Mis gibidir. 7 yaşıma kadar yaşadım, bilirim. O ilk 7 yıl dedeyle köy kahvesine gidilip, dede dizinde "sarı gazoz" içilmesi mümkün kılınan zamanlardı. Şu en bir ege şiveli olan köy kahvelerinde.
(bkz: geri gelmeyecek çocukluk)
30- 40 ışık yanan evler, sessizlik alabildiğine, ağaçların hışırtısı, ağustos böcekleri, bomboş karanlık yollardan akan dağ suları, tilkilerin üzüm çaldığı bağlar, ürkütücü gecelerin yıldızlı gökyüzleri, sabahları tereyağlı yumurta, domates biber bahçelerden, taş evlerin gölgesinde içilen ikindi çayları, akşam serinliğinde yemek pişirmek için yakılan isli ocaklar, bol oksijen, bol arı ve kelebek, sonra herkesin çay ısmarlamak icin yarıştığı köy kahvesi...
büyük şehirlerin kalabalığı ve stresinden sonra ilk zamanlar bir boşluk hissi vuku buluyor bünyede. fakat zamanla bu hayatı seviyorsun. betine benzine kan geliyor, ciğerlerin açılıyor. her yer yemyeşil. doğa seni kuşatıyor. dinleniyorsun. uykun uykulara, uyanışın uyanışlara benziyor. yaşadıgını hissediyorsun. yalnız ve kimsesiz de hissetmiyorsun kendini. tabiat seninle konuşuyor.
şuraya geleli nerdeyse 1 ay oldu. eksikliğini hissettiğim bir şey yok. adı köy ama istediğin birçok şey burada da var. ha laf söz var, dedikodu var fakat bu zaten her yerin adeti. ben alttaki komşunun yaptığı kapı gıcırtısına sinirlenmiyorum burada. pazara gidip 200 lira harcamam da gerekmiyor. özgürsün. evin var, kimse seni rahatsız etmiyor. bağın bahçen var, elinin sevdiğini kopar ye ya da sat. toplu taşımalardaki rezillik hiç aklına gelmiyor. sen yürürken kasabaya doğru usulca, yanında arabanın biri bitiveriyor. akraba çıkıyorsun mutlak bir yerden. anılardan bahsediyorlar. perşembe ögleden sonraları, kırlardan çiçek toplayıp badem ağacının gölgesinde fatiha okuyarak bırakacağın mezarların geliyor hatrına. ölünün yeri de belli, dirinin yeri de.
en önemlisi de doğduğun evde uyanıyorsun sabahlara. böyle bir huzur yok. hayat gerçekten buralarda güzel.
köyde yaşamak güzel değildir fakat her insan ayda bir iki gün ayakları toprağa değsin ister. ben isterim yani. şöyle köy değildir bir bahçem falan olsa bir şeyler eksem hem spor hem doğayla bütünleşmek olsa.
Pozitif bilimlerin temeli doğadır. Doğayı anlamak, okumak, insanoğlunun kendini bulması için müthiş bir fırsat. Yaşadığımız tüm bunalımların çözümü aslında kendimizi anlayabilmek.
Ben hiç köyde yaşamadım ama yaşamak isterdim. Biraz özentilik var. Ciftligime gireni araziye gomerdim ama hayat amerikan filminden daha farklı. Hem onlarda hukuk farklı. Özel mülkiyet vs .
Köyden köye fark var şimdi. 30-40 hanelik dağ başında, kıyıda köşede köyler de var. Biraz daha yüksek nüfuslu deniz kenarı köyler de. Köyde yaşamak doğası gereği zevk verebilir fakat uzun vadede düşünüldüğünde toplum baskısı küçük bölgelerde rahatsız edebilir.
Köyde geçirdiği beşinci gün eve gitmek istiyorum diye saatlerce ağlayan biri olarak diyorum ki, köyde yaşanır mı be ığyyyy.
birinci gün güzel, ikinci gün de güzel, üçüncü gün oturup sohbet edebilecegin biri varsa yine dayanırsın da, sonra yok yani olmuyor.
internet yoksa olmuyor.
Evet oh mis gibi tertemiz havaya sahip olarak, doğal beslenerek yaşamaktır. Lakin şu anki dünya standartlarında kötü olan birçok yanı da vardır. Bunların başlıcaları şehirlere ulaşım sıkıntısı, eğer genç biriyseniz sosyal ortamlardan kopma ve farklı şeyler yapamamaktır. Lise ve üzeri eğitim için ulaşım sıkıntısı yine had safhadadır. Bunun dışında dershaneye de gidiliyorsa ev tutmak bir zorunluluktur. Ayrıca köyde pek bir şey görmediğinden temiz kalpli, saf yetişen çocuklar şehirlere gitmek zorunda kaldıklarında genelde kullanılır ve eziklik duygusu yaşarlar. Şehir hayatı onlar için çok farklı ve bilinmeyen bir dünyadır çünkü.
kime söylesem ''ohh mis gibi hava anasını satayım'' diyor
birinizde deyin ki ne rock bar var ne konser ne maç orada yaşanır mı yeaa'' deyin amk.
çok sıkılıyorum lan.
Köy değil de bi küçük arsa satın alacaksın denize yakın bi yerden. Etrafını telleyeceksin. Çok güzel prefabrik evler var. Su deposu yapacaksın, sondajla tulumbadan dolacak. Jenaratör takacaksın. Güneş paneli bi de, yetecek kadar. Ekip biçeceksin. Çiçekler yetiştireceksin. Altında da araban olcak. On beş dakikada medeniyete erebileceksin. Mis gibi hayat.
Benim için imkansız. 1. 5 ay arkadaşımın köyünde kaldım. Sıcak su bile yoktu. Caminin ceşmesinden su dolduruyorduk öğlen olduğunda.
Bakkal yoktu sigarayı bir kadindan alıyorduk tek bir çeşit getirip satardı. Onda da biterse bitiyordu o kadar , merkeze çok uzaktık.
Akşamları merkezden aldığımız filmleri izleyebilmek için babaannesinin evine giderdik. Babaannesi evde yokken tabi. Sokak öyle karanlık olurdu ki emekleyerek tahta merdivenleri çıktığımı bilirim. Yıllar önce. (çok yaşlı olduğu için şehirdeki evine giderdi , aşırı aksi bir kadındı)
inek seveyim dedim elime avucum kadar her yerine kıl yapışmış bir kene geldi. Tuvalete girdim delikte kertenkeleler (süleymancık) aile bir de bunlar . Anne ve iki cocuğu. Korkmadım da işersem bunlar deliğe düşer ölür diye düşünüp elimle bunları kovdum önce. Ne olduğunu bilmediğim bir sürü böcek türü.
Tarlaya gittik. Tarlada çekirgeleri öldürün dediler. Öldürmek zorunda kaldım bir tanesini hala vicdan azabı çekiyorum bir kuş kadar vardı.
Dere kenarında havada zıplayan kırmızı , mavi örümcekler. Uçar gibiler yani ama kanatları yok.
. Akşam yolda yürürken acayip şekilde bağıran eşekler. " domuz çıkar gezmeyin akşam " diyen köy ahalisi.
Bir gün mideniz bulanacak biliyorum . Barbunya dediğimiz şey genellikle çok cabuk kurtlanırmış. E şimdi organik yetiştiriyorlar. Ilaç yok.
Bir tepsi kurt ayıkladık barbunyadan. Kurtlar sevimli olmasaydı hayatta girişmezdim bu işe. Yeşil , mavi , kırmızı, siyah... her renkten kurt vardı. Travmalarımdan biridir.
Arkadaşımın kedisi doğuştan kuyruksuz doğduğu için dengesini sağlayamazdı ve sürekli balkondan aşağı düşerdi bir de .
Iyi yanları nelerdi? Bir tane kedinin hayatını kurtardım. Haftalar önce bir kedinin boğazına kemik takılmış tavuk yerken. Yemeden içmeden kesilmiş. Masaj yaptım boğazına iyileşti hayvancağız.
Her gün yiyeceğimiz kadar meyve ve sebzeyi kendimiz topladık.
Vişnelerden hoşaf yaparken mutfağı yakıyorduk nerdeyse , bayağı yandı yani olsun.
Gittiğim köyde kadınlar asla kaş bıyık aldırmıyordu. Çoğu çok bıyıklı hülya avşar gibilerdi. Güzeldi insanlar.
Tarlada , bahçede çalışan insanların ne kadar emek harcadıklarını gördüm.
Tarlalarına kurdukları sulama sistemlerini anlattılar. Çoğunun çocuğu mühendis olmuştu okuyup. Yani hala daha derim böcekten korkmasam çok isterim ama çok korkuyorum.
Hatta bir akşam tüm aile oturuyoruz . Koltuktan sıçrayıp sandalyenin tepesine çıktım. Eve o kadar büyük bir örümcek girmişti ki. Yeşildi bir de. Evdekiler çok gülmüştü. Alışmayan insan için çok zor.