Nerede okuduğumu anımsamıyorum fakat kültürle ilgili okuduğum en güzel tespit şuydu : kültür bilmek değil, bildiklerin arasında bağ kurabilme becerisidir.
Bilgi çöplüğünde yüzmek yahut ezbere bir iki kelam edebilmekten ziyade, bilip içselleştiren ve bilinenler arasındaki ahengi yakalayabilen güzide insanlara " kültürlü insan " diyoruz.
türk insanı tarafından yanlış bilinen bir hadise olduğunu açıklamakla başlamak istiyorum.
şimdi kültürün tanımına bakıldığnda hatta şuuru yerinde olan her türk insanına bunu sorduğumuzda alacağımız cevapların büyük yüzdesini hangisi alır?
evet, o cevap. çok okuyan çok gezen ve çok araştıran insanlar kültürlü insanlardır. peki öyle mi? elbette hayır.
kültür, kişinin toplumdaki çoğu insandan kendini farklı kılan elementlerin kaynağıdır. nedir bu kaynak? ailenin yaşadığı veya daha önce yaşadığı yer, dini, etnik kökeni falan filandır. yani ankara - sincan'da yaşayan ve zalım olarak nitelendirdiğimiz insanlar, (ama gerçekten zalımlar) kültürünü bizden daha iyi yaşayan insanlardır aslında. ama kültürün mukayese değişkeni olarak kullanılması, bilime de insaniyete de aykırı bir olaydır.
içerisinde bulunduğumuz coğrafya hasebiyle, üzerinde net bir tanım yapabilmek güç..
her şeyden önce kültür: bir var olma sevdası; doğaya diz çöktürme gayretinin, yüzyıllardır süre gelen materyalist uzantısıdır.
ancak, ekseri maiyetinden sıyırıp bireysel anlamına baktığımızda, kültürlü insan/kişi nedir?
bu kavramın içerisine döşenecek tanım tümden mental faktörlerle bağlantılıdır. kültürlü insan dendiğinde, gözlük takıp, kütüphanede akşamdan sabaha kitap karıştırıp, evinden çıkmayan insan akla gelmemelidir. en kaba deyiş ile bu kişi, inektir.
en baştan hata yapmaktadır. kültürü içerisinde bulunduğumuz bilişim çağında, salt kitaplarda aramak basiretsizliktir.. gezmek görmek de yetersizdir. filmler, ansiklopediler, bireysel edim ve deneyimler, belgesel filmleri, tanışılan insanlar, gidilen yerler, farklı müzik beğeniş düzeyi..
hepsi son tangoda kültürü oluşturur. nihai hedefte ise, bunu yaşam stratejisi haline sokabilmek önemlidir. öğrenilenleri hayatta uygulayabilmek, sentez yapmak gerekir. tüm bu noktaları aşan kişi, çıkanları içerisinde bulunduğu toplumun faydasına kullanmasını biliyorsa, ileri vadede entelektüel olmuş demektir.
kültürlü kişilerin dağarcıklarının yüksek oluşuna binaen, haklarındaki absürd tanımların ardını, derin bir eziklik ve kompleksel dışavurum oluşturur. ondandır ki, kültürlü veya entel denecek kişinin kibirli olması gerekir. kibri ile ezmeli; görgü, oturuş, kalkış ve bilgisi ile parmak ısırtmalıdır. açmazı ancak, bu tutumlarla aşabiliriz..
hem kibirli hem kültürlü olan kimseler, bulunmaz nimet, gazoz ağaçlarıdırlar. bunu harmanlamak esas etiktir. zira, düzeysizlik ve aymazlığın kol gezdiği toplumda, birilerinin zayıfları ezmeleri, hakir görmeleri gerekir ki; insanlık silkelensin, rekabet artsın.
türkiye'de becerilebilindiği taktirde kişiyi diğer insanlardan en rahat ayırt eden unsurdur. aslında seviye olarak değerlendirmezsek, türkiye'de kültürlü olmak, avrupa'da kültürlü olmaktan daha kolaydır, çünkü çan düşüktür. zira mısır piramitleri'nin türkiye'den nasıl kaçırıldığını anlatan tarih öğretmenlerinin barındığı bir ülkedir, benim yedi bin yedi yüz yetmiş yedi tane tarihe geçmiş insan yetiştirmiş memleketim.
dünyanın hatta uzayın her yerinde her zaman geçerli olan kaidelerin farkında olmaktır.
her yerde geçerli olan ahlakı tanımak ve ona yaklaşmaya çalışmaktır.
lokal şartlanmalardan etkilenmeden yaşayabilmektir.