"Bazen kendimi bir müddet için unuttuğum, bir insanda kendime yakın taraflar bulduğum oluyordu. Fakat kafama, çıkmaz bir şekilde yerleşmiş olan o korkunç hüküm, derhal kendini gösteriyor: "Unutma, unutma ki, o sana daha yakındı, Buna rağmen böyle yaptı" diye beni hakikate davet ediyordu. Herhangi bir kimsenin bana bir adıma kadar yaklaştığını görüp ümitlere düşsem, hemen kendimi topluyor: "Hayır, hayır, o bana daha çok yaklaşmıştı, aramızda artık mesafe bile kalmamıştı; Fakat işte sonu!" diyordum.
inanmamak, inanamamak; Bunun ne kadar korkunç olduğunu her gün, her an hissediyordum."
kitabın bu kısmında betimlenen hayal kırıklığının ufak bir kesiti bile olsa, kitabın geri kalanındaki tahlillere ilişkin önemli ipuçları vermektedir.
" 'Ne lüzumu var? Yeni aldanmalara, yeni inkisarlara düşecek olduktan sonra ne lüzumu var?' diyordum. Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi. Sonra, aradan seneler geçtiği halde, nasıl hâlâ ona bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyük bir infial duyuyordum."
sabahattin ali'nin kalemiyle aşktan kaçmanın, aslında hiç kaçamama, aksine saplanıp kalmak ve iç çekmekten ibaret olduğunun kısa bir özetidir.
"Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde 'Bu öyle olmayabilirdi!' düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır."
raif efendi'nin siyah kaplı mektep defteri * okunmaya başlanıldığında romanın zevki ancak ortaya çıkar. o bölüme kadar romanı okumak insana bayağı zor ve sıkıcı gelmektedir. güzel, okunulası bir roman olmasına rağmen yazar, romanın sonunu pek okuyucu için istenilesi bir biçimde bitirmemiştir. raif efendi'nin yanlış düşünceleri bir nevi maria puder'i kaybetmesine neden olmuştur.
çoğuna klasik bir hikaye gibi gelebilir, ama öyle betimlemeler yapılmış, öyle güzel anlatılmış ki, soluksuz okunur bu kitap, bitirilince de kamyon çarpmış etkisi yaratır.
okurken içinizi yakan, hayata lanet ettiren, kendinizi kaybettiren, ruhunuzun farkına vardıran, çok etkileyici, çok özel bir romandır bu. satır aralarında ağlatır, bitmesin diye satır satır okutturur kendini.
aşkını kalbine gömmeyi başarabilmiş * bir insanın ruh halini ,yaşadığı süreci mükemmel bir dille anlatan eser. karakter tahlilleri, psikoloji alanında ayrı bir inceleme gerektiriyor
türk edebiyatında benzeri kitapları görme arzumu kat ve kat arttıran bir yapıttır. Unutulmayan bir aşkı anlatan üstelik bu aşktan çocuğu olduğunu olmeden kısa bir süre once anlatan görünüşte pasif zararsız modern bir köleyi andıran bir adamın hikayesidir. okudukça belki de aramızda bunun gibi binlerce insan vardır demenize sebep olan düşünceler gelir aklınıza. okurken bir de bakmışsınız dalmışsınız gitmişsiniz uzaklara belki de aynı düşünceleri bir zamanlar paylaştığınız anlara ya da mevcut ana. içinizdeki sessiz ve acı fırtınaları hissedersiniz ve bir de bakmışsınız bir ceviz ağacının altında oturmuşsunuz..... okuyun!
hayatımı etkileyen bir roman, sabahattin ali romanlarına bir başlangıc yapılacaksa bu kitaptan başlanmalı. evet, hazin bir aşk hikayesidir bazı aşklar vuslata erince büyüklüğünü yitirir belki de öyle yenidir bu his icimizde eskitmek istemeyiz. bu kitabı okuduktan sonra,sıradan insanların hayatlarının aslında gösterişli bircok hayattan görkemli olduğunu farkettim,kücümsediğim insanların ne büyük hazinelere sahip olduğunu görünce (ki burada maneviyattan söz ediyorum)kendimden utandım ve günden güne bu utancın ağırlığı bedenimde dahi ağırlık yapmaya başladı,tariflerden kacar oldum, aşırı duyarlılık da zararlı olabiliyor,bütün buzlu camları tuzla buz edebilecek bir kitap kısacası ve bendeki de aşk mı dedirtecek bir kurgu ve bu kitabı okuyan her erkek kendi maria puder'ini arıyor,bulamazsa yaratıyor tıpkı sabahattin ali'nin kendi hayalindeki hür kadını tasvir edisi gibi, bircok klişe ask romanımsısını yerden yere vururken bilincinizi acıyor, kitabın sonunda icinizde kalan burukluk hayatınız boyunca nefes borunuza kacmış yabancı bir cisim gibi duracak fakat sizden olacak. yalnız kitaptaki mükemmel kadının aslında yalnız raif bey'in gözünden mükemmel olduğunu,maria puder'in dik durusunun ardında yine de aşık bir kadın olduğunu unutmayın ve her ne yaratacaksanız, bilin ki kadınlar her zaman değişir ve bu rüzgarin aksi yönde olur mutlak..aynı maria puder'in romanın başında "benden hicbir şey beklemeyiniz, eğer anlaşmamıza uyarsanız sizinle cok iyi arkadaş olabiliriz" deyip raif bey gideceği vakit "gelirim,nereye istersen gelirim" deyişi gibi,baştan asağı zerafettir maria puder fakat acıksözlülüğü de zarafetinden geri kalmaz ve tüm bunların ardında yatan yegane sebep korkuları ve gecmiş yanılgıları olsa gerek,cünkü şöyle tarif ediyor aşkı: mukavemet edilemez bir istemek,ask yalnızca istemektir.ancak meraklanmayın sayın raif beyler siz uzun yıllar sevdiniz maria puder'leri,onların sizi unuttuğunu düşünüp içlenirken,bir kez cesaret edemeyeceksiniz,aşkınızın peşinden gitmeye ve aradan gecen zaman ne kadar olursa olsun,rüzgara karşı bağrınızı acabileceksiniz ancak.elbette bu sadece bir roman,üstelik bir devrin romanı,sabahattin ali'ye yaz denildiği icin ,bir sıkışıklıkta yazılmış bir roman..ve belki de bu sıkıntı icli bir başlangıca sebebiyet verirken romanın akıcılığını sonundaki zehir sağlamıştır ve süphesiz üslubu carpıcıdır. yalnızca gerceğe kol kanat gerersek eğer yaşanmışlıklar daha ağır basmaz mıydı herşeye rağmen,her tercih bir vazgecistir.iyiye de yorabilirsiniz kötüye de,takdir düşünenindir.*
"dibinde ejderha olduğu bilinen bir kuyuya inmek,dibinde ne olduğu bilinmeyen karanlık bir kuyuya inmekten daha az cesaret ister"demiş anlatıcımız pek de güzel söylemiş.bilinmeyen insanı her daim korkutur ve birkaç satır sonra "neye muhtaç isem en çok ondan kaçıyorum " diye eklemiş ve insanların birbirini pazardan peynir beğenir gibi bir günde tanıdığını iddia etmesine içerlemiş nedense.düşüncelerimizi ne de güzel dile getirmiş,isyanımızı nasıl da mırıldanmış. haklı mı haksız mı diye düşünmeye gerek bırakmayacak kadar sade ve anlaşılır ancak bir o kadar anlaşılmaz, yine de inmeli mi o kuyuya insan.insan bu cesareti nereden bulur. ve bir resme aşık gider mi hayat ya da canlanır mı her aşık olduğumuz ancak adını koyamadığımız resim?
insanın içini daglayan bir roman. adını ilk duyduğumda itici bulmuştum uzun süre okumadım. ama gercekten kalem bu kader güzel kullanılabilir.. evet aslında şöyle bir durup düşününce ana konu çok enteresan degil.. çok bulunmaz bir kurgu yok ortada belki ama anlatım o kadar eşsiz ki sanki okumuyor rüya görüyorsunuz. hani insan bazen öyle bir rüya görür ki uyandığında hala içi rüyasındaki duygularla dolu doludur. gercek hayattakinden daha yogun duygular. tıpkı sarsıcı etkileyici bir rüya gibi kürk mantolu madonna.. dışlanmış babayı da hissediyorsunuz dışlayan evladı da, aşık olanın acılarını da hissediyorsunuz aşık olunanı da. hepsini. herkesin yüreği bir tek size, okura acık..
"bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu...biz ancak o zaman yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk." cümlesiyle aşkı çok guzel anlatmıştır.
insani duyguların tasviri öyle güzel yapılmış ki, insan okurken adeta o anı yaşarmışcasına ayakları yerden kesiliyor, hasret çekiyor ve hatta ağlayabiliyor.
ilk bölümünde içinde kaybolduğunuz, ikinci bölümünde (tefrika edildiği için acele geldiği rivayet olunur) elinden tuttuğunuz kitaptır.
klasiktir. okumayanlara şiddetle değil şefkatle tavsiye edilir.