neden-sonuç ilişkisinde, nedeni es geçip, sürekli sonuca ilişkin yapılan göndermeler, iki halkın sürtünmesinden oluşacak kıvılcımın yangına dönüşmesine ve bu yangını körükleyen rantçılara aman vermesine sebep olacaktır.
sorunu geçmişten, 1920-30 lardaki uygulamalardan -güneş-dil teorisi, türk tarih tezi gibi- günümüze doğru tahlil etmek, anlamlı olacaktır (bu tezleri, ulus-devlet yaratmak adına mazur göstermek, safdilliktir. buda ayrı bir tartışma konusu) 1930 lardan sonra kürtçe konuşmaya kesilen para cezaları, kürtlerin kendi isimlerini çocuklarına veremeyişleri, yüzlerce yıldır yaşadıkları şehirlerin, kasabaların, köylerin isimlerinin değiştirilmesi. türkülerini söyleyemeyişleri, bayramlarının yasaklanması ( newroz' un, mutasyon geçirip nevruz olması!) iller ve bölgeler bazında ayrılan payların azlığı ( die rakamlarından rahatlıkla ulaşılabilir) . diyarbakır cezaevinde yaşananlar! kürt yoktur, dağda yürüyen türklerin çıkardıkları sesle anılan türkler vardır gibi ret, inkar politikaları...
işte aklın sınırlarını zorlayan bu politikaları alt alta koyup topladığımızda karşımıza sorunun nedenleri çıkmakta. ama işin magazin, kolay kısmı olan, sonuç üzerinden serdar ortaç edasıyla çatal fırlatıp, sorunlu kürtler vardır demek, bu sorunu en hafifinden ti' ye alıp, olayın ciddiyetini kavrayamadan, vebal sahibi olmaktır .
sorun üç-beş kişi yada pkk ile ilgili değil, tam tersine sorunun nedenleri, bu kişileri ve pkk yi yaratmıştır! sorun bu ülkenin derdidir, sorunu abd' ye, ab' ye havale etmeden, bu ülkenin sınırları içerisinde demokratik yöntemlerle çözecek muhatapları bulmak hiçte zor değil! değilse, sorunu ısrarla şiddet sarmalına sarmak artık ateşin sadece düştüğü yeri yakmayacağı anlamına gelmektedir.
özellikle sibirya kurtlarını elli derece sıcaklıkta sırf kızlara hava atmak için sahillere götürülmesidir. hayvan hakları derneklerinin buna bir çözüm bulmaları gerekmekte ve toplumumuz üstüne düşen görevi yerine getirmelidir.
Kırsal yerlerde özellikle çobanların hayvan otlatırken kurtların hayvanlara dalması sonucu oluşan ve bir kaç hayvanın ölümüyle sonuçlandıktan sonra, derhal ihtiyar heyetinin toplanarak masaya yatırdığı sorundur.
neredeyse 150 yıldır devam eden sorundur, pkk sorunu değildir. 1925 te şeyh sait ayaklanmasını pkk mı başlatmıştır?1937 de dersimliler pkk cı oldukları için mi ayaklanmışlardır?
ikinci sınıf vatandaş muamelesi devam ettikçe bu sorun bitmeyecektir.
edit:doğu, ankara dan görüldüğü gibi değil. trt programlarındaki gibide sürekli halay çekilmiyor... bir devlet kendi vatandaşına bok yedirtiyorsa, köylerini yakıyorsa, terörist damgasını doğduğu anda vuruyorsa bu sorun biter mi?
her zamanki gibi bütün barışları imkansız kılacak barışlar yapan yaşlılar tarafından binlerce genç askerimizin hayatına mal olmuş bir hatalar bütününün tezahürüdür.
türkiye'de bitmeyecek sorunlar silsilesinin bir halkasıdır,nedir bu sorunlar?
alevi- sünni
sağcı-solcu...
şimdi de türk-kürt
vatandaşlık bağı tek bir bayrak altında toplanmanın ifadesidir,türkiye'de hoşgörü içinde huzurla birlikte beraber yaşanılmasının önünde hiç bir engel yoktur fakat sorun olduğu iddia edilen bu gelişmeler yurdumuzun üzerinde gözü olan sevr antlaşmasını hale raflarında saklı tutan dış dinamiklerin ülkemiz üzerinde oynadıkları oyunların bir sonucudur ve bir engel gibi gösterilmektedir.
cıa yukarıdaki tüm sorunları sırasıyla ülkemizde gündeme getirmiştir,sanmayın ki kürt sorunu denilen şey ortadan bir şekilde kalktığında ülkemiz rahata erecek,cıa gibi dış dinamikler yeni sorunlar yaratarak karşımıza çıkacaklar,burada yazılanlar okuyan kimilerine paranoyakça gelebilir fakat tüm bunlar acı da olsa birer gerçektir... Evet bu ülkede kürt sorunu vardır dememek ne kadar akılcı olur...Çünkü bundan 10-15 yıl öncesine kadar insanlar ana dillerini kullandıkları için şiddete maruz kaldırlar.Bunu yapanlar devletin kürtleri kazanması çabasındaki yanlış taktiklerinden sadece
biriydi.Cia belkide bu kadar büyük bir sorun olacağını tahmin bile etmiyordu ama istediklerinden daha fazlasını onlara verdik....
kürtlerin anlaması gereken birşey var; bizden yani türklerden silah zoruyla veya kendilerince demokratik yollardan çeşitli ayrıcalıklar istiyorlar. mesela kürtçe eğitim, anayasanın yeniden düzenlenmesi, kürdün, türkün bu ülkenin iki kurucu unsuru olduğunu bir kimliğin diğerinin önüne geçirelemeyeceği falan gibi şeyler savunuyorlar. görüşleri bizce tamamen yanlış ve ciddiye alınası değil ama benim söylemek istediğim eğer ki bunların istekleri yüzde yüz haklı bile olsa bizim kabul etmeme durumumuz var. yani kimse türk milletinden silah veya baskı yoluyla bişey koparabileceğini falan sanmasın. onlar dayattığı müddetçe elbette ki biz de vatanımızı, devletimizi savunacağız. bu ilişki de taraflardan birisinin demogojiye sığınması saçmalık. nasıl ki sen kürtlerin çıkarlarını savunuyosan ben de elbette kendi tarafımın çıkarlarını savunacağım. yok demokrasi yok insan hakları diye bas bas bağırmaları türk milleti nin pek umurunda değil açıkçası. ab gücüyle hain siyasetçilere bir-iki şey kabul ettirebilirsiniz ama sokaktaki insanın nefretinden asla kurtulamazsınız. bugün türkiye nin birliği ve bütünlüğü için canını vermeye hazır milyonlarca insan var ve kendilerini hiçbir konuda bölücülerle uzlaşmak zorunda görmüyorlar ve dahası görmeleri de gerekmiyor. yani nasıl bir mantıktır demokrasi adı altında bir ülkeyi çeşitli parçalara ayırma özgürlüğünü savunmak? bu demokrasi hep bizim aleyhimize işliyorsa benimsemek zorunda değiliz. şu anda bu topraklarda egemenlik türklerin elinde ve bunu ancak savaşarak bırakırız. acıdır ki türklerle-kürtlerin arasına da kan girmiştir. bundan sonra, din kardeşliği, kültür birliği gibi kavramlarda bu dökülen kanları temizleyemeyecek gibi gözüküyor. türk devleti bugüne kadar fazlasıyla iyiniyetli davrandı, türkiye de hiçbir insan ırkçılığa, kafatasçılığa yönelmedi. bir-iki tane aşırı uç varsa mazur görün ama genel olarak türk insanı, sen kürtsün, sen şu sun diye kimseyi ayırmadı. tabii bunun en büyük sebeplerinden birisi din kardeşliği olgusudur. asırlardır birlikte yaşadıkları ermeniler i bir kalemde silen türkler, kürtlere aynısını yapmayı asla düşünmemiştir ve elbette düşünmemelidir de ama gidişat gerçekten de karamsar bir tablo çizmeyi zorunlu kılıyor. yanıbaşımızda kurulan bir kürt devleti, yeni dönemde onurlu politikalar izleyemeyeceği aşikar olan yeni bir cumhurbaşkanı, abd nin ırak taki varlığı vs. vs.... bölgedeki gelişmeler doğrudan türkiye dekji gündemide etkiliyor. terör örgütünü meşrulaştırma çabaları siyasilerin bile dillerinde dolanıyor. toplum geriliyor, toplum bunları biriktiriyor ve bekliyor... sadece bekliyor...
birkaç yıl öncesine kadar bir "kimlik" olarak görmediğim, bu şekilde kürtler ya da türkler veya aleviler, ermeniler diye görmediğim insan olarak hiçbir şekilde ayırmadığım insanlar.
biz nereye gidiyoruz böyle? tek yaptığımız kimlikleri ortaya çıkarmak. türk, kürt, ermeni, laz.. nedir bu? birbirimizden bir farkımız olduğunu anlasam tamam diyeceğim ama? bir küçük çocuk bilir mi, arkadaşı ahmet'in kürt olduğunu? pas verirken mahalle maçında ve golden sonra ona sarılırken bunları düşünür mü hiç? emine lisede kendisini terk eden erkek arkadaşının arkasından ağlarken meryem'e sarıldığında sen kürt müsün diye sordu mu acaba?
aynı işlerde çalışıyoruz, holdinglerin insansı olmayan her yanında kapitalizmi hissettiğimiz ofislerinde, fabrikada yanyanayız, tarlada.. beraber okuduk, beraber askerlik yaptık. ve aynı gemideyiz, gemi alabora olmak üzere küresel fırtınalarda. ve biz sam amca'ya sarılıyoruz gel bizi özgürleştir diye! haykırıyoruz umutsuzca karanlık denizin ortasında.
neden kürtler onlar, ne oldu da bana onların kürt olduğunu öğrettiler, neden onlara türkler sizin düşmanınız diye öğretiyorlar, neden biz onlara kızgınız! veya türkler -ya da diğer taraf için- neden "kürt" olan birini yakın tehlike olarak adlandırıp, büyük resme bakmaya çalışmıyor; bizi bize düşürenin gizli olduğu resmin baş figürüne.
ekonomik sorunların kaynağını oluşturduğu yapay bir tanımdı ilkin, feodal toplumların hastalığı olan toprakçılık, memleketçilik ile başladı belki sanayileşemeyen memleketimde.
* askerliğimi doğuda yapmayı çok istiyordum, ki istemesem de yüksek ihtimalle böyle olacaktı. mardin'in kızıltepe ilçesine bağlı bir köyde, sınırda yaptım askerliğimi. diyarbakır'da, şırnak'ta bulundum görev süresince.
hiç doğuyu görmeyenler belki bilmiyorlar, ama orada doğanın kanunlarının sağladığı acımasız düzen dışında insan eliyle yapılan pek bir şey olduğu söylenemez. en yakın sağlık ocağı 30 km bazen. lise falan yok zaten. ilçeye gidecen ağabey. tarım ve hayvancılık dışında, ilçe merkezlerinde işportacılık, kaçakçılık hakim. yani pek sevdiğimiz nihai özgürlük klişesi olarak gördüğümüz "kapitalizm" rakebeti körüklememiş oralarda, sermaye sahibinin insan ihtiyaçlarına göre arz yaratacağı ekonomik döngü anlaşıldığı kadarıyla burada kar edecek bir piyasa bulamamış. kürt kökenli, marmara'ya çağ atlatan özal'la başlayan atılım sürecimiz oralara pek uğramamış..
köy enstitüleri'nde aydınlanan cumhuriyet vatandaşları olan köylülerimiz, ağanın, şeyhin, şıhın "bi bok olmadığını" anlayan "vatandaş" bilincine ulaşan sosyal adalet isteyen "insan"ın yetiştiği kurumlar kapatılınca eğitimli birey zaten terk-i diyar eylemiş..
feodalizmin hükmettiği topraklardaki insanlarla, kardeşlerimle, vatanımın "daş"larıyla konuştuk, karşılıklı sigara içtik, alışveriş ettik, fotoğraf çektirdik, türkü söyledik.. ben hiç birinden "kürt olduğum için adam yerine koyulmuyorum, kimliğimde 'kürt' olduğum yazılı olsun, kürtçe resmi dil olsun" dediğini işitmedim. istanbul'u soruyorlardı sürekli, "bizim burada hiç bi bok yok" diyorlardı.. okuyamadıklarından, işsizlikten bahsediyorlardı, yoksulluktu onların derdi. aslında hiç birinin gözü yok istanbul'da, batı'da. ama iş yoktu orada, aş yoktu.
evet bunun sorumlusu devletti, ama devletin bir piyasa düzeni vardı, bu piyasa düzeni kayıtsız şartsız teslim oldukları avrupa'dan dahi serbest bir piyasaydı. kapitalizm bizi her yönüyle evirdi çevirdi ve işte bu hala getirdi. oralarda sadece kürt kökenliler mi var, arap, süryani, türk yok mu? tabii ki var, edirne'nin köylerinde, yozgat'ın köylerinde, ardahan'ın köylerinde aynı sorun yok mu?
evet artık böyle bir sorun var! birileri bizim sorunlarımızı iktisadi olarak algılamamamız için elinden geleni yaptı ve biz bize yabancılaştık. artık birimiz kürt diğerimiz ermeni, rum, türk, arap..
bu sorun hala yapay bir anlamda bakabilene, ama artık öğrendik! toplumsal eşitlik, tam demokrasi, ifade özgürlüğü isteyen fikir babaları ne diyor? barzani, talabani ve öcalan bizim liderimiz!! sorun artık gerçekten var çünkü biz kandırıldık, kandıkça bunlara başkalarının işine gelmesini umursamakdık. oysa başlangıçta benzerliklerimizi yüceltiyorduk ancak artık farklılıklarımızı körüklüyoruz.
özelleştirme ile, serbest ötesi piyasa koşulları ile, şeyhlere, ağalara, cemaatlere, tarikatlara bırakılmış sosyal düzenlemelerle, eğitimle, küreselleşme ile, etnik kimlikçilikle, türk-islam, kürt-islam sentezciliği ile lümpen milliyetçilikle bu sorunlar çözülemez, benzer diğer sorunlar gibi.
önce sorunu salt güvenlik boyutu ile ele almak ile yaptık hatayı ya da kimlik'le alakalı olarak. insan hayvan'la ilk üç basamakta eşittir. yer, içer-güvenli bir şekilde barınır- ve yeterince büyüdüğünde çiftleşir ve aile sahibi olur. sonra kimliği olur. bu kimlik feodal din tarım toplumlarında dindi, mezhepti, doğduğu topraktı, coğrafyaydı. sanayi toplumlarında "vatandaş" oldu, sermaye sahibi ya da işçiydi. ama biz iş vermeden, sanayi toplumunu kapsayan bir biçimde kimlik veremeden, ve hatta aş veremeden, ve hatta başlık parası, yoksulluk nedeniyle eş veremeden "kimlik" vermeye kalktık. iyi bok yedik!
soruna artık bölgesel olarak bütün emperyelizm müdahil, artık sadece bizim öngörülerimiz ve politikalarımız geçerli değil ve bu boyutu ile de iyimser olmak gelecek açısından pek mümkün değil...
evet vardir ama sorun kimden kaynaklaniyor diye dusunduren sorundur. bes yildir abd'de yasayan biri olarak buradaki zencilerin ya da guney amerikalilarin (hispanic) turkiye'deki kurtlere gore cok daha kotu sartlarda yasadiklarini gordum. almanya'daki turkler de daha kotu kosullarda yasiyorlar (oy hakki yok, irkcilik var, en kotu isler turklere vs vs). ama ne abd'deki guney amerikalailar, ne zenciler ne de almanya'daki turkler terore basvurmuyor, teroru desteklemiyor. kurtler dunyanin her yerinde refah icinde yasayip sadece turkiye'de zorluk cekseler anlarim. sorunun bolgesel oldugunu da hesaba katsak daha saglikli sonuclar elde etmez miyiz?
insanlarin kürt olduğunu söylemeyene, kürtçe konusmayana kadar olmayan bir sorundur.mesela daha önce kürt olduğunuzu bilmeyen birine kürt olduğunuzu söylediginizde artik her cümleniz, her hareketiniz, dinlediğiniz her şarki, kısaca herşeyiniz baska bir gözle takip edilir.
''ırkçı değilim, benim de kürt arkadaşlarım var ''derken, öte yandan arkadaşımızın kürt olduğunu öğrenince bi adım geriye attığımızı, ya da arkadaşımızın eşinin diyarbakır'lı olduğunu duyunca ''yazık olmuş arkadaşıma'' diye iç geçirdiğimizi kabul edelim artık. maskelerimizi atmanın zamanı gelmedi mi?
kendi ordusunun genelkurmay başkanına:-büyükanıt şaşırma sabrımızı taşırma diyip, bin yıllardır kendilerine en büyük kötülüğü yapmış, geri kalmışlığın ve itilmişliğin, köleliğin düzeni; feodal aşiretçiliğin bugün en yüksek seviyesinde olan neüdüğü belirsiz bir toprak parçası, abd nin israil i koruması ve de iran ve türkiye nin güçlenmemesi için desteklediği iki düzenbaza hala kendi liderleriymiş gibi bakmaları, sorunu özetleyebiliyor sanırım.
hemen şöyle bir özetleyelim...
kürtler, bugün ab uyum yasaları gereğince kendilerine verilen hakları(kürtçe yayın, etnik kimliği tanıma vb...) pkk sayesinde aldıklarına inanıyor daha doğrusu inandırılıyor. oysa ki bu haklar neredeyse 40 yıla ulaşmış türkiye nin ab serüveninde türkiye ye 89 yılında tavsiye edilmiştir. yani eğer pkk terörü olmasaydı en geç 93 ya da bilemedin 97 yıllarında gerçekleşecekti. ama olmadı çünkü terörün hat safhaya ulaştığı o yıllarda siyasi irade bundan çekindi ve nihayet 2004 yılında yarım yamalak kürtler bu haklara sahip oldu.
bugünse kürt-terör ya da artık ismine ne diyorsanız; bu sorunun önündeki en büyük engel dtp denen kürt-faşist yapı. bunca olay bunca göz yaşına rağmen bugüne kadar kimsenin aklından bile geçirmediği şu sözleri dtp diyarbakır belediye başkanı osman baydemir sarf etmiştir: "kürtlerle türkler bir arada yaşayamaz".
sonuç olarak gelinen son noktada kürtlerin demokratikleşmesine ve türkiye nin bu yarasını kapamasının önündeki en büyük üç engel:
*pkk terör örgütü,
*dtp faşist-kürt partisi,
*ve ırak ın kuzeyindeki feodal yapının reisleridir.
*pkk terör örgütü: 35.000 insanımızı öldürmüştür, bunu %80nine yakını kürt tür. *dtp faşist-kürt partisi:"kürtlerle türkler bir arada yaşayamaz" zikrini beyan eden parti, yöneticilerinin 2/3 toprak ağası ya da aşiret reisidir. *ırak ın kuzeyindeki feodal yapı: barzani ve talabai ailesi ve oğullarına bölüştürülmüştür. diğer kürtler babayı alır. 94 yılında barzani nin açıklaması:"k.ırak ta barzanlar(barzani aşireti ya da barzalılar) vardır. diğer kendine kürt üm diyenler onların silahlı askeridir."
yıllardan beri uygulanan politikalar acaba doğru ise böyle bir konuyu neden tartışıyoruz? zira olmadıkları açıktır ki bu politikalar etnik bir grubu yok saymak ve baskı altında tutmak üzerinedir. bunun sonucu da bu etnik grup kendi içine kapanmaktada ve toplumdan yabancılaşmaktadır. sürekli olarak kürtler şöyledir, böyledir demek tabi ki en kolay olanı. peki türkler barbardır, pistir bilmem neydir demekle aynı şey değil midir bu? * bu ülkede 15 milyona yakın kürt vardır. bu kadar insan eğer bölücü, vatan haini ise o ülkede toptan 75 milyonda sorun vardır, zira 15 milyon insandan bahsediyoruz, az bir sayı değil. kürt sorunu demokrasi * sorunudur, çünkü bu ülkede herkes türk olmak zorunda değildir, herkes kendini kendi kültürüyle ifade edebilmelidir. yıllardır beraber yaşadığımız insanlarla bu noktaya gelmemiz çok acı. birbirimizi yemek yerine gerçekten şunları görebilsek çok daha iyi bir noktaya gelebiliriz: acaba işverenler kürt-türk ayırt etmeden işçilerini sömürmüyorlar mı? okuduğumuz sınıfta hiç kürt arkadaşımız olmadı mı? ırkçılığın tarihin herhangi bir döneminde makul olanı var mıdır?
bu konuda belki biraz empati kültürü geliştirebilmemiz gerekiyor. acaba biz yurt dışında yaşayan bir grup türk olsaydık ve türkçeyi baskılarla konuşabilseydik, o ülkede sürekli yabancı gibi görülseydik, kısacası kendi değerlerimizi yaşatamasaydık, bu hoşumuza gider miydi? tabii ki hayır. kürtler bu topraklara türkler de gelmeden önce vardılar ve biz kürt, türk, gürcü, ermeni ne olursak olalım yıllardır kardeşçe yaşamaktayız. bugün bir iç savaş çıkmıyor ise sebebi de budur. kısacası devlet politikasının getirdiği bir kürt sorunu vardır ve bu bir demokrasi sorunudur, çözümü ise militarizmde değil, demokrasidedir. zira demokrasi kavramı sandığa oy atıp vatandaşlık görevini yapmaktan ibaret değildir, di mi efendim. *
kürt sorunu diye başlamak zaten tamamen terminolojik bir hatadır.
dünya üzerindeki hiç bir ırk temellerine işlemiş bir faşizm ile yaşayamaz. faşist eğilimler yalnızca ortadoğu coğrafyasına da özgü değildir. batı avrupa da faşistler ve radikaller ile yıllarca uğraştı. hatta resmi katliamlar dahi tarihin o tozlu ve kanlı yapraklarında yazar. yahudi soykırımı ise o yaprakların en pis, en iğrenç kısmıdır. hiç bir ırk yaşadığı coğrafyadan dışlanamaz. bağımsızlık talep edemez. ırk temelli siyaset olmaz. olsa da terörizmden öteye geçemez.
mütareke döneminde kurulan kürt partileri de vardı ama onlar tamamen dış odaklıydı. ingiliz etkisiyle kurulmaya çalışılmış. tarih sayfasından mis gibi atatürk devrimi ile silinmiştir.
kürtler tarafından ilk parti 1908 yılında kuruldu. kürt teavün cemiyeti ile ilgili neler yazıyor bugünün kitaplarında bilen var mı. ya da mayıs 1919 da kurulan kürt teali cemiyeti ni hatırlayan var mı. bir kaç satırdan öte bilen yok.
kanun-i esasi ve osmanlıcık için çalışıp atatürk devrimlerine kabul etmeyen yine kürt teavün cemiyetidir. bu cemiyet şimdiki gibi istanbul hükümetinden ayrılıp kürdistan teali cemiyetini kurmak istiyordu. ama başı ezildi. wilson prensiplerini sömürüp kürtleri ayrı bir kavim saymışlar ve diyarbakır bitlis elazığ illerini sahiplenmişlerdir. bu bölgenin sınırları ise: erzurum, van, bitlis, diyarbakır, harput tur. yüzölçümü ise tam 207.000 km2 dir. hatta azıtıp ingiliz mandasından da toprak istemişler ankara, konya, sivas, adana, halep i de sınırlarına katmak istemişlerdir.
şimdi istediklerinin ne olduğu ise bilinmiyor. yalnızca, özgür, sakin, demokratik bir yaşam istediklerini umuyoruz. hiç kimse ırkından dolayı sorun yaşamamalıdır.
kürtçülük sorunu olarak ele alınması daha doğru diye düşündüğüm, samimiyetsiz bir ifade biçimi olup son dönemde pkk nın temsil noktasında ki söylemlerinden biridir.
aslında sadece işsizlik sorunudur.oradaki insanlar sahiplenilmiyor ve bunu çok iyi hissediyorlar.çoluğuna çocuğuna bakamayan, sesini duyuramayan bir adam da yine başkaları tarafından kışkırtılan kötü niyetli kişiler tarafından hoş karşılanıyor ve vadettikleri işeyler makul geliyor.
devlet doğu illere seri şekilde fabrikalar ve diğer iş imkanı sunan kuruluşlar açsa inanın seve seve tüm güçleriyle çalışırlar.hali vakti yerinde olunca niye kendini ve ailesini tehlikeye atsın ki? .mantıklı düşünmek lazım.
gerek kürt liderlerin gerekse resmi ideoloji temsilcilerinin yaptıkları hatalarla beslenip palazlanmış problemdir. problemin çözümü de bu iki odaktan ve siyasi duruşlardan sıyrılıp özümüze dönmektir. bu mümkündür. ve gereklidir. memleketin sınırları değişebilir. siyasi sınırlar gecicidir yeniden cizilebilirler ileride. ama toplumlar arasına, kardesler arasına cizilen sınırları ortadan kaldırmak cok zordur.
kürt ve türk toplumları arasına kalıcı sınırlar cekmeye calısanlara gereken cevap verilmelidir. bu ülkede yaşayan her türk ve her kürt zeginleşmeli, kaynaşmalı, uzlaşmalıdır. kızlar alınıp verilmeli, kardeşlik dernekleri kurulmalı, bu sacma kavgayı gözler önüne serecek filmler cekilmeli, bunlar medyada yer bulmalıdır.