çocukların can sıkıntısından mütevellit yaptıkları katliamlardır. karıncalar hem korunmasız, hem küçük, hem de çocukların görüş alanlarının tam ortasında oldukları için bu iş için en uygun hayvanlardır. gerek karıncaları parmakla ezmek olsun, gerek üstlerinde tepinmek olsun, gerek kolonya döküp yakmak olsun * , gerek su birikintilerinde boğmak olsun çocukların çoğunun yaptığı şeylerdir.
karıncaları, oyuncak parçası olan bir küpün içine koyup ağzına kadar tükürükle doldurup buzluğa koyup sabah çıkarılıp kürdanla delme şeklinde de yapılan katliamlardır.
karıncaları kimse üstüne basmasın diye cebinde biriktirmek de buna örnektir. sonra bir kısmının ölümüyle merhum yakınları sırtlanıp cebinizden dışarı taşırlar. o an çocuk halinizle çaresizliğe verdiğiniz ilk selam anıdır. unutulmaz.
karıncalar su altında 2 haftaya yakın bir süre yaşayabileceğinden dolayı, bir çok çocuğun lavaboda üstüne su dökerek katlettiğini zannettiği karıncalar aslnda bu katliamın dışında kalır. kim bilir belki de o minik karıncacıklar o günleri hatırladıkça o minik çocuklara gülüyorlardır kendi aralarında...
öldürmeyen ancak süründüren örnekleri de mevcuttur. misal karıncayı alıp suya atmak, garibimin çırpınıp durup kendini bırakması. sonra acıyıp kurtarmak, sevmek. düzelince tekrar atmak.
elime çakmağı alıp yakmaktı.. hemen büzüşüp top gibi olmaları çok hoşuma giderken, çakmağın fayansta bıraktığı yanık izi ise cabasıydı. güdümlü anne terliğini az yemedik efendim bu nedenle kafamıza.
balkona ekmek kırıntıları saçtıktan sonra, olay yerine yarım saat sonra gelindiğinde ekmek parası için akın akın ekmek kırıntısı taşımaya çalışan karıncaların üzerine bir sürahi su dökmek. **
bi müddet grupça ortalıkta kola kapağı aranır önce. sonra her karıncanın üzeri ne bi tane kapak kapatıp bi müddet daha beklenir(!).. finalde de yapraktan yapılan tabakların içinde çamur yaş pastanın yanında afiyetle yeniliyormuş gibi yapılır.
karıncaların evlerinin ** içinde mobilya takımları var mı acaba türü sorularla meşgul olan küçük bünyenin gerçekleştirdiği katliamlardır. hayır nedir yani karıncanın evi 3 oda 1 salon olsa napıcaksam artık? yerleşmeyi mi düşünüyordum ne yapıyordum? buradan beni okuyan tüm karınca kardeşlerim "kusura bakmıycaksın artık bacım"*
yine bir gün annemin müdür yardımcılığını yaptığı kız meslek lisesinin çatlak betonlu bahçesindeyim, bulutlu bir hava var, 1995 yılı.
annem yine o sabah beni güzel güzel giydirmiş, yeni ayakkabılarımı giydirmiş salmış. küçük bir solucanın ortadan bölünmeden önceki oynaklığı, mutluluğuyla betonda koşuyorum, huzurluyum, şenim... ta ki o ana kadar, kalleş karınca ayakkabımın üzerine çıkıp bacağımı ısırana kadar. yıl 1995, atlı karınca kadar bir şeyim zaten. gözüm dönmüştü, kendime hakim olamıyordum, içimde ortadan bölüneceğini anlayan bir solucanın heycanla karışık korkusu vardı sağ ayağımı kaldırdım önce bacağıma sürttüm ve karınca düştü, sonra ezilen karınca üzerindeki otoritemin bana verdiği acımasızca güçle tekrar bastım, bastım, bastım, tanrım bu nasıl bi hazdı, nasıl bir cesaret örneğiydi.
marurca başımı kaldırdım, arkamda bıraktığım leşe bir daha baktım, fiyonklu ayakkabımı kurtarmanın gururuyla tahtravalliye ilerledim.
--spoiler--
Deliğin üstünde ayağın bir süre bekletilmesi. Bunun sayesinde de içeriye hava girişinin engellenmesi ve ardından içerideki karıncaların öldüğünü düşünmek.
karıncaların yuvalarını dağıtıp , birbirleriyle gladyatör misali kavga etmelerini sağlar ; kavga etmeyenlerin kellesini vurardım... en son bir çocuk dayanamadı ; çömelerek onları öldürdüğümü görünce , kafama işedi*... o gün tövbe edip bıraktım bu karanlık işleri , evimin çocuğu kardeşlerimin abisi oldum...