hayatında ilk kez mini etekli gören adam olabileceği gibi, okumaya gelmiş bir saf gencimiz de olabilir. ama ortama girdiği ânda görecektir ki uzun saçlı erkekler, küpeli erkekler, top sakallı erkekler, züppeler, kafası boynuna dik ve normal olması gerektiği yerde 145 derece olmuş; kendini beğenmiş, tepeden tepeden bakan kızlar, bütün vücut hatlarını belli eden taytlar giyen, topuklu, tırnaklarını uzatmış ojeli, rujlu, fondotenli ve makyaj küpüne girmiş kızlar, mini etekli, şortlu kızlar gören bu masum çocuk, kiminle arkadaşlık edeceğini bilemez. dediğimiz gibi masum çocuk, "masum". köyde büyükşehirin havasını solumak için canhıraş bir hevese sahip olan çocuk değil bu; bu masum bir çocuk.
derslere girecek olsa öğretmene kişisine kafa tutan öğrenciler, sürekli bir espri yapma ve popülerleşme güdüsündeki insanlar, bu insanların kıçına yapışıp ahahaha-uhahaha diyen gülen diğerleri ve artık bu duruma boyun eğmiş öğretmenler ile karşılaşır. bu masum çocuk, ya onlardan olacaktır. ya da...
bu masum çocuğun aklı, şehirde dolaşırken daha da bi karışacaktır. insanların koca şehire sığamadığını görecektir. her gittiği meydanda, ne yöne hareket ettiği anlaşılamayan tıkış pıkış birbirine girmiş insanlar görecektir. bir metro istasyonuna inecek ve, bu kocaman araçtan, evet kocaman araçtan her beş dakikada yeni bir tane geldiğini görecek; ancak her seferinde kalabalığın azalmadan bu aracı doldurduğunu görecek, ağzı açık kalacaktır. otobüs duraklarında, deniz seferlerinde her birinde bu duruma tanık olacaktır. insanların, etraflarına bakmadan yürüdüklerini görecektir. anlamayacaktır. o her gördüğü yapıya bakarken, denize bakarken, köprüye bakarken, camiilere huşu ile bakarken, türbelere giderken, müzeleri tavaf ederken "ne şanslılarmış burada doğanlar, herhalde tüm bunları gezmiş görmüşlerdir" diye safça bir düşünceye kapılacaktır. ama nerdeee! sokaktan 100 kişi çevirsen 95'i gezmemiştir, bilmez masum çocuk, aklına da gelmez. biri söylese de anlayamaz. ben de anlamıyorum ya neyse..
bu masum çocuk, şehrin alışkanlıklarını da gözlemleyecektir. çok parası yoktur tabii, uzaktan uzaktan bakacaktır ancak. starbucks, gloria gibi yerlere gittiklerini görecektir sürekli. allah, allah(hücum değil, şaşırma) diyecektir dalacaktır bir gün içeri. mönüye bakacaktır: caffé, cafe gibi hep aynı şeyin tekrarlandığını görecektir. "ne farkları vardır ki acaba, bildiğin kahve değil mi ki bu?" diye soracaktır kendisine. isimlerine takılıp kaldığı için fiyatını görmeyecektir belki de ve hesap geldiğinde şaşıracaktır, ya da en başta fiyatı görse bile neymiş bu kadar pahalı olmasına rağmen sürekli talep edilen şey merakıyla kıyacaktır zaten üç kuruş olan parasına. gelecektir kahvesi, yudumlayacaktır: eh ne bu yani? bol şekeğli bi gayfe işte. diyecektir, yine şaşıracaktır. utana sıkıla belki de yevmiyesinin tamamı olan bu ücreti ödeyecektir. kalkacaktır, yan masalarda kimi kahkaha atan genç gruplara, kimi acayip tipli, "entelektüel" dediğimiz kimselere, kimi sevgilisiyle gelmiş çiftlere bakarak..tabii kötü şeyler düşünmeyecektir haklarında, henüz değil. dudağını bilmem yapıp, kafasını bir defalığına hafifçe eğecektir. iyisi mi yurduna dönsündür.
hele bir gün internete girer de, uludağ sözlük'ü keşfederse bu masum çocuk, hakkında yazılan bir sürü şey olduğunu keşfedecektir. üzüle ağlaya okuyacaktır, sonra benim bu yazımı bulacaktır ve bana teşekkür edecektir. yaa öyle işte. öyle.
insan aşağılamayı, insanları hor görmeyi bi bok zanneden yazar sıçmasıdır. kaldı ki o böle düşünenden daha insandır. o mini etekli görmemiş olabilir ama insanlığı böyle düşünenden on etek boyu daha uzundur.