Tüm dünya üzerinde ortak ekonomik sistemi ve ortak sosyo-kültürel anlayışı empoze etmeye çalışan kapitalist ve emperyalist sistemin uzantısıdır. Nitekim dünya üzerinde en koyu küreselleşme karşıtının bile bir yerde mutlaka elini küreselleşmeye bulaştıracağı kaçınılmaz bir gerçektir.
günümüzde küreselleşme planlı olarak yapılan bir eylem olmaktan çıkmış, kendiliğinden gelişen bir süreç haline gelmiştir. elbetteki, gelişen bilgi teknolojilerinin, internetin, dünya piyasasına hükmeden dev küresel şirketlerin bunda payı büyüktür.
küreselleşmenin önünde duran en büyük engel ulusal devlet anlayışıdır. ancak günümüzde ulusal duvarlar internet aracılığıyla bir bir yıkılıyor. küreselleşme toplumlara daha bireysel bir anlayış getirerek insanları yalnızlaştırmaya sürüklüyor.
starbucks'ta yediğiniz cheesecakein amerikadan, üzerinde kale resmi olan ve ankara yazan kupaların çinden geliyor olmasıdır. cheesecake yazdım çünkü mecburum, kelimenin türkçesi veya yazılışın dile uyarlanmış hali yok. gelen şey ise bir kektir cadillac değil. ayrıca starbucks gibi bir markanın çin malı satıyor olması, çinde kupalara ankara kalesi, ankara ve starbucks yazılması da olaya tuz biberdir.
dünya yı kutupsuzlaştıran ama bu kutupsuzluk içinde sömüren ve sömürülen diye iki kümeye ayıran sistemdir. daha basit anlamıyla; dünyanın bir ucunda bir çocuğun converse ayakkabısında bulunan che guera resmi ve bu resmi üretmek için günde 16 saat 1 dolara çalışmak zorunda kalan dünyanın başka bir ucunda yaşayan diğer bir çocuğu yaratan sistemdir.
Bir ingiliz vardı. Amerika kökenli çokuluslu bir şirketin Londra bürosunda çalışıyordu. Bir akşam japon malı arabasına binerek eve döndü. Alman mutfak malzemesi ithal eden bir firmada çalışan karısı ondan önce gelmişti. Karısının küçük italyan arabası genellikle trafikte daha çabuk hareket edebiliyordu. Yeni Zelanda kuzusu, Kaliforniya havucu, Meksika balı, Fransız peyniri ve ispanyol şarabından oluşan akşam yemeklerini yedikten sonra Finlandiya’da yapılmış olan televizyonlarını seyretmeye koyuldular. Program Falkland adalarını ele geçirmek için başlatılan savaşla ilgiliydi. Bu programı seyrederken kendilerini yurtsever hissettiler ve ingiliz olmaktan gurur duydular.(1989:169, Raymond Williams, Resources of Hope)
--spoiler--
biz, ekonomik tetikçiler, küresel imparatorluğun yaratılmasında gerçekten sorumlu olanlarız ve çok farklı bir şekilde çalışırız. belki de en sık kullanılanı, öncelikle şirketlerimize en uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz. petrol gibi
ardından dünya bankası veya onun kardeşi başka organizasyondan o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız; fakat gerçekte asla o para, o ülkeye girmez. ülke yerine, o ülkede projeler yapan şirketlerimize gider. bizim şirketlere ilaveten o ülkedeki enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, birkaç zengin insanın kar sağlayacağı şeyler
bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. yine de o insanlar yani bütün ülke, bu borcun altına sokulur.
bu borç, ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve bu planın parçasıdır, geri ödeyemezler. ardından biz ekonomik tetikçiler gider onlara deriz ki; dinleyin, bize bir sürü borcunuz var ve ödeyemiyorsunuz. o zaman petrolünüzü, petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın. ülkenizde askeri üst kurmamıza izin verin veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin (irak gibi ) ya da bir daha ki bm seçiminde bizimle oy verin. elektrik şirketlerini özelleştiririz, sularını ve kanalizasyon sistemlerinizi özelleştiririz ve abd şirketleri veya diğer çokuluslu şirketlere satarız.
bu, mantar gibi biten birşey ve çok tipik, imf ve dünya bankası bu şekilde çalışır. ülkeyi borca sokarlar ve bu öyle büyük bir borçtur ki, ödenemez. ardından yeniden borç teklif edersiniz ve daha fazla faiz öderler. koşullara bağlı ve iyi yönetim talep edersiniz. aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar.
buna sosyal hizmetleri, teknik şirketleri, eğitim sistemleri de dahildir. adli sistemlerini, sigorta sistemlerini yabancı şirketlere satarız. bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbedir!
--spoiler--
*john perkins / bir ekonomik tetikçinin itiraflar
bütün kültürlerin bir senteziymiş gibi gösterilir ama aslında hiç öyle değildir. küreselleşme bütün dünyanın amerikanlaşması kapitalist sisteme ayak uydurmasına verilen ad. ayrıca (bkz: popüler kültür)
klişeciliğin ta amına koyayım ama çok güzel birşeydir.
baside indirgeyerek tanımlayacak olursak, küreselleşme;
nijerya'da bir petrol rafinerisinde çalışan, anne tarafından kamboçyalı, cezayir asıllı fransız bir kızla dubai'de 2 gece 3 gün boyunca doyasıya sevişmektir...
insancıl değerlerin seri katili, kitleleri tüketim toplumuna dönüştürmede kullanılan en etkili silah, iktisat bilimini alt üst eden olgudur.
Sınırsız olan insan ihtiyaçlarının sınırlı olan kaynaklarla karşılanması gereken bir dünyada, küreselleşmenin pençesine düşmüş olan toplumlar kendilerini dünya üzerindeki kaynaklara çok daha kolay bir şekilde ulaşabilir halde bulmaktadırlar. özellikle günümüzün gelişen teknolojisi ve lojistik alandaki ilerlemeler küreselleşmenin bu etkisini daha da arttırmaktadır. Kaynaklara bu denli kolay erişim ise tüketici toplumunu var etmiştir.
Tüketici toplumu ise tüketim üzerine kurulu, kullan at mantığını kendine eksen edinmiş, insani yönleri zayıflatılmış insanlar kümesidir.
Tüketici toplumunun normlarına uygun hareket eden bireylerin dünya üzerindeki dağılımları, medeniyet olarak adlandırılan silsilenin bir çok kavrama meta sııfatını yükleyebilmesi ve en önemlisi globalleşme sonucu kaynaklara kolay ulaşımdan kaynaklı toplumlarda haz alabilme duygusunun günden güne körelmesi neticesinde giderek artmaktadır. ülkemizde de bir sonraki neslin, bir önceki nesilden daha tüketici olduğu bir gerçektir.
An itibariyle bir insanın kan bağıyla bağlı olduğu ve alternatiflerini bulmasının imkansız olduğu anne, baba, kardeş, evlat vs... dışındaki her olguya tüketici gözüyle bakması mümkündür. insanın ilk edindiğinde sevmesi muhtemel olan bir bilgisayar, bir araba, bir futbol topu, bir ayakkabı gibi şeyler alınış amacındaki işlevseliğini halen görmesine karşın bu bakış açısına maruz kalabilmektedir.
Küreselleşmenin birde kültürel etkileri vardır. Küreselleşen dünya ülkelerinde popüler kültürün egemenliği otantik kültürün unutulmasına, ülkede yetişen yeni neslin köklerinden uzak kalmasınada sebebiyet vermektedir.
-bunu yuvarlaklaşma olarak anlarsak, gidişatın iyi olmadığı görülecektir. kim ister yuvarlak olmayı,teker olmayı, ne bileyim işte, ibne olmayı felan. değil mi ebcet abi. -ebet güzelim.
köşeleri aldırıp hafif alttan ve yukarıdan baskın bir izlenim veren şekil. örneğin folklörünü kırptır biraz,diline tecavüz ettir. sonra biraz derken aç vatan toprağını el ve aleme yazarına söv, askerine söv, çiftçine söv sabırlı ol küreleşiyorsun. ortadoğu ve arap yarımadasına götlük yap alsana alt kutuptan baskı. üst kutuptan baskı zaten mevcut bm si ab si mfg i falan oldun şimdi küresel.
küreselleşme, batı emperyelizminin çıkarları için, dünyanın yeniden ekonomik, ticari, finanssal ve siyasi olarak düzenlenmesidir. kapitalist sömürgeci anlayışla, dünyanın yeni yöntemlerle süper güç amerika ve yandaşlarının kontrolüne alınması mücadelesidir.
lives giyiyorum diye ağlayacağınıza; mavi markasını dünyaya tanıtıyorum diye sevinmenizdir. tehdit olarak görüyorsanız, tehdidi siz oluşturacaksınız öyleyse. yerelliğine güvenen bir millet hiçbir alanda etkilenmekten korkmaz.
Kulaklarımıza, daha sık eğilir oldu kendilerini... sovyetlerin dağılışı ile birlikte hız kazandı. yanıldığınız nokta kapitalist sistemde asla gerçekleşemeyecektir, kültür emperyalizmiyle karıştırılıyot. komünizmin kaçınılmaz sonuçlarından biri olacaktır.