küçük iskender şiirleri

entry291 galeri0
    251.
  1. tereddüt

    radyo oyunlarına benzer insan hayatı
    hep arkası yarın! arkası yarın! arkası yarın!
    sanki hep arkalarda kalmışçasına yarın!
    sanki hep arkalarda kalması gerekirmişçesine yarın
    bölük pörçük yaşanırken aşklar, acılar, nefretler
    başka insanların dillerinde, başka oyuncuların yeteneğinde
    radyo oyunlarına benzer insan hayatı
    efektler kimin elinden, seslendirenler kim, konu ne
    bir dinleyici gibi oturursunuz kendi hayatınızın önüne
    meraklanırsanız, heyecanlanırsınız, sinirlenirsiniz de
    oysa kahramanı olduğunuz oyunda
    habersizken olanlardan, olacaklardan
    ağlarken ince ince siz, titrerken yarım yarım..
    radyo oyunlarına benzer insan hayatı
    hep
    arkası yarın!
    arkası yarın!
    arkası yarın!
    0 ...
  2. 252.
  3. tereddütlü tango prelüdü

    görmeyi çok istediğim bir filmin başlaması gibi sinemada
    herşeye yeniden başlayan bir peygamber uyuyordu yatağımda!

    basları yüksek bir geceydi
    tizleri yüksek bir geceydi
    müziğin sonlarına doğru çiziliyordu gözkapaklarının altındaki cd
    uykunun karnesi baştan aşağı pekiyiydi!

    evlat edindiğim bir aşktı bu!
    başka alfabeyle yazdığım şiir ya da!
    ölümü anlamayan bir çocuk kabilesi ya da!
    uzak denizlere açılmayı düşleyen bir kağıttan tren ya da!
    yüzemeyen bir balık, uçamayan kuş, açmayı bilmeyen çiçek ya da!
    gerçeğin ne önemi olabilirdi ki rüyanın hayatında!

    sarı uzun saçlarıyla suladığı yüzünde
    orman kenarındaki göle benziyordu gözleri!
    buğulu... vahşi... ve tedirgin!
    pink floyd’dan high hope belki biraz!
    radiohead’den paranoid android belki biraz!
    belki çoğaltılması engellenmiş bir fanzin!
    belki yaklaşılması tehlikeli bir hayvan!
    tekrar tekrar okunan bir intihar mektubu ya da!
    canlı kalmanın ne önemi olabilirdi ki dolaşırken mezarlıkta!

    sarp bir sevdanın kayalıklarında
    ben yuva kuran şahin
    o pusu kuran eşkıya!
    kendine acı arayan hayali bir kahraman ya da!
    pasıyla kavga eden tahta bir bıçak ya da!
    patlayan dikiş, açılan yara, akan kan ya da!
    i̇nfilak etmenin ne önemi olabilirdi ki sevişmenin ortasında!

    paha biçilmez bir tablonun örttüğü çelik kasa
    gibi duruyordu ruhu, gövdesinin arkasında!
    süslü kelimeler bu gece baloya alınmayacak!
    yalvarışlar yeminler damsız giremeyecekler içeri!
    seslerin maskesi!
    ifadelerin makyajı!
    düşecek!
    akacak!
    bu gecenin sonuna doğru bir olasılık
    senin, içi kızgın gözyaşı dolu içine yalnızca
    kapkaranlık bir yeryüzü sarkacak!

    ağlamayacaksın!
    ağlamak, iki kirpik arasına kurşun sıkmak gibidir!
    uzun uzun yürümektir ağlamak;
    ağlamak eğer okuma-yazma’n yoksa sahicidir!

    sen iyisi mi heyecanlı bir şehir kap getir yanında!
    şaraba kafa tutan, esrara tavır koyan bir şehir!
    damarlarında tinel dolaşan beton bir beden getir otopsi masasına!
    gelincik, gelinlik giymiş olabilir
    fakat damatlık kimin umurunda!
    sen iyisi mi, çocuklarını başına toplatmış bir hasta getir yanında!
    biraz geçmişten sözetsin
    biraz önseziden sözetsin
    biraz karasevdadan sözetsin bana!
    güzel seslerin kötü seslerle
    rugby maçına çıktığı herhangi bir bahar akşamında
    tadına biraz ekim karışmış, kıvamlı bir mayıs akşamında
    yumruklaşırken, sevişirken
    birbirlerine uzanıp birbirlerini koklayan iki çam ormanı ya da!
    birbirlerine uzanıp birbirlerini koklayan iki erkek köpek ya da!

    sen iyisi mi
    şifalı bir ot gibi yaşa kendi masum yalnızlığının doruklarında
    0 ...
  4. 253.
  5. terminal

    met cezirine takılarak buradaki cinnetin
    uzaklara sürüklenen eski aşkların içinden
    atlayabilir mi korkusuzca bir deli aslan

    ve böyle bir sirkin kapısında
    çocuklara indirimli satılır mı
    vasiyet niyetine biletler

    kimse utanmaz mı pistte dönerken iskelet filler
    0 ...
  6. 254.
  7. ters cennet çocuğu

    ihtiyaç hocası kara cinin abluka aşklarla prensi sahiplendiği
    ela matrikste elleri yapışık kuvarslarla ölü bayrağı selamla-
    yarak bir sembolik attraction içinde kıpır güller

    yaralı ganymedes
    bıçaklı sabit

    lekelerin zorunsuz barında alkol meleğinin tutuşan
    strafordan kalıbı -iten, büken, kanırtan- hınç sebebi birle-
    şik-katı ve-yorucu gölgeliği bir saksofon hışırtısı altın-
    da

    ezildi ecel

    o nimçehrelerle beraber indiği katolik yaptırım -siniruçla-
    rında karanlığın parmakizlerinin zinasına ihbar edilmiş ka-
    maşma taktiği- yortu ve hiddet: beceriksizce gözakışı

    öbür dizlerin başka topuklara çarpması müziği

    ergiyen gövde damlası kuşa konarken yakalarında bir bunaltı
    redoksu yaşanan yılların çöpkutularında aklanan sanık tutum

    zenci kıssahan: gittikçe artan büyünün kafesi ardından - -

    ney üfürür emel kalp nen olduğunda - -

    siklamen akıntısı buruşuk aurora yitik habis

    cadıkarga uçartüter lesbos'da biten tırnak pseudo yırtılan
    camdan
    gemici ve ıtri pusulaya takriben secde edeceklerdi ve hadis-
    siz ve serhatsız

    ve meal - - kromda mesafe olunur woodoo blues

    anubis regle gelir tay ormanından i̇nsan beni hatırlamaz
    alışkanlığın radyoaktif taneciklerinden kokina yaparak
    iseolog kuru kış birikintilerinde eskiyen bir sevdalının

    hep kuşku kutusunun lamelerine kaatilin eli batar o
    yoksa garbarek

    eşyanın etrafı
    eşyanın eşrafı

    yorucu bütünlemelerin beyin lavmanında sonrasız ile

    ışık takibinde sualsiz ve usulün bozgunu
    ve mürekkep avı

    gizli çekmeceler sokağı
    ve cinnet - - ve net cin

    o protokol

    siyah kadife nazar düşüşünde anını giz eden kuyum
    yar
    zikir
    kum

    tiz
    maşuk
    tokatlıyarak ikiye bölünen

    o ters cennet'te kuyusuna sarkarak kaybolan seslerden
    çok şiddet yaşatarak kimsesizlikle ölçülebilen yaratı-
    cılığını tanımsız bırakabilme saadetine erecektir ki
    tensiz yorgunluğunu tasvirinde buldurduğu eski zaman
    dağınıklığında belirsiz ve billur bir görüntü parola-
    sı peşinden küf ile adlandırılmış

    o ters cennet çocuğu gettosunda bir boyut rozeti ile
    kimliğini kölesinin karanlık göğsüne söndürdüğünde o
    çıkarımsız yalanlarından ve öncelerinin kurallarından
    artarak şekillenen küslerinin neyi temsil ettiğini bi-
    liyord

    uzayan yarılarında o ters cennet çocuğunun
    bir söz tekrarıyla gelgitlendiği uç uçurum
    anlayışsız imgelerden süprüntü bir fark o-
    oluşumuydu ve son düellosunda düet yaptığı-
    nı herkesten gizlediği kirli hüznü bir bu-
    za sürerek 'burada kara hiç görünmez' di-
    ye bağırdı
    toplanıp karaldıktan sonra suratlar yeni - -
    den dağıtıld

    o protokol
    0 ...
  8. 255.
  9. güzel, çok güzel orospuydun sen, hiç değilse bakışların kemiksizdi.
    0 ...
  10. 256.
  11. the ant

    durunuz!
    kaç kalibre o bakışlar
    eh evet bir tanrıda sabaha vakitleri!
    durunuz!
    kaç yerimden vurdunuz!
    kaç yerimde artık sorumsuz kuş yaraları var!
    sorarım
    kaç yerimde yerimden ettiniz beni!
    kaç yerim şimdi lapa lapa kanar!

    saysam sayılmazsınız asırlarla
    konsam taşımaz gövdeniz içimi
    öpsem çatlar kırılır dudaklarınız
    dudaklarınız bir karşı çıkış biçimi
    sarılsam sarılsam günlere sığmaz seyehatim
    anlıyorum
    sizin bir tavrınız oksijen
    bir tavrınız bal gibi uranyum!

    ah gidilemeyecek kadar sapa
    dönülemeyecek kadar uzaksınız
    çiçek açsanız baharla aram bozulur
    sizi bana bırakmaz bu yalnızlığınız
    çünkü biz ikimiz
    yanlış yapamayacak kadar yalnızız!

    sesler yalanlar mı geceleri
    gözuçlarına tırmanan siyah tavşanlar
    akşam inince kaybolur mu,
    sizi seviyorum
    sizi pek seviyorum
    sizi sevmem bize ayıp olur mu..

    bırakmalı kibarlığı! sonsun işte! sonsun!
    sonumda biletimi kesen yaman giyotinsin!
    ben istiyorum! ben istiyorum diyorum!
    unut! giyotin tek hamlede insin!
    0 ...
  12. 257.
  13. the crow

    balıkların aşkları hüzünlüdür,
    çünkü onlar sevgilileriyle
    elele tutuşamazlar.
    belki de o uzun kollarıyla
    en güzel sevişmeleri
    yalnızca ahtapotlar yaşar.
    gerçek denizciler,
    kara görününce sevinmezler,
    çünkü onlar deniz insanlarıdırlar.
    kara onlar için siyahtır,
    ölümdür,
    ölümlüdür.

    (........)

    balıkların ölümleri hüzünlüdür, çünkü onlar gömülmezler.
    bizde ölülerimizi gömmeyiz.
    onları yemek, onlarla beslenmek trajedimizdir.
    yarasalar, başaşağı uyusalar da düşmezler.
    gerçek düşler, düşmez.
    bizler, cenaze nedeniyle açığızdır adeta.
    0 ...
  14. 258.
  15. tiamat'ın şuur taktikleri

    istanbul, bilinçakışına çok uygun bir şehir anne.
    burada herkes kapasitesi kadar şizofren
    burada herkes sarı ceket giyiyor.
    her evde bir gaz odası var mutlaka.
    üniformalar, kırbaçlar her zaman hazır.
    ütülü ve cilalı.
    üzüntü ve şiddet, daima el altında..
    birileri birilerinde hep misafir sanki..
    kapı çalınıyor, geliyorlar, birkaç kadeh birşey içiliyor.
    ve herkesin anlattıkları yalnızca kendisiyle ilişkili..
    herkes, yalnızca kendi bayrağını taşıyor.
    istanbul'da hayattan çok ölümün sözü geçiyor anne.
    yüzlerin bir kısmında karanlık ve perili orman,
    bir kısmında ete henüz saplanmamış bıçağın titreşimleri!
    istanbul'daki insanların yüzleri titanic!
    yüz ünlü türk'le sınırlı varoluşlara şehrin özel radyolarından
    çağrılar yapılır:
    isteklerinizi çalabiliriz.
    isteklerimizi çalıyorlar bizden anne.
    arzularımızı, umutlarımızı, ideallerimizi zorla alıyorlar elimizden.
    isteklerinizi çalabiliriz.
    bir tehdit de gizli bu sözde.
    ne yapmazsak tehlike altındayız.. bilinmiyor.
    kimse nasıl davranacağını, nasıl davranması gerektiğini
    bilmiyor.
    şahane aşklar, felaketlerle son bulurken
    muazzam zekalar uyuşturucuyla yaralanırken
    ten kıymeti, fikir kıymeti çalınan isteklerimizle beraber yokoluyorlar.
    istanbul vantuzları!
    artezyen kuyusu!
    artezyen kuyusu'yla birleşen yatay kuyular!
    hırsızlar: onursuzluklarına çaldıkları değerleri ekleyerek
    sürünenler! onların ayakları yok anne!
    olmayacak da!
    bir sürüngen,
    ayağa kalkamadığı için ihanete yatkındır!
    katiller: kararan vücutlarını başkalarının kanallarıyla ovarlar!
    ayakbaşparmaklarından başlayan uyuşma,
    tüm toplumu, tüm kültür mozaiğini kaplar.
    sesler, birbirine karışır.
    görüntüler, özlerini kaybeder.
    kıyamet, budur anne.
    kıyamet, netliğin bozulmasıdır.
    kimseyle konuşmayacağım artık!
    yalnızca, bilmek istiyorum.
    ben neden hissediyorum? !
    ben neden düşünüyorum? !
    cehalet ile bilgi'nin ortak paydası ne? !
    istanbul'daki cehalet, başka bir yerde bilgi mi? !
    ben, bilginin merkezinde cahil kalabilir miyim? !

    ben..
    ben herkes kadar arkada mıyım
    0 ...
  16. 259.
  17. toksin

    sarman oytun'a..

    bu gece
    gökyüzü, yeryüzüne düşecek
    altında durma!

    bir süre yalnız
    bir süre sırsız kalacak
    gezegen

    toprakla kilitlenecek kör fesleğen
    0 ...
  18. 260.
  19. trainspotting

    kelime kapandı! koptu sonbaharın kellesi!
    tam kana dokunacakken, içimde acı bir fren sesi!

    kıl döndü
    zürafaya karıştı gözlerimiz

    eh
    kırık kaşlar altında kıpır kıpır kırmızı noktalar
    ebruli iç huzursuzluğu
    bir çırpıda yağıp kaçan abi yağmur
    ve o birkaç arkadaşın öldüğü, öldürüldüğü aşk!
    şimdi, başında durup derinliğine bağırdığımız kuyu
    biliyorum! bütün boktan ayrılıkları bu kuyu uydurdu!

    örnek vermek gerekirse, elbette ben de sıradayım!
    rehin aldım kalp yoksulluğunu
    dünya atlaslarına girmekten kaçınan
    o meşhuuur
    sır adayım!
    domalsın önümde kötülüğün soyağacı
    şartsa, yeterse,
    tek başıma ölmeye de adayım!

    eh
    kelime kapandı! hükmetti sessizlik ve ot!
    damarlarımıza düştü uçak! nedensiz güldü pilot!
    0 ...
  20. 261.
  21. transs

    iğne kutusunda sweet dreams
    sakallı kadınlar yorucudur
    tedavisi imkansız küf ve falçata

    cerrah seni sevmiyor o çok kötü
    plastik örtünün altında duruyor
    olmasın kanlı kız, kanlı şamata

    bisturinin ucundan üflüyorlar onu yeniden hayat
    0 ...
  22. 262.
  23. travers

    dolaşıp bir ceninin uygun dokusunu
    en çok uzatarak da
    geç kalmış köylü zigotu

    bir magmaya dökülen gözyaşıyla
    güven ortamlarına çekilen
    sik sustalılar gibi

    indirdiler külün camını
    0 ...
  24. 263.
  25. türkiye

    allen ginsberg'e

    oğlanlardan ve alkolden vaktim arttıkça seni düşü-
    nüyorum türkiye, inan doğru bu kere yanılsamam
    ve ruhumun yavşak zıpırlığı, hiç değilse ayık
    dolaşamayacak kadar dürüstüm,
    türkiye, tarkan öleli çok oldu, artık onu unut; bu-
    nadı kurt. playboy'a annemin çıplak resimlerini
    satarak beyaz saray'a sırnaşmayı düşlüyorum
    spermi biraz fazla kaçırdığımda,
    beş parasız paraladığım sokaklarında embesillerini
    ve taşak kalpli aydınlarının sidik yarışlarını
    görüp bol bol osuruyorum, başbakanı dinlerken
    televizyon karşısında ekrana ekmek teknemi aç-
    mak ya da esrar içmek, geğirmek en büyük mutlu-
    luk bana verdiğin,
    otuz bir çekmediğim gecelerde düşler kuruyorum se-
    nin hakkında, hür hülyalarımda sana zerre kadar
    yer vermiyorum ama, maalesef ayakta kalıyorsun,

    sosyal demokrat idiotlarını, orospu tavukların
    uğrak yeri sanat galerilerini, festival sar-
    kaçlarını, ölüsevici kültürünün uyanık tez-
    gahtarlarını ve tezgahın altında neler dön-
    düğünü farkedecek kadar sosyalistim,
    hapsine düşmedim henüz, o yüzden tam solcu sa-
    yılmam köle pazarı piyasanda, kıçına cop
    girdiği için şair olanlardan da değilim; eli
    kulağındadır tımarhanelerinden birinde tes-
    cilli manyak olmamın ve koynuna girmediğin-
    den dorukta sıçanların, o yüzden ibneliğim
    de test edilip onaylanmadı,

    uyuşukluklarıyla iktidara peşkeş çekip çaktır-
    madan, sonnet'leriyle, balad' larıyla köçek-
    leşen, raconları kıyak geçme üzerine kurulu
    mason-ulema tayfanı da tanırım, sen de bilir-
    sin ki havlayan it ısırmaz türkiye, bak, biz-
    bizeyiz, çekinme, şu azınlıkları ne zaman ke-
    sip kızartacağız, çok acıktım türkiye,
    nazım'ını severim, buna kızabilirsin, ama bazı
    -ne demekse- naif şairlerinin, devlet sanat-
    çısı olmasına ve adının iktidar şakşakçısı
    starlarla bir anılmasına dair çabalarına izin
    verdiğinden, sana korkunç müteşekkirim, inti-
    harımı hızlandırıyorsun böylelikle, böylelik-
    le artıyor kirim ve seninle kirimiz, ne gam?
    iyi akşamlar. persil supra.
    mustafa suphi, artık hamsi mi türkiye, dikkat et,
    balıkları örgütlemesin,

    allah'a inanmıyorum, osmanlı'yım velhasıl, akın
    edip avrupa'ya, toplayıp getiremesem de cil-
    lop gibi veletleri, n'apalım, burdaki lüm-
    pen teen-ager'larla idare ediyorum,
    türkiye, ayıptır sorması ne zaman akıllancağız;
    türkiye, kıbrıs'ın yakasını ne zaman bıraka-
    cağız ve ne zaman yaraşır olacağız binlerce
    devrim şehidimize,
    türkiye, hiç terbiye edinemedim, yeteneğim bu ka-
    dar; çük kadarken okudum sabahattin ali'yi,
    kafka'yı, dostoyevski'yi, london'ı; kapital'e
    başlayışım babamla aramızda çıkan küçük bir
    harçlık sorununa dayanır,

    iq'larımızın düşük olduğunu sanmıyorum, peki
    bir eşek şakası mı bu; köy enstitüleri,
    halk eğitimler, halkevleri ne ayak; behice
    boran iyi ki unutuldu; iyi oldu, eline
    sağlık türkiye,
    hasbelkader bir önerim var: cia, eurovision'u
    kazanmamızı, aet'na girmemizi sağlayamaz
    mı acaba, şüphesiz, eh benimki de salaklık,
    haklısın türkiye,
    bizi milletçe sevmeyenlere ayar oluyorum; ağız-
    larını burunlarını kırarak onlara medeniyet
    öğretmek istiyorum türkiye,

    ben, sex-shop'ların, komünist partinin, müslü-
    man demokrat partinin, rock partinin, çeşit
    çeşit gay barların açılmasını, askerliğin
    kaldırılmasını istiyorum türkiye; bu top-
    raklarda nobel, oscar, lsd, özgürlük ve sik
    anıtları görmek istiyorum: kişi başına düşen
    milli gelirden bana ait payı iade ediyorum
    bütün bu harcamalar adına sana; hapishane-
    ler, hayvanat bahçeleri, kamplar, tımarhane-
    ler boşaltılsın derhal; ben bütün kentlerin
    de barışla, erdemle, insanlık haklarımla ke-
    yiften gebere gebere, ıslık çalarak dolaşan
    bir seyyah olmak istiyorum; mandela kötü a-
    dam, döv onu türkiye,

    uzak asya'dan gelip akdeniz'e bir kısrak ba-
    şı gibi uzanan bu memleket.. sizin! afiyet
    olsun efendiler' demekten bıktım, bıktık,
    anlıyor musun, orada mısın türkiye,
    ama yine de memnun olmuyorsan bu tavırdan ve
    kızıyorsan ve sinirleniyorsan, olsun, biz
    yine geliriz; yine yazar, söyleriz;ölürüz;
    biz yine gideriz; sen rahatını bozma o za-
    man, güzel bir çocuk gibi bu şık dünya ya-
    tağında, böyle masum böyle mazlum uyu tür-
    kiye,
    0 ...
  26. 264.
  27. undermost

    kafir melaikesi.....
    duanın soğuğa sürtündüğü kesik bilekleri bileyle!

    kim yaban gecenin tozuna bulanmış çocuk: ben,
    aşkın duvarlarına gölünü biriktiren.
    bizi tipi takip etti, biz orda seksek oynadık
    annelerimiz yoktu, hep haylaz kalacağız sandık

    kemiklerimi gömdüğüm buzul dudaklar
    nasıl buruştuysa bir öpüşün ardındaki valste
    ve yontunun yalnızlığına bırakılan bir sesi
    üfleyen karı kancığı spontan eller
    nasıl dolaştıysa vücudumuzun en atölye kulesinde

    sizin gözleriniz akşamüstü dinlenen yaz tangolarına benzerdi. hatırlayın, 'arkadaşımın aşkısın'da birlikte ağlayışlarımızı. ve birbirimizden kaçırırken bakışlarımızı, kayboluşumuzu çiçek pasajında. sonra size o adada uzatıp verdiğim papatyaya 'şarlo' adını takışımızdaki derin mana ve ısrar. biz umutsuzluğu iyi biliyorduk, bize hep tokat da attılar. bunlara iyi üzülürdünüz. şimdi bunlara üzülemeyecek kadar öldünüz. bana biraz chopin çalın, sarılın bana. bakın, bu sabah, buğu yağacak şehrimize ve ben, her zaman yaptığınızı yapıp,

    bir yılgınlığı okşamak için uzanan yazı
    unutup gittik biz, biz hep haylaz kalacağız sandık
    birbirlerine omuz vermiş insanların sararmış fotoğrafları
    biz onlardan sonraları uçurtmalar yaptık.
    sorguluyor tarih ve ipek bugün suçlarımızı
    ve gözyaşı kanallarınızı iltihaplıyor o hisler
    kanatıyor kıpkırmızı.

    hırsızlar, hey hırsızlar!
    lütfen çalmayın yoksul çocukların bisikletlerini
    ve onlar uzak ada vapurlarına binerken
    siz satın alın bir kerecik olsun
    taze, sıcak, akşam simitciklerini..

    21.eylül.1989
    0 ...
  28. 265.
  29. ustaçırak

    ölüm mü, ölüm, hayatın gençken çektirdiği yakışıklı resimler
    hafif bir gülümseme yerleşmiş mavi taş çeşme gözlerine
    içelim, diyor/ yağmurun, terkettiği manitadır gökyüzü!

    öyle çok ki imgeleri, şaşkınlığa düşüyorum
    - abi, diye fısıldıyorum rakı kadehi kanyonundan,
    hiç mi sevdalanmadın sen?! ...duruyor :biri vardı elbette, diyor

    sen ortaya bir karışık salata daha söyle,şöyle rast makamı bir salata

    gecenin orhan'ları, ferdi'leri, müslüm'leri gibidir bak yıldızlar!
    sen daha gençsin, çükünden önce sustalı tuttun
    bekaret kanından önce haybeci kanı gördün!

    benden sana nasihat oğlum
    sevdiğini anladın mı çekip vuracaksın hiç acımadan :aleme namın,
    kullandığın aletin şık ışıltılarıyla çığ gibi bir aşkla inecek!

    dinecek göğsünde dört başı mamur bir şimşek gibi dolanan hiddet!

    sevdiğimin gözleri .. hükümet gibiydi
    sevdiğimin elleri .. anlatsam, ellerinden utanırsın!
    sevdiğimin elleri .. ellere yağmur olup gitti!

    harcadım allah seni inandırsın......
    kan ağladım kan tükürdüm kan yutkundum günlerce......
    on yıl yattım mapushanelerde, bambaşka alemlerin parlak
    güvertesinde!

    sen ortaya bir büyük daha söyle, şöyle .. boş ver lan, ağlama!

    (ocak-temmuz, 1998)
    0 ...
  30. 266.
  31. uzatmalısevgililer

    bir masaya kaç kapıdan girilir meridyeni incitmeden
    talaz talaz alkolün haydut kaldığı portreler
    gibi biraz üşümüş biraz yorgun biraz vakti dar

    beyoğlu, insana mezar toprağı olur çöker
    urlarımızla çiçeklenir hayatlarımıza dair masallar
    haşlanmış martı, his sote ve şiir kızartması

    açığa vurulamayan sırlarımızda kalır aşkın filistin askısı
    0 ...
  32. 267.
  33. uzun

    uzun yazlardan sözeden kadınlardan korkacaksın
    hani bir de ağustos, köpek gibi sarhoşsa ayakbileklerinde;
    hani bir de masada rakı, aşkta endişe tükenmişse
    uzun yazlardan sözeden kadınlardan çok korkacaksın
    bir ağaç, gece vakti tırmanmaya kalkmışsa ölü rengeyiklerine!

    uzun yolculuklardan sözeden erkeklerden korkacaksın
    hani bir de taşlı tozlu yollar, deli gibi koşuyorsa gözbebeklerinde;
    hani bir de devrimde inanç, vücutta takat tükenmişse
    uzun yolculuklardan sözeden erkeklerden çok korkacaksın
    bir çocuk, gece vakti sapanla vurmaya kalkmışsa sınırdaki askeri!

    uzun şiirlerden sözeden şairlerden korkacaksın
    hani bir de intihar fiyakalı bir sustalı gibi duruyorsa arka ceplerinde!
    hani bir de kağıtta mürekkep, kainatta şiddet tükenmişse
    uzun şiirlerden sözeden şairlerden çok korkacaksın
    bir mecnun kul, gece vakti tanrıyla peygamberin arasına girmişse!

    uzun sözcüğünden korkacaksın
    hani bir de kısaysa yazılırken bile!
    0 ...
  34. 268.
  35. ü dönüşü

    regl görür mü masumiyet..
    görür. helak olmuş ıstıraptır o. görürler.

    regl görür mü sükunet..
    görür. tasvirin yakayı ele vermesidir o. görürler.

    regl görür mü 'aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk'..
    görür. yatırım götürülmüştür kalptir o. görürler.

    regl görür mü çıkış, terkediş, veda..
    görür. gecede yatıya kalmaktır o. görürler.

    çünkü regl:
    azilden firar eden komünist
    0 ...
  36. 269.
  37. üçgen

    istirahate çekilmiş şehirlerden geç
    terkedeceğin bir kadın olmalı bir tarafında
    tren,yanında yatan yabancıya uzattığın el
    gibi ürkekçe yaklaşmalı son noktaya
    biliyoruz biz burada,senin sesin yoktu
    biz burada uslu çocuklara şeker alırken
    gecenin göğsüne ucunda elmas taşıyan ok
    gibi saplanıverdi birdenbire
    ı need you
    maalesef!tamamlamamış ressam portreni
    eksik kalmış gözlerin yüzünde,aldatıyorsun
    günü
    bak,koynuna ay almışsın

    sen kendini ne sanıyorsun
    ben kendimi kim bilir ne sanıyorum
    bir zamanlar ben de istirahate çekilmiş şehirler geçtim
    kadınlar terkettim paramparça
    şimdi açım ve ıslanıyorum

    kendine güven,kendini küçümseme
    mesela kimse görmez kelebeğin gülümsemesini
    çiçeğin açarken çıkarttığı sesi kimse işitmez mesela
    her neyse,ben hep yabancı gibi yanındayım
    bana kızma,-yeni sevgilim pek hırçın laf aramızda-
    telefonu kapatmak zorundayım
    0 ...
  38. 270.
  39. üçüncü iblis

    ketum kuyu:
    yaratığın içindeki uçurum, ruhuna doğru genişleyen
    büyünün, ılınan gizligeçit; morsuz. ümit düşkünü yan-
    gın, esriyerek kendi kumandanlarından. rüzgarın yele-
    lerinde turuncu atlar, dörtnal geçtiler gri-tül kan-
    yonlarını. kopya ölüm, yayıldı, dökülen yağmur gibi
    bir mürekkep şişesinde yıllarca saklanan, çıkarsız
    aşka.
    baştan çıkardı koku, dudaklarını.
    baştan çıktı bahar.
    mamafih, artık bahtiyardır hayat
    0 ...
  40. 271.
  41. ümit

    gözbebeklerinden şahlanan kayışları
    gererek arkaya doğru apansız
    bir tanımsızlık hissiyle

    bakışlarından ölümsüzlük dersi alan
    tanrıların sofrasında nemli bir tuzluk
    gibi tıkalıyken kalbim

    parmağımdan çıkartamadığım bir yüzüksün sen
    0 ...
  42. 272.
  43. üvey arkadaş

    ilk kurşunu alnına sıkacağım. ikincisini karnına; sonraki kurşunlar sırasıyla omuzlarına: böylece ıstavroz çıkararak öleceksin. ne mutlu sana! bana bir kadeh şampanya ısmarlamak için ne bekliyorsun? !

    ipi boynuna kravat şeklinde bağlayacağım. asılırken kibar ve efendi görüneceksin. ne mutlu sana! her yanım tereyağı içinde, bana biraz havyar sürmek için ne bekliyorsun? !

    sana saplayacağım bıçakla tanışmanızı istiyorum; çok eski dostumdur. birlikte çok iş başardık, çok badireler atlattık. keskin bir dili vardır. yani bir ülkeyi bile bölebilir. öyle keskin bir dil! ne mutlu sana! bana şurdan bir kilo tecavüz tarttırmak için ne bekliyorsun? !

    susadığın için boğarken seni ben, su sporlarına yeni bir branş kattığını düşün. alnına neşterle god yazacağım. gotik harflerle, yeni dalga akımının etkisi altında, biraz chaplin'i taklit ederek. biraz kafası karışık bir richard brautigan'ı taklit ederek. biraz enseyi omurgaya almış bir berberi taklit ederek. ne mutlu sana! aramızdaki sinir haplarını toplayıp zorla konu komşuya yutturmak için ne bekliyorsun? !

    bizim senle hukukumuz var. avukatımız var. suçumuz var.

    bizim senle bir ömrü paylaşmaya andımız, bu andı çiğneyip içyüzümüzü ifşa eden ihanetlerimiz, birbirimizi kolayca harcamanın lüksü, bu lükse sığan baş önde boş boş oturuşlarımız var. konuşamayışlarımız, hiçbir şeyi açıklayamayışlarımız, kaçıp gitmeyi erdem sayışlarımız var. umutmuş, bir şans daha vermeklermiş, özürlermiş, lütfen unutlarmış: zaaf zaaf! bunlar evrim zaafı! ben kin tutmayı aşktan daha yüce bilirim. aşk acısı silinir, kin mezara kadar! sadece hümanist olacak kadar düşük değil iq seviyem!

    bu gece alkolle sabahla; ona de ki: ben kanıma kırmızı rengi veren kişiyi kaybettim.

    bu gece hüzünle sabahla; ona de ki: ben bedendeki mıknatısın büyüsünü bozdum.

    bu gece iğrenç bir korku filmiyle sabahla; ona de ki: kabuslarımın orta yerindeki tek güzel mabedin kapısına sıçtım.

    bu gece imla kurallarına uyulmuş edebi bir intihar mektubu ile sabahla; ona de ki: farkındayım, ölsem, cesedimi gerçekten teşhis edebilecek tek insan odur; ceset de olsam, hainim hâlâ.

    ne mutlu sana!
    0 ...
  44. 273.
  45. vampir rotası

    yalnızca iki el ateş edeceksin
    çünkü aşk, israf değil!

    içinde gizlenen siyah beyaz hayvan
    haplanmış gözlerine çöken terk-i diyar
    kalbinin çıkışındaki esrarlı sudan sebep
    ve tetikteki on birinci parmak
    bir kancalı kurdun yorgun kayalıklara oturup
    aşağılardaki kalın ve büyük bağırsakları seyrettiği
    gecenin tamamlanışında senin cesaretinle
    senin yüzünü bir cerrah ustalığıyla değiştiren
    o yüce kinle, o masum şiddetle
    yeniden
    hep hep yeniden tanımlanacak!
    bir başka deyişle sen olan karşındaki cesedin
    iri ve patlak göğüslerine gömülü dişlerinin arasından
    kendi sahte varoluşunun
    kendi kanlı spermlerinin
    zamklı suretlerine doğru sürükleneceksin sersefil!

    korkma!
    yalnızca iki el ateş edeceksin
    çünkü intihar, menzil değil!
    0 ...
  46. 274.
  47. vardı büzüşüp utanan

    bu ne tehlikeli mürebbiye: bakınca ezberle
    yeceğim bir hadis gibi yaz
    geçecekti sonbahara doğru süratli bir otomobil;

    ah tabii o şimdi ölmüş
    görünen çocuğun bir rehbere anlattığı son
    aşk nedir biliyor musun seni üçüncü tekil şahıs
    sayan seferde askerin sol üst cebindeki resim
    de arkalarda durup başını öne eğen ilk adam;

    büyük bir gülümsemeyle geçecekti yaz
    dığım bir hikayenin bütün kahramaları
    kutsal bir viyolonselden porteye doğru
    geçecekti sonbahara süratli bir otomobil
    içersinde sarı saçlı iblis ve herhangi bir tanrı
    ya inanmak mıydı çıplak modelin apışına yağan
    kar, teni tutan boran, ağzı kitleyen zemheri;

    istikrarlı bir çekiliş yaşıyorduk sevişme
    lerimizde memelerimiz vardı büzüşüp utanan
    ların önünde hatim indirdim dudaklarımı
    dudaklarınıza matem tülü üstünden
    yazdı
    0 ...
  48. 275.
  49. velayet

    öyle bir orman ki bazen hiç ağaç yok
    şeffaf sincaplar tırmanıyor ceviz gözlerine
    iki dudağı arasında çocukluğu soğuk kelepçe

    ben ki bir zaman önce epey yaşlanmışım
    sevdaya sadrazam kellesi dayanmıyor
    akdeniz'e karışıyorum kah osmanlı kah elen

    bir çocuk, bizim kim olduğumuzu soruyor allah'a birdenbire
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük