üniversite 3. sınıfta girip de içinden çıkamadığım; fakat büyük bir azimle tekrar daldığım mesele... Saatlerdir kafa patlatıyorum, deştikçe daha çok öğrenmem gereken şey olduğunu ve yorumlayabilmek için en ufak bir noktayı bile gözardı etmemek gerektiğini anlıyorum...
Ne sadece "dünyanın küçük bir kasabaya dönüşmesi", ne de sadece "global pazar oluşumu"... Küreselleşme iktisadî, siyasî, sosyal ve kültürel ve nice alanı kapsayan bir süreç; büyük bir belirsizlik ve muamma...
hemen hemen herkesin bildiği gibi tamamen kapitalizme hizmet eden süreç. buna rağmen yeterince karşı çıkılmıyor. sözde kapitalizme karşı çıkanlar bile küreselleşmenin bir başka adı olan enternasyonalizmi savunuyor. amaç küresel odakların yani kapitalist kralların yönetiminde, denetiminde bir dünya devleti oluşturmaktır. Zira küresel güçlerin etkisi, milli düşüncelerin yok olması ile doğrudan ilişkilidir. bu bakımdan ulusçulukla falan hesaplaşmak isteyenlerin amaçlarının ne olduğunu anlayabilirsiniz.
küreselleşme ile küreselleşenler aslında insanlar değil. insanlar kapı komşusunu tanımıyor çağımızda, masal anlatmayın. küreselleşme ile küreselleşen, küresel pazardır. gümrüklerin gevşemesi, vizelerin kalkması hatta ve hatta sınırların kalkması hep bu yöne hizmet eder. bu adamların bir hayali var; ulus devletlerin hatta sınırların kalktığı, insanların tep tip olduğu, aynı dili konuştuğu, aynı kültürü yaşadığı, mümkünse dine inanmadığı ama inanıyorlarsa da aynı dine inandığı bir dünya hayal ediyorlar. ve bunu da tam zıttı olarak multi kültürcü sıfatıyla yapıyorlar. gerçekleştirdikleri taktirde birçok zorluktan da kurtulmuş olacaklar .
küreselleşmenişn önündeki en büyük engel milli kültür ve milli bilinç, ulus devlet anlayışı ve nihayet milliyetçiliktir. küreselleşmeye yani kapitalizmin en büyük kozuna karşı durmanın yolları ise bu kavramları savunmaktır. işte biz bu yüzden bize somut zararı dokunmadıkça tüm dünya ülkelerindeki milliyetçi, ulusçu hareketleri veya siyasetleri bu yüzden destekliyoruz. biz kimileri gibi kapitalizme amerikan düşmanlığı üzerinden değil de onun en büyük kozu üzerinden saldırıyoruz. bunun yanında şunu da söylemeliyim ki enternasyonalizmi, çok kültürlülüğü, medeniyetler ittifakını savunan herkes bilinçli ya da değil kapitalizme hizmet ediyordur.
bugün barack obamayı aradım ve dedim ki sayın başkan küreselleşme projesi tamamdır. Şirinevlere son burger kingi açmamızla beraber bu projeyi burada sonlandırıyoruz dedim. o da ok bro dedi.*
10 yıl öncesinde değme entellerin bile pek söylemediği bir sözcükken, bugnülerde her kesimden vatandaşın lanse ettiği sıklıkla ekonomik alanda kullanılan bir terim oldu küreselleşme. Aslında bu kavram küresel üretimi etki altında tutan, diğer kurumları sürklase eden birtakım ulusötesi şirket ve oluşumları, sınırları aşan sınırötesi devasa şirketlerin iktisadi kültürlemesini de yansıtır. Küreselleşme değişen para politikalarının, daha genel ifadeyle ekonominin etkisiyle oluşmuş gibi görünse de, tümden bunu deyip konuyu kapmak doğru olmaz. Küreselleşme, dönemlerin konjonktürel ekonomik eğrileri, sosyal ve siyasal şatları gibi pek çok faktörün ışığında nihai silüetini kazanmıştır. Bunu etkileyen nihai faktörse, bilişim ve internet devrimidir. Her türlü mal ve hizmete bu sayede ulaşım sağlandığından, tek tipleştirilen beğeni anlayışının ortaya çıkması kaçınılmaz oldu. Medya da, küreselleşemeyi artıcı faktörlerdendir. Örneğin, Berlin duvarının çöküşü, demokratik Çinli aydınların triannem da katledilişi gibi hadiseler, oranın hissiyatının farklı coğrafyalarda da dağılması etkisini, medyaya borçludurlar.
geçenlerde bir büyük hamburgercide yemek yerken hemen yanımda büyük ihtimal mutfakta çalışacak hallerinden dar bir çevrede büyüdükleri görülen gençler ellerinde kağıt kalem harıl harıl öğrendikleri bilgileri çalışıyorlardı. bunlar kurumun kendi öz kültürüne ait detaylar ve besinlerin özellikleriydi.
o an net bir şekilde küreselleşme gerçeğini anlamak zor değildi.
Kulaklarımıza, daha sık eğilir oldu kendilerini... sovyetlerin dağılışı ile birlikte hız kazandı. yanıldığınız nokta kapitalist sistemde asla gerçekleşemeyecektir, kültür emperyalizmiyle karıştırılıyot. komünizmin kaçınılmaz sonuçlarından biri olacaktır.
lives giyiyorum diye ağlayacağınıza; mavi markasını dünyaya tanıtıyorum diye sevinmenizdir. tehdit olarak görüyorsanız, tehdidi siz oluşturacaksınız öyleyse. yerelliğine güvenen bir millet hiçbir alanda etkilenmekten korkmaz.
küreselleşme, batı emperyelizminin çıkarları için, dünyanın yeniden ekonomik, ticari, finanssal ve siyasi olarak düzenlenmesidir. kapitalist sömürgeci anlayışla, dünyanın yeni yöntemlerle süper güç amerika ve yandaşlarının kontrolüne alınması mücadelesidir.
köşeleri aldırıp hafif alttan ve yukarıdan baskın bir izlenim veren şekil. örneğin folklörünü kırptır biraz,diline tecavüz ettir. sonra biraz derken aç vatan toprağını el ve aleme yazarına söv, askerine söv, çiftçine söv sabırlı ol küreleşiyorsun. ortadoğu ve arap yarımadasına götlük yap alsana alt kutuptan baskı. üst kutuptan baskı zaten mevcut bm si ab si mfg i falan oldun şimdi küresel.
-bunu yuvarlaklaşma olarak anlarsak, gidişatın iyi olmadığı görülecektir. kim ister yuvarlak olmayı,teker olmayı, ne bileyim işte, ibne olmayı felan. değil mi ebcet abi. -ebet güzelim.
insancıl değerlerin seri katili, kitleleri tüketim toplumuna dönüştürmede kullanılan en etkili silah, iktisat bilimini alt üst eden olgudur.
Sınırsız olan insan ihtiyaçlarının sınırlı olan kaynaklarla karşılanması gereken bir dünyada, küreselleşmenin pençesine düşmüş olan toplumlar kendilerini dünya üzerindeki kaynaklara çok daha kolay bir şekilde ulaşabilir halde bulmaktadırlar. özellikle günümüzün gelişen teknolojisi ve lojistik alandaki ilerlemeler küreselleşmenin bu etkisini daha da arttırmaktadır. Kaynaklara bu denli kolay erişim ise tüketici toplumunu var etmiştir.
Tüketici toplumu ise tüketim üzerine kurulu, kullan at mantığını kendine eksen edinmiş, insani yönleri zayıflatılmış insanlar kümesidir.
Tüketici toplumunun normlarına uygun hareket eden bireylerin dünya üzerindeki dağılımları, medeniyet olarak adlandırılan silsilenin bir çok kavrama meta sııfatını yükleyebilmesi ve en önemlisi globalleşme sonucu kaynaklara kolay ulaşımdan kaynaklı toplumlarda haz alabilme duygusunun günden güne körelmesi neticesinde giderek artmaktadır. ülkemizde de bir sonraki neslin, bir önceki nesilden daha tüketici olduğu bir gerçektir.
An itibariyle bir insanın kan bağıyla bağlı olduğu ve alternatiflerini bulmasının imkansız olduğu anne, baba, kardeş, evlat vs... dışındaki her olguya tüketici gözüyle bakması mümkündür. insanın ilk edindiğinde sevmesi muhtemel olan bir bilgisayar, bir araba, bir futbol topu, bir ayakkabı gibi şeyler alınış amacındaki işlevseliğini halen görmesine karşın bu bakış açısına maruz kalabilmektedir.
Küreselleşmenin birde kültürel etkileri vardır. Küreselleşen dünya ülkelerinde popüler kültürün egemenliği otantik kültürün unutulmasına, ülkede yetişen yeni neslin köklerinden uzak kalmasınada sebebiyet vermektedir.
klişeciliğin ta amına koyayım ama çok güzel birşeydir.
baside indirgeyerek tanımlayacak olursak, küreselleşme;
nijerya'da bir petrol rafinerisinde çalışan, anne tarafından kamboçyalı, cezayir asıllı fransız bir kızla dubai'de 2 gece 3 gün boyunca doyasıya sevişmektir...
bütün kültürlerin bir senteziymiş gibi gösterilir ama aslında hiç öyle değildir. küreselleşme bütün dünyanın amerikanlaşması kapitalist sisteme ayak uydurmasına verilen ad. ayrıca (bkz: popüler kültür)
--spoiler--
biz, ekonomik tetikçiler, küresel imparatorluğun yaratılmasında gerçekten sorumlu olanlarız ve çok farklı bir şekilde çalışırız. belki de en sık kullanılanı, öncelikle şirketlerimize en uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz. petrol gibi
ardından dünya bankası veya onun kardeşi başka organizasyondan o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız; fakat gerçekte asla o para, o ülkeye girmez. ülke yerine, o ülkede projeler yapan şirketlerimize gider. bizim şirketlere ilaveten o ülkedeki enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, birkaç zengin insanın kar sağlayacağı şeyler
bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. yine de o insanlar yani bütün ülke, bu borcun altına sokulur.
bu borç, ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve bu planın parçasıdır, geri ödeyemezler. ardından biz ekonomik tetikçiler gider onlara deriz ki; dinleyin, bize bir sürü borcunuz var ve ödeyemiyorsunuz. o zaman petrolünüzü, petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın. ülkenizde askeri üst kurmamıza izin verin veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin (irak gibi ) ya da bir daha ki bm seçiminde bizimle oy verin. elektrik şirketlerini özelleştiririz, sularını ve kanalizasyon sistemlerinizi özelleştiririz ve abd şirketleri veya diğer çokuluslu şirketlere satarız.
bu, mantar gibi biten birşey ve çok tipik, imf ve dünya bankası bu şekilde çalışır. ülkeyi borca sokarlar ve bu öyle büyük bir borçtur ki, ödenemez. ardından yeniden borç teklif edersiniz ve daha fazla faiz öderler. koşullara bağlı ve iyi yönetim talep edersiniz. aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar.
buna sosyal hizmetleri, teknik şirketleri, eğitim sistemleri de dahildir. adli sistemlerini, sigorta sistemlerini yabancı şirketlere satarız. bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbedir!
--spoiler--
*john perkins / bir ekonomik tetikçinin itiraflar
Bir ingiliz vardı. Amerika kökenli çokuluslu bir şirketin Londra bürosunda çalışıyordu. Bir akşam japon malı arabasına binerek eve döndü. Alman mutfak malzemesi ithal eden bir firmada çalışan karısı ondan önce gelmişti. Karısının küçük italyan arabası genellikle trafikte daha çabuk hareket edebiliyordu. Yeni Zelanda kuzusu, Kaliforniya havucu, Meksika balı, Fransız peyniri ve ispanyol şarabından oluşan akşam yemeklerini yedikten sonra Finlandiya’da yapılmış olan televizyonlarını seyretmeye koyuldular. Program Falkland adalarını ele geçirmek için başlatılan savaşla ilgiliydi. Bu programı seyrederken kendilerini yurtsever hissettiler ve ingiliz olmaktan gurur duydular.(1989:169, Raymond Williams, Resources of Hope)