cemaatçilerin ve pkk lıların el birliği edip oluşturmaya çalıştığı yapma dildir. farşçadan arapçadan türkçeden karıştırılıp ortaya atılmıştır. bilimsel araştırmalardan haberi olmayan ben ilmem şıhım bilir havalarındaki insanların bu tip konularda tanım yapması gülünçtür.
dil olması için herhangi devletin onayına ihtiyacı yoktur. ayrıca kol gibi de dildir. hele sembolizm depresyonuna yakalanmış sarhoş milliyetçilerin icazetine hiç ihtiyacı yoktur.
bir dil değildir. artı oya ihtiyacım falan yok alın size çok basit birkaç sebep:
-kürtçe sayılar yok.
-insan vücudunun uzuvlarının kürtçe karşılığı yok.
bir dilin anadil olarak kabul edilebilmesi için dilcilere göre bunlar gerekli olan kelimeler kardeşim. ne biliyim biraz bakın sağa sola araştırın yahu.
edit:kürtçe sayılar diye farsça sayılarla iddiamı çürütmeye çalışan yazarlara götümle gülerim ben abi.
ikinci edit: bak vücut uzuvlarınınında farsçasını getirmişler ne güzel değil mi.*
zend lehçesi diye uydurma bir lehçeden 1200 kelime aldığı iddia edilen dil. işin saçmalığı zend lehçesi diye bir lehçe'nin olmaması. atıyorsun bari destekli at.
vernaküler bir dildir. yani basit iletişime yönelik, kelime hazinesi kısıtlı, doğal ihtiyaçları karşılama amacını taşıyan bir konuşma dilidir. bu bakımdan avusturya'ya komşu italya'nın kuzeyindeki trentino-alto adige * ve almanya sınırındaki alsace-lorraine * bölgesinde yaşayan sınır bölgesi dillere benzer. örnek verdiğim bölgelerin ilkinde almanca-italyanca, ikincisinde almanca-fransızca karışımı bir ağız konuşulur.
eğitimini Batı'da yapan, batının literatür ve metodolojisine hakim, ayrıca Batı diplomasisinin; sosyal bilimleri ve özellikle de oryantalizmin siyasi inceliklerini kendi çıkarları adına nasıl kullandığını da iyi bilen bir bilim insanı olan prof. dr. mehlika aktok kaşgarlı'nın yaşar kalafat'la 1991'de çıkardığı "türko-kürtlerde uygarlık ve ağızlar hakkında düşünceler" kitabından alıntı yapacağım. bu kitap için Doğu ve Güneydoğu Anadolu da çok sayıda incelemelerde bulunmuştur. "sınır toplumları" diye nitelediği coğrafyada Erzurum, Kars, Ağrı, Erzincan, Van, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Urfa, Adıyaman, Tunceli, Bingöl ve Malatya'da çalışmalar yapmıştır.
Kaşgarlı'nın Kürt diye tanımlanan toplumları da içersine dahil ettiği "sınır toplumları" ile ilgili açıklamalarına bir göz atalım ! O, bu konuda şunları söylüyor:
"Fransa ile Almanya arasında Alsas-Loren yöresi ile, Avusturya ile italya arasında bulunan Trentino-Alto Adige yöresi halkları Anadolu, iran, Irak arasında göçer veya yerleşik bir kısım Kürt toplumlarıyla benzerlikler hatta müşterek nitelikler arzetmektedir. Sınır toplumları 2 ,3, 4 bazen daha çok krallık, imparatorluk, cumhuriyet vs. gibi merkezi yönetime geçebilmiş toplumların siyasi sınırlarında oluşur.
Ancak bu siyasi sınırlar tarih akışı içerisinde durağan değildir. Savaşlara, politik anlaşmalara göre değişir. Bu nedenle sınır toplumları aynı coğrafi yörelerde değişik devletlere tabi olurlar. Sınır toplumlarının menşei hetorojen, yani çeşitli etnik gruplara mensup olan klan, aşiret, boy halinde kalırlar. Devlet yapısına geçemezler. Hangi ülke sınırında oluşmuşlarsa, o ülkenin genetik yapısıyla kaynaşırlar ve erirler. Sınır toplumları, oluştukları yörede sorun çıkarırlar. "mensubiyet", "kimlik", "özdeşleşme" hissinden yoksun olmaları, siyasi oyunlara kurban edilmelerine de neden olur."
Gelelim bu toplumların dilleri ile ilgili görüşlere sayın Kaşgarlı hoca devam ediyor:
Bu günkü Trentino-Alto Adige yöresi halkının Avusturya sınırına yakın oturanları Almancaya yakın, ancak italyanca ile karışık Germen ağız ve lehçelerinin kelime haznesinin ağır bastığı bir yöresel vernaküler dil kullanırlar.
Bu bölüm çok önemli:
"(bunların) italyan sınırına yakın oturanları ise, aksine italyan kuzey lehçesine yakın olan, yine Germen ağız ve lehçeleriyle karışık bulunan yöresel bir vernaküler "ağız" kulanırlar. Kendilerine özgü bir alfabeleri olmadığı gibi edebiyat dilleri de gelişmemiştir. ilkel yöresel terimlerden oluşan atasözü, şarkı gibi sözlü, irticalen gelişen bir anlatımları vardır. Mahalli gelenek ve törelerle yetinirler. Bunlar Germen toplumlarından askeri marşlara benzeyen, kolay öğrenilen, kolay akılda tutulan şarkıları, melodileri almışlardır. italyanlardan ise kıvrak güney toplumları danslarına benzeyen toplu daire şeklinde dizilerek oynanan tarantella rakslarını benimsemişlerdir."
dünyadaki kürtlerin durumu da trentino-alto adige'deki sınır halklarına tıpatıp uymakta. bildiğiniz gibi kürtlerin çoğunluğu türkiye, ırak, iran, suriye, ermenistan hatta azerbaycan'ın sınır bölgelerinde yaşar. dillerindeki diyalekt çeşitlilikleri de bu harman oluştan kaynaklanıyor. Hangi sınırın içersinde sınır toplumu olarak yaşanılıyorsa o dil ağır basıyor ve o toplumla genetik alanda karışma, iç içe geçme söz konusu oluyor.
kaşgarlı bir dilin gerçek dil sayılabilmesi için şu şartları sağlaması gerektiğini belirtmekte:
1) kullanılan, hazır, geniş bir kelime hazinesi olacak ve bu hazinenin çoğunluğu kendisine ait olacak.
2) kendisine ait bir gramere sahip olacak.
3) kendisine ait bir alfabeye sahip olacak.
kusura bakmayın ama kürtçe bu şartların üçünü de sağlamıyor. o yüzden gerçek bir dil değil, vernaküler (ilkel) bir dildir.
hem sondan, hem baştan eklemeli, hem çekimli, sözcükleri genel olarak farsça, geri kalanı arapça ve türklerin bile kullanmadığı öztürkçe sözükler olan, imla kuralları değişken bir dildir. bu kadar karışık olmasının nedeni bu halklarla karışık yaşamalarıdır.
işin aslı zorlama bir dildir. Evliya Çelebi 15 AYRI LEHÇE saymıştır. V.MiNORKSKY de FARSÇA'dan FARKLI özellikler gösteren BiR ÇOK LEHÇE'den söz eder. (23)
Rusya'nın Erzurum konsolosu olarak görev yapmış olan Auguste Jaba, 1860 yılında Kürtçe üzerine derlemelerini yayınlamıştır. Daha sonra da Sen Petersburg Bilimler Akademisi'nin F. Justi isteği üzerine Kürtçe-Rusça-Almanca Lugat'taki 8378 kelimelik bir "Kürtçe" sözlük hazırlanmıştır. Daha sonra da V. Minorsky gibi kürdologlar tarafından bu sözlük tasnif edilmiştir. Buna göre:
3080 kelime ............. türkçe 1030 kelime ...................Farsça
1200 kelime .......... Zend lehçesi
370 kelime ............... Pehlevi lehçesi
2000 kelime .............. Arapça
220 kelime ........... Ermenice
108 kelime ......... Keldanî
60 kelime ......... Çerkesçe
20 kelime ................ Gürcüce
300 kelime ........ menşei belli olmayan olduğu anlaşılmıştır. (Prof. Dr. A. Haluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, sf. 119)
Ahmet Buran'ın "Doğu Anadolu Ağızlarının Kelime Haznesi" başlıklı araştırması, "Kürtçe'de var olan 2000-3000 Arapça ve Farsça kelimenin (aslında sözlüğe bakarsanız 5500) %80'inin OSMANLI TÜRKÇESi, %40-50'sinin de BUGÜNKÜ TÜRKÇE olduğu"nu ortaya koymuştur. Yeni yayınlanan ve 20.000 kelimelik olduğu söylenen sözlük de, ilkinden farklı değildir.
Öte yandan, Alman Prof. De Groot en az "1300 öncesine ait GÖKTÜRK ve UYGUR TÜRKÇESi'nden 532 kelimenin bugün "Kürtçe" diye bilinen ağızlarda hâlâ kullanılmakta olduğu"nu tesbit etmiştir. Bu kelimelerden bazıları şunlardır:
GÖKTÜRK .............Kürtçe ...............Anlamı apa .......................... apo ....................... amca
mın ................................ min .............. ben, benim, bana
ka ....................... ka/ko ............... aile büyüğü, yaşlı kişi
kent .......................... gend/gund ........................ şehir, köy
buge ................... bug(e) ......................... gelin
kon ........................ kon ...................... çadır, konak yeri
kutay .................. kutni .................... parlak kumaş
eke ..................kako/kek/keko ................ ağabey
eke .................... axe ..................... ağa
kalın ................... khalın ................. başlık parası
lor ...................... lor ................. süt, lor peyniri
iğit ..................... eğit................... yiğit
ilan .................... ilan ........................ yılan
Kürt ayırımcılar buna karşılık TDK Sözlüğünü ele alarak Türkçe sayılan pek çok kelimenin de Arap-Fars-Latin kaynaklı olduğunu gösterirler. Ama önemli olan kelimeler değil, dil yapısıdır. TÜRKÇE yabancı kelimeleri dahi kendi dil yapısı içinde kullanır. Yani "nev'i şahsına münhasır" bir dil yapısı vardır!..
Kürtçe öyle mi?.. Hayır. Pek çok lehçenin birbirini tutan bir grameri yoktur. Kaldı ki, Kürtlerin çoğu, o Kürtçe olduğu iddia edilen 20.000 kelimenin büyük kısmını hayatlarında bir kere bile duymamışlardır, hiç kullanmazlar!.. Öte yandan bu kişilerin konuşma tarzı, vurguları, kelimeleri telaffuz edişleri hep ORTA ASYA TÜRKLERi'ne, özellikle ÖZBEKLER'e ve TACiKLER'e benzer. Kürt ayırımcılar hele bir o diyarlara uzansalar, kendilerini hiç te yabancı bulmıyacaklardır!..
Öte yandan ilk TÜRKÇE sözlüğün neredeyse 1000 yıl önce Divan-ı Lugat-ıt TÜRK olarak Kaşgarlı Mahmud tarafından hazırlandığı unutulmamalıdır... ve bu sözlük tümüyle TÜRKÇE kelimelerden oluşur. Ayrıca Ali Şir Nevai'nin "TÜRKÇE'nin Farsça'dan dahi üstün olduğu"nu oraya koyan 500 yıl önceki eserleri mevcuttur.
Nikitine'e göre, "Kürtçe'nin Hint-Avrupaî (Aryan) bir dilolduğu" tartışmalı olup, mutlak bir kabul değildir!.. Gürdal Aksoy ise, "Aryan" tabirinin Avrupa burjuvazisi tarafından uydurulmuş bir kavram olduğunu "su götürmez bir gerçek"sayar!.. (Kürt Dili ve Söylenceleri, sf. 148)
Bu "aryan" tezini Maurice Duvarger, "saçmalık" olarak niteler ve:
- "Adı var kendi yok bir dille tanımlanan; bu adı var kendi yok halk topluluğunu bir çok sözde bilgin bir yere yerleştirmeye çalıştı. Vardıkları sonuçların birbirini tutmazlığı, bunların saçmalığını da açıkça ortaya koymaktadır,"
der ve, Aryan (Hint-Avrupaî) toplulukların bu tutarsız bilginler tarafından Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya, Macaristan'dan Baltık bölgesine kadar 8 ayrı "çıkış noktası" gösterdiklerini belirterek saçmalıklara örnek diye verir!
F. Rödiger ve A.F. Pott "Kürtçe'nin KALDECE (SAMÎ) ile ilgisinin olmadığını, bu dilin iran menşeli olduğu"nu ileri sürerler. Prof. Vladimir Minorsky Kürtçe'yi Kuzey-Batı iran dillerinden biri kabul eder. Ancak bugnkü Farsça'dan ayırır. Kürtçe'nin BAŞKA bir kökenden gelmesi gerektiğini ileri sürer!. Farkları şöyle sıralar:
Telâffuz farkları,
Şekil Farkları,
Nahiv (cümle yapısı) farkları,
Kelime farkları,
Ses değişimleri farkları.
Bu büyük farklardan sonra, Kürtçe eğer SAMÎ değilse, eğer FARS (HiNT-AVRUPAÎ) değilse, başka ne olabilir?.. Tabii ki, URAL-ALTAY kökenli!..
Kürtçe Ağızlar şöyle sıralanabilir:
Kırmanç : Büyük Zap Suyu'nun Dicle'ye bağlandığı noktadan yukarıya, Zap Suyu boyunca, Urumiye Gölü'ne kadar çizilen hattın yukarısında kalan bölgede konuşuluyor.
Soranî: Bu hattın altında Irak ve iran'da konuşuluyor. Soranî ile Kırmanç dilbilgisi arasındaki fark, ingilizce ile Almanca arasındaki fark kadar büyüktür. Ancak kelimeler Felemenkçe ile Almanca kadar yakındır. Her iki ağız da köyden köye fark gösterir. Samandağ'la Kirmanşah arasındaki Kürtler, bugünkü Farsça'ya yakın bir dil konuşur.
Zazaca : Sivas-Erzincan-Malatya-Diyarbakır-Bingöl dairesinde konuşuluyor.
Gurânî : Halepçe'nin karşısında iran'da, ve Haningi'nin karşısında iran'da küçük birer dairede konuşuluyor. Zazaca ile Gurânî birbirleriyle bağlantılıdır. Bu da Zaza ve Gurânîler'in aynı ortak kökten geldiğini, muhtemelen Hazar Denizi'nin güneybatı yakasındaki Deylem ve Gilan taraflarından olduklarını gösterir. Bu yüzyıla kadar Süleymaniye bölgesindeki bazı köylülerin "Gurânî" olduğu, ve bölgedeki Kürtler'den farklı olduğu kabul edilirdi. Gurânî halkını, Gurânî konuşanları ve bu köylüleri aynı kökten kabul etmek şüphelidir. Yazar David Mc Dowall, Zaza ve Gurânîler'in Kırmanç ve Soranîler'den önce Zagros bölgesine geldiğini öne sürüyor.
Güney-Doğu Lehçeleri: Bu başlık altındakilerin küçük bir kısmı Haningin-iran sınırı arasında Irak'ta, ve Halepçe-Haningin-Kirmanşah-Sananda dairesinde konuşuluyor.
Zazaki'nin Kırmanç veya diye Kürt ağızlarından tamamen farklı olduğu ise V. Minorsky, Prof. Haddank, Prof. David Mac Kenzie, Ingmar Sauberg, Terry L. Todd, W.B. Lockwood, T.M. Jhonstone ve Prof. Dr. Gouchıe Kojima kesin bir dille ifade edilmiştir. Yani armutlar ile elmalar toplanıp "kürtçe" sayılamaz!.. Ne var ki, echel-ü cühelâ (cahiller cahili) politikacılarımız, aydınlarımız ve TRT yöneticileri hâlâ Zazaki'yi "Kürtçe lehçe" diye sunmakta, Avrupa Birliği'nin aynı yöndeki raporlarına sessiz kalmaktadırlar!
Kaldı ki, KIRMANÇ kelimesi dahi TÜRKÇE kökenlidir!.. KIRMANÇ, KURMANÇ, GURMANÇ diye geçer, KUMAN TÜRKLERi ile bağlantısı bir yana; KURMAN kelimesi Divan-ı Lugat-ıt TÜRK'te "gedelgeç, yay konan kap, yaylık" (OĞUZ ve KIPÇAK lehçeleri) anlamına geldiği belirtilir. Ayrıca KURMAN büyük bir TÜRK boyunun adıdır. (Macar bilim adamı L. Rasonyi, Dünya Tarihinde TÜRKLÜK, sf. 139,148) KAZAK ve KIRGIZLAR'ın CAPPAS ve MASKAR kollarından birer boyun adı da KURMAN'dır... Yani iki KURMAN oymağı ORTAASYA'da, bir KURMAN-Ç boyu da ANADOLU'dadır!..
KÜRTÇE aslında "DiLLER KARIŞIMI BiLE OLMAYIP, KELiMELER KARIŞIMI BiR AĞIZ"dır!... Özellikle Kırmançça kelimeler büyük ölçüde TÜRK yapısı üzerine kurulmuştur. KÜRTÇE ASLINDA, ESKi TÜRK LEHÇELERiNDE KAYBOLMUŞ KELiMELERi ÇIKARMAK iÇiN BULUNMAZ BiR HAZiNEDiR!.
Mesela, Pülümür'de kış mevsimine doğru açan bir çiçeğe, yöre halkı KARBELiK der. Bu sözü Kürtçe sayar. Halbuki KAR'ın yağacağını BELLi eden bu çiçeğe, bundan uygun TÜRKÇE bir ad olabilir mi?.. (24)
Bazı Kürt oymaklarının öz-be-öz TÜRKÇE adları da müslümanlığı kabul etmelerinden sonra değişmiştir. HALDi-HALiDi, CAFARLI-CAFERi, (ABAZA) ABHAS-ABBAS, KURiS-KUREYŞi, HASARENLi-HASENANLI gibi...
V. MiNORSKY, "KÜRTLERiN iRANÎ SAYILMASI, IRKÎ OLMAKTAN ZiYADE; DiL VE TARiH MÜTALÂALARINA DAYANMAKTADIR. Kürtlerin merkezi sahaya yerleşmeden evvel, oralarda isimleri kendilerininkine benziyen, fakat başka menşeli KARDU adlı bir kavim yaşamış olduğu ve bunların SONRADAN iran menşelilerle KARIŞMIŞ olduğunu ileri sürmek mümkündür," der.
Bu ifade dahi Kürt bölücülerin sahiplenmeye çalıştığı karduların KÜRT olmadığını, KÜRTLER'iN DE iranlı, yani ARYAN OLMADIĞINI göstermektedir.
Ayırımcılar "kürtçe"yi ayrı bir dil gibi yutturmak isterler. Halbuki TEK bir "kürtçe" olmadığı gibi, hiç bir "kürtçe" ağız da yazıya geçmiş değildir!.. (Bakınız: goichi kujima)
Kürtçe denilen ağızların pek çoğunda gramer TÜRKÇE'yi andırır...
Mesela cümlede öğelerin sıralanması çoğu zaman TÜRKÇE gibi
ÖZNE + TÜMLEÇ + YÜKLEM şeklindedir. Hint-Avrupai dillerdeki gibi
ÖZNE + YÜKLEM + TÜMLEÇ şeklinde değildir.... Bu da bizim uydurmamız değil, bilakis Kürtçülerin yayınlarında yer alan hususlardır.
Örnekler:
Ez it we re dibejim .... Min jı wi re da ... Kürtçe
Ben ona söylüyorum ... Ben ona verdim ... TÜRKÇE
I am telling him ... I gave it to him ... ingilizce
Min sev heye ... Ez dewlemend bum ... Kürtçe
Benim elmam var ... Ben zengin idim .... TÜRKÇE
I have an apple ... I was rich ... ingilizce
Wi lı ser reki ne aw heye ne çamor .... Kürtçe
O yolun üstüne ne su var ne çamur .... Türkçe
There is neither water nor mud on that road ....ingilizce
Ez Kırmanç ım ... Ez civan ım .... Kürtçe
Ben Kırmanç'ım ... Ben civanım (gencim) ... TÜRKÇE
I am Kırmanç ... I am young .... ingilizce
Zu vare, kalemiha hılda, hikatamın binvise... Kürtçe
Çabuk gel, kalemini al, hikayemi yaz .... TÜRKÇE
Come quickly, take your pencil, write my story... ingilizce
Ez dıbıjim, Kırmançi TURANi'ye, ew dibiye na... Kürtçe
Ben diyorum ki, Kırmanç TÜRK'tür, o diyor ki, hayır... TÜRKÇE
I say that Kırmanç is Turk, he says no... ingilizce
Vare, çay veho... Kürtçe
Gel, çay iç... TÜRKÇE
Come, have tea.... ingilizce
Bu örnekler Hint-Avrupai olduğu iddia edilen "kürtçe" cümlelerin nasıl TURANi bir gramer yapısına sahip olduğunu göstermektedir.
Kürtçe denilen şahıs zamirlerinden ilki EZ, Farsça gibi görünür ama aslı ÖZ'dür. ORTAASYA'da TÜRKLER "ÖZÜM KIRGIZ" der... Bu ifadenin EZ KIRMANÇ IM ile yakınlığına dikkatinizi çekeriz.
ikincisi MiN'dir ki, ANADOLU TÜRKÇESi'nde BEN, Azeri lehçesinde MEN şeklindedir. ORTAASYA'da kullanılır. Birinci şahıs takısı yukarda görüldüğü gibi değişmemiştir bile!...
Azeri'nin MEN TÜRKEM demesi ile, ayırımcının MIN KIRD IM demesi arasında ancak ağız farkı vardır!.. Denizli ağzında MUSTEFALi (Mustafa Ali) bile daha fazla farklılık gösterir!..
Öte yandan ORTAASYA'da Kürt kelimesi KURT veya KIRT olarak kullanılır. Bir TÜRK boyu olan BAŞKIRTLAR gibi!...
ikinci şahıs TU veya TE'dir ki, SEN'den bozma olduğu ortadadır... Üçüncü şahıs EW'dir. "W" harfinin V'den farkı; birincinin ağzı "O" der gibi yuvarlattıktan sonra telaffuz edilmesidir ki, TÜRKÇE'de TAVUK derken çıkar... Böylece EW'in aslında EO olduğu ve "O" kelimesinden bozma olduğu görülür!...
Şu halde sıralarsak MiN-TE-EW, BEN-SEN-O'dan başka bir şey değildir!... (Bak: Kürtçe Gramer, yazarı Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Deng Yayınları, 1991... Bu sözde Kürtçü ayırımcı yazarın adı bile Türk'tür. Han ünvanını Türkler'den başkası kullanmaz!)
"Kürtçe" ağızların iran'la olan bağlantısına gelince Pers, Sasanî dillerinde, diğer Aryan dillerde de Kürt kelimesi yoktur. Med dilinde de yoktur... Arapça'ya ise sonradan girmiş olup, Etrak (TÜRKLER) gibi çoğul haliyle Ekrad olarak alınmıştır. En eski devirlerden beri göçebe-konargöçer anlamında kullanılmıştır.
Yani Kürtler iranlılardan etkilenmişlerdir, bazı Fars kökenli Kürt aşiretleri vardır ama; köken olarak tümüyle onlara bağlı değillerdir.
451 yılında Kafkasya üzerinden Mugan'ın güneyinde yerleşmiş olan Akhun TÜRK topluluklarından, 12. yüzyılda Harzemşahlar döneminde MUGAN TÜRKMENLERi olarak bahsedilmektedir.. Bu TÜRKMENLER Arap kaynaklarında Ekrad-ı bi-iskan, yani yerleşik olmayan Kürtler olarak geçer.
Açıkça görülmektedir ki, Arap kaynakları henüz yerleşik hayata geçmemiş ve belki de müslüman olmamış TÜRK boylarını ayırt etmek için Ekrad ifadesini kullanmaktadırlar... Çünkü göçebe de olsa müslüman Türkler'e TÜRKMEN adı verilmesi de bu dönemdedir.
Böylece GURTi-KARDU gibi yakıştırmaları bir kenara bırakırsak; ilk defa bir BOY olarak Kürt adına ORHUN kitâabelerinde rastlıyoruz... Bu uruğun GÖKTÜRK diye bilinen devletin içinde ve diğer TÜRK boyları arasında yaşadığı ve liderinin adının ALP URUNGU olduğu tartışma götürmez.(Bakınız: ELEGEŞ ANITI, ORHUN KiTABELERi
bir dildir. yani insanların arasında iletişim kurmak için kullandığı diğer onlarca dil gibidir. serbest bırakılması, yasaklanması, uğruna açılımlar yapılması, meclise getirilmesi, kürtler tarafından milli mesele yapılması, türkler tarafından milli mesele yapılması, japonlar tarafından milli mesele yapılması komiktir. ayrıca bugüne kadar konuşan birini duymadığımdır, duyduğumda da yadırgamayacağımdır, anlamayacağımdır. ***
okuduğum kitaplarda bize bildirilmeyen dildir. böyle bir dil var ama hangi dil ailesine ait, ne kolu vs vs hiç bir bilgi yok. bunu araştırılması gerek, bildiğim kadarıyla uzun yıllar yazıya geçememiş bu dil. "bir toplumun, bu dili bu kadar uzun süre yaşatabilmesi" üstelik bi dili korumanın en iyi yolu olan "yazı" tarafının bu kadar kadar zayıf olmasına rağmen yaşayabilmesi bu dili yok etmeye çalıştıklarının göstergesidir. hatta cia bu yönde çalışmalar yapıyor. tüm dünya birlik oldu.
biraz türkçe biraz farsça birazda arapçadan ortaya karışık yapılmış lehçe şive öyle birşeydir işte ancak dil değildir.kısacası türkçenin yandan yemişide denilebilir.
farsça'nın uzak bir lehçesidir. eğer farsça biliyorsanız bir süre sonra bu "lehçeyi" de çok rahatça anlayabilirsiniz. kısacası bir dil değildir ve asla olamaz. köklü bir dilin uzak bir lehçesidir sadece.
"senelerdir internette forwardlana forwardlana topaç olmuş bir cahillik manifestosu var. günümüzde bazı siyasal olaylarda kullanılan ve bazen türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne aykırı davranışlar içerisinde olanlar tarafından alet edilen kürtçe, düşüncelerine değer verilen birçok dilbilimci tarafından bir dil olarak bile kabul edilmiyor,diye başlayıp, kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten 3080 tanesi türkçe, 2000 tanesi arapça, 1200 tanesi zent lehçesi, 1030 tanesi farsça kökenlidir. geri kalan yaklaşık 1000 sözcüğün ise yaklaşık 700 tanesi ermenice, çerkezce, gürcüce, pehlevice... gibi dillerden geldiği bilinmektedir, diye devam ediyor.
düşüncelerine değer verilen birçok dilbilimci, kimmiş ve aşağı güngören tavukçuluk fakültesi sınırları dışında kim bunların düşüncelerine değer veriyormuş diye sormayın, bilmiyorum çünkü.
zent lehçesi neymiş, onu da bahsi geçen dilbilimciler bilirdir mutlaka.
bildiğim kadarını söyleyeyim isterseniz. adım adım gidelim.
bir: benim elimdeki hayli yetersiz kürtçe sözlükte, sayıyorum, 25.000 kelime var. hepsi budur demek değil tabii, çünkü bazı kelimelerin kaydedilmemiş olması varolmadığı anlamına gelmez. konuşulan türkçenin de 19. yüzyıl sonlarına dek doğru dürüst bir sözlüğü yoktu. sonra bir baktılar ki, aa, daha binlerce kelime varmış sözlüğe katmayı unuttukları.
iki: öyle sentetik bir dil dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. dokuz yabancı dilin karması bir dilin oluşması için o dili konuşan insanların tarihin bir aşamasında dilsiz kalıp sıfırdan dil üretmiş olmaları gerekirdi. akıllara seza bir başarı olurdu, sanırım dokuz başlı siyam bebeği gibi dilbilim literatürünün star konuları arasına girerdi.
dün "kürtçe diye bir dil yoktur" diyen gerzek tayfasına cevap vermeye başlamıştık, devam edelim.
üç: her dilin kırılması imkânsız bir iç çekirdeği vardır, 400 dolayında temel fiil (almak, vermek, sevmek, gitmek, düşmek, uyumak vs.), insan bedenine ve doğa olaylarına ilişkin temel isimler, basit sıfatlar, sayılar, ben sen o gibi zamirler, gramer yapıları vesaireyi içeren. bu çekirdek her dilde insanlık tarihi kadar geriye gider; adem ile havva’dan beri aralıksız kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. yabancı dilden etkilenme oranı binde birdir. kürtçenin iç çekirdeği üzerine epeyce literatür var bildiğim kadarıyla. irani diller ailesinin ilginç ve muhafazakâr (yani, çok eski bazı yapıları korumuş) bir üyesiymiş derler.
dört: bu iç çekirdeğin üstüne gelen onbin kadar kürtçe kelimenin de hayli saf olduğunu bilmek için allame olmaya gerek yok, yarım saat sözlüğe bakmak yeter. az bir şey irani dilleri biliyorsanız bunların da oldukça muhafazakâr olduğunu, yani farsçada bin sene evvel ölmüş arkaik unsurlar barındırdığını şıp diye görürsünüz. ama sa olmak iyi bir şey midir, bakın ondan emin değilim. kavimler insan gibidir; ne kadar dünya görmüşse bünyesi o kadar kavi, ufku o kadar geniş olur demek de mümkün pekala.
beş: kürtçenin yazi dili geleneği zayıftır, o yüzden orada zorlanıyor, epeyce yabancı kelime almak zorunda kalıyor deseniz anlarım. üstelik bu sırf tc döneminin eseri değil, en az 15. yy'dan beri akraba dil farsçadan çok sayıda üst düzey& kültür kelimesi almışlar. buna arapça, bir tutam da ermenice eklenmiş. ama hayrettir, yazı diline türkçeden aldıkları kelime yok gibi bir şey. inanmıyorsanız alın bir kürtçe metin, anlamaya çalışın. o tanıdık gelen kelimeler ya farsça ya arapçadır ya da frenkçe, ama türkçe değil.
kardeş mardeş, görüyor musunuz yüz bile vermemişler abilerinin diline!
*
ha şimdi duyar gibiyim, hangi dağda kurt öldü, nişanyan kürtleri neden öptü diye hayretlere gark olanları. boş verin, mühim değil. 19 ekim silopi'nin kurtuluş bayramı münasebetiyle deyin, olur.
anlamamaya kararlı insanlara ben neyi anlatabilirim ki?
Kürtlerin konuşurken ağzının içinin ne hale geldiğini merak ettiğim dil , lakin konuşmayı denerseniz dil o kadar gırtlaktan ki ağzınıza balgam falan gelebiliyor o biçim.
Standarda ulaşması Türkiye'nin görevi değildir. Zira, nasıl ki Almanya, Fransa, Türkçenin standartlaşması için çaba harcamassa aynısı Türkiye için de geçerlidir. Ha, kürtçe konusunda kendini geliştirmek, kürt kültürü konusunda araştırma yapmak için enstitüler kurulur, ama devletin bu konuda bir çaba sarf etmesi her şeyden önce kürtler tarafından istenmez.
ek olarak, bu dilin en gelişmiş ve standartlaştırılmış olanı Sorani lehçesidir. O da Irak'ta konuşulmakta, Türkiye'de konuşulmamaktadır.
böyle bir dil varmıdır, yokmudur tam emin değilim. var olma şansı göbek bağını kesmeye çalışan harflerle dolu olduğunu göstermez gibi.
sanki var olsaydı 40 milyon kürt konuşarak kürtçeyi, türkçeden daha öne geçirebilirdi, ha demek ki 40 milyon kürt yok. buna istinaden kürtçe de yok diyebilirmiyiz, nitekim, belki, biraz da olsa yok.
q,x, w gibi harflerle kurulmuş bir alfabe türkiye ye uyarmı, evet uyar. bütün işyerlerinin tabelaları ingilizce asılmaya başlanmışken uyar. ha kürtçe var mı? yok mu? tabi osman pamukoğluna sormak lazım.
varsa iyimidri, zaman gösterir. yoksa büyük kayıpmıdır tabi ki hayır.
yök ün kürt dili ve edebiyatı bölüm adını kabul etmemesi sayesinde yok olduğu düşünülen dil. öncelikle yök ün yaptığı herhangi bir şeye güven duymak nasıl bir aklın ürünüdür. yök bugüne kadar neleri doğru yapmıştır ki bundan sonra bir konu ile ilgili düşüncemizi oluştururken yök ü referans alalım.
ikinci olarak ise bir etnik grup bir dili konuşuyor hatta bu dilde şarkı,kitap,şiir gibi kültürel ürünler ortaya sunabiliyor ve bunlara gerek duymaksızın böyle bir dilin varlığını iddia ediyor iken böyle bir dil yoktur demek nasıl bir mantiki sürecin ürünüdür.
dillerin oluşumu ile ilgili açık olan birşey vardır ki ulus devletlerin oluşum süreçleri içinde hemen her devlet dile müdahale etmiş ve dili standartlaştırmıştır. her nasıl fransa bir ulus devlet olmadan önce fransa nın güneyinde konuşulan fransızca ile kuzeyinde konuşulan fransızca birbirini tutmuyorsa yada türkiye bir ulus devlet olmadan önce türkçe kendine ait bir alfabesi olmayan ve standartlaştırılmamış bir dil ise bugün kürtçe nin de başına gelen budur. türkiye devleti kürtçenin bir dil olarak standartlara ulaşması için hiçbir gayret göstermemiştir. bundan sonra her ne kadar yök itiraz etse bir üniversite de açılacak kürt dili ve edebiyatı bölümü ile birlikte kürtçe nin de kuralları netleşmiş bir dil haline gelmesi mümkündür.
yök ün bile açılımlar sırasında kabul etmediği kürt dili ve edbiyatı bölümünden anlaşılacağı üzere böyle bir dil yoktur
son günlerde okuduğum üzere zamanında amerikalıların kürtçe bir alfabe hazırladık bunları o bölgede vatandaşlara öğretmek isitoyruz diye teklif ettiği alparslan türkeş tarafından anlatıldığını gazetelerde yer aldı