilimde tespih
Adı göğümde vahşi dolunay
göğsünden şerbet fışkıran kadın.
Her yıl derisini değiştirirdi onsuz bunaldığım şehir
anarşistler ırmakları ateşe verir, dağları zorlardı
büyük harflerle yazılmış bir yalnızlıkla düşünüyorum da şimdi
kaç hücresi hayata bağlıdır artık ve
benim susturduğum kainatta o hangi gezegendedir.
Kurtarılmış bir bölgeyim, gölgemde hurma ağaçları
hatıramda öyle uzun, öyle sıcak, simsiyah bir sedir
oturmuş yaşlılar, topraktan pirinç ve gençlik ayıklar
söyle bana ömrüm, bu saadet değilse nedir
iz süren bir hayvan
gibi içinden gidiyorum buzulun ve
bu büyük paramparça tesadüfün;
önerildiğim ihanette bir zemin
bulmuş kendine mana, ters
yön alsa patlamış yara takacak
ilk meşru yabancıya - -
kayıtlarda yazıyor benim yerime
ölü delinin ilkokuldaki lakabı;
başlayabilecek mi biriktirilebilmesi
önlemsizliğin kavurduğu ölümün, ölümlerin /
bu gece ay misafirimiz olacaksa ay
vardın; klasik döşenmiş yüzünle
bir gemi indirilir gibi denize
indirildim sessizce bedenine, o gece
dudaklarına sığınmış ölü martınla hep
söylenmesi askıya alınmış aşk adına
ballarımı aldın en güzel çiçeğimden
ne sarılıyordum kabusuma
ne de bir müzik parçası bitiyordu,
itiyordum sesimi kulaklarına doğru
duy beni duy beni duy beni Hayta
tasarlanmış bir gezegen değil bu
ormandaki tek yalnız hayvan benim
kar yağıyor üşüyorum donacağım Hayta
avcımı arıyorum bir çabuk
istediğim, sıkılacak bir kurşun
kendi kanımı görmek istiyorum Hayta
bir gelinlik gibi giyeceğim kanımı bir başıma
kocam karanlığın ruhuna uzanacağım sonra
duvağımı en korktuğum canavarlar kaldıracak
ve ağzıma deyecek hafifçe uzay
bekaretimi hüsrana saklıyorum Hayta
tasarlanmış bir gezegen değil bu
tanrı dediğimiz, şaşkınlığımızın karakutusu
ellerim artık senin suyunda denizyosunu
felaketten arta kalanlar senin olsun
gözlerine deprem olmak için ne yapmalı
kasıklarını yıkıp geçen sel
kim bilir şimdi nerelerde ve
şimdi hangi güzel çocuklar çırılçıplak
yüzüyor içinde, yüzüyor senin için de!
Hayta! mum bitiyor
Hayta! padişahımı devirdiler
sarayda nereye saklayacağım küçük şehzademi
ve tahta atını
o da ağlıyor
biz bu yalnızlığa ne zaman yazıldık
ne zaman günışığına çıkarttılar sevdamızı
mektuplarımızı taşıyan ulak niye öldürüldü
mektuplarımızı şimdi kim okuyor
mektuplarımı şimdi kim yakacak
bak, öfkem firarda, Hayta!
bak, öfkem firarda!
prangasında yasadışı güller açan;
madem kalbime bırakılmış şu yeni yurdum uçurum
ilk kez, ama ilk kez
yeryüzünü gökyüzüne şikayet ederek başlıyorum
dedi tek basamaklı muhakeme üzerinde
kırmızıya tutunarak ayakta durmaya çalışan
gün adamı rüzgarı entarilerken de, geride
ovaları ağ yapan bilicilerin yorgunlukları
birikmişse de onları satın alarak geçinen
saatten çocuğun kırparak geçtiği
sözlü denizlerin upuzun yarıkları boyunca
uzanmış uyuyan büyük böceklerin ağızları
nı birleştiren siyah kalın çizgide yürüyen abbas
gereken gerçeği harekete geçirmiş ve
çarklarla bobinlerin birbirlerine karışmasını
önleyen suni izdivaca tanık olmuştu bile büyü
aracılığıyla; o gürültüde büyümeyle meşgul
olma inancı benimser benimsemez rah
iplerle imamlar özel bir dans ederlerken ben
ayakparmaklarımın ucunda dönüyordum arda ben; ben
döndükçe kafatasımda ters yöne çevriliyordu beynim
cesaretini yitirmiş topraklar güllerini
uzatarak uzlaşıyorlardı lalelerini, el
meyvası veren ağaçların dallarına güceniyor
ölülerini taşıyan kuşlarla, aşk
-ateşin kasasında saklıyordum- şarkılarımı
kahverenginin derisi soyulurdu
sokulurdu mutedil bir gülümsemeyle romans
şairler aşkı bir günde uyur buldular
kalıntılar arasında kurşunlanan ordu
ben yalnızca, hüzünden bir pardösü, istedim
kim bilir yalnızlık bitince artık ne başlayacak
ve kim bilir en büyük sevdalar kimler içindi
ve biz ki dünyanın tetikleri,
bir yer vardı bir yer vardı şimdi hatırlayamadığım
hani, insanların cümbür cemaat gelip
ölümle alay ederek tek başlarına gittikleri!
bir cinnet yaşanır da
ardında ılık bir orgazm bırakır ya,
orda etini, sütünü, rengini aşarak
uzar uzaklaşır büyür junior sardunya!
oysa ben oyuncaklarıma acıyı çoktan öğrettim
anlattım onlara, hesse'in romantik ölü gençlerini
ben oyuncaklarımı hiç öpmedim
hep onlar sarıldılar bana...kim bilir
yalnızlık bitince artık ne başlayacak
kim bilir neyi tanımlayacak hiskara'mızın örttüğü gece
ölüm! öyle uygun gördü
uydumuz olan şeytan
onu kerhaneye götürmedik diye bize küstü!
Ölüm, doğası gereği eğlendirici.
Flu cin giymiş bir delikanlı içi
n: ama uzun yola çıkarken
yanına insan almalı bir deli.
tereddüt etmeden ertelemeli esrarı
gözkenarlarında yürürken düşgücü dersleri.
Belirsizliğin yüzüne yayılırken sağlıklı acı:
birdenbire karşılaşılınan çizgiler-daireler
etrafta kimse yokken çivilenmeli, çakılmalı
sıçrarken tenin pırıltılı nefretinde diğer
değişmeler: katlı duran meşhur çatı katı
ve oranın suçlu sakinleriyle kurulan masum bağlantı.
Uşak ve zehir. Uşak ve entrika.
Ateşe kalbini bahşiş bırakan sahip.
Dokunuşun sütü. Yırtılan yabani hayvanların
salyalarında kalan düğümlü, ıslak ip. Jilet
cevaplamasın demek
bulaşıcı bir kaosta o kösnül intiharı.
anlamak değil sorun,
enseden öpmek. Enseyi uygun bir çiftleşmede
korkunun kasnağına gererek ürpertmek.
O, hala lacivertlere bürünmüş çatlak bir cımbızla
otomobillerden lastik ayıklıyor
O, hala peltemsi bir atığın görkemli hücumunda
karanlık liderlerin delik deşik kaslarını sayıklıyor
KUTU. UĞURLU KUTU. UĞURLU DAR KUTU.
mezarı ağzına alıp bağlamış etmüzik
kızgın yağız esmer gururlu DAR KUTU.
Özel bir kart açılışı kılların çarpıştığı
kalabalık dialoglarda sessiz ve olgun.
biraz göl canavarları, biraz su perileri,
biraz dürbünle uzakları tarama alışkanlığı
dudaklarımda bir yara taşıma şanssızlığı.
köpürtülmüş siyah saçlar
köpürtülmüş siyah avuçlar
köpürtülmüş siyah yaz meyvaları:
şimdi yağmalanmış bir ülkenin dağlarında
birbirine sarılmış baygın uyuyan
kuşlara hayal götürür çağıyla çakışan melek
ve meleğin espri hapları
kızgın yağız esmer gururlu DAR KUTU
perişan kumral terli tekerlekli PUSU
mutlu son kabusu!
Kesici aletlerle yakın bir yatakta uyuşturucu
hep alkol hep alkol hep alkolün tekrarında
bilincin kanlı ucu.
kanı dönmüş işte. maymun ne yapsın.
denizciyse.. çiçekleri bilmez o. beyaz
bir satırla geldiğinde, çocukların gözü
önünde
sürdürdüğü ıslaklık, hatta suç..
okşanır. uzak. renksiz meyvaları var.
istemem. caz durur. sarılır. danseder.
kim. nerede mezarı. öldürülmüş mü.
elinde bir bebeğin kafası
onu ekleyeceği bir sonbahar arar. bulsa.
takacak. anlıyor musun. gitmeyeceksin.
öp. pişir. misafirler aç / misafirler pis.
bant sardı. onu konuşturamadılar. onu
götüremediler. çiçekleri bilmez o.
saten miço. leylak miço. orospu miço.
geminin kıçında miçonun adı yazılı
spermle. geminin canı acıyor.
filikaları yakmış kadınlar. kan dönmüş işte.
Cuk Paşa'nın fermanı sarılmış
ütüler arasında yatıyorum, buruşmuşum
el peşrev, ölü gözleri ve şehvet,
zamanın arifesinde bir çift
siyah deri eldiven
kapı aralığı bir sevgilim var
dudakları: intihar fragmanı
gözleri: filmin devamı
türkçenin ilk büyük Yalnızlığı bu
komşu bahçede öldürülüyorum
yangın uyandırıyor beni sesimden
akışta sürekli yenilenen bir renk,
rakı içmeye ve sevişilmeye gidilen
o kenar ev, bahçıvanın beni seyrettiği
boynumdaki mor atkıyı örtüyorum
delikanlının ateş kasıklarına, bir denizatı
çıkmak istiyor aralayıp gözkapaklarını
mazgala yuvarlanmış bakışlarda ara
anı hapishanesinin gaddar gardiyanını
bir jilete bütün hayatımı anlatıyorum
kız bir memesini yatağın altına düşürmüş
öbür memesi apartman boşluğunda,
dışarsı?
dışarsı sahte bir dua sarhoşluğunda!
snop ve kedi, kalorifer dairesinde
gizle cehennem sarıyorlar
yeşil horoz geceyatısı öter
künyemi ve seksimi ders diye okutuyorlar
otomobilimin arkası yarın ve dışkı kırıntıları
bir lise tuvaletinde, camda, korkma!
buğuya yazdığım son destan:
-yürüyemeyeceğin caddede
kaldırıma çıkman fayda etmez
pazar günleri sokakta sevişelim
raconumu bozarak doğuyor gün ve
ve gün raconumu ortadan çizerek,
dlyrk bir dark side of the moon
ayışığının ayışığı bir yılgının sanrıları
bir sebeplenişle, ilelebet saks eşliğinde,
kes sakallarını!
bazı sözcüklerin tozunu alma sırası geldi
sırtının demiryolu omurgana deydirdiğim makas
senin denizfenerinde yakıldım ben
özür dilerim
erkek olanlarınız bilirler: Sarıdır
pikabındaki plak takılı kendisi balkon
da da durabilen kadının öldürdüğü erkekler:
şüphesiz büyük saraları vardır ve bir
teknenin açıldığı ama dönüşte bulamayacağı
iskeleler;
erkek olanlarınız bilirler: Yeşile geçmiştir
uzaktan çığlıkları işitilen kendisi yan
mış bir tekerlekli iskemleden sallanan
sandalyeye doğru atlayan kedinin içindekiler:
şüphesiz büyük yaraları vardır ve bir
insanın ettiği ama aslında tutamayacağı
son yeminler;
erkek olanlarınız bilirler: Siyaha susamış
ceylanın avcısıdır bir gece boyunca din
lediğiniz o hiç bilmediğiniz hoş melodiler:
şüphesiz büyük göndermeleri vardır ve bir
şarkının istenmeden hatırlattığı amaunutulmuş
amahepdüşünülen ah o eskiyememiş
sevgililer;
erkek olanlarınız bilirler: Griyi seçmiştir
kayıp ülke çocuğu elleri kadifeden
içi dökülü akşamlarda okuduğunuz küçük iskender:
şüphesiz büyük yanlışları vardır ve bir
gün bakarsınız o da bir yanlışa kurban
gider;
erkek olanlarınız bilirler
Ah nasılda geçiyor zaman
Yeni ölmüş birinin üstünü örtercesine narin
Heryerde akşamüstleri bir gül gibi kopartılabilir
Polisle tartışan kadının arasına bayılan deniz
Neden her denizin bir de annesi olmasın
Bir elin bir elden hamile kalması denli zengin
Ve Taksim'den Beşiktaş dolmuşuna binen sardunya
Her adam adını bir yerlerde düşürebilir
Bu şiir yazıldığı gibi okunmalı
Bu hayat bilindiği gibi yaşanacaksa
Yani hüzün dediğim yalnızca bir küfürdür
Ve küfür bir karanfilin ağzına ne kadar yakışırsa
Kalın kırmızı bir çizgi çekin aşkın altına
Bakışların altına, ihanetlerin, intiharların da
Sonra karşılarına geçip şaşırın biraz
Yani uçuruma yuvarlanan kamyona koşan köylü çocuklar
Direksiyonun başında bir palyaço bulunca nasıl nar gibi şaşırsa
Ah nasılda geçiyor zaman
Nefes nefese doğan sevdaya rağmen
Keşke bir şeyler keşfetseydik diyor insan
Ve mezarlık yoluna sapıyor hemen
Ben bütün bir gece uyumadan ölebilirim
Herhangi biri bütün bir gece ağlayabilir
Unutturabilir saydam bir renk eski bir sevgiliyi
Ve bir camın patlayarak kırılması
Eski bir sevgiliyi birdenbire
Hatta acımasızca hatırlatabilir
Yani sevgili dediğim yalnızca bir fıkradır
Hem insan bir fıkraya daha ne kadar gülebilir
Sana bu gün bir abajur aldım:
Bir şeyin ucunda durur ya yeşil Chevrolet
Kapıları açık, Baltimore plakalı usta işi
Teybinde Elton John dan sacrifice
Biz sahile doğru yürümüşüz
Ayak izlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri
Periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs
Sana bugün bir mektup yazdım:
En çok
En çok güllerden söz ettim
Saysam, renksiz, özgür güllerden
Bir gül olmak korkusundan
Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Sağda solda yakılıp unutulmuş sönmüş sigaralar
;Canım.. diye başlanılıp
Yarım bırakılmış bir sürü kağıt parçası
Ruh parçası
Aşk parçası
Buğu parçası
Haz parçası
Paramparça içime paramparça bir kış gelmiş
Biliyor musun ben daima
Kışları saklanırım kan
Kan ödüldür açıkçası
Sana bugün bir kurban kestim
Hala ağrıyor ve kanıyor bileklerim
Gelip geçici bir seyahat
Üzerinde konuşulmamış bir sevgi
Karşılıklı hoyrat kullanılmış bendenler
Aynı dalda karşılaşan iki çocuk sincap
Dal, ağacına düşman, sincaplar birbirine küs
Dudaklarda müstehzi bir hal
Yani bir yere vurup kaybolan far ışığı gibi
Bir an aklıma vurup kaybolan o fevkalade hayal
Vurup kaybolan ruh ve aşk parçaları
Beyaz ve terli alnımda belirip dolaşan
Delikanlı tanrının eli usulca düzeltirken ıslak kakülümü
Otuz yıllık ömrümde ilk kez düşledim ölümü
Bugün sana abajur aldım, bir mektup yazdım
Sana, diyorum,bugün bir abajur ve mektup
Ben bugün sana öldüm başkasına değil
Hani o Chevrolet yeşil, kapıları açık
Teybinde Elton John’dan sacrifice
Avucumda pembe ziftli bir alyans
Vurup kaybolan buğu ve haz parçaları,
Biriktirdiğimiz
Zamanla biriktirenle biriktirilenin
Birbirine karıştığı
Bende bir eşya mıyım diye düşündüğü
Üzüldüğü şey
Bir tüy gibi yanınıza gelip
Bir tüy gibi dokunup ürpertip
Sonra
Sonra geri çekildiği...sacrifice...
Koskoca bir aralık ayını müzikle geçirmiştik
Sokaklarda elimizde şarap şişeleri
Adlarımızın yan yana olduğu
Kalpler kazımıştık ağaçlara
Modern çağın gereklerine inat,
Bir romantiktik biz birbirimizi seviyorduk
Biz ayrılmayacaktık biz arabesktik biz..
Bugün bir abajur aldım sana
Eve geldim
Yatağın hep sol tarafında yatardın
Sol taraftaki başucu sehpasına yerleştirdim onu
Bir ampul taktım sarı soft hep istediğin gibi
Işığında bir mektup yazdım sana
Teypte Elton John’dan sacrifice
Beni terk ettiğini bildirdiğin o telefon konuşması
Gözlerinin gencecik mavisi
Birden başlayan, o telaşla bütün gece
Yağan yağmur geldi hatırıma
Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Yüzüme kapanan ellerin
Yüzümü yeryüzüne karşı perdeleyen ellerin geldi hatırıma
Kaset sustu kapandı yeşil Chevrolet’ in kapıları
Tuvalette sarıldım jilete hasretle öptüm
Ampul patladı bir anda alev aldı abajur
Kan ödüldür
Kanımı bu gece dışarı gezmeye çıkarttım
Tenler birbirine düşman, aşıklar birbirine küs
Nedenini hatırlamıyorum ama utandım
Utandım
-asal sayıdır yalnız insan
bir'den ve kendisinden başka
kimselere bölünmez! -
kapaklanmışım kapkara bir neyin üstüne
başımdan aşağı kaynar karanfiller dökülüyor
kendimin elleri bunlar, kendimin gözleri, unutmadım
tavaf ediyor yüzümü
bir eşcinselin lalli ölüsü
tüller serpilmiş gençliğim
bir hicran kını sanki. sahil düşüyor pozum
filmin negatifinde. fotoğrafçı, asıl çocukluğum.
ve bana verdiği ödünç gülümsemeyi bırakıp oraya
bir masalı yazmaya başlıyorum yeniden
kötü üvey anne, iyi prenses
aciz, hasta padişah baba
kurbağalar, balkabakları ve kaf dağı
ne çare! efsun yetmiyor acımı dindirmeye
perikızı inandıramıyor beni hayatın gerçeklerine!
ve ben çıkar çıkmaz
iri bir palyaço burnuna dönüşüyor
hayal kasabası
nerden aktığı belli olmayan bir kan var dudağımda
ve dudağımda nerden gelip konmuşsa bir kuş gözyaşısı!
ağlıyorum, omzuma puhular yerleştirerek
teselli ediyor beni elifbam,
bu akşamüstü ben
hala kimi sevdiğimi ve kimi özlediğimi bilmeden
bir sıkıntıyı ateşe veriyorum
alevlerin leşini kucağımdan yatağıma yatırıyorum sonra,
kalbim
altta hüznün uyuduğu
üstte umudun sabahladığı bir ranza
gibi sürekli gıcırdıyor birinin koynunda.