bi kere özgürsün amına koyim. sokağa çıktığında terlikler attığında toprağa basıyosun lan daha ne. toprağı biliyosun aga tanıyosun onu. suyla karıştırıp çamur yapıyosun olmadı saçına başına döküyosun. sonra anneden bi kamyon sopa cabası.
daha sonra ağaçlar var aga köyün yanında içinde yan komşuda senin bahçende. her mevsim tam zamanında ağaçlara çeteler halinde dalmak suretiyle mevsiminde olgunlaşmış ticari kaygı olmadığı için olabildiğince doğal ve olabildiğince lezzetli meyveleri yiyosun.
benim çocukluğumda bizim köyde domatesler olurdu. dalından koparır yerdik. köyde büyümeyenler bilmez o domates bitkisi içine gireni belli eder. bitkiye temas eden bölgelerin bi acayip yeşil olur. ama o domatesi dalından koparır yersin domates kokar lan. mis gibi şimdilerde o domatesin kokusunu bile özler oldu.
daha sonra hayvan haşeratlada erken yaşta tanışıyosun. mesela biz küüçükken köyün deresindeki kurbağalarla oynardık akşam onların sesleriyle uyurduk. sonra yaz günlerinde o ağustos böceği denen ipnetor az beynimizi sikmedi. köpeği tavuğu eşeği.... eşek sikenlerde var ama bu konumuz değil.
hepsinden öte el değmemiş bir doğası ve kültürü varsa olduğunuz köyün insanı bilirsin insanı görürsün. cahildir belki ama çok iyi niyetlidir alayı. bundan sonrası anlatılmaz aga.
Kendi sütünü peynirini yoğurtunu kendin yapıyorsun ekmeğini bile kendin yapıyorsun güzel hormonsuz yiyeceklerle beslenip sessiz sakin huzurlu ve egzoz dumanı olmayan güzel bir ortamda yetişiyorsun.
Temiz havası, pınarlardan akan buz gibi tertemiz suyu (bizim köyde sular beleştir). Doğayla içiçe olması,insanların az olması, her yağmur sonrası toprak kokusu. Ve belki de en önemlisi güneşin doğuşuna ve batışına şahit olmak. Ufuktaki o muhteşem manzarayı ben istanbul'da hiç görmedim.
rahat 5-6 saatte uykunuzu tam olarak alarak kalkmak.
yiyecek olarak gdo'suz kendi ürettiğin sebze meyveleri tüketmek.
sakin stresten uzak sessiz bir ortam olduğundan kafa dinleyebilmek.