kime söylesem ''ohh mis gibi hava anasını satayım'' diyor
birinizde deyin ki ne rock bar var ne konser ne maç orada yaşanır mı yeaa'' deyin amk.
çok sıkılıyorum lan.
Severek yaşadığım yer. Günlük kargaşanın sonunda özellikle kış mevsimi hariç diğer mevsimlerde işten eve gelince bahçede biraz oturup soluklanmak gibisi yok. Tam da şu an yaptığım, iftara daha çok zaman var ve domates fidesi aldım. birazdan onları dikeceğim. toprakla uğraşmak, toprağın kokusunu hissetmek ve dokunmak toprağa, paha biçilemez bir mutluluk.
30- 40 ışık yanan evler, sessizlik alabildiğine, ağaçların hışırtısı, ağustos böcekleri, bomboş karanlık yollardan akan dağ suları, tilkilerin üzüm çaldığı bağlar, ürkütücü gecelerin yıldızlı gökyüzleri, sabahları tereyağlı yumurta, domates biber bahçelerden, taş evlerin gölgesinde içilen ikindi çayları, akşam serinliğinde yemek pişirmek için yakılan isli ocaklar, bol oksijen, bol arı ve kelebek, sonra herkesin çay ısmarlamak icin yarıştığı köy kahvesi...
büyük şehirlerin kalabalığı ve stresinden sonra ilk zamanlar bir boşluk hissi vuku buluyor bünyede. fakat zamanla bu hayatı seviyorsun. betine benzine kan geliyor, ciğerlerin açılıyor. her yer yemyeşil. doğa seni kuşatıyor. dinleniyorsun. uykun uykulara, uyanışın uyanışlara benziyor. yaşadıgını hissediyorsun. yalnız ve kimsesiz de hissetmiyorsun kendini. tabiat seninle konuşuyor.
şuraya geleli nerdeyse 1 ay oldu. eksikliğini hissettiğim bir şey yok. adı köy ama istediğin birçok şey burada da var. ha laf söz var, dedikodu var fakat bu zaten her yerin adeti. ben alttaki komşunun yaptığı kapı gıcırtısına sinirlenmiyorum burada. pazara gidip 200 lira harcamam da gerekmiyor. özgürsün. evin var, kimse seni rahatsız etmiyor. bağın bahçen var, elinin sevdiğini kopar ye ya da sat. toplu taşımalardaki rezillik hiç aklına gelmiyor. sen yürürken kasabaya doğru usulca, yanında arabanın biri bitiveriyor. akraba çıkıyorsun mutlak bir yerden. anılardan bahsediyorlar. perşembe ögleden sonraları, kırlardan çiçek toplayıp badem ağacının gölgesinde fatiha okuyarak bırakacağın mezarların geliyor hatrına. ölünün yeri de belli, dirinin yeri de.
en önemlisi de doğduğun evde uyanıyorsun sabahlara. böyle bir huzur yok. hayat gerçekten buralarda güzel.
Avrupada öyle bir akım var,pılını pırtısını satıp dağlarda doğal hayat yaşanlar var.hatta 1845 li yıllarda bunu tatbik eden bir yazar var kitabı, valden gölü doğal yaşam. Lakin doğada yaşamak zor ve sürekli iş çalışma meşakkat var haberiniz olsun.
Köy değil de bi küçük arsa satın alacaksın denize yakın bi yerden. Etrafını telleyeceksin. Çok güzel prefabrik evler var. Su deposu yapacaksın, sondajla tulumbadan dolacak. Jenaratör takacaksın. Güneş paneli bi de, yetecek kadar. Ekip biçeceksin. Çiçekler yetiştireceksin. Altında da araban olcak. On beş dakikada medeniyete erebileceksin. Mis gibi hayat.
Cidden meziyet ister. Kültürlerinizin benzer olması gerekir. Dönemsel olarak bazı köylerde bulundum. Ege, iç Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz için yorum yapabilirim. Köylülerin dışı tatlı durabilir ama çoğu zaman fazlasından dedikoduya fazlasıyla elverişli. Doğruluğuna bilmediği bilgileri üzerine kendi görüşlerini katarak hızlıca paylaşıyor. Kendince tahmin yürütüp doğruymuş gibi servis yapabiliyor.
Bu benim için katlanması zor. Niteliği artmalı ulkece her bir bireyin.
ömründe köy görmemiş, su kesildiği için çeşmeden su taşımamış, kışın ortasında sopsoğuk evde küzineye odun atmamış, elektriksiz nefes alamayan insanların uzaktan uzaktan özlem duyduğu şey.
imrendiğim yaşamdır. Mesleğim gereği (bkz: arkeoloji) çalıştığım yerde bulunan köylülere bakıyorum çok mutlular çok neşeliler. imreniyorum hem de fazlasıyla.