küçük iskender şiirleri

entry291 galeri0
    41.
  1. ben bu yazı serin geçer sanmıştım

    ben, bu yaz serin geçer sanmıştım. uzun zamandır konuşmayı unutmak, hicbir seyi bilmemek, yalnızca, evet yalnızca gece yarısı edilebilecek bir telefonla uyanıp, eski, çok eski bir arkadaşın sesini duymak istemiştim. galiba, en büyük hatalarımdan biriydi bu. ses ne kadarını anlatabilir ki bir insanın: görmeden, dokunamadan, ansızın kapatarak avcunu, bir kelebeği orda hapsetmek gibi bir şey olmalı. oysa ağrılı yaralarım "janti" taklalarım, hububata dönüşmüş yanlarım vardı. oysa ben, bu yaz serin geçer ve sessiz kalmayı tercih ederek, evimde, odamda, fallar açarım, bir parça tarihe geçerim diye ümit etmiştim. ama olmadı. olmadı işte, savruldum. şaşkın çocuğun elindeki patlak, şapşal balon gibi, muhit itibarını yitirmiş delikanlı gibi, kalakaldım.artık her şeyi biliyorum. artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. bu ne sancılı bir telaş benim için; bedenimden mahrumum . onlar önemsemesinler, hatta alay etmeleri bile mümkün ve belki böylesi daha yıpratıcı, daha bir mazlum kılıcı. oysa neleri özlemiştim, ne şahane hisler beslemiştim. oh, artık çok geç?! onlara söylemek için şarkılar, okumak için şiirler, anlatmak için çok kaliteli seks fıkraları ezberlemiştim günlerce; ben, bu yazı serin geçer sanmıştım. alev alev. her yer alevler içersinde; ve ben, bu korkunç yangında çatıya kaçacak gücü bile kalmamış bir kötürüm gibi, tekerlekli sandalyemde havanın her zaman olduğundan daha çabuk ve daha fazla kararmasını, damların hesapsız kediler ve matematisyen martılarla dolmasını bekliyorum şimdi. aşk, beni ünlü yapar sanmıştım! neleri özlemişim, ne mükemmel hisler beslemiştim: çıt çıkarmadan çekildiler, hükmen yenildik. kaybolanları da gördüm. samimi söylüyorum, hem de çok yakından gördüm. kendi aralarında konuşuyorlardı. o mesafede gidip gelen bir nefes topluluğu, ağızdan kulaklara musikisi noksan bir söz kümesi taşıyordu. bu kümeste tek tavuk da bendim! ah, bir parça ağlarım diye ummuştum. nafile! olmadı velhasıl! artık her şeyi biliyorum. artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. bütün bütün boğuldum. karaya da vuramam, vuramam. neden benden söz ettiler kısaca. neden dolaştım bir serseri kurşun gibi oradan oraya. oradan oraya ve kime götürüyordum parklardan topladığım oksijen oranı yüksek çiçekleri. kim koklamaya cesaret edecekti, kim onları alıp bir vazoya yerleştirecek kadar kendini tanıyordu, bana inanıyordu, beni seviyordu,mıncıklıyordu, kolluyordu...hiç. hiç kimse. bunu da biliyorum. buna da erdim. bir kere, en başta sezmiştim yanılacağımı...ilkin, telefon defterimi attım. sonra fotoğraflar, ah çok hoş, elbette o mükemmel fotoğraflar. renk renk, çeşit çeşit, insan insan, düşman düşman fotoğraflar. topluca otururken, içki içerken, grup seks takılırken, hususi sevdaların o "sözü geçmese iyi olacak, mayonez alır mıydın" tipindeki sohbetlerinde çekilmiş, arşivelenmiş, çerçevelenmiş fotoğraflar! deklanşöre basanın, karşısındaki topluluk içinde olamayışının da hüznünü, burukluğunu taşıyan o canım fotoğraflar! kestim kendimi. kestim kendimi, çıkarttım fotoğraflardan: bir şiirde geçer ya hani: oramda buramda biraz el, biraz bacak, biraz omuz ve penis kaldı. oyup çıkarttığım o adamı, o aptal surat'ı attım, yani kendimi. şimdi o fotoğraflardaki o insanlar bensiz, ben zaten mekansız, yurtsuz, huysuz ve savruk, anne tarafından serseri, baba tarafından alkolik, ölmüş ve yarı diri bir adamım. olmadı işte. artık her şeyi biliyorum. bağırsam çağırsam, "ne bağrıyon lan bu saatte lavuk, manyak mısın?!" diye karşılık verecek bir yabancı bile yok. artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. romantizme kızıyorlardı. evet, onlar da gözyaşlarını bir sır gibi saklamayı erdem sayanlardandılar. kollarımda kör jilet yaraları, mutfakta üç haftalık bulaşık, ciğerimde dışarı atılması kasten unutulmuş bir miktar esrar dumanı, kulaklarımda fış fış kayıkçının ilk iki mısrası, gidilmesi gereken ülkeler, kalınması gereken oteller var aslında. godot'yum desem, bekleyenim olmaz! acayip bunalımdayım. sevmiyorum bu tür hijyenik cümleler kurmayı. "artık" kelimesini kullanmaktan nasıl da sıkıldım. "dert yanmak" fiiliyle başım uzun zamandır dertte!... gecenin bu yarısında... gece yarısı edilebilecek bir telefon! evet, aslında ben yalnızca buna değinecektim. hatta sabaha karşı...kafanı .iktiysem kusura bakma, özürdilerim, eğer, rahatsız...ediyosam... eğer...
    sen... peki sen benim telefon numaramı hatırlıyor musun hala?!
    3 ...
  2. 40.
  3. Ben Bu Şehri Bir Gün Sana Anlatacaktım

    Kel kadınlar tanıdım insafsızca
    Her sokak başında bir ekip otosu vardı
    Kaç paraya öpüştük durduk asitli homojen
    Ne çok insandılar öyle yıkılası acılı
    öyle kırkayak kimlikli. Sahi,
    bana ait bir sürü sevgiliyle dolaşırlardı!

    Dolaşırdı ayaklarım - babam kimdi, belki
    birikimler yalnızca, yalnızca itilişler!
    Annem: O, yalnızlığım olacak!
    Sarhoş çocuklar gibiydim, dirilen bir ceset
    gibiydim - yüzümde bir gri saten bıçak! Saat bozuk
    gibiydim, imdat polis gibi! Saçmalayacak gibiydim
    beni bir bıraksanız, ah bir bıraksanız,
    ödünç bir tutku, özürlü bir rüzgar misali
    dağılıp gidecek gibiydim!

    Oğlum eşkalim istanbul, yine katildi. Kızım
    son vitrinin son beyaz gelinliğinde!
    Yaşları, toplasan en fazla on üç, on dört
    en azından milattan önce yirmi! Bir zaman
    efkarla makyajını tazeledi içimdeki ölü helvası
    Ölü helvası ve kör çiçekler satan çok kalibre çingene!
    Ve horgörülen aşklar bazen sahte.. abazan..
    Biraz daha öpüşebilsek, ah bir de
    öpüşmeleri, sevişmeleri, logaritmayı bilsek
    alkol komalarımıza hafif inceden
    profesör bir zencefil kokusu inecekti!

    Kel kedımlar tanıdım insafsızca
    Her sokak başında bir ekip otosu vardı
    Hatırlar mısın, yazmıştım sana, her otel odasında
    filtresi bekaret kanıyla lekeli
    yanan bir orospu sigarası. Ah, göğsüm,
    sen, kurşuna dönmüş zalim gözlerle
    delik deşik edilmiş bir erkek fanilası!

    Delikanlılığım aşka aç
    aşka muhtaç
    aşka mecburdu!
    Ve yüreğim!
    Yaşlandıkça memeleri sarkar oldu!
    Bana bir haller oldu / bana filmler bir tuhaf olur!
    Sarkaçlar bana pek bir dar oldu / kuyular pek bir sığ olur
    Bakın! Kızkardeşim gitti gecenin dul eşi oldu
    Abim miyop dudaklarıyla kendi yılanında küçülür küçülür mahfolur!
    Ah! Çıtır hüznüm, asil acılarım, dikkat edin!

    istanbul bu! Genç bedenlere aç
    dinç cesetlere muhtaç
    hürriyete mecburdur!
    3 ...
  4. 39.
  5. Barbiebebek

    Dikkatimden kaçmış aşk,
    nüfus cüzdanımda
    küçük bir ayna parçası yapışık vesikalık fotoğraf yerine

    Çocuk omuzlarında kayısı oyunları korosu ve
    o on yedi yaşına sığdırmaya çalıştığın masum erkek
    yağmursu gülümsemen belki de her yazılı casusta tekrar ettiğim

    peygamber öldü! çünkü ben seni hiç çıplak görmedim
    3 ...
  6. 38.
  7. Bakir

    korkularımı tatmin eden bir et parçası gibi yükseliyor yerden
    küllü köküyle,
    sararmış koltukaltlarında geceleri kentleri saran mavi ışık
    ve nöbetçi bir sevgilinin keçe kalemle alelacale
    yazılmış, yarısı terden silinmiş telefon numarası.
    -öncesi, diye soruyorum, nefesim çürük kağıt kokuyor
    -öncesi, tende durmazki... diyor, ben
    ağustos böceği orospusuyum, çabuk unutulurum!

    kadın, bu: yüzyıllık bir şarabın mantarı olmaktan yorgun
    parmaklarımı sarkmış memelerine düğümlüyorum

    sayılarını yitirmiş bir hedef tahtası gibi vücudu!
    ağzına, karanlıkta, taşa sarılı bir mesaj gibi düşüyor
    dudaklarındaki camı kırarak dilim...

    tarz acemisiyim, aşk acemisiyim, düş acemisiyim.
    on yedisindeyim:

    -hikayen, diye soruyorum, gencim, geçmişsizlikten ürküyorum,
    -hikaye, hayatta durmaz ki... diyor, ben
    ölümsüzlük bahanesiyim, çabuk kururum!

    kadın, bu: kalçalarını yerleştirirken kasıklarıma yeniden
    ayın acımasızca çektiği çaresiz deniz suyuyum...
    -deminki ilkti, diye fısıldıyorum, gülümsüyor.
    -benimki son değil!

    ilk'le son değil'in arasındaki bu delik deşik gürültü
    örtüyor o korkunç kerhanedeki 'ortodoks' görüntüyü.

    arkadaşlar dışarda bekliyor.
    hepsi annem.
    ben erkek oldum.
    gerisi sırra kadem.
    3 ...
  8. 37.
  9. Baç

    Esmer koy kızının adını hep,
    ölümden toplanmış haraçtır ruh
    dokunurken birbirine kıyasıya iki ten

    Kumral koy oğlunun adını hep,
    cinayetlerden arttırılmış suçtur his
    karışırken birbirine önemli iki erkek bülten

    son kuruşuna kadar soy aşkı, henüz vakit varken
    3 ...
  10. 36.
  11. Baa tıfıl

    Ben yürüyüp gittim
    Sen ellerini yüzümde unuttun

    Utandım acılarımdan
    Utandım yalnızlığımdan
    On yedi yaşımızın belalı hikmetinde birden
    O inkisarları eden güzel hayallerimizden
    Ve aşktan
    Ve yağmurdan
    Utandım ben

    Sen misketlerini yüzümde unuttun
    Sen hayatımda unuttun kokunu

    Bir bidon benzin döküp hatıralarıma
    Tutuşturdum sevinçlerimizi. tutuşturdum
    Saçlarına
    En beğendiğim bir hüznün görkemini,
    Rüzgarını,
    Al işte sonbahar da senin olsun artık
    Daha ne istiyorsun benden
    Al işte en biçimli intihar da senin

    Ben yürüyüp gittim
    Sen adalarını yüzümde unuttun

    Utandım arzularımdan
    Utandım ihtiyarlığımdan
    Ve yağmurdan
    Usandım ben
    Ve sen: Şehrin terkettiği sepya caz oğlan
    Her fırsatını ani ölümümde unuttun!

    Beni yüklenip bir yere götürdüler
    Sen geleceğini
    Yüzümde unuttun
    3 ...
  12. 35.
  13. Azılı Aşklar Şatosu

    bir tek sana tembih ettim saadeti
    hiç bir şey hatıra değil aslında
    kaynayan sular gibi bakardın ya bana
    donan sular gibi gülerdin ya
    bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni

    bir tek sana tembih ettim saadeti
    hiç bir şey ihanet değil aslında
    kararan havalar gibi dokunurdun ya bana
    bozan havalar gibi şevişirdin ya
    bütün güzel havalar ağlatıyor şimdi beni
    3 ...
  14. 34.
  15. Ayrılık Patileri

    ay farzındayım
    tırnaklarımın arasına dünya birikti
    kimseye koyduğum ad da yok
    ve bu gece
    ilçeyken il oluveriyor yalnızlığım

    elinden tutup yeğeni acıyı
    parkta gezdiren bir dayı gibiyim
    her yanımda jilet yaraları
    annem ölmüş bunu babam yeni söylüyor

    telefon kulübelerine yaslanıp ağlıyorum
    neden aramadım ben hiç seni
    ama neden ben seni,
    kaçarken sise takılmış ellerim hep kopmuş
    kokuşmuş içimde daha dün gebermiş serseri

    kim bilir çocukken öptüğüm kızın yüzü şimdi ne halde,
    şimdi ne halde öldürdüğüm sinekler geçen ve evvelki yaz
    hani saçlarına konmuşlardı da daima bağırmıştık
    daima hıçkırmıştık: aşka niye karşı konmaz? !

    tedavisi mümkün değil bu hırçın tutkunun
    denize, balığa hükmeden kaptanken bir de hele,
    ayrılık, bir kedinin gözünün kanlanması
    artık mümkün değil aşka müdahale!

    örneğin biraz da trajediden bahsedelim
    ameliyatla şair oldum ben, ameliyatla yalnız kaldım
    diz çöktü çocukluğum cerrahın önünde:
    kurtarın lütfen onu, ben onsuz ne yaparım? !

    türkçe, bence sözlüğün üstüne
    konuyor bir irinli tüy sessizce
    ilçeyken il oluveriyor yalnızlığım
    3 ...
  16. 33.
  17. Ayakhavlusu

    Nefesi kokan bir denizatı mıyım ben
    ruhumun terkisinde harita fragmanları
    ve suratımda patlamış frambuazlı pasta

    ile nereye kadar giderim böyle mağrur
    böyle boydan boya aşağılanmış
    cilası çizilmiş ama adamakıllı sakallı

    ne tencereyim ne de bir kapak uğruna yuvarlanıyorum

    Nefesi kokan bir denizatı mıyım ben
    ya da bir komedi filminin en baba esprisi
    finale doğru seyirciyi elleriyle boğan

    Çok önceden alınmış bir karar gibi yaşıyorum
    bir adım eksik atsam
    hatıralarım, acılarım ayaklanıyor

    ne dağı tanırım ne de içimdeki aşk tavşan
    3 ...
  18. 32.
  19. Ay Aralama Etüdleri II,

    Melek hastalığı: bir dokunun titiz Aranışı
    müfettiş bir cin gibi bakarak tutunur gözü
    akla sonradan gelecek olan sırtını duvara
    vermiş gülüş, dişler arasında sıkıntılı dol
    aşan tırnak, üstünde Manhattan ve beni sev
    en tilki, cevaplamayacağım mektuplarım ve
    r; bir merdiven var sonra çıkıp da inmeyec
    eğim; infilak etmiş bir yaradılışla yakl
    aşıyorum gecenin gecenin kanlısına elim
    de yalnız
    ca bir
    fırıldak ve şehir haritası bir gül oros
    pusuyum bir gül ib
    nesiyim bir gül bana söyle bir
    tek ben duy
    ayım neredeyim ne yapıyorum ve sen neden nered
    esin, ama
    ay aralama etüdlerin
    desin ay de
    orada desin
    3 ...
  20. 31.
  21. Ay Aralama Etüdleri I,

    Sonra aniden geyşa! Bilinçsizce,
    bir anlamı olmalıymış gibi bunun
    önce biraz tedirginlik ve öfke,
    ardından çokca telaş ve savurganlık: Tahmini
    gezegenin son astronotu -Niye Kimse
    Fizikten Sözetmiyor Bu Evde -Ve Ben Niye
    yukardaki, aşağıdaki komşunun da çocuğuyum
    annem kilitlerken cinimi kilere; Daniel Hatırladım
    şimdi, bazı mayıs aylarında ellerim olmazdı Ve Ben
    çoğu kez Janis Joplin ve Jim Morrison Baladları
    adına şarkılar da söylenmiş sonbaharın
    sonra aniden çıkagelmiş unutulmuş bir kuzeniydim;
    O Adam Terasta Ne Yapacaktı
    Kadını Gerçekten Seviyor muydu
    Kadın Bebek Beklediğini Neden Söylemiyordu
    Peki, Adam Bazı El Yazmalarını Nereye Saklamıştı
    geyşa! beni işitiyor musun, geyşa!
    bu buzlu cam, bu buzlu cam diyorum sana,
    bu buzlu cam hangi filmimin jeneriği.. Ah tabii,

    kalbim, bir içsavaşta kaybettiğim fosfor at!
    3 ...
  22. 30.
  23. Ay

    Yürek kemiğiyle lades tutuşan iki çocuk!
    misafir oyuncu bir terkediş biçimi
    ile ellerim vücudunun prömiyeri!

    Aynı ahır adına koşan acılarımız var bizim!
    amatör balıkçının leğeninde iki istavritiz seninle
    ölüme beş kala ölümle canlı telefon bağlantısı kuran!

    dibi senin aşkında gizlenen kırılgan bir aysberg bu tufan.
    3 ...
  24. 29.
  25. ateş Üstünde iki Kuş

    -kimseye...

    1.

    onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu
    telgraflar alınırdı o saat
    ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin
    güzel yalnızlıklarından

    dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da
    tekbaşınıza otururdunuz sen ve o
    timsah parçası kadın
    -geceyle ölüm arasında
    bir bağlaç gibiydim-

    adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı
    içlerinden ikisi menekşe körü
    diğer üçü ölüm virtiözü ben
    ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım
    su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım
    gözlerimi yumardım seni
    özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce.
    bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi
    kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını
    kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan
    öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim
    bütün kuşların aklı durur!
    -kasıklarımda bulduğum ilk tüyü
    senin burnununucuna sürdüydüm-

    kirpiklerinde bir karanfil kayması
    külden bir elbise dikip çocukluğuma
    papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
    kapımın altından sızan sıvı kafatası
    sen gök çetesinin reisi
    ben yağmurun üvey oğlu.

    -piyanonun sesini biraz kısar mısınız?
    vücudundaki udu indirirdim tenimden
    söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası

    2.

    jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong
    birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish
    hepsini birbiri ardınca dinler
    birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde
    sen enjektörü sokarken damarına
    'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin
    keserken jiletlerle bileklerini -ayak-
    ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim
    ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına
    içki şişesinin kapağını seninle açar
    seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını
    puslu bahçeden geçerken topuklarıma
    müge dikenleri batardı
    batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça
    birbirimize vidalanırdık geceler boyu
    uyku,
    bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza
    sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu.
    -annem! -benim de!
    -sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de!
    seksle oksitlenirdik
    dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu
    o parmaklar sessizce sokulur, hislenir
    en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu

    marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet
    james dean: çükümün soluk borusu

    birarada düşünme alışkanlığı, birarada
    duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama
    yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma
    tehlikesi taşıyan ve birarada
    özgünleşme bilincine erişmiş bir
    gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin
    tepisine ne zaman maruz kalacağız
    dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın
    kampanalar çalarken
    taşocağında bulduğun
    giyotin
    eski bir eşarpla mavi.
    ayrnıtlarını devşirip varlığının

    eski bir okyanus macerasında
    masal kitabımın en harbi korsanı
    bıyıkları yeni bilenen şehzadem
    süzdün ışığı.hole geçti uşak.
    mumları iğnedanlığa batırdı

    sen tanıdığım
    en kadın
    en erkek

    kirpiklerinde bir karanfil kayması

    1.

    onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu
    telgraflar alınırdı o saat
    ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin
    güzel yalnızlıklarından

    dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da
    tekbaşınıza otururdunuz sen ve o
    timsah parçası kadın
    -geceyle ölüm arasında
    bir bağlaç gibiydim-

    adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı
    içlerinden ikisi menekşe körü
    diğer üçü ölüm virtiözü ben
    ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım
    su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım
    gözlerimi yumardım seni
    özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce.
    bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi
    kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını
    kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan
    öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim
    bütün kuşların aklı durur!
    -kasıklarımda bulduğum ilk tüyü
    senin burnununucuna sürdüydüm-

    kirpiklerinde bir karanfil kayması
    külden bir elbise dikip çocukluğuma
    papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
    kapımın altından sızan sıvı kafatası
    sen gök çetesinin reisi
    ben yağmurun üvey oğlu.

    -piyanonun sesini biraz kısar mısınız?
    vücudundaki udu indirirdim tenimden
    söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası

    2.

    jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong
    birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish
    hepsini birbiri ardınca dinler
    birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde
    sen enjektörü sokarken damarına
    'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin
    keserken jiletlerle bileklerini -ayak-
    ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim
    ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına
    içki şişesinin kapağını seninle açar
    seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını
    puslu bahçeden geçerken topuklarıma
    müge dikenleri batardı
    batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça
    birbirimize vidalanırdık geceler boyu
    uyku,
    bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza
    sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu.
    -annem! -benim de!
    -sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de!
    seksle oksitlenirdik
    dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu
    o parmaklar sessizce sokulur, hislenir
    en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu

    marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet
    james dean: çükümün soluk borusu

    birarada düşünme alışkanlığı, birarada
    duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama
    yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma
    tehlikesi taşıyan ve birarada
    özgünleşme bilincine erişmiş bir
    gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin
    tepisine ne zaman maruz kalacağız
    dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın
    kampanalar çalarken
    taşocağında bulduğun
    giyotin
    eski bir eşarpla mavi.
    ayrnıtlarını devşirip varlığının

    eski bir okyanus macerasında
    masal kitabımın en harbi korsanı
    bıyıkları yeni bilenen şehzadem
    süzdün ışığı.hole geçti uşak.
    mumları iğnedanlığa batırdı

    sen tanıdığım
    en kadın
    en erkek

    kirpiklerinde bir karanfil kayması
    5 ...
  26. 28.
  27. Ateş Böcekleri

    yarayı okşadıkça dökülüyor kabuklar) ... (diyemezsin
    oysa belirsizliktir
    ormanlarına pusu kurdurtan hayvanları. Kim bilir
    hangi çağın karanlığında iki ateş böceği
    gibi iki omzuna konmuştuk sevgili siyahını öpecek
    ve ölecek olan, kanını
    terine nişanlanmış o yaralı delikanlının.

    hayır, bugün inanmıyorum ben gitgide büyüyen ellerine
    ellerin büyüdüğü şehirlerde
    gözlerin ettiği sözleri kesme cüreti gösterilir

    ve o kesilen sözlerin üstüne
    oğlanlardan yüzülmüş ipek tenden tüller serilir
    gümüş yünden kuşlar örtülür

    gideceksin. belli. git o halde seni çağıran beldeye
    benim ilmim sistir de!
    benim ilmim suçtur de!

    ve unut sonra o iki ateş böceğini

    kaldır başını ardından
    gökyüzünde tek bir ateş böceğinin
    bölünüp
    kendisinden iki ateş böceği oluşunu
    şaşkın bakışlarla, utanç içinde gözle!

    benim sisim sensin de!
    benim suçum sensin de!
    belli belirsiz bir akyanus beni üstlensin
    yarayı okşadıkça dökülen kabuklarla dolu sesinde!
    2 ...
  28. 27.
  29. Aşka Dair

    aşk, biraz aşağılanmıştır
    kadın terzilerin neresinden baksam
    irtifa kaybeder hücum ve şiddet
    geri sayım: dört-üç-iki-bir-sıfır
    patlar yükselir gider ağzım!

    ağzım bana lazım
    diye bağırır parmak çocuk
    çocuk parklarında salıncaklar hızlanır
    kaydıraklar ağlar
    bir kadeh rakı dökülür üstüne ömrümün
    alkolik annem geceden özür diler
    neden sevgi
    onca derbeder ve serseri
    bir şık bıçak darbesiyle
    yarar karanlığı
    yürür giderim orda ileri geri

    orda aşk
    küçülür.. küçülür..
    küçülür biter en güçlü sesiyle!
    2 ...
  30. 26.
  31. Aşk, Teknolojik Bir Kelime

    I.
    Bu gece sana uğramayı düşünmüyorum.
    Saadet diyorsun çünkü.
    Saadet: Bir kilide sokulan anahtar.

    Ya açarsın ya da kapatırsın.
    2 ...
  32. 25.
  33. Aşk, Teknolojik Bir Kelime

    I.
    Bu gece sana uğramayı düşünmüyorum.
    Saadet diyorsun çünkü.
    Saadet: Bir kilide sokulan anahtar.

    Ya açarsın ya da kapatırsın.
    2 ...
  34. 24.
  35. Aşk Lazım Partisi

    van kedisi'ne

    karardı geceme sarkan
    o pırıltılı ay!
    ben yoktum!

    bir vakit yaratsam
    bir vakte düşsem çırılçıplak
    bir vaktin karaltısında kalsam öyle masum ve
    paramparça, darmadağın makam,
    kalbimdeki kasabanın şefi,
    mutlaka kaymış bir yıldız takardı yakasına!

    yürümezdi içimdeki haydut gölgenin dengeli uyuşturucusu
    parlatmazdı kalbimi bela
    eyy nerdesin sevgili sultan kıç kırığı cinayet tutkusu!
    biliyorum bundan sonrası
    yatağın yatağa omuz attığı
    papağanın papağana silah çektiği
    cesedin cesetle çılgınca raksettiği o uppuuzun cerahatle
    lal vakti! masmavi yemyeşil bir ihtilal vakti! bir ihtimal,
    ihtişam ve mutluluk sorgusu!
    çıkarıp attığım gözlerim kadar uzak bakışlarım
    bakışlarım, birbirini seven iki akşamın arasına girmiş
    gün gibi kıskanç, tıpkı o gün gibi flu suçlu!

    inan
    zavallı öğrencim!
    sevgilim!

    derin denizdeki vurgun
    uçsuz bucaksız yalınlıktaki muhteşem soygun
    gençlikle yaşlılık arasına giren o buz gibi nifak
    diriltmez artık çiçeklerin tanışıp tokalaştıkları iklimi!
    inan! bu bir nadas değil, bir veda birikimi!
    saat tam onikiyi vurduğunda
    terkederken herzamanki gibi o harikulade partiyi
    düşürdüm duru tenindeki parlak merdivende
    bütün taşları er olan satranç takımımı!

    ve anladım ki bir kez daha hatamı
    ve anladım ki bir kez daha talihsizliğimi:
    bulanık boktan bir sudur aşk
    insanın kendisini görmek için eğildiği!
    3 ...
  36. 23.
  37. Aşiret

    Kurbanlar geçsin uyuşmuş girdapların zorundan
    köpekler göğe bakarken dellensin
    tipiye tutunan gecenin, kopup dağılsın siyah parmakları

    Sofradan kalkana dek vurulmasın sakın ha düşman
    son lokmayı yutana dek suyuna göz dikilmesin ve
    en güzel aşk masalları anlatılsın kalbe bağladığı atına

    mühim misafirlere ayrılan battaniye serilsin, cesedinin üstüne
    2 ...
  38. 22.
  39. Aradelik

    Kesirli urların aksettiği su burunları
    anlatırlardı vazgeçilemeyen esrar:
    kutupları

    Zıvana gibi bir aysbergin göğsünde
    delikanlı tarihlerden kalma
    transatlantik jilet yaraları

    rocker olmak isteyen penguenlerin duaları
    3 ...
  40. 21.
  41. Arabesk

    adımı ilk söylediğin gün
    kan geldi kulaklarımdan o gece

    aceleyle çıkıp evden
    seni aradım saatlerce
    bulsam vuracaktım
    sen ölünce dudaklarından öpecektim,
    mikrop kapmasın diye
    tentürdiyot sürecektim ağzıma
    buna bütün eczaneler gülecekti

    allah belamı versin
    seviyorum işte ne yapayım
    kavuşmak yalnızca varsayım, zayıf ihtimal
    özlem hararetli bir esin, kırık bir hayal
    ama zulmeden, kahreden o mavi sesin
    'acı çekeceksin, yok olacaksın' diyor hâlâ

    ve isyan ediyorum allaha
    olmalısın, diye haykırıyorum
    evet, evet, ordasın
    hatta bir cübben
    cübbenin de kürklü yakaları var!
    ve ben, ölünce yapışacağım o yakalara
    yanıt ver, diye bağıracağım, yanıt ver
    neden neden neden neden neden neden
    beni bütün şeytanlar alkışlayacak

    seni ilk gördüğüm gün
    bir martı oydu iki gözümü de
    3 ...
  42. 20.
  43. Ante Mortem Şarkısı

    Bilinçsizce şekilleri birleştiriyorsun
    yalnızca kesici bir alet edineceksin belki de..
    Korkuyorum..
    korkularım, geceyarıları uyanıp aya bakıyor
    Ay, tanrının bıraktığı parmakizi gökyüzünde!

    Ben, bu aşkta uzaya açılacağım yekpare,
    diyorsun. giyinmişsin. kararlısın anlaşılan.
    Sınırını izinsiz geçen kaç düşman askeri vardı ki sanki
    Dur! Yabancı! Parola!
    Hiçbir vahşi kurt
    insana sığınmaz yaralandığında!
    Parola: suskun kalakalan dudaklarda
    vurularak yakalanmış firari bir sevgili..
    hani
    ecelle aramda gerili sestelleri
    içinden süzülür ya
    rüzgar gibi bir melankoli
    diye yazmıştın, bilmem hatırlar mısın,
    tanıştığımız gün çakıltaşlarını kaydırarak
    bir ebru ustası edasıyla yalıçapkını denize..
    işte tam bu esnada, şimdi, ayrılırken
    casus hatıra uçakları beliriyor ardı ardına
    radar ekranı yeşil nemli gözlerinde!

    Sonbahara takılmış bir ağaç
    çığlık çığlığa nasıl düşürürse yapraklarını
    Bir kelebek
    nasıl saklarsa ruhunda meleklerin öldürdüğü bir tırtılı
    öyle bir trajediyle
    Öyle bir dönüşümle kabulleniyorum
    kendi doğana sırnaşmanı!

    Mutluluklar diliyorum sana yavrum
    yalnızca kesici bir alet edineceksin belki de..
    Bekliyorum..
    bekleyişlerim, geceyarıları uyanıp aya bakıyor
    Ay, suçlu bir tanrının robot resmi gökyüzünde!
    2 ...
  44. 19.
  45. Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
    Annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
    Annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
    Annemin vasiyetindeki,
    'Oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.

    Bazı eski romanlar
    'Yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
    ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
    senin oyuncaklarını kırarak başladım.
    Ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.
    Yazları kırarak sonbaharlara başlamak...
    Bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!

    Firari bir aşka saklanacak kalp bulmak
    Anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.
    Belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,
    uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda
    bir kalp bulmak
    bir kalbe çevrilmeyeek bir teklif sunmak
    okyanusları birleştiren hayali aradenizlerin sonundaydı!

    Ah, nasıl unuturum,
    Ah ben nasıl unuturum ki
    annem lohusayken karnına bir gül koymuştu!
    Gül bu
    durur mu hiç yerinde
    annemin karnına yepyeni bir rahim oymuştu!
    Benim çıktığım rahim, cehennem
    gülün oyduğu rahim, cennet!
    Bütün bu mağaraların demir zemberek kapılarında
    babamın spermlerinin yazdığı metinler
    kutsal ihanet metinleri, kutsal cehalet yeminleri,
    ölü kardeşlerim
    doğmamış kardeşlerim
    doğmamış melek kardeşlerim, peygamber kardeşlerim, cin kardeşlerim
    hepsi,
    ama hepsi, karanlığın serseriliğinde pervasızca donmuştu!
    Annemin öldüğü gece kazıdım kafamı!
    Kazıdım kafamı kafatasıma kadar! ,
    Siyah bir tişört giydim, siyah bir pantolon
    siyah çoraplar ve siyah botlar
    simsiyah bir palto giydim! Simsiyah bir gece giydim yüzüme!
    Sana geldim yas tutar gibi
    Sana geldim yağmur altında, bütün atları yaralı bir posta arabası gibi
    Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
    'Beni annemin yanına gömme sakın' dedim sana
    'Beni hiç gömme, ben hep burda kalayım'
    'Bu evde çürüyeyim seni ıhlamur kokan yatağında'
    'bu evde dökülsün etlerim
    yaz'ı kırarak sonbahara başlayan bir ağacın döktüğü yapraklar misali'
    Annemin elini öper gibi öptüm yine seni dudaklarından
    sonra alnıma götürdüm dudaklarını ince ince, kibarca
    'Affet beni anne' dedim
    'Affet, tüm bunlar bir ölünün hayatta kalma heyecanından!
    4 ...
  46. 18.
  47. Anahtar Prens

    cam kurtlar var gecenin suyunda
    içilse şehir; yırtılmış taşların
    iade edilmiş melekler örttüğü
    eski, imdat, tahlilsiz hikaye!
    israf edilmiş tayfalarla gelecek
    uzattığım, uzatırken içine
    tıkandığım menekşe! belli
    belirsiz bir yaz ayında
    sözgelimi ekim, sözgelimi kiraz
    kırılacak bir tamburla geçecek
    önerdiğim, önerirken dibine
    çöküverdiğim efsane biraz; sesi yeis
    sesi sabahlara kadar dinlediğim radyo
    sesi oradan oraya oratoryo
    sesi koynuma giren sesi koynundan çıktığım
    sesi el konulmuş şeytan
    sesi el kadar masumiyet
    sesi hür siyah üzerine çalakalem mavi tül
    sesi tül mavi üzerine nakşedilmiş siyah gül
    sesi beni hep döven abim
    sesi beni kovalayan polis
    sesi bıçaklanışım, bıçaklanır
    bıçaklanmaz eriyişim; kabullenilişim;
    ah ben nerdeymişim, ben kimmişim de
    talazlanmış, tozlanmışım! üstümü süpür rüzgar!
    şimdi şikayetim var! çalıntı kalplerle kirlenmişim!
    ağlat beni özgürlüğüm, ağlat! gözyaşlarımla
    yıkanırım, belki öyle başlar kim bilir
    gökyüzünden yeryüzüne doğru
    ölü bir hava kabarcığı gibi yükselişim!
    2 ...
  48. 17.
  49. An Düşmesi

    büyük yavanlığın zaman
    kazandığı susuz gezegenlerin
    arazisi! tarifsiz lanetlenişlerin
    kuvvetli masumiyetiyle alay
    eden merhale! talan
    edilmiş yalnızlıkların tersyüz
    çevrilerek bekletilmesiyle anlamlanmış
    sahte mukaddes, sahte susayış, sahte
    sabrediş izi!
    toprak ve tüllerin kralı! zehrin bilgisi!
    sen rüzgara uzat kalbinin mimarını ve
    çöz suyu deryadan, kat mermere,

    acıt yeryüzünü!
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük