kürt sorununun nedeni tamamı ile dış güçlerdir.Silahları dağda üretemeyeceklerine göre destek görmektedirler.Sorun şu ki yem olduklarını bilmiyorlar, aynı 1. dünya savaşındaki araplar gibi.
yanlıştır. atatürk dönemine kadar yani osmanlı'da da zaten özellikle kürt ağalarının ama daha ziyade halidi nakşibendi kökenli isyanlar olmuştur. bunları iyi bilmek gereklidir. sorunun ilk aşaması aranacaksa yavuz'dur. çünkü yavuz'dan önce anadolu'da doğru düzgün kürt yoktu. bugünkü hakkari, şırnak ve özellikle kuzey ırak vs. civarlarında yalnızca vardılar. yavuz kendisine biat etmeyen, ezildiklerini hisseden ve şah ismail'den yana tavır alan türkmen alevileri öldürtürken yerlerine özellikle güneydoğuya kürtleri yerleştirmiş ve kürt idris bitlisi'ye yöneticilik vermiştir. bunlarda hep babadan oğula geçmiştir. yancılarda derebeyi olmuştur ki bir devir böyle sürüp gitmiştir...
Mustafa Kemalin, Nutuk adlı eserinde yer alan ve 6. Kolordu Komutanının, Padişaha gönderdiği mektuptan söz ettiği bölümden:
...komutanlar, mektupta hükümetin savaş yoluna gidep kongreyi basarak Müslümanlar arasında kan dökmeye kalkıştığı ve Kürdistanı ayaklandırarak, yurdu parçalatma planını da para karşılığında yüklenmiş olduğu belgelerle anlaşıldığından, hükümetin bu işte kullandığı adamların bozguna uğrayarak kaçmak zorunda bırakıldıklarından söz ediyorlar...
(Nutuk, inkılap Yayınevi, Ankara,1966, Sayfa: 100)
_______________________________________________________________
Mustafa Kemalin, Adanadan, 24 Mart 1919 günü, kendisi ve arkadaşlarıyla ilgili olarak ortaya atılan bir iddiaya karşılık, istanbula Savaş işleri Bakanlığına gönderdiği mektuptan:
Arkadaşlarımın bu alçakça suçlamaya karşı ne diyeceklerini bilemem. Yalnız kendi adıma açıklıyorum ki; Benim Anafartalarda, Kürdistanda, Suriyede, başlarında bulunmaktan kıvanç duyduğum kahraman ordular, haydutların değil, Osmanlı ulusunun namuslu çocuklarından kurulmuştur..
(Öyküleriyle Atatürkün Özel Mektupları, Sadi Borak, Çağdaş Yayınları, istanbul, 1980, Sayfa: 139)
_______________________________________________________________
Altında Büyük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal imzası bulunan ve El-Cezire KomutanıTuğgeneral Nehat Paşaya gönderilen masaj:
Kişiye Özel.
El-Cezire Cephesi Komutanı Tuğgeneral Nihat Paşa Hazretlerine,
1-Aşamalı olarak, bütün ülkede ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk gruplarının ilgili ve etkili olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması iç politikamızın gereğidir. Kürtlerle dolu bölgede ise, hem iç politikamız ve hem de dış politikamız açısından ölçülü yerel bir yönetim (özerklik) kurulmasını savunmaktayız.
2-Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtlerin bu döneme kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerinikurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip oldukları BMM (Büyük Millet Meclisi) buyruğunda yaşam istekleri yayınlanmalıdır. Kürdistandaki bütün çalışmaların bu amaca dayalı politikaya yöneltilmesi El-Cezire Cehpesi Komutanlığının görevidir.
3-Kürdistanda Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak sınırında ingilizlere karşı düşmanlığını silahlı çarpışmayla durdurulamaz bir düzeye vardırmak ve yabancılarla Kürtlerin birleşmesini engellemek aşamalı olarak yerel yönetimler kurulmasının zeminini hazırlamak ve bu yolla yürekten bize bağlılıklarını sağlamak Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bağlılıklarını pekiştirmek gibi genel yollar benimsenmiştir.
4-Kürdistanın iç politikası El-Cezire Cephesi Komutanlığınca belirlenecek ve yönetilecektir. Cephe Komutanlığı bu konuda Büyük Millet Meclisi Başkanlığıyla yazışmalar yapar. iller tarafından izlenecek yolu düzenleyip uyumu sağlayacağı için sivil yöneticilerin de bu konuda bağlı oldukları yer, Cephe Komutanlığıdır.
5-El-Cezire Cephe Komutanlığı yönetim, adalet ve maliye (parasal) konularda değişiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe, bunun uygulanmasını hükümete önerir.
BMM Başkanı
Mustafa Kemal.
(TBMM.Gizli Celse Zabıtları, Türkiye iş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1985, Cilt: 3, Sayfa: 550)
en katmerli cumhuriyet tarihi yalanlarından biri, atatürkün kurtuluş savaşı yıllarında kürtlere özerklik ve bağımsızlık sözü verdiği, ancak daha sonra bu sözünde durmadığı biçimindedir.
kurtuluş savaşı yıllarında, atatürk ve tbmm tarafından kürtlere özerklik verildiği yalanının temel kaynağı, robert olsonun the emergence of kurdish nationalism and the sheikh said rebellion, 1880-1925 adlı kitabıdır.[1]
olsenin yalanının türkiyede taraftar bulması fazla gecikmemiştir.
15 temmuz 2009 tarihinde abdullah öcalan, avukat görüşmesinin bir yerinde, 10 şubat 1922 tarihinde meclisin gizli oturumlu 18 maddelik bir kararı var. bu karar 64 red oyuna karşılık 373 kabul oyuyla kabul edilmiş bir yasadır. dikkat edilirse 64e 373! bu, meclis arşivlerinde mevcuttur, devlet yetkilileri bunu biliyorlar. bu kararla kürdistana başta özerklik olmak üzere birçok hak tanınmış. diyerek, olsenin yalanını dillendirmiştir.
öcalanın bu açıklamalarından sonra türkiyeyi bölüp parçalamak isteyen kürtçülerin ağzında sakız olan bu yalanı gündeme getirenler arasında prof. dr. cemil koçak ve -sonradan vazgeçmiş olsa da- doğu perinçek de vardır.
şimdi gelin, son zamanlarda demokratik özeklik nutukları atan malum siyasi partinin milletvekillerinin ve sempatizanlarının kurtuluş savaşı yıllarında atatürk ve tbmm, kürtlere özerklik vaad etmişti yalanını deşifre edelim
yalanın ayakları
kurtuluş savaşı yıllarında atatürk ve tbmm, kürtlere özerklik vaad etmişti! yalanı şu ayaklar üzerinde durmaktadır.
1. 22 ekim 1919da, istanbul hükümetiyle heyet-i temsiliye arasında yapılan amasya görüşmeleri sonrası hazırlanan protokollerden birinde (2. protokol), atatürk kürtlere özerklik vaad etmiştir!
2. koçgiri isyanından sonra haziran 1921de tbmmde yapılan bir gizli oturumda kürtlere özerklik verilmesi kararlaştırılmıştır!
3. 10 şubat 1922de tbmmde yapılan bir gizli oturumda kürtlere özerklik verilmesi kararlaştırılmıştır!
4. atatürk 16/17 ocak 1922 tarihinde çıktığı i̇zmit seyahatinde kürtlere özerklik verileceğini söylemiştir!
5. atatürkün kurtuluş savaşı yıllarındaki konuşmalarında kürdistan tabirini kullanması bağımsız kürdistanı tanıdığının işaretidir!
şimdi de sırasıyla bu ayakları devirelim!
1. ayak
22 ekim 1919da, i;stanbul hükümetiyle temsil heyeti arasında yapılan amasya görüşmeleri sonrası hazırlanan protokollerden birinde, atatürk kürtlere özerklik vaad etmiştir!
bilindiği gibi, 4-11 eylül 1919 tarihleri arasındaki sivas kongresi, istanbuldaki damat ferit paşa hükümetinin tertiplediği ali galip olayıyla dağıtılmak istenmişti. elazığ valisi ali galip, ingiliz casusu noelle birlikte sivas-malatya hattında ayrılıkçı kürt aşiretlerinden toplayacağı silahlı adamlarla sivası basarak kongreyi dağıtacak ve atatürkü de öldürecekti. ancak atatürk, daha önce anlattığımız gibi, aldığı önlemlerle ali galip olayını sonuçsuz bırakmıştı. ali galip olayının i̇stanbuldaki damat ferit hükümetince tertiplenmiş olmasına çok öfkelenen atatürk, bu olay sonrasında i;stanbulla bütün haberleşmeyi ve bağlantıyı kesmiştir. bunun üzerine damat ferit paşa hükümeti görevden alınarak yerine ali rıza paşa hükümetini kurulmuştur. ali rıza paşa hükümeti de bahriye nazırı salih paşayı, temsil heyeti adına atatürkle görüşmesi için amasyaya göndermiştir.[2]
salih paşa ile atatürk, 20-22 ekim 1919 tarihleri arasında amasyada görüşmüşlerdir. atatürk, amasya görüşmelerinden önce üç konuda (i;stanbul hükümetinin dış politikası, iç politikası ve ordunun yönetimi) kolordu komutanlarının görüşlerini almıştır
salih paşa ile atatürk arasında üç gün devam eden amasya görüşmeleri sonunda ikişer sayı olmak üzere beş protokol düzenlenmiştir. bu beş protokolden üçü, karşılıklı olarak imzalanmış, ikisi ise gizli sayılarak imzalanmamıştır.[3]
amaysa görüşmeleri sonrası alınan kararlar kolordulara da bildirilmiştir.[4]
atatürk, nutukta bu protokollerin içeriklerinden de söz etmiştir. amasya görüşmelerinde atatürk kürtlere özerklik vaad etti! diyenler, işte atatürkün nutukta söz ettiği bu protokollerden birine, 2. protokole dayanmaktadırlar.[5]
atatürk, söz konusu protokol hakkında, 22 ekim 1919 günlü ikinci protokol, uzun süren bir görüşme ve tartışmanın tutanak özetidir demiştir.[6]
atatürkün nutuktaki ifadeleriyle, 22 ekim 1919 tarihli 2.protokol şudur:
1. bildirinin birinci maddesinde düşünülen ve kabul edilen sınırın, en az bir istek olmak üzere elde edilmesi gerektiği birlikte kabul edildi.
kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılmakta olan karıştırıcılığın önüne geçmek uygun görüldü. şimdi yabancıların işgalinde bulunan bölgelerden kilikyayı, arabistan ile türkiye arasında bir tampon devlet meydana getirmek için anayurttan ayırmak istendiği söz konusu edildi. anadolunun en koyu türk ortamı ve en verimli zengin bir bölgesi olan bu toprakların hiçbir yolla ayrılmasının kabul edilemeyeceği; aydın ilinin de aynı kesinlikle ve yeğlikle yurdun bölünmez parçalarından olduğu ilkesi genel olarak kabul edildi.[7]
bu protokol dikkatle okunduğunda, bırakın herhangi bir etnik unsurun veya bölgenin özerkliğini veya bağımsızlığını, tam tersine bu toprakların hiçbir yolla ayrılmasının kabul edilemeyeceği belirtilerek, türkiyenin birliği ve bütünlüğü vurgulanmıştır.
ancak, 22 ekim 1919 tarihli 2. protokoldeki bazı ifadeler, 1960lı yıllara kadar kamuoyundan saklanmıştır.
2. protokolün bu saklanan bölümlerini, (başbakanlık arşivindeki belgenin aslını) tarihçi faik reşit unat, 1961 yılında tarih vesikaları dergisinde yayımlamıştır. yani, cumhuriyet tarihi yalancıların iddia ettiği gibi bugün bu protokol saklı değildir; bu protokol 1961 yılından beri, 50 yıldır araştırmacıların hizmetindedir. ancak 50 yıldır öylece duran bu protokol, bugün birileri tarafından istismar edilerek, ayrılıkçı kürt hareketine tarihsel dayanak yapılmaya çalışılmaktadır.
nutukta yer almayan ve 1961 yılına kadar saklanan bölümde şu ifadeler vardır:
türk ve kürtlerin oturduğu araziyi kapsadığı ve kürtlerin osmanlı toplumundan ayrılmasının imkânsızlığı izah edildikten sonra bu... bununla birlikte kürtlerin gelişme serbestliğini sağlayacak şekilde ırk hukuku ve sosyal haklar bakımından daha iyi duruma getirilmelerine izin verilmesine ve [8]
i̇şte, 1961 yılına kadar saklanan o bölümüyle birlikte 2. protokolün tamamı:
bildirinin [sivas kongresi sonuç bildirisi] birinci maddesinde, osmanlı devletinin düşünülen ve kabul edilen sınırının türk ve kürtlerin oturduğu araziyi kapsadığı ve kürtlerin osmanlı toplumundan ayrılmasının imkânsızlığı izah edildikten sonra bu sınırın en az bir istek olmak üzere elde edilmesi gerektiği birlikte kabul edildi. bununla birlikte kürtlerin gelişme serbestliğini sağlayacak şekilde ırk hukuku ve sosyal haklar bakımından daha iyi duruma getirilmelerine izin verilmesine ve yabancılar tarafından kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılmakta olunan karıştırıcılığın önüne geçmek için bu hususun şimdiden kürtlerce bilinmesi hususu uygun görüldü...
2. protokolün tamamını incelediğimizde ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır:
1. osmanlının (türkiyenin) sınırı, türklerin ve kürtlerin oturduğu araziyi kapsamaktadır.
3. kürtlerin, gelişme özgürlüğü sağlayacak biçimde ırk hukuku ve sosyal haklar bakımından daha iyi duruma getirilmelerine izin verilecektir.
4. yabancılar tarafından kürtlerin kışkırtılmasının önüne geçilecektir.
i̇şte, gizlisiyle açığıyla, 2 numaralı amasya protokolü!
allah aşkına! bu protokolün neresinde, özerk veya bağımsız kürdistan ifadesi veya iması vardır?
türkiyenin sınırlarının türklerin ve kürtlerin oturduğu araziler olduğunu söylemek, kürtlere, özerklik veya bağımsızlık vermek değil, tam tersine türklerin ve kürtlerin ortak bir vatanda tek millet olarak yaşayacaklarını ifade etmektir. ayrıca bu ifadeyle, kürtlerin yoğun olarak yaşadığı kuzey irakın (musulun) da türkiye sınırları içinde olduğu vurgulanmak istenmiştir.
kürtlerin türkiyeden ayrılmasının imkansız olduğunu söylemek, kürtlere özerklik veya bağımsızlık verilmesinin söz konusu olmadığının en açık kanıtıdır.
kürtlere gelişme özgürlüğü sağlayacak şekilde, ırk hukuku ve sosyal haklar verilmesi ise, insan hakları ve demokrasinin bir gereğidir. buradan kürtlere özerklik veya bağımsızlık verildiğini çıkarmak olanaksızdır.
çok daha önemlisi, kürtlere verilecek olan ırk hukuku ve sosyal hakların kürtlerin yabancılarca kışkırtılmasının önüne geçmek, kürtleri türklere ve milli harekete yakınlaştırmak amacı taşıdığı 2. protokolün sonunda, çok açık bir biçimde ifade edilmiştir:
2. protokolün sonundaki: yabancılar tarafından kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılmakta olunan karıştırıcılığın önüne geçmek için bu hususun şimdiden kürtlerce bilinmesi hususu uygun görüldü... cümlesi, atatürkün bütün amacının, kürtlerin yabancılarca milli harekete karşı kışkırtılmasını önlemek olduğunu kanıtlamaktadır.
amasya görüşmelerinin yapıldığı ekim 1919den üç ay kadar önce mayıs-haziran 1919da kürt kökenli ali batı i̇syanının çıkmış olması, bir ay kadar önce de eylül 1919da kürtleri kışkırtmayı amaçlayan ali galip olayının yaşanmış olması, atatürkü kürtler konusunda bazı önlemler almaya yöneltmiştir.
atatürk, ali galip olayı sırasında, 9 eylül 1919da kemahta bulunan halet beye gönderdiği bir telgrafta, kürdistan kurmak için propaganda yapan i̇ngiliz casusu noele yardım eden kürt aşiret reislerini din ve ulusu satmış kürt beyleri olarak tanımlamaktadır: i̇ngiliz koruyuculuğunda bağımsız bir kürdistan kurulması amacı ile propaganda yapmakta olan i̇ngiliz binbaşılarından mr. nowilin, din ve ulusunu satmış kürt beylerinden, ekrem, karman, ali, celadetle birlikte
atatürk, 10 eylül 1919da malatyadaki i̇lyas beye gönderdiği başka bir telgrafta da kürtlük akımına kesinlikle elverişli alan bırakılmamasını istemiştir.[9]
şimdi düşünebiliyor musunuz? 9 eylül 1919da bağımsız kürdistan kurmak isteyen i̇ngiliz casusuna yardım eden kürt beylerini din ve ulusu satmış kürt beyleri olarak adlandıran, 10 eylül 1919da da bir komutana verdiği emirde, kürtlük akımına kesinlikle elverişli alan bırakılmamasını isteyen atatürk, nasıl olur da, aradan daha iki ay bile geçmeden, 22 ekim 1919da kürtlere özerklik veya bağımsızlık verebilir!
tarihçi şerafettin turanın bu konudaki değerlendirmesi önemlidir: mütareke sınırları içindeki toprakların birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu ilkesini savunan m. kemal de bağısız kürdistan girişimlerine daima karşı çıkmış ve bunu önleyebilmek için, türklerle kürtlerin öz kardeş oldukları görüşünü savunmuştur.hatta ulusal ant (misak-ı milli) taslağında da bu kardeşliğin belirtilmesini istemiş, ancak mebuslar meclisinde bunu içeren tümceye yer verilmemiştir[10].
özetle, amasya görüşmeleri sonundaki 2. protokol, cumhuriyet tarihi yalancılarının iddia ettiği gibi, kürtlere özerklik veya bağımsızlık vermek için değil, tam tersine kürtlerin yabancılar tarafından kışkırtılmasını önlemek ve kürtleri milli harekete kazanmak için hazırlanmıştır.
çok daha önemlisi, amasya görüşmeleri sonunda hazırlanan 2. protokolde gerçekten de kürtlere özerklik veya bağısızlık vaad edilmiş olsa bile, bilindiği gibi bu protokol son osmanlı mebusan meclisinde ilan edilen ve daha sonra tbmmnin de onayından geçerek milli hareketin bağımsızlık bildirgesi olarak kabul edilen misak-ı millide hiçbir şekilde yer almamıştır, dolayısıyla hiçbir bağlayıcılığı da yoktur.
sanırım yalanın altındaki i. ayak devrildi!...
2.ayak
koçgiri i;syanından sonra haziran 1921de tbmmde yapılan bir gizli oturumda kürtlere özerklik verilmesi kararlaştırılmıştır!
kurtuluş savaşının en kritik aşamasında i;ngilizler, kürt teali cemiyetini kullanarak, bağımsız kürdistan kurmak amacıyla ayrılıkçı kürtleri isyan ettirmişlerdir. ekim 1920de başlayıp haziran 1921e kadar devam eden koçgiri i;syanı hayli geniş bir alana yayılmış, bazı doğu illeri isyancıların eline geçmiş, isyancılar bu illerdeki devlet dairelerine kendi bayraklarını asarak bir anlamda bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. i;syan, tbmmnin görevlendirdiği nurettin paşa komutansındaki merkez ordusunca bastırılmıştır.
koçgiri i;syanının, yunan taarruzu ve çerkez ethem i;syanıyla hemen hemen aynı döneme denk gelmesi, milli hareketi çok zor bir duruma düşürmüştür. kurtuluş savaşının önderi atatürk, bir taraftan emperyalizme karşı mücadele dereken diğer taraftan emperyalizmin yerli işbirlikçileriyle mücadele