türk kızı : kariyer yapcam. acelem yok. o kadar okudum boşamı gitsin. bebek için erken hem. 30 u bi geçelim.
kürt kızı : pompala behçetim pompala. biji* behçet.
Medyanın türk halkı üzerindeki müthiş etkisinden, devletin doğuda uyguladığı politikadan, türk insanın gelecek yorumlama da bana dokunmayan yılan bin yaşasıncı tavrından öngörülen değerlendirme. Yıllar önce yaptığımız tartışmaların şimdi birileri tarafından açıkça söylenmesi oldukça tatminkar aslında bizim için.
Medya ayağına gelelim ilk önce. Bayanlar üzerindeki inanılmaz etkisinden, popüler kültür dayatmasından ve bayanların şu anki tutumlarından kaynaklanmaktadır. sıfır beden, vücudum bozulur, yaza kilolarınızdan kurtulun vs gibi dayatmalarının kadınlarımızın çocuk yapma konusundaki düşüncelerini törpüleyen uygulamalar olmaktadır. kasıtlı yapıldığını düşünmekteyim bunu ayrıca. Ve inanılmaz derecede geçim zorluğu kirlenen dünya gibi kavramlar ile çocuk yapma düşüncesinin iyice yok olması sağlanmaktadır. Aman nasıl bakarım aman nasıl okuturum aman nasıl iş sahibi yaparım gibi düşüncelerden dolayı halkımız ısrarla aman tek çocuk iyidir düşüncesine odaklanmış, bazıları ise tek çocuk yalnız kalır düşüncesi ile yanına bir de kardeş yapmak zorunda hissetmektedir kendini.
Devlet ayağına gelince ki devletin batıda uyguladığı yanlış politikalardan biridir ve her daim doğan her çocuğa aile adına ayrı bir külfet yüklemektedir. Oysa doğuda her çocuk kazanç kapısı anlamına gelmektedir. Durum bu şekilde olunca doğuda çocuk yapmakta bakmakta kolay bir hale gelmektedir. Öte yandan doğudaki bir çocuk sabahtan yapılan bir ekmeği cebine koyarak akşama kadar o ekmeği katıksız çiğneye çiğneye büyümekte iken bizim üstüne titreyen ailelerimiz her türlü mama ek besin gibi onlarca uygulamayı bebeği dayatıp en sağlıklı şekilde yetiştirme telaşesi içine düşer. Oya yine bir karşılaştırma yapılırsa kışın karda okula terlikle gelen kürt çocukları turp gibi, bizim sıkı sıkı giyinmiş her türlü ilacı almış türk çocukları ise hastalıktan hastalığa koşturur haldedir. Yine devlet politikasıdır ki onlar hastalanınca tek kuruş para ödemez bizimki hastalanınca dünyanın parası çıkar bizden. Devlet hem çocuk istemekte hem de olmaması için her türlü bilinç altı yüklemeyi yapmaktadır aslında türk halkına.
Ote yandan en tehlikelisi türk halkının anti-depresanlarla uyutuluyor olmasıdır. Hiç bir şeyin farkında değiliz maalesef. Dünyanın en çabuk unutan milletiyiz. Hiç bir şeyi önceden farkedemiyor idrak edemiyoruz. Allah yardımcımız olsun.
Edit: Kürt tarafından daha fazla çocuk yapılmasına ilişkin telkinlerde vardır halklarına.
uzun süreli/süreçli politikaların sonuçlarından biridir.
80-90 lı yıllarda batılı küresel güçler tarafından ülkemize dayatılan nüfus planlaması vardı çocuk sayısını azaltmaya yönelik. planlama dahilindeki şehirlerde ne hikmetse doğu ve güneydoğu illeri yoktu kedi gibi çoğalmalarına rağmen. bu da nedenlerinden biri olsa gerek..
batının doğu ve güneydoğu kadar çocuk doğuramamasının bir nedeni de sezeryanla doğumdur.
sezeryan ile doğumdan sonra bir kadın en fazla iki çocuk yapabiliyor.*
yani ilk çocuğu sezeyanla doğan kadının dört çocuk doğurma gibi bir şansı yok.
batıda sezeryanla doğum oranı çok yüksek. sırf devletten daha fazla para alabilmek için insanları peynir doğrar gibi doğrayan özel hastaneler doğurganlığın önünü de bıçak gibi kesmiş bulunmaktadır.
doğuda 10-15 tane doğurmuş kadınları duymaktayız.
ama aynı kadın ilk doğumunu sezeryanla yapsaydı o çocukları hayal bile edemezdi.
3 çocuk sahibi olmanın kıyasıya eleştirildiği bugünlerde Türkiye istatistik Kurumu yeni doğum verilerini açıkladı sonuçlar oldukça dikkat çekici 2009'da bin kişide 17.4 olan doğumlar, 2010'de 17.0'ye inmiş. bu verileri emre aköz şöyle yorumlamış
--spoiler--
Dün Başbakan Erdoğan'ın "3 çocuk yapın" çağrısına ve bunun Prof. Şerif Mardin tarafından nasıl yanlış değerlendirildiğine değinmiştim.
Herkesin bildiği gibi Başbakan Erdoğan dindar bir insan. Hatta daha da ötesi var: Siyasette "islamcı" gelenekten geliyor.
Ancak bu kişinin her söylediğini dine bağlamak, ne yapıyorsa, din adına yaptığını iddia etmek ciddi bir hatadır. O insanın aklını, fikrini, mantığını hiçe saymaktır.
Benim Boğaziçi'nden hocam olan Prof. Mardin, tuhaf bir biçimde tam da bu yanlışa düştü işte...
Başbakan Erdoğan, toplumun geleceğini düşünerek, yani "milliyetçi" bir söylemin içinden o çağrıyı yapıyor.
***
Aslında Başbakan'ın çağrısı kendi buluşu değil. Avrupa devletleri de, iki ve daha fazla çocuğun reklamını yaparak nüfuslarını artırmaya çalışıyorlar.
Münih'te yaşayan elektronik mühendisi okurumuz Oğuzhan Ünlü, olayın Almanya boyutunu şöyle anlatmış mesajında:
"Almanya evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı maddi olarak teşvik etmekte. Evlenen çiftlerin gelir vergisi, bekârlara göre hiç de azımsanmayacak şekilde düşürülmektedir.
"Evlenen çiftlerin çocuk sahibi olması için de birçok teşvik var. Örneğin ilk çocuk için ayda 100 euro ödeme yapılıyorsa, ikinci çocuk için bu miktar 150 euro'ya çıkıyor."
Okurumuzun ayrıca dikkat çektiği gibi, Başbakan Erdoğan çağrısını bir devlet uygulaması haline getirmemesine rağmen kıyasıya eleştiriliyor. Almanya ise çocuk teşvikini bir devlet politikası olarak uyguluyor.
***
Peki buradaki olay sadece nüfus yapısı mı? Gençlik-yaşlılık meselesi mi? Elbette değil. Bugün Almanya, Avrupa Birliği'ni sadece ekonomisiyle değil, nüfusuyla da yönlendiriyor.
Almanya'nın, Türkiye'yi AB'ye almak istememesinin ardında sadece "serbest dolaşım" korkusu yok. (Hep öne sürülen "din faktörü" ise "görünüşte" önemli.)
ingiltere, italya, ispanya, isveç gibi ülkelerle işbirliği yapacak "ABD yanlısı" bir Türkiye'nin, 70 küsur milyon nüfusuyla AB kararlarındaki Almanya-Fransa hegemonyasını bozmasından korkuyor.
Soralım: Başkaları bu hesapları yapıyor da... Türkiye'yi yönetenler yapmıyor mu sanıyorsunuz?
"Halk diliyle ifade edilmiş" bu çağrıların ardında, geleceği düşünen, rasyonel bir devlet politikası var.
***
Tesadüfe bakın ki tam bu sırada Türkiye istatistik Kurumu yeni doğum verilerini açıkladı.
Nüfus uzmanlarının, 1980'lerde yaptığı tahminler doğru çıkıyor. Nüfus artış hızı düşüyor. (Biz taa o zamanlar okumuştuk bunları.)
2009'da bin kişide 17.4 olan doğumlar, 2010'de 17.0'ye inmiş. (2001'de ise 23.7'ymiş! Ne kadar hızlı düştüğünü görüyor musunuz?)
Türkiye'nin geleceğini düşünenlerin... Yani, "Ben öldükten sonra da toplum varlığını sağlam bir şekilde sürdürsün" diyen herkesin, bu verilerden kaygı duyması gerekiyor.
***
Dünkü yazıyı "Olayda bir de dillendirilmeyen etnik boyut var; Kürtlerin nüfusu, Türklerden daha hızlı artıyor, bu da Türk milletçilerini rahatsız ediyor" diye bitirmiştim.
("Irkçı" diye damgalanmaktan korkuyorlar sanırım. Halbuki nesnel bir gerçek bu.)
TÜiK'in verilerine göre, nüfusu en hızlı artan bölge, binde 27.3 ile Güneydoğu... En yavaş ise binde 11.4 olan Batı Marmara...
Yani siyaset sosyolojisi açısından bakarsak, Kürt ulusalcılarının tabanı, Türk ulusalcılarınınkinden çok daha hızlı genişliyor.
Cumhuriyet'in 10'uncu yılında 15 milyon olmayı bildiler ama geçmişte yaşadıkları için 100'üncü yılı umursadıkları yok!
Bir ülkenin dünyanın sayılı güçleri arasında olması için; askeri güç, ekonomi, medya, istihbarat, eğitim ve tüm bunların yanında da kalabalık bir nüfus gereklidir. Türkiye'de 2 çocuk nüfusu sabit götürür 3 çocuk ise arttırır bu yüzdendir ki başbakan 3 çocuk yapın der.
benze zerre ilgilendirmeyen olaydır. nüfus konusunda biraz bilgisi olan ya da dünyaya bakabilen insanların algılayabileceği gibi günümüzde nüfusun sayısı değil niteliği önemlidir. hele kürtler gibi %90 ı kabile federasyonu halinde yaşan bir milletin sabaha kadar çoğalması daha da gerilemelerinden başka bir sonuça yo açmayacaktır.
nüfus önemli olsaydı israil arap ülkeleri tarafından 50 defa yıkılmış olurdu.