insanlar tarafından iletişim aracı olarak kullanılıyorsa kelimeler, buna dil denir.
Türkçenin de içinde yeterince yabancı dil varken ve dünyada bin tane dil varken insanlar tarafımdan konuşulan şeye dil dememek saçmadır. Konuşuluyor ve konuşulacak. Bıkmadınız şu saçma ırkçılıktan. Bari aynı ülkede yaşadıklarınız insanlara yapmayın. Her kürt'ü pkklı sanıyorsunuz. Almanlar da türklere böyle yapıyor işte. Büyük önyargılar.
lozan konferansında inönü ye hukuk müşavirliği yapmış, 2. dünya savaşı yıllarında dış işleri bakanlığı görevini de yürütmüş numan menemencioğlu bir anısını şöyle anlatmıştır:
churchill ve roosevelt harbe girmemiz için 1943 te inönü ve beni kahireye çağırdılar. inönü harbe yanaşmıyordu. hem adana da hem de kahire de inönü nün tezi şuydu: ''Halihazırda ordumuz harp edecek durumda değildir. ordumuzu teçhiz ediniz, kendi ordularınızın seviyesine çıkarın, o zaman hay hay harbe girerim. '' fakat ne churchill ve ne de roosevelt türklere güveniyordu. ya teçhizattan sonra alman tarafına geçilirse ne yapılacaktı? ancak bir ara şöyle bir olayla gözümüzü kürt meselesi ile korkutmak istediler. malum, islam alemine geldikleri için, beraberlerinde her dili bilen birçok şarkiyatçıyı getirmişlerdi. yekten, churchill inönü ye dedi ki: '' paşa sen kürtçe bilir misin?'' ismet paşa şaşırmıştı. ne diyeceğini bilmiyordu. o birşey demeden ben araya girdim ve hemen, ''ekselans, biz kürtçe bilmeyiz. zaten bizde kürtçe konuşulmuyor ve böyle bir dil de yoktur.'' dedim. churchill kendi adamlarından birine sordu: ''öyle mi mister, kürtçe diye bir dil yok mudur?'' deyince, adam daha önceden hazırlıklı, hemen ayağa kalktı, ''olmaz olur mu efendim? çok zengin bir kürt dili ve edebiyatı vardır. isterseniz, diwana ciziri den bir şiir okuyayım.'' dedi. churchill ''oku'' dedi. anlamıyorduk ama farsçaya yakın, nefis ahenkli bir şiir okudu. ve bu şiirin kürtçe olduğunu söyledi. ''öyleyse bu şiiri bize yaz'' dedi. yazdı. churchill, ''bunu ingilizceye çevir'' dedi, çevirdiler. ''bir de fransızca yapın'' dedi, onu da yaptılar. bir de türkçe ye çevirdiler. ve bana, ''mösyö, sen de gel bakalım. bu üç dilden aynı fikri ifade etmek için, bakalım metne kaç yabancı sözcük alma mecburiyeti olmuştur'' dedi. fransızcada hiç yoktu. ingilizceden üç beş latin kökenli kelime çıktı. kürtçe aslında dört beş arapça kelime bulundu. ama türkçe nüsha gelince -dır ile -ama dan başka, türkçe birşey kalmamıştı.kimisi arapça kimisi farsça ve diğerleri de avrupanın çeşitli dillerinden alınma sözcüklerdi. churchill dört sayfayı da bizim önümüze koydu. ''ayıp değil mi'' dercesine, ''bakın efendiler, yok dediğiniz ve memleketinizin büyük bir bölümünde ana dil olarak konuşulan kürtçenin zenginliğini görünüz.'' dedi.
''uzun dış işleri bakanlığım sırasında o günkü kadar sıkılıp, mahcup olduğum başka bir gün hatırlamıyorum.''
Kürtçe diye bir dil yoktur. Her santimi kan dökülerek kazanılmış güzel ülkeme konmaya çalışan ve 'kurtce' diye tutturduklari zımbırtıyi kabul ettirmeye uğraşan ama asla basaramayacak olan aptallar vardır.