Türkiye Cumhuriyeti'nde de, Suriye ve iran'daki gibi Kürt azınlığa yönelik çeşitli yasaklar konulmuş, resmî bir asimilasyon politikası yürütülmüştür. Bazı sosyal bilimcilere göre asimilasyon politikaları daha sonra ortaya çıkan, özellikle 1970'ler ve 1980'lerde ivme kazanan Kürt etnik kimliği bazlı Kürt milliyetçisi akımları beslemiş, bunların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra Kürt kimliği reddedilmiş,özellikle 1930'lar ve 1960'larda Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerde bulunan Kürtçe isimli birçok yerleşim birimi ve coğrafî öğenin ismi değiştirilmiş, Kürtçe isimlerin yerini Türkçe isimler almıştır.Bunun dışında kültürel alanda da değişiklikler yapılmış, örneğin Osmanlı metinleri çağdaş Türkçeye çevrilirken veya kullanılırken bu metinlerde geçen Kürdistan, Kürd gibi sözcükler yok sayılmış, metinden çıkarılmış, Kürt kökenli birçok tanınmış Osmanlı vatandaşının kökeninin Türk olduğu öne sürülmüştür.Kürt dilinden, Kürtçe isimlere, Kürt folklorüne kadar kültürün birçok alanında yasaklar konulmuştur. Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki sıkılık Menderes döneminde bir miktar rahatlasa, asimilasyon çabaları azalsa ve çeşitli alanlarda özgürlükler artsa da, özellikle 27 Mayıs Darbesi sonrası, yeni anayasanın daha geniş haklar tanımasına rağmen bu özgürlükler pratikte azalmış, asimilasyon politikaları güçlenmiştir. Kürt kimliğine yönelik hareket özellikle, 12 Eylül Darbesi sonrasında artmış; açık yerlerde Kürtçe konuşulması sıkı bir şekilde yasaklanmış ve Kürtlerin "Dağ Türkleri" olduğu iddia edilmiştir.]Asimilasyona yönelik olan ve bilimsel temeli bulunmayan bu iddia T.C. Genelkurmay Başkanlığı tarafından desteklenmiş, bu kurum tarafından bastırılan "Beyaz Kitap"'ta şu açıklama yer almıştır:
« Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert altı yumuşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, 'kırt-kürt' diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere, Kürt denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında. »
Benzeri bir iddia da Kürtçe için ortaya atılmış, Kürtçenin aslının Türkçe olduğu ve bu çeşitliliğin coğrafi şartlarla yaşam tarzının (dışarı ile temaslarının az olması) değişikliğinden meydana geldiği ve Kürtçedeki çoğu kelimenin Türkçe, Arapça ve Farsça kökenli olduğu ileri sürülmüştür. 12 Eylül'den sonra da Kürtler Kürt kimliği ile ortaya çıkamamışlardır; örneğin 1991'deki Körfez Savaşı sırasında devletin resmî televizyon kanalı TRT Kürtlere Kürt demektense, haberlerde "Irak'lı etnik gruplar" deyimini kullanıyordu. 1970'ler ve sonrasında özellikle 1980'lerde yoğunluk kazanan ve 1990'larda devam eden Kürt ayrılıkçı hareketi ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanmış, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı ve bu grupların faaliyetlerini yoğunlaştırdığı Türkiye'nin güneydoğusunda kalan bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmiştir. 1990'larda "Kürt meselesi" fikri reddedilmiş, örneğin TOBB için hazırlanan ve bu meseleyi ele alan 1995 tarihli rapor Doğu Sorunu olarak adlandırılmıştır. Nitekim sorunun "Doğu Sorunu", "Güneydoğu Sorunu" veya "Terör Sorunu" olarak adlandırılması yaygınlık kazanmış, askeriye tarafından desteklenmiş, 2000'li yıllarda Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk kez "Kürt Sorunu" ifadesini kullanması da özellikle başlarda bu kesimlerde olumsuz tepkilere yol açmıştır.
1996'da TRT, Kürtlerin bir Türk boyu olduğunu ve Kürtçenin uyduruk bir dil olduğunu savunan bir program yayımladı.Bununla birlikte 1990'larda genel olarak Türkiye'de yaşayan Kürt azınlığın durumunda 80'lere ve öncesine oranla rahatlama kaydedildi, Turgut Özal Türkiye'de ilk defa resmen Kürt kelimesini telaffuz etti ve Kürtçe konuşma ve yayın yasağı kısmen kaldırıldı. 2000'li yıllarla birlikte diğer bazı yasaklar da kısmen kaldırıldı, Kürt sorunu açık bir şekilde tartışılmaya başlandı ve gerek Türkiye Cumhuriyeti devleti gerekse sivil toplum kuruluşları gibi kurumlarca çeşitli açılımlar gerçekleştirildi;örneğin, 1 Ocak 2009 tarihinde, ağırlıklı olarak Kürtçenin Kurmanci lehçesi ile yayın yapan TRT 6 yayın hayatına başladı.Kanalın açılışında dönemin Başbakanı Erdoğan Kürtçe başarı dileğinde bulunarak ilk kez kamuya açık olarak Kürtçe konuşan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı oldu.
Türkiye'deki en büyük Kürt ayrılıkçı hareketi Kürdistan işçi Partisi (PKK) Türkiye başta olmak üzere, Avrupa Birliği, ABD ve NATO da dahil olmak üzere 31 ülke ve bazı kuruluşlar tarafından terör örgütü kabul edilmektedir. Ayrılıkçı ve militan örgütlenmenin yanı sıra parlamenter seçimlere katılan çeşitli Kürt partileri de olmuş, bunların birçoğu PKK ile ilişkileri olduğu gerekçesiyle kapatılmış, bu siyasi geleneğin son partisi olan ve 2009 yılı itibarıyla aktif olan Demokratik Toplum Partisi (DTP)ne de aynı gerekçeyle kapatma davası açılmıştır.
kendini kürt olarak addeden vatandaşlarımız da dahil birçok vatandaşımızın bilmesi gereken gerçektir. kürt; ermeni ve fars halklarının bir kısmının asimile olarak ve müslümanlaşarak oluşturduğu insan tipidir. uzun yıllar osmanlı egemenliği altında türklerle beraber yaşayan ermeni ve fars halkları, türklerden etkilenerek müslümanlık dinini seçmiş ve ermeni ile fars medeniyetini islam diniyle sentezleyerek kürt kültürü şeklinde bir kültürü oluşturmuşlardır.
ilaveten özerk bir kürdistan kurma fikrinin kesinlikle özgürlük, bağımsızlık, self determinasyon gibi kavramlarla alakası yoktur. bu fikir emperyalist devletlerin(amerika, ingiltere, israil) türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmeleri için ortaya atılmış bir bahanedir.
bu devletler bağımsızlık ve özgürlük kavramlarından çok kürdistan devleti kurulduğunda ve petrol arazilerini de içeren topraklar bu devlete verildiğinde kendi çıkarlarına uygun olarak hareket edeceklerdir. yani, amerika her zaman yaptığı gibi "size demokrasi getiriyoruz." diyerek sözde kürdistan devletine ait olacak olan ırak, iran, suriye ve türkiye topraklarındaki başta petrol olmak üzere yer altı kaynaklarını sonuna kadar sömürecektir.
türk ve kendini kürt kabul eden insanlar kardeştir ve amerika nın bu oyununa karşı beraber direnmelidir.
ırki kökler - farsça basım/ 1955
kürt tarihi - farsça basım/ 1955
araratiler (araratlılar) ve nemrudiler- farsça basım/ 1910
şehname, firdevsi
eski iran tarihi muşiru'd- dewle
eski iran tarihi, mirza ebbas xan iqbal
gatha, por dawud
mazdeist edebiyatı, por dawud, rusça
kürt edebiyatı tarihi, alaaddin sucadi
bextiyarî tarihi, serdar es'ad
rawzatu's- sefa, mir hamd ve muhammed bin hand şah bin mahmud
mucmelu'l- tevarih
kürt soyu ve devamının tarihi, reşit yasemi
tarih-i, sir. j. malkom
iranname veya eşkaniler devrinde iranlılar, ebbas muhammed eli şuşterì
şerefname, emir şeref xanê bitlisì
kitabê kurd, şemim hemdani
ömer xeyyam (ömer hayyam) ın newruznamesi
iskendername, aristoles
mecelleyê iran kude
xoybun (arapça- kürt sorunu)
mad (med), fransızca
kutsal kitap sözlüğü, mr. haks
tarih-i umumî, ahmet refik
kürt aşiretleri (türkçe)
evliya çelebi seyahatnamesi ( türkçe basım)....
yasakçı-inkarcı zihniyetin bayıldığı önermelerden biri. darbe dönemlerinde "resmi gerçek" olarak zorla benimsetilmeye çalışılır, darbe dönemleri bitince hayatın gerçekliği içinde kaynar gider, bazı marjinallerin geyik konusu olarak ara ara dillendirilir.
orta asyada siktire siktire doğan bir millettir. el kaide'ye diz çöktürmü$, suriye'den kopmaya hazır, ırak'ı çoktan almı$ ve söz konusu ırak kürdistan'ında geli$mi$ bölgede ekonomik dengelerini çoktan kurmu$ sıra iran'a gelmi$tir. türk - kürt çıkarları paralel olacağından ilerde kürdistan - türkiye 2 fedaratif tek cumhuriyet gözükmektedir.
tarihin babası denilen, Herodotus; iskender ile yaptığı yolculuk sırasında aldığı notlarda; ırakta karşılaştığı ve makedon ordusuna katılmak isteyen atlı savaşçılardan bahseder. medes dediği (medler) bu halk sayesinde asurluları yenerler ve yokederler.