hala bir kulturu inkar edebilecegine inanan föşik ulkucunun kuduz kopek gibi saldirmak icin sarf ettigi bos safsatadir. Bekleyin amk sizin de sonunuz gelecek.
Sadi Somuncuoğlu, (d. 1940 - Aksaray) siyasetçi, gazeteci, eski bakan.
ilk ve ortaokulu Aksaray'da, lise ve yüksek öğrenimini Ankara'da tamamladı. 1965 yılında "Bab-ı Ali'de sabah" gazetesini çıkardı. Gençliğinde Türk Ocağı bünyesindeki faaliyetlere katıldı. Buradaki devrin ileri gelen Türkçü aydınlarının sohbetlerinde bulundu.Daha sonra gençlik döneminde feyz aldığı Türk Ocaklarının başkanlığını yaptı(1994-1995). 1967'de aktif siyasete atıldı. 1969 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi Adana Kongresi'nde Genel idare Kurulu üyeliğine seçildikten sonra, 12 Mart 1971 tarihine kadar kısa bir dönem dışında, MHP'li gençlerin eğitimi ve teşkilatlanması işlerini yürüttü.
1967-1969 döneminde Türkiye'deki bütün fakülte ve yüksek okullarda Ülkü Ocağı Öğrenci Derneklerinin kuruluşuna yardımcı oldu. 1969 tarihinde, ibrahim Metin, Halil Özyıldız ve Hasan Sami Bolak'la birlikte Devlet (Dergi)sini çıkardı[kaynak belirtilmeli] ve bu dergide birçok yazıları yayınlandı. 1970'de Ülkü Ocakları Birliği'nin kuruluşunda görev aldı.
-----spoiler----
Bilimsel bilgi diyerek sen anca at gözlüklü beyinsizleri kandırırsın.
Gündemimizin çok önemli konusu olan Kürtçe hakkında bilim ne diyor, önce bunu görelim.
Dil, bir toplumun etnik kökeninin en önemli göstergelerinden biridir. Bu temelde Kürtçe yapı ve kelime olarak incelendiğinde görülmektedir ki, bu dil Türkçe, Farsça (iran) ve daha az olarak Arapçanın karışımıdır. Bu da Kürt kimliğinin oluşumunda bu üç unsurun ağırlığının olduğunu göstermektedir.
Rusyanın Erzurum konsolosu olarak görev yapmış olan Auguste Jaba, 1860 yılında Kürtçe üzerine derlemelerini yayınlamıştır. Daha sonra da Sen Petersburg Bilimler Akademisinin isteği üzerine F. Justi tarafından bu kitap esas alınarak 8378 kelimeden oluşan bir Kürtçe sözlük oluşturulmuştur. Bu sözlük 146 yıl öncesinin, bugünden çok daha saf Kürtçesini temsil etmektedir. V. Minorsky gibi önde gelen Kürdologlar bu sözlükteki kelimeleri menşe (aidiyet) itibariyle tasnif etmişler ve ortaya aşağıdaki tablo çıkmıştır.
3080 kelime ......Türkçe
1030 kelime ...... Farsça
1200 kelime ...... Zend lehçesi
370 kelime ........ Pehlevi lehçesi
2000 kelime ...... Arapça
220 kelime ........ Ermenice
108 kelime ........ Keldanî
60 kelime ......... Çerkesçe
20 kelime ......... Gürcüce
300 kelime ....... Menşei belli olmayan
olduğu anlaşılmıştır. (Prof. Dr. A. Haluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, sf. 119)
Yukarıdaki tablo açıkça göstermektedir ki Kürt etnik kimliğinin oluşumunda öncelikli unsurlar, sırasıyla Türkler, iranlılar ve Araplardır. Ancak; Arapça Kürtçeye büyük ölçüde din ve Osmanlıca yoluyla girmiştir. Dolayısıyla Kürt kimliğinin oluşumunda baskın unsurlar Türkler ve iranlılardır.
Ahmet Buranın Doğu Anadolu Ağızlarının Kelime Haznesi başlıklı (BTTD) araştırmasında, Kürtçede var olan 2500-3000 dolayındaki Farsça ve Arapça kelimenin %80inin Osmanlı Türkçesi, %40-50sinin de bugünkü Türkçe olduğu tespit edilmiştir. Alman De Groot 1300 yıl önce kullanılan Göktürk Türkçesine ait 532 kelimenin bugünkü Kürtçede halen kullanıldığını tespit etmiştir... Türkçe, Farsça ve Arapçanın Kürtçe üzerindeki etkilerini bir kültür alışverişi olarak açıklamak mümkün değildir. Toplumların okur yazar olmadıkları radyo, televizyon, basın, kitap, dergi gibi iletişim araçlarının hayal bile edilemeyeceği hayvanların ve kağnıların dışında ulaşım araçlarının bulunmadığı bir dönemde bugünkü Kürtçe yapısına bir dilin oluşumunu toplulukların bire bir ilişki içinde oldukları birliktelik dışında açıklamak mümkün değildir. Dolayısıyla Kürt dili toplumsal bir kaynaşmanın ürünüdür.
Ancak Kürtçe; Türkçe ve Farsça ya da Arapçanın bir lehçesi olmayıp özgün bir dildir. Ancak Kürtçe oturmuş yapısal özellikleri düzenli, temel kuralları lehçeleri kapsayan bütünlük içinde bir dil değildir. Dahası Kürtçenin üç ana lehçesi olan, Sorani, Gorani ve Kırmançanın da kendi içlerinde tutarsızlıklara yol açan ciddi sorunları mevcuttur.
Ayrıca Kürtçe çağdaş anlamda bir kültür dili de değildir. Ülkemizde yaygın olan Kırmançcadır (%95). Ancak Kırmançca konuşan toplulukların daha iletişiminde bazı güçlükler söz konusudur. Zazaca, bazılarının sandığı ya da maksatlı olarak yaydığı gibi Kürtçenin bir lehçesi değildir. Bu husus konunun dünyaca tanınmış uzmanları olan Prof. V. N. Minosrkiy, Prof. Haddank, Prof. David Mckenzie, Ingmarg Sauberg, Terry L. Todd, Prof. Dr. Goucheie Kojima gibi otoriteler tarafından kanıtlanmıştır. W.B. Lockwood, T.M. Jhonstone da Zazacayı özgün bir dil olarak görürler. Kısacası dünyadaki ciddi bilim çevreleri Zazacayı Kürtçenin bir lehçesi olarak kabul etmez.
Ancak bu gerçeğe rağmen yıllardır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yayın organı TRT, Zazacayı Kürtçenin bir lehçesi olarak takdim etmekte devlet 2004 AB ilerleme raporunda olduğu gibi Zazacanın Kürtçenin bir lehçesi olarak tanımlanmasına sessiz kalmaktadır. Bu tutum adete, Zazaları Kürtleştirerek Türkiye karşıtı Kürtçü cepheyi genişletmeyi hedefleyen bölücülerin işini kolaylaştırmaktadır. Bugün konuşulan Kürtçenin kökeni konusunda birbirinden çok farklı bir çok görüş ileri sürülmüştür. Kürtlerin başlangıçta Kaldece, Arapça konuştukları yolundaki savlar ciddi araştırma ve bilimsel verileri dayanmaması nedeniyle geçerlilik kazanmamıştır.
Zerdüştün bir Med olduğunu ve Avestayı Zerdüştün yazdığını varsayan kimi araştırmacılar Kürtçe ile Avesta arasında dolaylı bir bağlantı kurmaya çalışarak Kürtçenin kökeninin Medce olduğunu varsaymışlarsa da fazla taraftar bulamamışlardır.
Kaynak: Ali Tayyar Önder, Türkiyenin Etnik
Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara 2010,50. baskı, s. 167-170.
..................
Bölgede M.Ö. 7-6 yy.da hüküm süren Medlerden geriye birkaç kral isminden başka bir şey kalmadığı gibi, Zerdüştün doğum yeri, yılı, yaşadığı dönem, Avestayı kendisinin yazıp yazmadığı ve yazıldığı tarih de çok tartışmalıdır. Avestanın dili ile karşılaştırılabilecek Med dili de ortada yoktur.
Antropolojik verilere göre Kürtlerin aslen sarışın, mavi gözlü, dolikasefal, Kuzey Avrupalı Nordik bir tip olduğunu savunanlar ise Kürtlerin asli dillerinin irani olmaması gerektiğini öne sürmüşlerdir.
Ancak, Kürtçenin temel yapısı genel olarak Farsçaya benzer. Ayrıca Oğuz Türkçesinin büyük etkisini taşır. Kelimeler ise ağırlıklı olarak Türkçe, Farsça ve Arapçadır. Kürtçe sayılabilecek kelimeler çok sınırlıdır. (300 kadar) Kürt dili, bu toplumun, baskın olarak Türk, kısmen iran ve kısmen Arap halklarının ve yerlilerin kaynaşmasıyla oluştuğunu belgeleyen önemli bir delildir.
Orta Doğuda Kürtlerin yoğun olduğu bölge 300 yıl iran Sasanilerinin egemenliğinde kalmıştır. 637de başlayan Arap işgalleri ve kolonizasyonu etkinliği ise 11inci yyda Selçukluların gelmesine kadar devam etmiştir. Selçuklular bölgede yerleşik bir düzene bağlı çok sayıda beylikle yeni bir egemenlik tarzı oluşturmuşlar, bu dönem Akkoyunlu ve Karakoyunluların bölgedeki hakimiyeti ise 16ncı yya kadar devam etmiştir. Sasanilerle başlayıp, Araplar, Selçuklularla devam eden Akkoyunlu ve Karakoyunluların tarih sahnesinden çekilmesiyle sona eren süreç 1300 yılı aşmaktadır.
Bu süreç iran, Türk, Arap, Kürt topluluklarının birbirlerine kültürel miraslar devrettikleri, bir öncekilerle bir sonrakilerin bir arada yaşadıkları bir toplumsal kaynaşma ve kültürel oluşum dönemidir.
Bu kaynaşma ve oluşum kaçınılmaz olarak ırki yapı kadar Kürt dilini de etkilemiştir. Bir başka ifadeyle; Kürtçedeki Türkçe, Farsça ve kısmen Arapça unsurlar bu dilleri konuşan halklarla Kürt toplumunun yoğun kaynaşmışlığının kanıtlarıdır.
Tarihi veriler, antropolojik değerlendirmeler de Kürtçenin tanıklık ettiği bu toplumsal kaynaşmayı desteklemektedir.
Yeni yayınlanan ve 20.000 kelimelik olduğu söylenen Kürtçe Sözlük de, ilkinden farklı değildir.
Öte yandan, Alman Prof. De Groot en az 1300 öncesine ait Göktürk ve Uygur Türkçesinden 532 kelimenin Kürtçe diye bilinen ağızlarda bugün hâlâ kullanılmakta olduğunu tespit etmiştir. Bu kelimelerden bazıları şunlardır:
Göktürk.........Kürtçe...............Anlamı
apa ...............apo .................amca
mın ...............min ..................ben, benim, bana
ka..................ka/ko................aile büyüğü, yaşlı kişi
kent ..............gend/gund .........şehir, köy
buge .............bug(e)................gelin
kon ...............kon ...................çadır, konak yeri
kalın ..............khalın.................başlık parası
lor .................lor ....................süt, lor peyniri
iğit ................eğit ..................yiğit
ilan ................ilan ..................yılan
Kürtçü ayrımcılar buna karşılık TDK Sözlüğünü ele alarak Türkçe sayılan pek çok kelimenin de Arap-Fars-Latin kaynaklı olduğunu gösterirler. Ama önemli olan kelimeler değil, dil yapısıdır. Türkçe yabancı kelimeleri dahi kendi dil yapısı içinde kullanır. Yani nevi şahsına münhasır bir dil yapısı vardır!.. Kürtçe öyle mi?.. Hayır. Pek çok lehçenin birbirini tutan bir grameri yoktur. Kaldı ki, Kürtlerin çoğu, o Kürtçe olduğu iddia edilen 20.000 kelimenin büyük kısmını hayatlarında bir kere bile duymamışlardır, hiç kullanmazlar!.. Öte yandan bu kişilerin konuşma tarzı, vurguları, kelimeleri telaffuz edişleri hep Orta Asya Türklerine, özellikle Özbeklere ve Taciklere benzer. Kürt ayrımcılar hele bir o diyarlara uzansalar, kendilerini hiç de yabancı bulmayacaklardır!..
Öte yandan ilk Türkçe sözlüğün neredeyse 1000 yıl önce Divan-ı Lugat-it Türk olarak Kaşgarlı Mahmud tarafından hazırlandığı unutulmamalıdır... Ve bu sözlük tümüyle Türkçe kelimelerden oluşur. Ayrıca Ali Şir Nevainin Türkçenin Farsçadan dahi üstün olduğunu ortaya koyan 500 yıl önceki eserleri mevcuttur.
(Kaynak: Ali Tayyar Önder, Türkiyenin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara 2010, 50. baskı, s. 170-171.)
............
Nikitinee göre, Kürtçenin Hint-Avrupaî (Aryan) bir dil olduğu tartışmalı olup, mutlak bir kabul değildir!.. Gürdal Aksoy ise, Aryan tabirinin Avrupa burjuvazisi tarafından uydurulmuş bir kavram olduğunu su götürmez bir gerçek sayar!.. (Kürt Dili ve söylenceleri,
sf. 148)
Bu Aryan tezini Maurice Duvarger, saçmalık olarak niteler ve:
- Adı var kendi yok bir dille tanımlanan; bu adı var kendi yok halk topluluğunu bir çok sözde bilgin bir yere yerleştirmeye çalıştı. Vardıkları sonuçların birbirini tutmazlığı, bunların saçmalığ ını da açıkça ortaya koymaktadır, der ve Aryan (Hint-Avrupaî) toplulukların bu tutarsız bilginler tarafından Hindistandan Kuzey Afrikaya, Macaristandan Baltık bölgesine kadar 8 ayrı çıkış noktası gösterdiklerini belirterek saçmalıklara örnek diye verir! F. Rödiger ve A.F. Pott Kürtçenin Kaldece (Sami) ile ilgisinin olmadığını, bu dilin iran menşeli olduğu nu ileri sürerler.
Prof. Vladimir Minorsky Kürtçeyi Kuzey-Batı iran dillerinden biri kabul eder. Ancak bugünkü Farsçadan ayırır. Kürtçenin başka bir kökenden gelmesi gerektiğini ileri sürer!. Farkları şöyle sıralar:
- Telâffuz farkları,
- Şekil Farkları,
- Nahiv (cümle yapısı) farkları,
- Kelime farkları,
- Ses değişimleri farkları.
Bu büyük farklardan sonra, Kürtçe eğer Sami değilse, eğer Fars (Hint-Avrasyai) değilse, başka ne olabilir?.. Tabii ki, Ural-Altay kökenli!..
Kürtçe ağızlar şöyle sıralanabilir:
Kırmanç:
Büyük Zap Suyunun Dicleye bağlandığı noktadan yukarıya, Zap Suyu boyunca, Urumiye Gölüne kadar çizilen hattın yukarısında kalan bölgede konuşuluyor.
Soranî:
Bu hattın altında Irak ve iranda konuşuluyor. Soranî ile Kırmanç dilbilgisi arasındaki fark, ingilizce ile Almanca arasındaki fark kadar büyüktür. Ancak kelimeler Felemenkçe ile Almanca kadar yakındır. Her iki ağız da köyden köye fark gösterir. Samandağla Kirmanşah arasındaki Kürtler, bugünkü Farsçaya yakın bir dil konuşur.
Halepçenin karşısında iranda, ve Haninginin karşısında iranda küçük birer dairede konuşuluyor. Zazaca ile Gurânî birbirleriyle bağlantılıdır. Bu da Zaza ve Gurânîlerin aynı ortak kökten geldiğini, muhtemelen Hazar Denizinin güneybatı yakasındaki Deylem ve Gilan taraflarından olduklarını gösterir. Bu yüzyıla kadar Süleymaniye bölgesindeki bazı köylülerin Gurânî olduğu ve bölgedeki Kürtlerden farklı olduğu kabul edilirdi. Gurânî halkını, Gurânî konuşanları ve bu köylüleri aynı kökten kabul etmek zordur. Yazar David Mc Dowall, Zaza ve Gurânîlerin Kırmanç ve Soranîlerden önce Zagros bölgesine geldiğini öne sürüyor.
Güney-Doğu Lehçeleri:
Bu başlık altındakilerin küçük bir kısmı Haningin-iran sınırı arasında Irakta ve Halepçe-Haningin-Kirmanşah-Sananda dairesinde konuşuluyor. Zazakinin Kırmanç veya diye Kürt ağızlarından tamamen farklı olduğu ise V. Minorsky, Prof. Haddank, Prof. David Mac Kenzie, Ingmar Sauberg, Terry L. Todd, W.B. Lockwood, T.M. Jhonstone ve Prof. Dr. Gouchıe Kojima kesin bir dille ifade edilmiştir. Yani armutlar ile elmalar toplanıp Kürtçe sayılamaz!.. Ne var ki, echel-ü cühelâ (cahiller cahili) politikacılarımız, aydınlarımız ve TRT yöneticileri hâlâ Zazakiyi Kürtçe lehçe diye sunmakta, Avrupa Birliğinin aynı yöndeki raporlarına sessiz kalmaktadırlar!
Kaldı ki, Kırmaç kelimesi dahi Türkçe kökenlidir!.. Kırmanç, Kurmanç, Gurmanç diye geçer. Kuman Türkleri ile bağlantısı bir yana; Kurman kelimesi Divan-ı Lugat-it Türkte gedelgeç, yay konan kap, yaylık (Oğuz ve Kıpçak lehçeleri) anlamına geldiği belirtilir. Ayrıca Kırman büyük bir Türk boyunun adıdır. (Macar bilim adamı L. Rasonyi, Dünya Tarihinde Türklük, sf. 139,148) Kazak ve Kırgızların Cappas ve Maskar kollarından birer boyun adı da Kurmandır... Yani iki Kurman oymağı Orta Asyada, bir Kurmanç boyu da Anadoludadır!.. Kürtçe aslında Diller karışımı bile olmayıp, kelimeler karışımı bir ağız dır!.. Özellikle Kırmançça kelimeler büyük ölçüde Türk yapısı üzerine kurulmuştur. Kürtçe aslında, eski Türk Lehçelerinde kaybolmuş kelimeleri çıkarmak için bulunmaz bir hazinedir.!.
Mesela, Pülümürde kış mevsimine doğru açan bir çiçeğe, yöre halkı karbelik der. Bu sözü Kürtçe sayar. Halbuki Karın yağacağını belli eden bu çiçeğe, bundan uygun Türkçe bir ad olabilir mi?..
-------------------------
(Kaynak: Ali Tayyar Önder, Türkiyenin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara 2010, 50. baskı,s. 170-171.)
.............................
Bazı Kürt oymaklarının öz-be-öz Türkçe adları da Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra değişmiştir. Haldi-Halidi, Cafarlı-Caferi, (Abaza) Abhas-Abbas, Kuris-Kureyşi, Hasarenli-Hasenanlı gibi...
V. Minorsky, Kürtlerin irani sayılması, Irki olmaktan ziyade; dil ve tarih mütalaalarına dayanmaktadır. Kürtlerin merkezi sahaya yerleşmeden evvel, oralarda isimleri kendilerininkine benzeyen, fakat başka menşeli Kardu adlı bir kavim yaşamış olduğu ve bunların sonradan iran menşelilerle karışmış olduğunu ileri sürmek mümkündür der.
Bu ifade dahi Kürt bölücülerin sahiplenmeye çalıştığı Karduların Kürt olmadığını, Kürtlerin de iranlı, yani Aryan olmadığını göstermektedir.
Ayırımcılar Kürtçeyi ayrı bir dil gibi göstermek isterler. Halbuki tek bir Kürtçe olmadığı gibi, hiç bir Kürtçe ağız da yazıya geçmiş değildir!.. (Bakınız: Goichi Kujima) Kürtçe denilen ağızların pek çoğunda gramer Türkçeyi andırır...
Mesela cümlede öğelerin sıralanması çoğu zaman Türkçe gibi
Özne + Tümleç + Yüklem şeklindedir.
Hint-Avrupai dillerdeki gibi
Özne + Yüklem + Tümleç şeklinde değildir....
Bu da bizim yakıştırmamız değil, bilakis Kürtçülerin yayınlarında yer alan hususlardır.
Örnekler:
Ez it we re dibejim... Min jı wi re da...
Kürtçe
Ben ona söylüyorum... Ben ona verdim... Türkçe
I am telling him ... I gave it to him ...
ingilizce
Min sev heye ... Ez dewlemend bum ... Kürtçe
Benim elmam var ... Ben zengin idim .... Türkçe
I have an apple ... I was rich ... ingilizce
Wi lı ser reki ne aw heye ne çamor ....
Kürtçe
O yolun üstüne ne su var ne çamur .... Türkçe
There is neither water nor mud on that road .... ingilizce
Ez Kırmanç ım ... Ez civan ım .... Kürtçe
Ben Kırmançım ... Ben civanım (gencim) ... Türkçe
I am Kırmanç ... I am young .... ingilizce
Zu vare, kalemiha hılda, hikatamın binvise... Kürtçe
Çabuk gel, kalemini al, hikayemi yaz .... Türkçe
Come quickly, take your pencil, write my story... ingilizce
Ez dıbıjim, Kırmançi Turaniye, ew dibiye na... Kürtçe
Ben diyorum ki, Kırmanç Türktür, o diyor ki, hayır... Türkçe
I say that Kırmanç is Turk, he says no... ingilizce
Vare, çay veho... Kürtçe
Gel, çay iç... Türkçe
Come, have tea.... ingilizce
Bu örnekler Hint-Avrupaî olduğu iddia edilen Kürtçe cümlelerin nasıl Turani bir gramer yapısına sahip olduğunu göstermektedir.
Kürtçe denilen şahıs zamirlerinden ilki Ez, Farsça gibi görünür ama aslı Özdür. Orta Asyada Türkler Özüm Kırgız der... Bu ifadenin Ez Kırmançım ile yakınlığına dikkatinizi çekeriz.
ikincisi Mindir ki, Anadolu Türkçesinde Ben, Azeri lehçesinde Men şeklindedir. Orta Asyada da kullanılır. Birinci şahıs takısı yukarda görüldüğü gibi değişmemiştir bile!...
Azerinin Men Türkem demesi ile, ayırımcının Mın Kırdım demesi arasında ancak ağız farkı vardır!.. Denizli ağzında Mustafali (Mustafa Ali) bile daha fazla farklılık gösterir!..
Öte yandan Orta Asyada Kürt kelimesi Kurt veya Kırt olarak kullanılır.
Bir Türk boyu olan Başkırtlar gibi!... ikinci şahıs Tu veya Tedir ki, Senden bozma olduğu ortadadır...
Üçüncü şahıs Ewdir. W harfinin Vden farkı; birincinin ağzı
O der gibi yuvarlattıktan sonra telaffuz edilmesidir ki, Türkçede Tavuk derken çıkar... Böylece Ewin aslında Eo olduğu ve O kelimesinden bozma olduğu görülür!...
Şu halde sıralarsak Min-Te-Ew, Ben-Sen-Odan başka bir şey değildir!... (Bak: Kürtçe Gramer, yazarı Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Deng Yayınları, 1991... Bu sözde Kürtçü ayırımcı yazarın adı bile Türktür. Han unvanını Türklerden başkası kullanmaz!)
Kürtçe ağızların iranla olan bağlantısına gelince Pers, Sasanî dillerinde, diğer Aryan dillerde de Kürt kelimesi yoktur. Med dilinde de yoktur... Arapçaya ise sonradan girmiş olup, Etrak (ürkler) gibi çoğul haliyle Ekrad olarak alınmıştır. En eski devirlerden beri göçebe-konargöçer anlamında kullanılmıştır. Yani Kürtler iranlılardan etkilenmişlerdir, bazı Fars kökenli Kürt aşiretleri vardır ama; köken olarak tümüyle onlara bağlı değillerdir.
451 yılında Kafkasya üzerinden Muganın güneyinde yerleşmiş olan Akhun Türk topluluklarından, 12. yüzyılda Harzemşahlar döneminde Mugan Türkmenleri olarak bahsedilmektedir.. Bu Türkmenler Arap kaynaklarında Ekrad-ı bi-iskan, yani yerleşik olmayan Kürtler olarak geçer.
..............
(Kaynak: Ali Tayyar Önder, Türkiyenin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara 2010, 50. baskı,s. 170-171.
........................................
Açıkça görülmektedir ki, Arap kaynakları henüz yerleşik hayata geçmemiş ve belki de Müslüman olmamış Türk boylarını ayırt etmek için Ekrad ifadesini kullanmaktadırlar... Çünkü göçebe de olsa Müslüman Türklere Türkmen adı verilmesi de bu dönemdedir.
Böylece Gurti-Kardu gibi yakıştırmaları bir kenara bırakırsak; ilk defa bir Boy olarak Kürt adına Orhun kitâbelerinde rastlıyoruz... Bu uruğun Göktürk diye bilinen devletin içinde ve diğer Türk boyları arasında yaşadığı ve liderinin adının Alp Urungu olduğu tartışma
götürmez. (Bakınız: Elegeş anıtı, Orhun Kitabeleri ) Herattan üç fersah yukarıda Ulenknişin yaylasının batısında Kürtnişin adında bir köy vardır... Anadolu Kürtleri o diyara bir sefer yapmadıklarına göre, bu adın yöre Türkleri tarafından verildiği ortadadır.
Aslında bunda şaşacak bir şey yoktur!.. Çünkü Kürt kelimesi Türkçedir ve zengin mânâlar taşır:
Kürt: Kar yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı, ayva ağacı.
Kürdüm: Merih gezegeni. (Ayrıca Beyşehir kenarında eskiden göçebe olan Türkmenlerin oturduğu Kürtler köyünde ise süpürge otu anlamına gelir.)
Kürt: Kalın kar yığını. (Kazak lehçesi.)
Kürtik: Yeni yağmış kar (Kazak ve Tarançi lehçesi.) çığ (Sor Lehçesi.)
Kört: Kar yığını. (Kazan Tatar lehçesi.) Karların dağlarda teşkil ettiği saçak, kar yığıntısı. (Çuvaş lehçesi.)
Körtük: Kar denizi veya kar çölü. (Uygur lehçesi.) kar yığını (Teleüt, Soyon ve Karakırgız lehçesi.)
Kürtkü: Kar yığını. (Karakırgız lehçesi.)
Kürtçük: Kar yığını. (Yakut ve Çeremis lehçesi.) (Kürt Meselesi, M. Şükrü Sekban, 1979, sf.18-19)
Daha da enteresanı, geçenlerde (2001, Mart) STV televizyonunda konuşan ve ülkesini tanıtan Afganistan Büyükelçisi gösterilen filmdeki bir halıyı Kürdi diye adlandırdı... Kendisine, Niye bu halının adı Kürdi? diye sorulunca, ne cevap verdi, biliyor musunuz?..
- Çünkü bu tür halılar Afganistandaki dağlı bir kabile tarafından dokunur, dedi!.. Bu da bizim Kürt ifadesinin dağlı göçebeler için kullanıldığı tespitimizi desteklemektedir.
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu asla bir Kürt Bölgesi değildir!.. Bölgede 11inci asırdan itibaren devlet kuran Artukoğulları, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Saltukoğuları, Mengücükoğulları hep Oğuz boyundandır. Aralarında hiç Kürt Devleti yoktur!.. Çünkü devlet kuran yerleşik hayata geçer, yerleşik olanın da Kürtlüğü sona erer!.. Çünkü Kürtlük, dağ göçebeliği demektir! Dil farklılığının sebebi, yörenin sarp dağlık olması ve Arap-Acem etkisinin hissedilmesidir...
Van Milletvekili ibrahim Aras dönemin Gerdi aşireti reisi Oğuz Beye sorar:
- Bu ad Türk adıdır, (Sen Kürtsen) sana nasıl gelmiş?
- Bendeniz 21. Oğuzum... Bizde baba evlâdına kendi babasının adını verir, bu böylece devam eder, gider cevabını alır.
Ama maalesef öz-be-öz Türk olan bu aşiret reisi, Türkçe bilmiyor, yörenin karmaşık ağzını kullanıyordu!..
Amcası Kılıç Bey de!.. Adı Türk, Koçibeyi aşireti reisi Mehmet Emin Bey de!.. (Doğu Anadolu Gerçeği sf. 31)
Kürtçe denilen ağızlarda cümleler Farsça-Arapça kelimelerden oluşsa da cümle yapısı, yani grameri genelde Türkçedir!.. Ve bilindiği gibi bir dilin aslını tespite yarayan kıstas da gramerdir!..
Öte yandan, biliyorsunuz, art niyetli Avrupa Birliğinin baskısı ile bir Kürtçe yayın furyası başladı. Bu son derece komik ve amaçsız bir faaliyet... Çünkü Kurmançça ve Zazaca yapılan bu yayınları dinleyenler Kurmanç ve Zaza grubundan dahi olsalar anlayamıyorlar. Mesela
Mahsun Kırmızıgül, annesinin Zaza olmasına rağmen, yayını anlayamadığını açıkladı!.. Çünkü bir Japon dil uzmanının dediği gibi 30a yakın ağız var. iki komşu köyün Kürtleri bile zaman geliyor, birbirini anlamıyor!.. (Kaynak: Ali Tayyar Önder, Türkiyenin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara 2010, 50. baskı,s. 170-171.)
* * *
Bilim adamları böyle söylüyor. Ama biz bunları bir kenara bırakıp düşünelim. Asırlardır, aynı egemenlik, aynı vatan, aynı din, aynı kültür, aynı dil (%98 Türkçe), aynı sanat, aynı musiki, aynı örf ve adetler kazanında kaynayarak bir ve bütün olmadık mı? Akraba değil miyiz? Bizi biz yapan bu gerçeklerin inkarı mümkün mü?
O halde; aşiret, aile, etnisite, mezhep, inanç ve bölgelerimiz ayrı diye, Türk milletinin şerefli ve eşit mensubu olduğumuzu inkar mı edeceğiz?
Avrupa ülkeleri birleşerek daha da güçlü olmaya çalışırken, bizim demokratikleşmek ve özgürleşmek için aşiretlere kadar bölünmemizin istenmesi, bir Haçlı oyunu değil mi?
Unutmayalım, bu vatanda Türk Milleti yoksa, Haçlılar var demektir. Yeniçağ