ilk giden birisine göre, ineklerin tezeği, etraftaki sayısız sinek ve arı, ürelüğün-göbelek-pisik-çülün gibi değişik kavramları işitmek vesaire.
ama inanın alıştıkça diyorsunuz ki, 'dünya varmış.'
çünkü orada emek var arkadaşlar, burada arıyorsun tak pizza kapında.
orada buğdayı öğütüyorsun hamur yapıyorsun yırta yırta 7-8 denemede bir hamur açıyorsun, domatesi biberi dalından toprağından alıyorsun, taş fırında pişiriyorsun falan fıstık.
köyde kötü hiçbir şey yok aslında, her şeyine alışabilirsiniz, alışılmalı.
asıl 'şehirlerdeki en kötü şey' altına yazmalıyız şuan.
teknoloji bağımlılığı, soyutlaşmak, iletişim kopukluğu, canlıya ve insani değerlere saygısızlık vesaire de vesaire.
bak yine dolmuşum ben.
Bakkalsızlık. Çocukken köye girmekten nefret ediyordum sırf bakkal yok diye. Sürekli çarşıya da götürmüyorlardı. istediklerin de anca akşama geliyordu.
Sonraları yaş biraz daha büyüyünce en kötü şey bulaşık makinasının olmaması olarak gelmeye başladı. Neyse ki dayımlar 2 sene önce onu da aldılar da köye gittiğimde karşılaştığım herhangi bir kötü durum kalmadı.
netin çekmemesi. tabii bu da var ama toplum problemleri olarak, hem küçük hem de etkileşim fazla olduğu için haberler çok çabuk yayılıyor bu yüzden de çok fazla dedikodu yapılıyor. ve paran olsa dahi istediğin şeye hemen ulaşamıyorsun. tabii yaşam zor.
Metrekareye düşen insan sayısının fazlalığından dedikodu cok yüksektir. Hele ki sen o köye şehirden gittiysen, dedikodu kazanı olur. Birde tuvalet sorunu vardır hemde fazlasıyla yan komşuya tuvalete gitmem gerekmişti ortakmış meğer.