küçük iskender şiirleri

entry291 galeri0
    26.
  1. Aşk, Teknolojik Bir Kelime

    I.
    Bu gece sana uğramayı düşünmüyorum.
    Saadet diyorsun çünkü.
    Saadet: Bir kilide sokulan anahtar.

    Ya açarsın ya da kapatırsın.
    2 ...
  2. 27.
  3. Aşka Dair

    aşk, biraz aşağılanmıştır
    kadın terzilerin neresinden baksam
    irtifa kaybeder hücum ve şiddet
    geri sayım: dört-üç-iki-bir-sıfır
    patlar yükselir gider ağzım!

    ağzım bana lazım
    diye bağırır parmak çocuk
    çocuk parklarında salıncaklar hızlanır
    kaydıraklar ağlar
    bir kadeh rakı dökülür üstüne ömrümün
    alkolik annem geceden özür diler
    neden sevgi
    onca derbeder ve serseri
    bir şık bıçak darbesiyle
    yarar karanlığı
    yürür giderim orda ileri geri

    orda aşk
    küçülür.. küçülür..
    küçülür biter en güçlü sesiyle!
    2 ...
  4. 28.
  5. Ateş Böcekleri

    yarayı okşadıkça dökülüyor kabuklar) ... (diyemezsin
    oysa belirsizliktir
    ormanlarına pusu kurdurtan hayvanları. Kim bilir
    hangi çağın karanlığında iki ateş böceği
    gibi iki omzuna konmuştuk sevgili siyahını öpecek
    ve ölecek olan, kanını
    terine nişanlanmış o yaralı delikanlının.

    hayır, bugün inanmıyorum ben gitgide büyüyen ellerine
    ellerin büyüdüğü şehirlerde
    gözlerin ettiği sözleri kesme cüreti gösterilir

    ve o kesilen sözlerin üstüne
    oğlanlardan yüzülmüş ipek tenden tüller serilir
    gümüş yünden kuşlar örtülür

    gideceksin. belli. git o halde seni çağıran beldeye
    benim ilmim sistir de!
    benim ilmim suçtur de!

    ve unut sonra o iki ateş böceğini

    kaldır başını ardından
    gökyüzünde tek bir ateş böceğinin
    bölünüp
    kendisinden iki ateş böceği oluşunu
    şaşkın bakışlarla, utanç içinde gözle!

    benim sisim sensin de!
    benim suçum sensin de!
    belli belirsiz bir akyanus beni üstlensin
    yarayı okşadıkça dökülen kabuklarla dolu sesinde!
    2 ...
  6. 29.
  7. ateş Üstünde iki Kuş

    -kimseye...

    1.

    onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu
    telgraflar alınırdı o saat
    ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin
    güzel yalnızlıklarından

    dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da
    tekbaşınıza otururdunuz sen ve o
    timsah parçası kadın
    -geceyle ölüm arasında
    bir bağlaç gibiydim-

    adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı
    içlerinden ikisi menekşe körü
    diğer üçü ölüm virtiözü ben
    ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım
    su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım
    gözlerimi yumardım seni
    özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce.
    bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi
    kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını
    kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan
    öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim
    bütün kuşların aklı durur!
    -kasıklarımda bulduğum ilk tüyü
    senin burnununucuna sürdüydüm-

    kirpiklerinde bir karanfil kayması
    külden bir elbise dikip çocukluğuma
    papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
    kapımın altından sızan sıvı kafatası
    sen gök çetesinin reisi
    ben yağmurun üvey oğlu.

    -piyanonun sesini biraz kısar mısınız?
    vücudundaki udu indirirdim tenimden
    söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası

    2.

    jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong
    birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish
    hepsini birbiri ardınca dinler
    birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde
    sen enjektörü sokarken damarına
    'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin
    keserken jiletlerle bileklerini -ayak-
    ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim
    ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına
    içki şişesinin kapağını seninle açar
    seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını
    puslu bahçeden geçerken topuklarıma
    müge dikenleri batardı
    batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça
    birbirimize vidalanırdık geceler boyu
    uyku,
    bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza
    sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu.
    -annem! -benim de!
    -sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de!
    seksle oksitlenirdik
    dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu
    o parmaklar sessizce sokulur, hislenir
    en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu

    marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet
    james dean: çükümün soluk borusu

    birarada düşünme alışkanlığı, birarada
    duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama
    yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma
    tehlikesi taşıyan ve birarada
    özgünleşme bilincine erişmiş bir
    gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin
    tepisine ne zaman maruz kalacağız
    dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın
    kampanalar çalarken
    taşocağında bulduğun
    giyotin
    eski bir eşarpla mavi.
    ayrnıtlarını devşirip varlığının

    eski bir okyanus macerasında
    masal kitabımın en harbi korsanı
    bıyıkları yeni bilenen şehzadem
    süzdün ışığı.hole geçti uşak.
    mumları iğnedanlığa batırdı

    sen tanıdığım
    en kadın
    en erkek

    kirpiklerinde bir karanfil kayması

    1.

    onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu
    telgraflar alınırdı o saat
    ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin
    güzel yalnızlıklarından

    dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da
    tekbaşınıza otururdunuz sen ve o
    timsah parçası kadın
    -geceyle ölüm arasında
    bir bağlaç gibiydim-

    adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı
    içlerinden ikisi menekşe körü
    diğer üçü ölüm virtiözü ben
    ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım
    su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım
    gözlerimi yumardım seni
    özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce.
    bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi
    kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını
    kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan
    öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim
    bütün kuşların aklı durur!
    -kasıklarımda bulduğum ilk tüyü
    senin burnununucuna sürdüydüm-

    kirpiklerinde bir karanfil kayması
    külden bir elbise dikip çocukluğuma
    papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
    kapımın altından sızan sıvı kafatası
    sen gök çetesinin reisi
    ben yağmurun üvey oğlu.

    -piyanonun sesini biraz kısar mısınız?
    vücudundaki udu indirirdim tenimden
    söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası

    2.

    jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong
    birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish
    hepsini birbiri ardınca dinler
    birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde
    sen enjektörü sokarken damarına
    'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin
    keserken jiletlerle bileklerini -ayak-
    ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim
    ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına
    içki şişesinin kapağını seninle açar
    seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını
    puslu bahçeden geçerken topuklarıma
    müge dikenleri batardı
    batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça
    birbirimize vidalanırdık geceler boyu
    uyku,
    bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza
    sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu.
    -annem! -benim de!
    -sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de!
    seksle oksitlenirdik
    dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu
    o parmaklar sessizce sokulur, hislenir
    en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu

    marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet
    james dean: çükümün soluk borusu

    birarada düşünme alışkanlığı, birarada
    duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama
    yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma
    tehlikesi taşıyan ve birarada
    özgünleşme bilincine erişmiş bir
    gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin
    tepisine ne zaman maruz kalacağız
    dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın
    kampanalar çalarken
    taşocağında bulduğun
    giyotin
    eski bir eşarpla mavi.
    ayrnıtlarını devşirip varlığının

    eski bir okyanus macerasında
    masal kitabımın en harbi korsanı
    bıyıkları yeni bilenen şehzadem
    süzdün ışığı.hole geçti uşak.
    mumları iğnedanlığa batırdı

    sen tanıdığım
    en kadın
    en erkek

    kirpiklerinde bir karanfil kayması
    5 ...
  8. 30.
  9. Ay

    Yürek kemiğiyle lades tutuşan iki çocuk!
    misafir oyuncu bir terkediş biçimi
    ile ellerim vücudunun prömiyeri!

    Aynı ahır adına koşan acılarımız var bizim!
    amatör balıkçının leğeninde iki istavritiz seninle
    ölüme beş kala ölümle canlı telefon bağlantısı kuran!

    dibi senin aşkında gizlenen kırılgan bir aysberg bu tufan.
    3 ...
  10. 31.
  11. Ay Aralama Etüdleri I,

    Sonra aniden geyşa! Bilinçsizce,
    bir anlamı olmalıymış gibi bunun
    önce biraz tedirginlik ve öfke,
    ardından çokca telaş ve savurganlık: Tahmini
    gezegenin son astronotu -Niye Kimse
    Fizikten Sözetmiyor Bu Evde -Ve Ben Niye
    yukardaki, aşağıdaki komşunun da çocuğuyum
    annem kilitlerken cinimi kilere; Daniel Hatırladım
    şimdi, bazı mayıs aylarında ellerim olmazdı Ve Ben
    çoğu kez Janis Joplin ve Jim Morrison Baladları
    adına şarkılar da söylenmiş sonbaharın
    sonra aniden çıkagelmiş unutulmuş bir kuzeniydim;
    O Adam Terasta Ne Yapacaktı
    Kadını Gerçekten Seviyor muydu
    Kadın Bebek Beklediğini Neden Söylemiyordu
    Peki, Adam Bazı El Yazmalarını Nereye Saklamıştı
    geyşa! beni işitiyor musun, geyşa!
    bu buzlu cam, bu buzlu cam diyorum sana,
    bu buzlu cam hangi filmimin jeneriği.. Ah tabii,

    kalbim, bir içsavaşta kaybettiğim fosfor at!
    3 ...
  12. 32.
  13. Ay Aralama Etüdleri II,

    Melek hastalığı: bir dokunun titiz Aranışı
    müfettiş bir cin gibi bakarak tutunur gözü
    akla sonradan gelecek olan sırtını duvara
    vermiş gülüş, dişler arasında sıkıntılı dol
    aşan tırnak, üstünde Manhattan ve beni sev
    en tilki, cevaplamayacağım mektuplarım ve
    r; bir merdiven var sonra çıkıp da inmeyec
    eğim; infilak etmiş bir yaradılışla yakl
    aşıyorum gecenin gecenin kanlısına elim
    de yalnız
    ca bir
    fırıldak ve şehir haritası bir gül oros
    pusuyum bir gül ib
    nesiyim bir gül bana söyle bir
    tek ben duy
    ayım neredeyim ne yapıyorum ve sen neden nered
    esin, ama
    ay aralama etüdlerin
    desin ay de
    orada desin
    3 ...
  14. 33.
  15. Ayakhavlusu

    Nefesi kokan bir denizatı mıyım ben
    ruhumun terkisinde harita fragmanları
    ve suratımda patlamış frambuazlı pasta

    ile nereye kadar giderim böyle mağrur
    böyle boydan boya aşağılanmış
    cilası çizilmiş ama adamakıllı sakallı

    ne tencereyim ne de bir kapak uğruna yuvarlanıyorum

    Nefesi kokan bir denizatı mıyım ben
    ya da bir komedi filminin en baba esprisi
    finale doğru seyirciyi elleriyle boğan

    Çok önceden alınmış bir karar gibi yaşıyorum
    bir adım eksik atsam
    hatıralarım, acılarım ayaklanıyor

    ne dağı tanırım ne de içimdeki aşk tavşan
    3 ...
  16. 34.
  17. Ayrılık Patileri

    ay farzındayım
    tırnaklarımın arasına dünya birikti
    kimseye koyduğum ad da yok
    ve bu gece
    ilçeyken il oluveriyor yalnızlığım

    elinden tutup yeğeni acıyı
    parkta gezdiren bir dayı gibiyim
    her yanımda jilet yaraları
    annem ölmüş bunu babam yeni söylüyor

    telefon kulübelerine yaslanıp ağlıyorum
    neden aramadım ben hiç seni
    ama neden ben seni,
    kaçarken sise takılmış ellerim hep kopmuş
    kokuşmuş içimde daha dün gebermiş serseri

    kim bilir çocukken öptüğüm kızın yüzü şimdi ne halde,
    şimdi ne halde öldürdüğüm sinekler geçen ve evvelki yaz
    hani saçlarına konmuşlardı da daima bağırmıştık
    daima hıçkırmıştık: aşka niye karşı konmaz? !

    tedavisi mümkün değil bu hırçın tutkunun
    denize, balığa hükmeden kaptanken bir de hele,
    ayrılık, bir kedinin gözünün kanlanması
    artık mümkün değil aşka müdahale!

    örneğin biraz da trajediden bahsedelim
    ameliyatla şair oldum ben, ameliyatla yalnız kaldım
    diz çöktü çocukluğum cerrahın önünde:
    kurtarın lütfen onu, ben onsuz ne yaparım? !

    türkçe, bence sözlüğün üstüne
    konuyor bir irinli tüy sessizce
    ilçeyken il oluveriyor yalnızlığım
    3 ...
  18. 35.
  19. Azılı Aşklar Şatosu

    bir tek sana tembih ettim saadeti
    hiç bir şey hatıra değil aslında
    kaynayan sular gibi bakardın ya bana
    donan sular gibi gülerdin ya
    bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni

    bir tek sana tembih ettim saadeti
    hiç bir şey ihanet değil aslında
    kararan havalar gibi dokunurdun ya bana
    bozan havalar gibi şevişirdin ya
    bütün güzel havalar ağlatıyor şimdi beni
    3 ...
  20. 36.
  21. Baa tıfıl

    Ben yürüyüp gittim
    Sen ellerini yüzümde unuttun

    Utandım acılarımdan
    Utandım yalnızlığımdan
    On yedi yaşımızın belalı hikmetinde birden
    O inkisarları eden güzel hayallerimizden
    Ve aşktan
    Ve yağmurdan
    Utandım ben

    Sen misketlerini yüzümde unuttun
    Sen hayatımda unuttun kokunu

    Bir bidon benzin döküp hatıralarıma
    Tutuşturdum sevinçlerimizi. tutuşturdum
    Saçlarına
    En beğendiğim bir hüznün görkemini,
    Rüzgarını,
    Al işte sonbahar da senin olsun artık
    Daha ne istiyorsun benden
    Al işte en biçimli intihar da senin

    Ben yürüyüp gittim
    Sen adalarını yüzümde unuttun

    Utandım arzularımdan
    Utandım ihtiyarlığımdan
    Ve yağmurdan
    Usandım ben
    Ve sen: Şehrin terkettiği sepya caz oğlan
    Her fırsatını ani ölümümde unuttun!

    Beni yüklenip bir yere götürdüler
    Sen geleceğini
    Yüzümde unuttun
    3 ...
  22. 37.
  23. Baç

    Esmer koy kızının adını hep,
    ölümden toplanmış haraçtır ruh
    dokunurken birbirine kıyasıya iki ten

    Kumral koy oğlunun adını hep,
    cinayetlerden arttırılmış suçtur his
    karışırken birbirine önemli iki erkek bülten

    son kuruşuna kadar soy aşkı, henüz vakit varken
    3 ...
  24. 38.
  25. Bakir

    korkularımı tatmin eden bir et parçası gibi yükseliyor yerden
    küllü köküyle,
    sararmış koltukaltlarında geceleri kentleri saran mavi ışık
    ve nöbetçi bir sevgilinin keçe kalemle alelacale
    yazılmış, yarısı terden silinmiş telefon numarası.
    -öncesi, diye soruyorum, nefesim çürük kağıt kokuyor
    -öncesi, tende durmazki... diyor, ben
    ağustos böceği orospusuyum, çabuk unutulurum!

    kadın, bu: yüzyıllık bir şarabın mantarı olmaktan yorgun
    parmaklarımı sarkmış memelerine düğümlüyorum

    sayılarını yitirmiş bir hedef tahtası gibi vücudu!
    ağzına, karanlıkta, taşa sarılı bir mesaj gibi düşüyor
    dudaklarındaki camı kırarak dilim...

    tarz acemisiyim, aşk acemisiyim, düş acemisiyim.
    on yedisindeyim:

    -hikayen, diye soruyorum, gencim, geçmişsizlikten ürküyorum,
    -hikaye, hayatta durmaz ki... diyor, ben
    ölümsüzlük bahanesiyim, çabuk kururum!

    kadın, bu: kalçalarını yerleştirirken kasıklarıma yeniden
    ayın acımasızca çektiği çaresiz deniz suyuyum...
    -deminki ilkti, diye fısıldıyorum, gülümsüyor.
    -benimki son değil!

    ilk'le son değil'in arasındaki bu delik deşik gürültü
    örtüyor o korkunç kerhanedeki 'ortodoks' görüntüyü.

    arkadaşlar dışarda bekliyor.
    hepsi annem.
    ben erkek oldum.
    gerisi sırra kadem.
    3 ...
  26. 39.
  27. Barbiebebek

    Dikkatimden kaçmış aşk,
    nüfus cüzdanımda
    küçük bir ayna parçası yapışık vesikalık fotoğraf yerine

    Çocuk omuzlarında kayısı oyunları korosu ve
    o on yedi yaşına sığdırmaya çalıştığın masum erkek
    yağmursu gülümsemen belki de her yazılı casusta tekrar ettiğim

    peygamber öldü! çünkü ben seni hiç çıplak görmedim
    3 ...
  28. 40.
  29. Ben Bu Şehri Bir Gün Sana Anlatacaktım

    Kel kadınlar tanıdım insafsızca
    Her sokak başında bir ekip otosu vardı
    Kaç paraya öpüştük durduk asitli homojen
    Ne çok insandılar öyle yıkılası acılı
    öyle kırkayak kimlikli. Sahi,
    bana ait bir sürü sevgiliyle dolaşırlardı!

    Dolaşırdı ayaklarım - babam kimdi, belki
    birikimler yalnızca, yalnızca itilişler!
    Annem: O, yalnızlığım olacak!
    Sarhoş çocuklar gibiydim, dirilen bir ceset
    gibiydim - yüzümde bir gri saten bıçak! Saat bozuk
    gibiydim, imdat polis gibi! Saçmalayacak gibiydim
    beni bir bıraksanız, ah bir bıraksanız,
    ödünç bir tutku, özürlü bir rüzgar misali
    dağılıp gidecek gibiydim!

    Oğlum eşkalim istanbul, yine katildi. Kızım
    son vitrinin son beyaz gelinliğinde!
    Yaşları, toplasan en fazla on üç, on dört
    en azından milattan önce yirmi! Bir zaman
    efkarla makyajını tazeledi içimdeki ölü helvası
    Ölü helvası ve kör çiçekler satan çok kalibre çingene!
    Ve horgörülen aşklar bazen sahte.. abazan..
    Biraz daha öpüşebilsek, ah bir de
    öpüşmeleri, sevişmeleri, logaritmayı bilsek
    alkol komalarımıza hafif inceden
    profesör bir zencefil kokusu inecekti!

    Kel kedımlar tanıdım insafsızca
    Her sokak başında bir ekip otosu vardı
    Hatırlar mısın, yazmıştım sana, her otel odasında
    filtresi bekaret kanıyla lekeli
    yanan bir orospu sigarası. Ah, göğsüm,
    sen, kurşuna dönmüş zalim gözlerle
    delik deşik edilmiş bir erkek fanilası!

    Delikanlılığım aşka aç
    aşka muhtaç
    aşka mecburdu!
    Ve yüreğim!
    Yaşlandıkça memeleri sarkar oldu!
    Bana bir haller oldu / bana filmler bir tuhaf olur!
    Sarkaçlar bana pek bir dar oldu / kuyular pek bir sığ olur
    Bakın! Kızkardeşim gitti gecenin dul eşi oldu
    Abim miyop dudaklarıyla kendi yılanında küçülür küçülür mahfolur!
    Ah! Çıtır hüznüm, asil acılarım, dikkat edin!

    istanbul bu! Genç bedenlere aç
    dinç cesetlere muhtaç
    hürriyete mecburdur!
    3 ...
  30. 41.
  31. ben bu yazı serin geçer sanmıştım

    ben, bu yaz serin geçer sanmıştım. uzun zamandır konuşmayı unutmak, hicbir seyi bilmemek, yalnızca, evet yalnızca gece yarısı edilebilecek bir telefonla uyanıp, eski, çok eski bir arkadaşın sesini duymak istemiştim. galiba, en büyük hatalarımdan biriydi bu. ses ne kadarını anlatabilir ki bir insanın: görmeden, dokunamadan, ansızın kapatarak avcunu, bir kelebeği orda hapsetmek gibi bir şey olmalı. oysa ağrılı yaralarım "janti" taklalarım, hububata dönüşmüş yanlarım vardı. oysa ben, bu yaz serin geçer ve sessiz kalmayı tercih ederek, evimde, odamda, fallar açarım, bir parça tarihe geçerim diye ümit etmiştim. ama olmadı. olmadı işte, savruldum. şaşkın çocuğun elindeki patlak, şapşal balon gibi, muhit itibarını yitirmiş delikanlı gibi, kalakaldım.artık her şeyi biliyorum. artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. bu ne sancılı bir telaş benim için; bedenimden mahrumum . onlar önemsemesinler, hatta alay etmeleri bile mümkün ve belki böylesi daha yıpratıcı, daha bir mazlum kılıcı. oysa neleri özlemiştim, ne şahane hisler beslemiştim. oh, artık çok geç?! onlara söylemek için şarkılar, okumak için şiirler, anlatmak için çok kaliteli seks fıkraları ezberlemiştim günlerce; ben, bu yazı serin geçer sanmıştım. alev alev. her yer alevler içersinde; ve ben, bu korkunç yangında çatıya kaçacak gücü bile kalmamış bir kötürüm gibi, tekerlekli sandalyemde havanın her zaman olduğundan daha çabuk ve daha fazla kararmasını, damların hesapsız kediler ve matematisyen martılarla dolmasını bekliyorum şimdi. aşk, beni ünlü yapar sanmıştım! neleri özlemişim, ne mükemmel hisler beslemiştim: çıt çıkarmadan çekildiler, hükmen yenildik. kaybolanları da gördüm. samimi söylüyorum, hem de çok yakından gördüm. kendi aralarında konuşuyorlardı. o mesafede gidip gelen bir nefes topluluğu, ağızdan kulaklara musikisi noksan bir söz kümesi taşıyordu. bu kümeste tek tavuk da bendim! ah, bir parça ağlarım diye ummuştum. nafile! olmadı velhasıl! artık her şeyi biliyorum. artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. bütün bütün boğuldum. karaya da vuramam, vuramam. neden benden söz ettiler kısaca. neden dolaştım bir serseri kurşun gibi oradan oraya. oradan oraya ve kime götürüyordum parklardan topladığım oksijen oranı yüksek çiçekleri. kim koklamaya cesaret edecekti, kim onları alıp bir vazoya yerleştirecek kadar kendini tanıyordu, bana inanıyordu, beni seviyordu,mıncıklıyordu, kolluyordu...hiç. hiç kimse. bunu da biliyorum. buna da erdim. bir kere, en başta sezmiştim yanılacağımı...ilkin, telefon defterimi attım. sonra fotoğraflar, ah çok hoş, elbette o mükemmel fotoğraflar. renk renk, çeşit çeşit, insan insan, düşman düşman fotoğraflar. topluca otururken, içki içerken, grup seks takılırken, hususi sevdaların o "sözü geçmese iyi olacak, mayonez alır mıydın" tipindeki sohbetlerinde çekilmiş, arşivelenmiş, çerçevelenmiş fotoğraflar! deklanşöre basanın, karşısındaki topluluk içinde olamayışının da hüznünü, burukluğunu taşıyan o canım fotoğraflar! kestim kendimi. kestim kendimi, çıkarttım fotoğraflardan: bir şiirde geçer ya hani: oramda buramda biraz el, biraz bacak, biraz omuz ve penis kaldı. oyup çıkarttığım o adamı, o aptal surat'ı attım, yani kendimi. şimdi o fotoğraflardaki o insanlar bensiz, ben zaten mekansız, yurtsuz, huysuz ve savruk, anne tarafından serseri, baba tarafından alkolik, ölmüş ve yarı diri bir adamım. olmadı işte. artık her şeyi biliyorum. bağırsam çağırsam, "ne bağrıyon lan bu saatte lavuk, manyak mısın?!" diye karşılık verecek bir yabancı bile yok. artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. romantizme kızıyorlardı. evet, onlar da gözyaşlarını bir sır gibi saklamayı erdem sayanlardandılar. kollarımda kör jilet yaraları, mutfakta üç haftalık bulaşık, ciğerimde dışarı atılması kasten unutulmuş bir miktar esrar dumanı, kulaklarımda fış fış kayıkçının ilk iki mısrası, gidilmesi gereken ülkeler, kalınması gereken oteller var aslında. godot'yum desem, bekleyenim olmaz! acayip bunalımdayım. sevmiyorum bu tür hijyenik cümleler kurmayı. "artık" kelimesini kullanmaktan nasıl da sıkıldım. "dert yanmak" fiiliyle başım uzun zamandır dertte!... gecenin bu yarısında... gece yarısı edilebilecek bir telefon! evet, aslında ben yalnızca buna değinecektim. hatta sabaha karşı...kafanı .iktiysem kusura bakma, özürdilerim, eğer, rahatsız...ediyosam... eğer...
    sen... peki sen benim telefon numaramı hatırlıyor musun hala?!
    3 ...
  32. 42.
  33. Ben Ölürsem

    ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar
    ne bir ask zerafeti
    ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm
    hep rüzgar gülleri kokacak !

    bir sinek cenazesinden dönmüsüm de sanki
    agzim burnum kanyak
    denizden yeni çikartmislar yagmurun ölüsünü
    mevsimlerden napalm günlerden ilkbahar

    hummali sabrimin glayöllü dag köyleri
    sana hasret sakimak mi yakisacak
    çok arayacak çocuklugum esas sirrini
    benim yüzüm bir kedi amipidir
    ben ölürsem o kendiliginden çogalacak !

    ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar
    ne bir buz yorgunlugu
    ne bir sinema perdesi yirtik.. küçücük kabrim

    bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak !
    2 ...
  34. 43.
  35. Ben Seni Seviyorum Bunda Bir Kasıt Yok

    acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden,
    hüzün hastası bir hayvansın
    şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan
    çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde
    ağır işkence görmüş şehirlerde
    saadetin zarif, adaletin ince.

    bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun
    kelimelerin karardığı peşin hükümlerde.
    şahsi sevişiyorsun şiddetin bütün bitki örtüsüyle.
    gözlerin ucuz, tutkun ucuz, direncin ucuz
    tehlikeli bir yalan gibi duruyorsun
    ruh yoksulluğunun harikulade iskeleti üzerinde.

    tutulamayacak yeminsin, yemin ederim,
    her insana gerçek aşkı öğretecek bir külfetin var
    ve
    alelacele asılmış bir çocuk militan
    gibi şaşkın ama onurlu bakıyorsun
    yükseldiğin gökyüzüne.

    ben seni ayakta alkışlıyorum
    hep ayakta alkışlıyorum seni ben
    yollarda yürürken alkışlıyorum
    sinemalarda, üçüncü sınıf oyuncularda alkışlıyorum
    afrika'nın içlerine doğru alkışlıyorum
    vuruşurken alkışlıyorum seni ben
    evet, hüzün hastası bir hayvansın
    acınası tesadüflerle ayrılıyorsun
    kainata gösterdiğin sahte hüviyetinden.

    o nasıl bir hale
    bana cimri, başkalarına bonkör bedeninde;
    bir acı votka tadı yakalıyorum dilenen bakışlarında
    'suçsuzum' diyorsun, 'tarzım bu' diyorsun
    aç bir kurt gibi iniyor yüzüne hüzün
    kirpiklerin alnına deyiyor
    bende deyiyorum alnına cevapsız sorularımla
    uykum geldi diyorum
    seni sevmekten uykum geldi
    jilete abanıyorum
    korkuya abanıyorum
    tek arkadaşım yok öbür tarafta çünkü!

    çek perdeleri, kapat ışıkları
    bu telaşlı yokoluşun fosforu aydınlatır bizi
    uykum geldi diyorum
    tutulamayacak yeminsin, yemin ederim
    heryeri keserim, herkesi, herşeyi keserim
    bıçağımı taşıyan elde kader çizgim de gizli!
    bitiyor
    sancıda safları sıklaştıran o garip haz bitiyor
    bir kez olsun samimi bak
    bak! gecenin eteklerine eşkiya ayrılıklar siniyor!

    acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden
    ateşler içinde bırakıyorsun sana biriktirdiğim suyu
    oysa hiç sansım kalmadı
    yeniden doğmak için, bana ait olduğu belirtilen külden.

    al bu külü de götür
    al bu külü de götür, diğer taraflara üfle
    muzaffer bir hain gibi ayrıl
    tertemiz hayal hikayemden.
    3 ...
  36. 44.
  37. Beşinci iblis

    yığıntı:

    beklemez; gece, sesin süsüdür beklemez
    örtülür başvuru aşkların
    feylesof sırlarıyla, rahvan giden ömr.

    söylemez; cinnet, bir serzeniş bahçesidir söylemez
    sökülür takılarak
    sökülür takılarak bütün kenarlarından şehr.

    'oybirliğiyle yalnızız'
    der
    demez
    kuşu
    birdenbire şaibe, birdenbire huşu;

    -söylemez; bu akşam birlikte uyuyalım
    - ama sonra birbirine nüfuz eder rüyalar
    - cereyana kapılır kalp, yalpalar
    - vücut: tunç yalım. uyuyalım. Beklemez;
    3 ...
  38. 45.
  39. Beyaz

    Bir orman yangınında nasıl çaresizce
    yuvasında ölümü bekleyen
    çocukkarınca

    Bir usta avcı gibi duvarıma astım
    vurduğum bütün jilet darbelerini
    bileklerime pervasızca

    çünkü kan kalıyor turuncudan güneş çıkınca
    3 ...
  40. 46.
  41. Bırakıverilen

    pusudadır
    içine şarapnel düşmüş menekşenin
    diz çökerek altından geçtiği kında
    yalanlarını kurutarak büyüyen uyku.

    pusudadır
    sayıkladığı isme giydirdiği entarinin
    kollarını yüzünde kavuşturarak süslediği
    o kutsal vuruluşlar geçitindeki süvari sükutu.

    pusudadır
    kalındığı yer hatırlanabilsin diye
    bir insanın kalbine bırakılan
    pırlanta düello kılıcı.

    pusudadır
    tefsiri alnına yazılı kara cübbenin
    mabedin portmantosunda asılı durduğu
    koridorda duvara çakılan kirli su.

    pusudadır
    ateşin sönüşündeki zeka pırıltısı.

    pusudadır
    sarkıtılan ipe tutunarak inen meleğin
    astarındaki semai ayini.

    pusudadır ah
    kontrbas, trombon, obua, ve flavta
    şehre dönüşünde kırılacaksa eğer
    israfilin borusu.
    3 ...
  42. 47.
  43. Bıraktın Beni

    şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi
    bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktılar beni
    bıraktın beni
    o tahta balerinin yırtık bacaklarında benim tebliğimden
    bir yansıma bir sıçrayış
    gece üçte uyanıp başladım alkışlamaya,bıraktın beni;

    yazı sorguya aldılar
    işkencede kısa kalbim
    dolaşıyorum yeni yanmış lisenin koridorlarında
    da sözlüye kaldırılıyor ilk sevgilim intihar
    ben hiç ders çalışmadım senden başka, bıraktın beni;

    kibar bir orospuyum ben, bunu da yazdım kumsala,
    tırnaklarına gözyaşı ojeleri süren

    artmayacağım, eksilmekti sevişmelerimiz
    bunun için her gün bir çocuk öldürüyorum
    parmaklarım bir ferman gibi açılıyor gırtlağında
    bir güle saati sormak değil mi çekip gitmenin öncesi
    eğilip bir kediyi okşamak olmasın
    geri gelmek istemenin en büyük delili;
    bıraktın beni.
    yanıtım: anlayacaktık zaten sıkıldığımızı ve bunun
    böyle bungun, kırışık sürmeyeceğini
    kahverengiye çevirdi yaşadığım sevdalar beni
    türkçeler yetmedi karardıkça parlayan şarkıma
    girdiğim bahçede yitti sidikli ömrüm
    sanki
    bir tren raydan çıktı vücudumda
    bıraktın beni.

    yıkandım ateşin suyunda
    gümüşlendim kurşunlandım
    neşter perisiyim şimdilerdeyse
    yüksek sesle güldüm buna
    bunu da- bunu da yazdım kumsala
    kendi çevremi
    üçyüz altmış beş günde döndüm sana döndüm dön bana

    kurtarılmaz ayrılıklar mı yaşıyoruz çarparak söğütlere
    uğrunda ölünecekleri mi gömüyoruz güneşin battığı yere!
    aşk, çekim eki almıyor,başka uyaklarla kalıyor ayakta bıraktın beni
    aşk, artık korkak bir zamir gibi
    sabah akşam sağına soluna jilet atmakta
    bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
    yalnızlık okuma-yazma bilmiyor
    siz sürdürün kentinizi
    komik sarhoşluklarınızı- sahte öpüşmelerinizi
    girin kalabalığa pazaryerlerine otobüslere bıraktın beni;

    kaybolun yüzünüzde
    siz sürdürün kentinizi
    yangınınızı ben alıyorum, depremlerinizi
    sel baskınlarınızı, salgınlarınızı
    afetleri götürüyorum muazzam aşklarınızdan

    şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi
    bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktınız beni!
    içime beton bir martı döktünüz
    içime batırdınız ceylan kemiğini!

    sevgi kubilay'ıydım ben
    keserek bileklerimi nankör bir testereyle
    kopuk ellerimi dolaştırdınız bir sopa ucunda tüm yeryüzünde
    şiir yazdırmadınız bana şiirime döndüm sana döndüm
    dön bana

    siz sürdürün kentinizi
    ben sizin payınıza nasıl olsa
    yaşıyorum trajedilerinizi
    muazzam aşklarınızdaki!
    3 ...
  44. 48.
  45. saadet bir kilide sokulan anahtar,ya açarsın ya da kapatırsın diye mükemmel dizelere imzasını atmış uzay çağı şairi. şiirleri genellikle aykırılık marjinallik kokan bir şairdir. modern hayata uygun şiirleri bence gayet güzeldir hoştur tavsiye edilir.
    1 ...
  46. 49.
  47. Bilmiyorbilmesin

    adını açıklamıyor parmakları arasında hızla
    çevirirken tanrının entarisini geriye dönüp
    baksak ta erik bahçelerinin de ardındaki
    kuyuya derisini boşaltan çocuğun annesi
    o kadın, müzik kutumda kalan balerin
    kapıyı çaldığı kış gecesinde koltuğunun
    altında birkaç karakalem çalışması ve
    üşümüş, ıslanmış bir film karesi gibi kaç/
    tığı adadan yanına alabildiği ödül:
    çeyiz niyetine ölüm ve beyaz mürekkep
    şişesi şekerli dudaklarda son dansının
    genç çalgıcısının eriyen kaslarıyla
    devşirdiği hastalık matinesi!
    kalın ayak bileklerine halhal diye bağlanan
    yavru yılanbalığının gözlerine yerleşen inci;
    o halayıkların yıkadığı gri bakire!
    ahlaksız tanrıça!

    tırnaklarımı geçirip pençelerinin iki
    kanadını açarcasına iki yana yırtıverdiğim
    göğüskafesindeki zarif al kumru! adını
    açıklamıyor parmakları arasında hızla
    çevirirken tanrının papucunu geriye dönüp
    fırlatsak da yeryüzünün de ardındaki
    göçebe suya tersini boşaltan çocuğun resmi
    o fotoğraf, nüfus kağıdımda kalan suretin
    taşa uzandığı sessizlikte matemdeki puhuların
    düşlerinde birkaç tecrit münakaşası ve
    yığıldığı, kaderi kabullendiği gibi kaç/
    tığı hayattan yanına alabildiği ödül:
    ışık niyetine çığlık ve yarısı yanmış beyaz
    bir gül makinesi!
    3 ...
  48. 50.
  49. Bir

    gel süs! çılgınlığımı gecele

    son fırsatım ben! beni benimle büyüle!

    kendimden çıkan yılan! sok beni büyüyle!

    nerdesin süs! nasıl bir haberim bilemem!

    ters mi döndüm, doğru mu yüzüm!

    kime hamileyim! kim doğurur beni yeniden!

    yüreğimin civarlarındaki küle gideceğim!

    aşk! seni kirime sabitleyeceğim! istiyorum!

    bir tutuşma biçimiyim, Kuran'ım, ateş rahlemdedir!

    çığrından çıkan bedenimi çağına iade ediyorum!

    buz tutmuş bir ruhum ben!

    erirsem geri dönemem!
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük