geçenlerde bir büyük hamburgercide yemek yerken hemen yanımda büyük ihtimal mutfakta çalışacak hallerinden dar bir çevrede büyüdükleri görülen gençler ellerinde kağıt kalem harıl harıl öğrendikleri bilgileri çalışıyorlardı. bunlar kurumun kendi öz kültürüne ait detaylar ve besinlerin özellikleriydi.
o an net bir şekilde küreselleşme gerçeğini anlamak zor değildi.
10 yıl öncesinde değme entellerin bile pek söylemediği bir sözcükken, bugnülerde her kesimden vatandaşın lanse ettiği sıklıkla ekonomik alanda kullanılan bir terim oldu küreselleşme. Aslında bu kavram küresel üretimi etki altında tutan, diğer kurumları sürklase eden birtakım ulusötesi şirket ve oluşumları, sınırları aşan sınırötesi devasa şirketlerin iktisadi kültürlemesini de yansıtır. Küreselleşme değişen para politikalarının, daha genel ifadeyle ekonominin etkisiyle oluşmuş gibi görünse de, tümden bunu deyip konuyu kapmak doğru olmaz. Küreselleşme, dönemlerin konjonktürel ekonomik eğrileri, sosyal ve siyasal şatları gibi pek çok faktörün ışığında nihai silüetini kazanmıştır. Bunu etkileyen nihai faktörse, bilişim ve internet devrimidir. Her türlü mal ve hizmete bu sayede ulaşım sağlandığından, tek tipleştirilen beğeni anlayışının ortaya çıkması kaçınılmaz oldu. Medya da, küreselleşemeyi artıcı faktörlerdendir. Örneğin, Berlin duvarının çöküşü, demokratik Çinli aydınların triannem da katledilişi gibi hadiseler, oranın hissiyatının farklı coğrafyalarda da dağılması etkisini, medyaya borçludurlar.
bugün barack obamayı aradım ve dedim ki sayın başkan küreselleşme projesi tamamdır. Şirinevlere son burger kingi açmamızla beraber bu projeyi burada sonlandırıyoruz dedim. o da ok bro dedi.*
hemen hemen herkesin bildiği gibi tamamen kapitalizme hizmet eden süreç. buna rağmen yeterince karşı çıkılmıyor. sözde kapitalizme karşı çıkanlar bile küreselleşmenin bir başka adı olan enternasyonalizmi savunuyor. amaç küresel odakların yani kapitalist kralların yönetiminde, denetiminde bir dünya devleti oluşturmaktır. Zira küresel güçlerin etkisi, milli düşüncelerin yok olması ile doğrudan ilişkilidir. bu bakımdan ulusçulukla falan hesaplaşmak isteyenlerin amaçlarının ne olduğunu anlayabilirsiniz.
küreselleşme ile küreselleşenler aslında insanlar değil. insanlar kapı komşusunu tanımıyor çağımızda, masal anlatmayın. küreselleşme ile küreselleşen, küresel pazardır. gümrüklerin gevşemesi, vizelerin kalkması hatta ve hatta sınırların kalkması hep bu yöne hizmet eder. bu adamların bir hayali var; ulus devletlerin hatta sınırların kalktığı, insanların tep tip olduğu, aynı dili konuştuğu, aynı kültürü yaşadığı, mümkünse dine inanmadığı ama inanıyorlarsa da aynı dine inandığı bir dünya hayal ediyorlar. ve bunu da tam zıttı olarak multi kültürcü sıfatıyla yapıyorlar. gerçekleştirdikleri taktirde birçok zorluktan da kurtulmuş olacaklar .
küreselleşmenişn önündeki en büyük engel milli kültür ve milli bilinç, ulus devlet anlayışı ve nihayet milliyetçiliktir. küreselleşmeye yani kapitalizmin en büyük kozuna karşı durmanın yolları ise bu kavramları savunmaktır. işte biz bu yüzden bize somut zararı dokunmadıkça tüm dünya ülkelerindeki milliyetçi, ulusçu hareketleri veya siyasetleri bu yüzden destekliyoruz. biz kimileri gibi kapitalizme amerikan düşmanlığı üzerinden değil de onun en büyük kozu üzerinden saldırıyoruz. bunun yanında şunu da söylemeliyim ki enternasyonalizmi, çok kültürlülüğü, medeniyetler ittifakını savunan herkes bilinçli ya da değil kapitalizme hizmet ediyordur.
üniversite 3. sınıfta girip de içinden çıkamadığım; fakat büyük bir azimle tekrar daldığım mesele... Saatlerdir kafa patlatıyorum, deştikçe daha çok öğrenmem gereken şey olduğunu ve yorumlayabilmek için en ufak bir noktayı bile gözardı etmemek gerektiğini anlıyorum...
Ne sadece "dünyanın küçük bir kasabaya dönüşmesi", ne de sadece "global pazar oluşumu"... Küreselleşme iktisadî, siyasî, sosyal ve kültürel ve nice alanı kapsayan bir süreç; büyük bir belirsizlik ve muamma...
insan hakları açısından bakılacak olursa, vatandaşı devlete karşı daha korunaklı ve güvenli bir konuma getirdiği söylenebilir. doğal olarak insanlar daha rahat hak arama ve demokratikleşmede istekli bir konuma gelmiştir.
internet ile azalan uçak masraflarıyla ve her geçen gün mantar gibi artan uluslarası kuruluşlarla kaçınılmaz olan bir şeydir. gelecekte ülkesine faydalı olmak veya kişisel olarakta başarılı olmak isteyen kişilerin küreselleşmeyi yermek veya inkar etmesi yerine onun kaçınılmaz olduğu gerçeğini kabul edip küreselleşme ile nasıl kendime ve ülkeme fayda sağlayabilirim dye düşünmelidir. bahsettiğim uluslarası kuruluşlardan birisini* yakından bilen birisini olarak samsung, hyundai gibi küresel firmalara sahip güney kore'ye küreselleşin diye çağrıda bulunan ekonomi bakanına sahip olmamızdan ise utanıyorum: http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/18472493.asp
küreselleşme insanlık tarihinde sanayi devrimi'nden sonra ikinci büyüme patlamasını yaşatan önemli bir gelişmedir.
gerçek dünyaya hoş geldiniz. eski dünyayı bilirsiniz ulus devlet tarafından organize edilirdi, artık böyle bir şey yok. artık global bir iş birliği ağı içindesiniz. bizde bu ağda sizin kanınızı emecek eklem bacaklılarız.
der ve olayı biraz teknik açıdan detaylandırmak isterdim ki tanrı aşkına bu kimin umurunda ki !
zaten küreselleşme yüzünden artık herkes aynı ! aynı (bkz: burger king) menüsünü yiyor, aynı gazlı içeceği içiyor hatta aynı şekilde sıçıyoruz. evet sıçmamız bile aynı.
hee birde büyüme var tabi. şart. fakat insani gelişmişlik açısından bir büyümeden bahsetmiyoruz burada ! burada ki büyüme tüketim hızı ile paralel ! yanisi şu ; adalet, sağlık, gıda, ham madde, yakıt maddeleri gibi şeylerin tüketilmesi hemde hızlıca tüketilmesi gerekiyor.
peki bu küreselleşmeye basit bir soru soracak olursak eğer bunun kaynağı nereden geliyor ?... ve dünyanın bu sınırlı kaynakları bu tüketim hızına ne kadar dayanacak ?
yemeye, içmeye, sifonu çekmeye ve çocuk yapmaya devam edin...
haaa unutmadan.
ticari ve mali piyasalarda yaratılan liberalleşmedir.
Kültür, diyalog, halkların kaynaşması gibi her şey hikaye.
Tek amaç üçüncü dunya ülkelerinin halklarına daha çok mal satmak, gümrük muafiyeti, korku sineması dünyası kurmak, baskın ideolojiyi tüm dünyaya yutturmak, petrolün kontrollü bir şekilde elit kesime geçişini sağlamak.
Öyle olmasa bugün Afrika'nın hali böyle olmazdı, Arap coğrafyası böyle karışık olmazdı, Rusya etrafı çevrilmiş hissine kapılmazdı.
Papa'nın amacı ise daha net
"3. Bin yılda Asya hristiyanlaştırılacak."
Bu,2000 yılında papalığın noel mesajı.
sömürünün yeni adıdır küreselleşme, nam-ı diğer globalleşen dünya...
peki nasıl işler? şu şekilde:
kapitalist devletler kendi ülkelerinde ürettiklerinde 100 dolara mal edecekleri bir malı daha az gelişmiş ülkelerde imal ederek maliyeti azaltırlar. çünkü kendi ülkesinde fabrika kurması, işçi çalıştırması daha masraflıdır. üstelik ham maddenin taşınma masrafı da vardır. bunun yerine az gelişmiş bir ülkede ham maddeyi taşımadan, ucuz işçi çalıştırarak, fabrika masrafı olmadan aynı malı 50 dolara üretmiş olur. bu birinci sömürü..
daha sonra o malın üstüne kendi markasını yapıştırarak 50 dolara mal ettiği ürünü 150 dolara o ülkeye geri satar. bu fiyat emperyalizmidir. bu da ikinci sömürü..
peki bunları uygularken hangi kılıfa uydurur? o da şu şekildedir:
"tek tip yurttaşların olmayacağı, tüm farklılıkların özgür ve eşit haklarda olacağı, kültürlerin dışlanmadığı ve rahatça yaşanıp sürdürülebildiği bir dünya hayal edin, işte bu küreselleşmedir" diyerek bu akıma sosyal bir kimlik çıkartıp sevimli gösterirler. artık ekonomik boyutuyla ilgilenenler azalacaktır.
ekleme: siyasal olarak küreselleşme ile beraber ulus-devletlerin egemenliklerinin üzerinde uluslarlararası, ulus-üstü yeni yapılar oluşmaktadır. (bkz: küresel güçler)
"Nereye giderseniz gidin, hiçbir yeri geride bırakmış olamamak, Hep aynı yerle karşılaşmaktır."
Yolları, park yerleri, ,gazlı içecekleri, kıyafetleri, otelleri....
Küreselleşme, ülkeler arasındaki iktisadi, sosyal ve siyasal ilişkilerin gelişmesi , farklı toplum ve kültürlerin inanç ve beklentilerinin daha iyi tanınması, uluslararası ilişkilerinin yoğunlaşması gibi birbiriyle bağlantılı konuları içeren bir kavramdır.
küreselleşme; yerel kültür ve değerleri, modernleşme adı altında teknoloji, refah, istikrar gibi araçlaşmış kavramlarla yok etmeyi amaçlayan, tek tipleşmiş ve bu nedenle öngörülebilir bir insan modeli tasavvur eden içinde yaşadığımız olgudur.
insan, isyan eder. adaletsizliğe, haksızlığa, bayağılığa karşı isyan ile donatılmıştır. bu değer insanın insanlığını koruyabilmesinin olmazsa olmazlarındandır.
geçmişte insanoğlu kurduğu düzene karşı gelenlerle mertçe savaşmayı tercih ediyordu. zamanın geçmesiyle savunma hattını bir ileri noktaya kurdu ve düzene karşı gelmenin fiziki yollarını kapatmaya çalıştı. modernite ile birlikte güç kullanma tekelini eline alan devletler bu noktada görev yaptılar. zulmün boyutu fiziki yolların kapanması hattını kıracak seviyeye getirdi insanları. nitekim modernite sürecinde devletler yıkıldı, devletler kuruldu. küfür sahipleri edindikleri tecrübe ile şirk sisteminin muhafazası için kurdukları hattı daha da ileri götürdüler. bu sefer çeşitli araçlarla insanları daha yoğun bir şekilde kontrol altında tutmaya ve onları zihnen sisteme entegre etmeye başladılar. bu da hiper modernitenin bir ürünü oldu. lakin görmekteyiz ki bu süreç islam dairesine geçişi zorlaştırsa da insanlar önlerine konulan onca fırsatı geri çevirip mücadeleyi göze alabildi.
şimdi küreselleşme ile çok daha farklı bir boyuta geçmekteyiz. belki de bu bahsedeceğim mevzuya en çok yardımcı olan unsur da büyük işgücü güvensizligi dir. bu süreçte teknolojinin hayatın her alanına hakim olmasıyla sistem bize süper insan tasavvuru çizmekte ve insanlar bunu arzulamaktadır. sanal gerçekliğin bütün alanlara hakim olmasıyla bu bahsedilen süper insan hiçbir hareket göstermeksizin istediği her şeyi elde edebilecek hale gelecektir. lakin bunların hiçbiri gerçek olmayacak. tabiki buna karşı da isyan hareketi olacaktır. lakin daha bu isyanın kültürü isyanın ahlakını edinmiş kişiden sistemin diger unsurlarına sirayet etmeden bastırılacaktır. bunu da çoğunlukla sistem isyanın sahibine ödül vermek suretiyle gerçekleştirecektir.
görüldüğü üzere insan zihni gün geçtikçe kontrol altına alınmaktadır. insan, şahsiyetini kaybedip birey seviyesine düşeli yüzyıllar oldu. şimdi birey seviyesinin de altına kuranda bahsedilen hayvandan daha aşağı bir konuma sürüklenmektedir. insanoğlu ise bu gidişata bırak direnmeyi gidişatın ne yönde olduğunun farkında olmasını sağlayacak girişimde bulunmaktan bile aciz konumdadır.
henüz durum müslümanlarca incelenmemiş olsa da imanım bana göstermektedir ki kurtuluşun tek yolu Allah'ın ipine sımsıkı sarılmaktan geçmektedir.