Temmuz'un sıcağına ağustos'un sıkıcılığına şifa gibi etki eden eylemdir. En son geçen yaz şu metropolde havanın sıcaklığından yanıp tutuşurken köye gitmiştim. o yayla gibi memleketimde temmuz'un ortasında soğuktan dolayı yorgan döşek yatmak zorunda kalmıştım. insan özlüyor.
hiç sevmediğim şeylerden biri oldu artık. Önceleri her yaz tatilinde okullar kapanır kapanmaz koşardık memlekete.
Akşamdan binilir arabalara sabahın ilk ışıklarında varılırdı o güzelim mis kokulu memlekete. havası, doğası çok güzel olması çok cazip yapardı köyü. büyükanneler, babalar karşılardı hoş geldiniz hoş geldiniz. farklı bir heyacandı, belki yaşımızın küçük olması ayrıntıları görmemize engel oluyordu. ama çok güzeldi;
bulundugumuz yer sadece aile ortamının oldugu yabancıların yaşamadıgı ender köylerden biri diyebilirim. sadece ailemizin soyundan gelen kişiler vardı. yabancı kişilik görmek imkansızdı nerdeyse. her gün aynı saatte ekmekçi gelirdi. kornasını çala çala ana yoldan patika yola inerdi. gelmesiyle koşardım ekmekçinin yanına. çok farklıydı ilk defa böyle bir şey görüyordum. bakkala gidip ekmek almak yoktu burada.
memleketim olan il yaz ayının en sıcak yeri olmasına rağmen, geceleri pencereler kapalı üstümüzde battaniyeyle yatardık. denize uzaklığı bakımından çok elverişli olması, istediğiniz an gidilip eğlenilmeside bir diğer avantajıydı. şehirden uzak, apartmanın içinde tıkılıp kalmaktan çok daha iyiydi.
ama gel gelelim yaşımız büyüdü, sevimliliğimizi üzerimizden attık. koskaca adam olduk. küçük torunlar artık büyüdü. artık okullar kapanmadan arayan dedeler, büyükanneler kalmadı. zamanla duygular değişti veya o duygular hep böyleydi.
şimdi mi nasıl, belki bayramdan bayrama ya da düğünden düğüne. eski tadı kalmadı, köye gidip görmek dahi istemiyor insan. bir bekleyenin olmadığı, sevildiğini hissetmeyince gidesi gelmiyor bile insanın.
bir de şeyden dolayı gitmiyorum; aramızda kalsın sözlük * var. yaz geldi daha da arttı; kaç kaç kaç...
ancak geçen gittim telefon, laptop, modem, tablet yani ne kadar uzaklaşmak istediğin şey varsa yanında. kiraz bahçeleri gezmek varken sen otur kesilip duran bağlantı içerisinde 1080p iron man falan izlemek... kendimden iğrendim.
uzun zaman sonra enfes bir kahvaltı yapmayla sonuçlanır.
en doğal haliyle, yoğurt, tere yağı, yumurta, torak ve daha nice lezzet harikasıyla buluşmanızı sağlar.
küçük bir şehirdeki anadolu çomarı olarak yaklaşık yirmi gün evvel yaptığım eylem.
Dağlara bakıp nadide caz eserleri dinliyorum, klasikleri okumaya çalışıyorum.
Ama ahırdan gelen tezek kokusu anadolu çomarı diye inliyor ne yapsam bilemiyorum.
Tavsiye etmem arkadaşlar... Çok zor çok.
arabada giderken kulağınızda en sevdiğiniz şarkının çalmasıh; güzel güneşli havada, yeşil manzarayı izlemek, kız kardeşinizin yanınızda uyuyakalması, anne ve babanızın sessiz sessiz konuşması... hepsi bir araya geldi mi yaşasın yirmi üç nisan.
şehirde oturanlar için bayramlarda ve tatillerde yapılan aktivite. nedense bunun herkes için hep çocuklukta kaldığını düşünüyorum ve yalnız değilim. bu köye gitmek olayı basit bir olay değildir. en güzel günler, anılar, sevinçler o günlerde yaşanmıştır. çünkü o zamanlar herkes beraberdir,birdir. şimdi ise sonbahar gelmiş yapraklar dökülmüştür. belki köy bile yerinde yoktur artık.
Uzuun entryler okudum, oyladım. Özleme sebepleri küçükken herkesin bir arada olması, babaannelerin onları sevgiyle karşılaması vs imiş. Bende bunlar yoktu zaten de niye özlüyorum diye bilmiyorum. Ne kadar itici geliyorsa, ne akdar sıkılacağımı düşünüyor olsam da, akrabalarımı görmek istemiyor olsam da köy sınırları içine girince öyle pamuk gibi oluyorum ki. Sanki terapi merkezi. Sanki tüm o stres, karmaşıklık orada şak diye sönüyor. Muhtemelen küçüklüğümde dolabıp durduğum yollar ve eski bene olan özlemimle karşılaşıyorum. Ne kadar acınası
eskiden komşularımız her yaz köye giderdi. ben de küçükken hep bir köyümüz olsa da gitsek derdim. anne baba istanbul'da olunca köy ortamı nedir bilmeden büyüdük.