geçen arkadaş ortamındayız, arkadaşlarımın hepsi kulaktan dolma,okuldan yetişme atatürkçü. arkadaşım diyor ki "o kız bi kere oraya diyarbakır yazacak amed ne ya amed diye bi yer yok". öbürü de diyor ki "kürtçe diye bir dil yok. kürtçe, lazca gibi 'arada bir şey'".
arkadaşlarım eski, iyi insanlar da doğrusu. onları ne düşünürlerse düşünsünler kaybetmek istemiyorum. bu yüzden de "arkadaşlar sakin olun" dedim sadece evime teşrif etmiş samimi arkadaşlarıma. vicdanım beni öyle bir dürttü ki, o olayı hala unutamıyorum.
siz şimdi bu insanlara ve buna benzer konuşan bütün insanlara -ki yaklaşık %50 küsur- "sen faşistsin, bunlar faşist söylemler" desen, inkar bile etmeyecekler "evet, pkk'nın olduğu bir mücadelede ben faşistim, insanlıktan nasibini almamışlara neden insan gibi davranayım?" diyecekler. evet, konu çok derin. evet, 1-2 dakikada çözülemeyecek kadar. hele de 16 sene milli değerlere "zorla" saygı duyarak yetiştirilen bir insana bunları söylemek de çok saçma.
artık insanlar ikna olmak, alternatifini, gerçeğini dinlemek bile istemiyorlar. insanlar gerçeğe bu kadar uzak, haksızlığa bu kadar yakın durmak istiyorlar.
insanlar, daha doğrusu türkiye'de azınlık olmayan ve kürtlerin dışında kalan türkler, kürtlerin kürt olduğunu bile tanımazlarken, onların seçtiği delegelerden nasıl böyle bir kararın çıkmasını bekleyebilirsiniz ki?
mehmed uzun'un bir sözü var, "batıya medeniyet doğuya karakol" gibi bir şeydi. biraz da onları dinlesek? medyada gördüğümüz her şeye inanmasak?
diyeceksiniz ki, "şehitlere hiç saygın yok mu senin?". onlara saygım, hürmetim sonsuz. ben istemeden devletin zorla beni korutmak için bir santimine bile alışkın olmadığı o dağlara gönülsüz ya da gönüllü giden, "boşu boşuna" ölen o insana benim saygım sonsuz.
ama onu dağa "boşu boşuna" gönderen devlete....