havanın kırmızı tonu, aralıksız ve sakin yağan kar. işte size bir kütahya kış gecesi özeti.
kütahyada tam 6 kış geçirdim öğrencilikte ve kış mevsimini bana sevdirdi bu monakodumu memleketi, inanılır gibi değil ama yılbaşı kartpostallarındaki samimi hava vardı bu şehirde.
istanbulda geçirdiğim 4. kış bu ve hepsinden nefret ettim. ben böyle yavşak şehir görmedim arkadaş.
insan işte, ordayken burda olmak istiyo burdayken oraya gitmek istiyo ayran gönlünü içtiğim. özlüyorum lan, ben bildiğin kütahyayı özlüyorum dünyada özlenecek onca şehir varken.
al eline çayını sigaranı, mp3 ten bi secret garden aç. izle, iç geçir.
hayatımızda adam gibi kar görmediğimiz manisadan, üniversite okumaya bu karasal iklimli fakat kendine siyasi haritalarda ege bölgesinde yer bulan, ordayken sevimsiz gelen sonraları çok özlenecek olan üç heceli şehire gitmek varmış kaderde. ben 5 sene kyk da kaldım çünkü orası kapısında o zamanlar "kütahya da ki ikinci evinize hoş geldiniz" (birincisi nerde mk?) yazan ve yaşamaya başladığım an evim kabul ettiğim bir yer olmuştu. 2006-2010 arası kütahya kyk bir hogwarts bir jackdaw bir palet kasabası bir united center niteliğindeydi benim için. 2000 küsür öğrencinin barındığı bu oyun bahçesinde 100 kişilik alanında uzman dev bir arkadaş grubuyla yaşanılabilecek en güzel öğrenciliği yaşattı bana burası. o zamanlar önemli olan üniversiteden sonraki hayaller ve hedeflenen hayattı. ama şimdi görüyorum ki yaşarken nefret ettiğim o şehir hayatımın en mutlu zamanlarımın deplasmanıymış. evliya çelebinin kütahyalı olmasına şaşırmıyordum o sıra ben "tabi kütahyalıdır, sikerim böyle memleketi gidiyom ben" demiştir diyordum. ama hakkaten çok mutluyduk lan. yaratıcı adamlardık eğlenmeyi biliyorduk.
tabi 3 senemi verdiğim 3 senesini aldığım gözleri cennet manzarası kişi de bu mutluluğun başrollerinde. o zamanlar dert ettiğim şeyler olsaymış keşke bütün derdimiz.
hayallerini gerçekleştiren ve gerçekleştirmekte olan bir insan olarak ben o zamanlar mutluluğu bu zamanlarda daha çok yaşayacağımı zannediyordum.
eskişehir gibi türkiye'de örnek gösterilecek medeni ve modern bir şehrin hemen yanıbaşında olmasına rağmen, yobazlığı ile insanı hayretlere düşüren ildir. sevmem.
bir dönemin mitolojik şairleri oturmuşlar konuşmuşlar, biz bu memleketin adını nasıl neşredebilir ve çok soğuk olan yeri nasıl turizm cennetine avdet ettirebiliriz diye pınar başında otururken. Biri demez mi, kütahyanın pınarları aksa yukarı aksa. Deyiverir o gün bu gündür pınarları ile tanınan bir yer olarak dimağlara sirayet eder. Seyyar tayyar ölmedi.
ilkokula gitmeden önce yetiştiğim baba memleketidir. Çok hoştur. (Sonra Antalya'ya gittik.)
Eski şehrinde dolaşırken hayran kalmamak elde değildir, camiler yan yana sıralanmıştır ve buram buram Osmanlı kokusu alırsınız. "Şurada bir film çeksem mi ya?" diye düşünebilirsiniz.
Şehir gerçekten gelişememektedir, yani biraz yol alıyor ama Antalya'nın geliştiği gelişmemektedir.
insanları muhafazakar ağırlıklıdır. Hemde koyu muhafazakardır, zaten muhafazakar olmayanlar Eskişehir'e kaçıp gidiyor. insanlarını ilk tanışmada oldukça iyi insanlar olduklarını düşünürsünüz fakat sonra sonra dedikoducu ve şikayetçi etmekten haz alan insanlar olduklarını farkedince hafiften soğuyabilirsiniz. Bir ömür geçmez bunlarla aman.
en uygun tabiriyle orman şehri. çünkü dört bir yanı ormandır. çok güzel, minik ve sakin bir şehir. tofaşlı apaçisi de boldur. insanları da efendidir samimidir. irtifası 900 metre olmasından mütevellüd serindir. ilk geleni en çok etkileyen seramik zenginliğidir.
20 gün kaldigim şehir, ve önümüzdeki 4 seneyi gecirecegim sehir.
Yalova gibi deniz zengini bi yerden sonra burasi gercekten bunaltici olabiliyor.
Gercekten cok farkli bir sehir, seramik ve porselen baskenti apartmanlarin disi bile seramik kapli, porselen gormekten bi sure sonra mideniz bulaniyor.gercekten boyle bi yerin olmasi şaka gibi.Tabi bor zengini bi ilimiz oldugu gercegi gerekcesiyle gelecegin sehri olabilir..
bekar için pek de canlı olduğu söylenemez, ancak yine de nezih mekanlar mevcuttur, laleliden vazoya giden caddelerde bu mekanları görebilirsiniz. doğa güzellikleri olarak harika diyebilirim, yeşil her tonuyla gözünüze çarpar. insanları genel olarak ege insanı gibi sıcak kanlı ve yardımseverdir ancak elbette tek tük kütahyanın köylülerine de rast gelmeniz mümkün. şivesi de ege şivesine yatkındır. "napçen, nitçen, gidem gaari" gibi.
hava er eğitim tugayı'nda asker olan kardeşimin yemin töreni nedeniyle gittiğimiz şehir. afyonkarahisar denen vilayette üniversite okumuş biri olarak beklediğimden çok daha iyi buldum. her şeyden önce şehir bildiğin yeşil. her caddesinde, sokağında göze çarpan ağaçlarıyla içini açıyor insanın. yollar geniş ve temiz. tarihi eserleri, meydanları ilgi çekici. küçüklüğüyle tezatlık yaracak nicelşikte sosyal mekanları*, parkları, meydanı, çarşısı oldukça güzel. çinili, turkuaz rengin hakim olduğu yapılar dikkat çekici.
insanları afyon'a göre daha bir medeni geldi gözüme. öğrenci nüfusun da payı var haliyle. her şehirde olduğu gibi esnafı vatandaşı kazıklamanın peşinde, özellikle dışardan gelen biriyseniz farkediyorlar ve ona göre muamele görüyorsunuz. ve yine tüm şehirlerimizde olduğu gibi kanalizasyon, drenaj problemi var. 3 gün boyunca aralıklarla yağan yağmur bezdirse de güzel bir gezi oldu benim için. üç günlük izlenim tabi bu bir de orada yaşana sormak lazım.
doğup, büyüyüp 20 yıl geçirdiğim tertemiz(!), hava kirliği açısında türkiye'de sonuncu sıralarda olan(!), ege bölgesinin değerine değer katan(!) çoğu sıcakkanlı(!) insanların yaşadığı güzide(!) şehir. öyle kaybolan insanda bulamazsınız ne yöne gidersen git vazoya çıkar yolunuz. bir günde 4 mevsimi yaşayacağınız başka şehir yoktur, mesela sabah dışarı tişörtle çıkarsınız hava günlük güneşliktir öğlene doğru hava kapanır ikindi gibi yağmur akşam ise kar yağdığını görebilirsiniz. harbi lan doğru dürüst sevilecek bir yanı yok gelmeyin, yazık etmeyin kendinize. bakın evliya çelebi bile kütahya'da doğmuş nasıl bir buhran yaşamışsa adam kaçmak için dünyayı dolaşmış. yani uzun lafın kısası kütahya'da yaşamak cehennem azabına eşdeğerdir.
ilk olarak, milattan önce 4000 yılında Godoş Krallığı tarafından keşfedilmiş ve Küteoia(dağın başı anlamında) olarak isimlendirilmiştir. 1231 yılında osmanlılar tarafından fethedilmiştir daha doğrusu padişahın kuzeni kütahyalı bir kızla evlenince kütahya da osmanlı toprağı olmuştur. 1831 yılında ağır bir yangın afetinin ardından kent yeniden inşa edilmiştir. en önemli geçim kaynağı internet kafeciliktir. daha sonra pilavcılık ve poğaçacılık kentin önemli iş sektörleridir.
şu an biraz içime acı serpen şehirdir. ama olsundur yinede, zalim olsa rütbe bi perva yine bünyâdı elemi biz yıkarız merkez-i hâke atsalar bizi küre-i arzı patlatıp çıkarız.