Gücüm bu gariplere yeterdi anca. Ne köpekler kovaladı, ne kediler tırmıkladı. Hepsinin hıncını şunlardan çıkarırdım.
karıncaların bir kısmını suda boğarak bir kısmını da ezerek öldürürdüm. Ama vicdanım el vermezdi, ardından mezara gömerdim. Fatihayı da eksik etmedim elbette.
Daha geçenlerde bir yazıya denk geldim. Çocukluğunda hayvanlara zarar verenlerin, ilerisinde potansiyel bir katil olacağı ile ilgiliydi. Şaşırmadım.
karıncaları önce nazikçe elime alıp sevgi ve şefkat uygular ardından koca bi taş altında toplu katliam yapanlardandım. karıncayı vücutta gezdirirken gıdıklanma duygusu çocukluğumun ayrı hazlarındandı. *
karıncaları önce nazikçe elime alıp sevgi ve şefkat uygular ardından koca bi taş altında toplu katliam yapanlardandım. karıncayı vücutta gezdirirken gıdıklanma duygusu çocukluğumun ayrı hazlarındandı. *
şekerli yiyeceklerin etrafına toplanan binlerce karıncanın üstüne kolonya döküp yakmak gibi toplu katliamlardır. şimdi ise* tasdik etmiyoruz böyle şeyleri. karıncaları sevelim onları koruyalım.
karıncaların yuvalarını dağıtıp , birbirleriyle gladyatör misali kavga etmelerini sağlar ; kavga etmeyenlerin kellesini vurardım... en son bir çocuk dayanamadı ; çömelerek onları öldürdüğümü görünce , kafama işedi*... o gün tövbe edip bıraktım bu karanlık işleri , evimin çocuğu kardeşlerimin abisi oldum...
Deliğin üstünde ayağın bir süre bekletilmesi. Bunun sayesinde de içeriye hava girişinin engellenmesi ve ardından içerideki karıncaların öldüğünü düşünmek.
yine bir gün annemin müdür yardımcılığını yaptığı kız meslek lisesinin çatlak betonlu bahçesindeyim, bulutlu bir hava var, 1995 yılı.
annem yine o sabah beni güzel güzel giydirmiş, yeni ayakkabılarımı giydirmiş salmış. küçük bir solucanın ortadan bölünmeden önceki oynaklığı, mutluluğuyla betonda koşuyorum, huzurluyum, şenim... ta ki o ana kadar, kalleş karınca ayakkabımın üzerine çıkıp bacağımı ısırana kadar. yıl 1995, atlı karınca kadar bir şeyim zaten. gözüm dönmüştü, kendime hakim olamıyordum, içimde ortadan bölüneceğini anlayan bir solucanın heycanla karışık korkusu vardı sağ ayağımı kaldırdım önce bacağıma sürttüm ve karınca düştü, sonra ezilen karınca üzerindeki otoritemin bana verdiği acımasızca güçle tekrar bastım, bastım, bastım, tanrım bu nasıl bi hazdı, nasıl bir cesaret örneğiydi.
marurca başımı kaldırdım, arkamda bıraktığım leşe bir daha baktım, fiyonklu ayakkabımı kurtarmanın gururuyla tahtravalliye ilerledim.
--spoiler--
karıncaların evlerinin ** içinde mobilya takımları var mı acaba türü sorularla meşgul olan küçük bünyenin gerçekleştirdiği katliamlardır. hayır nedir yani karıncanın evi 3 oda 1 salon olsa napıcaksam artık? yerleşmeyi mi düşünüyordum ne yapıyordum? buradan beni okuyan tüm karınca kardeşlerim "kusura bakmıycaksın artık bacım"*