açılış amacını koruyabilmişlerse asla kapatılmaması gereken kurumlardır. entrylerde geçen iddiaların doğruluğunu ise asla bilemiyecem çünkü burda yetişmiş bir insan tanımıyorum. ama hiçbir şey için geç değil. bugün yeniden yapılandırılarak aynı mantık çerçevesinde yeniden icraate geçirilebilirler.
günümüz okulları gibi doğru insan ,iffetli kız yetiştirmeyen gomünüst okulu.
çıkanlar hep kötü yola düşmüş. tuvaletlerinde düşük yapan kızlar oluyormuş. hergün çıkışlarında jiletli sopalı kavga da varmış, içeride uyuşturucu kullanıyorlarmış. babam anlatmıştı bir defasında hocalarını dövmüşler sopayla. hocalarının okula araba ile gelmeleri rüyaymış hemen çizerlermiş!
komunizm öğretiliyor gerekçesi ile kapatılmış olmaları ne kadar saçma sapan bir icraat ise, "eğitim" amacından saptırılarak belli kesimlerin arka bahçesi haline getirilmeleri de o derece aptalcadır.
o dönemden bugüne kalan gelenek olarak, her kuruma, kuruluşa, derneğe, odaya siyasi hüviyet yükleyerek kazanç sağlama çabası günümüze kadar gelmiştir. herhangi bir sivil toplum kuruluşuna ya da meslek odasına kayıtlı olanlar ne dediğimi anlayacaktır...
kurulduğu yıllarda dünyada bir ilk olan ve dünyanın ilgisini çeken, herkesin imrendiği eğitim sistemidir.
ama milletin bilinçlenmesini hazmedemeyenler tarafından kapatılmış kurum.
sistem şöyle ki;
her köyden öğrenciler seçilir* ve eğitilirdi.
ama bu eğitimde herkesin ilgi alanına ve geldiği yöreye özgü eğitim verilirdi.
örneğin çorum'dan gelmiş bir öğrenci, ilgi alanına göre sanata yönelip piano öğrenebilir, aynı anda her sene yanılmıyorsam 25 klasik bitirmek orunda olduğu için bolca okur ve yöresine özgü olan eğitimi; örneğin leblebi işletmesi, kullanılması gibi konularda da eğitilir.
ve eğitimi bitince de geldiği köye geri gönderilirler bu kişiler. hem yöreyi daha iyi bildikleri için daha kolay uyum sağlarlar, hem de o yöreye özgü eğitim verebilecek seviyededir.
bu sistemin açık kaldığı süreç içinde okuma yazma oranı, bilgi seviyesi, gelir seviyesi gibi tüm gelişmişlik belirtileri artmıştır ülkemizin.
ama ne olmuştur; "kızlar ve erkekler aynı sınıfta okuyor, orospu mu yetiştiriyor bu okul, kafirler" diye halk kışkırtılarak kapatılmıştır bu kurum.
ne olmuştur sonrasında; bu kuruma zıt olarak, imam hatipler açılmıştır.**
bu ülkenin bir daha göremeyeceği, her sene eğitim sisteminin daha da berbatlaştığı ülkemizin başından gelmiş geçmiş en iyi eğitim sistemidir.
ama kimine göre orospu, kimine göre kominist yetiştiren bu kurumlar kapatılmıştır ne yazık ki.
köy enstütülerinin en büyük özelliği toprağa dayalı uygulamalı eğitim yapılmasıdır.
her yöre kendi bölgesinin çoğrafi koşullarına bağlı farklı eğitim alır. her öğrençinin ensturuman çalması zorunludur. öğrenciler okullarını kurmak için boş arazilere giderler okullarının yapımında aktif rol alırlar yani işçiliğide onlara aittir. okullardaki öğrenciler yöreyi ekip biçmesini öğrenir. enstütüdeki ögrenciler dönüşümlü olarak tatile çıkarlar böylece enstitünün işlerini görecek mutlaka birileri olur. mutlaka her enstitü yıl içinde bir tiyatro yada dans gösterisi sunar. enstitüde
olan öğrenciler mutlaka kitap okur en az bir dili iyi derecede öğrenir. karma eğitim yapılır. şimdi diyceksiniz niye kapatıldı cevabı basit mezun olunca köylerde eğitim veren bu insanları toprak ağaları istemedi toprak ağalarından oy alan iktidar dp ve dönemin cumhurbaşkanı ismet inönü tarafından kapatılmıştır. ismet inönünün ölüm döşeğinde dediği enstitüleri kapatmak hayatımın hatasıdır sözü çok çarpıcıdır.
17 nisan 1940 gibi kurulmuş cumhuriyet tarihinin en büyük rüyasıdır.
hasan ali yucel ile birlikte projenin en önemli isimlerinden biri de ismail hakkı tonguç'tur.
kurulmasının amaçı savaş sonrası eğitim alanındaki açığın kapatılmasıdır..
1946*'ya kadar köylerdeki öğretmen açığını kapatan 16.400 kadın ve erkek öğretmen ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen yetiştirmiştir. mehmet başaran, talip apaydın, fakir baykurt ve mahmut makal gibi pek çok yazar ve aydın köy enstitüsü mezunudur.
Köy enstitüleri çıkış tarihi olarak mussolini - hitler faşizminin tarihine yakındır. Devletin toplumu tepeden aşağı örgütleme modeline uygun bir kurumdur. Duçe, Hitler sıfatlarının duyulduğu yıllarda türkiye'de de Milli şef sloganlarının varlığı rastlantısal değildir.
taha parla'nın doğrudan bu konuyu tartışan bir kitabı olması lazım.(Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye'de Korporatizm) bunun dışında yine onun, resmi söylemin kaynakları dizisinde de bu konu resmi söylev, demeç ve parti kararlarıyla tartışılıyor. bir de eski toplum ve bilim dergilerinde de bu konuyla ilgili çeşitli tarihlerde makaleler gördüğümü hatırlıyorum.
turkiye'de bir zamanlar gercek anlamda bilim yapilmasini saglayabilmis aydinlik egitim kurumlari. aradan o kadar sene gecmesine ragmen, koy enstitulerinin kapanmasina neden olan düsüncelere sahip karanlik fikirlilerin günümüzde hala varolmalari da üzücü. farkinda bir toplum yaratilmasini istemeyenlerin sevmedigi ve kapattirdigi cagdas egitim kurumlarini tekrar hayata gecirebilecek yeni bir hasan ali yücel in gelmesi dilegiyle...
Söyleşi toplantısında çıkarılacak bültende yer alacak konular konuşulurken, Köy Enstitüleri üzerine bir yazı yazmam istendi. Köy Enstitüleri gibi geniş kapsamlı bir konunun yarım sayfalık bir yazı içinde anlatılamayacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 da 3083 sayılı yasayla, Hasan Ali Yücel'in Bakanlığı' fikir babası ismail Hakkı Tonguç'un önderliğinde kurulmuştur. 1930 lar Türkiye' sinin nüfusunun % 80 nin den fazlası köylü olan, çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak bugün dahi bir çok ülkeye örnek olabilecek üretime dönük öğrenimi öngören eğitim kurumlarıdır. Başka bir deyişle Anadolu'nun aydınlanması idi. Köy çocuklarının alındığı bu okullarda amaca uygun olarak eğitildikten sonra geldikleri köylere donanımlı ( tarım, iş, sanat, sağlık ) öğretmen olarak gönderiliyorlardı.Köylülerin bu gibi aydınlanma sürecinden rahatsız olan toprak ağaları, Cumhuriyet karşıtları ve din istismarcılarının çıkarları bozuluyordu. Onlar için bu kurumların kapatılması gerekiyordu ve kapatıldı.
Eğer kapatılmamış olsalardı; gidilmemiş köy, okulsuz çocuk, işlenmemiş toprak, kullanılmamış su, aç- açık insan, işçileri sokaktalar da aç dolaşan kapatılmış fabrikalar olmazdı. Eğer kapatılmasalardı işçilerimiz yabancı ülke kapılarında iş aramayacaklar, aileler bölünmüş olmayacaklardı. En önemlilerinden bir tanesi de, bugünkü töre cinayetleri işlenmeyecekti. Son yıllarda üzerinde en çok durulan köy boşalmaları yaşanmayacaktı. Çünkü insan için gerekli olan hizmetler köyde üretilir olacaktı. Kapatılmamış olsalardı bu günkü özgürlük kavgaları yapılmayacaktı. Çünkü Köy Enstitüleri bir özgürlük ve özgürleşme eylemi idi.
Bir Köy Enstitülü olarak bu kurumların kuruluşunda ve yaşatılmasında emeği geçen herkese saygılarımı sunuyorum.
klasik okullarda koşullanmış kafalarla, kalıplaşmış bilgilerle köy enstütileri'ni değenlendirmeye kalkışanlarlar için şaşırtıcı gelebilir, ama bu stratejiler *, hatta daha da ilerileri enstitülerde uygulanmıştır. kapanışlarından kırk yıl sonra da konunun canlılığını sürdürmesi burdan kaynaklanmaktadır. *
chp'nin rejime adam yetiştirmek,farklı beyinler yetişmesini engellemek ve herkesi aynı tornadan çıkmış birer kalıp haline getirmek için ürettiği okullardır.
kemal tahir bozkırdaki çekirdek adlı eserinde çok fena kafa yapmıştır bu okullarla.engin ardıç'ın da bu enstitü(!)lere fena giydirmişliği vardır.
1. izmir iktisat Kongresinde kendini gösterir. Bu anlamda
izmir iktisat Kongresinde " liberal ekonomi" modeline uygun
olarak " faydacı eğitim" felsefesi benimsenmiştir. Bunun
kanıtı da, faydacı eğitim felsefesi fikrinin öncüsü John Dewey'in
Türkiye'ye davet edilmesidir. ( 1924) Dewey kalkınma için
gerekli eğitim hamlesinin başlatılmasını, eğitim hizmetlerinin
köye götürülmesi ile sağlanabileceğini belirtmiştir. Köye eğitim
hizmeti 1936 da başlamış ve bu tarih de 35.000 köyde ilkokul
yoktur. 16 Milyon nüfusun 12 milyonu köylüdür. Bunlardan
erkeklerin % 76.7 sı, kadınların ise % 91.8 i okur- yazar değildir.
ilk adım 1926 da Milli Eğitim Bakanı Mustafa Nejat tarafından
atılmış "Köy Muallim mektepleri " açılmıştır. Daha sonra 1936
da deneme amaçlı başlayan " Köy Enstitüleri" 1940 da yasallaşarak
Türk Eğitim tarihinde doğan reform olmuştur. 1942 de Hasanoğlan
Yüksek Köy Enstitüsü açılmış ve 1946 da sayıları 21 e ulaşmıştır.
Kuruluşu üzerinden 6 yıl sonra programları ve dersleri değiştirilmiş,
1950 yılında da kapatılma sürecine girip 1954 de kapatılmışlardır.
1950 den sonra " Marshall yardımı" nın gelişi kapatılma süreçlerinin
hız kazanmasına neden olmuştur. Bu yardım içinde "Köy Enstitüleri"nden
vazgeçilmesini sağlayan 12 kadar eğitim projesi vardır.
KÖY ENSTiTÜLERi'nin başardıklarını şöyle özetleyebiliriz:
- Yüzyıllardır biriken feodal toplumun üretim ve yaşam biçimini
ortadan kaldırmaya başlamıştır.
- Bilimsel ve felsefi anlamda laik eğitim başlamıştır.
- Feodal toprak rejiminin değişimi toprak ağalarının kendilerinin
ortadan kaldırılma tehdidinin hissetmelerine neden
olmuştur.
- Sanayi için eğitilmiş, nitelikli iş gücü oluşmaya başlamıştır
- Sanat, edebiyat, bilim teknoloji de olumlu beklentiler oluşmuştur.
- Atatürk'ün özlediği demokratik toplum ve kültür için kurumsal alt yapı
oluşmaya başlamıştır.
- Ataerkil toplumdan çekirdek aile toplumuna dönüş belirtilerini vermeye
başlamıştır.
- Ezberci değil, analitik düşünen- sorgulayan birey yetiştiren demokratik
ve üretici eğitim başlamıştır.
Bu bağlamda yukarıda yer alan özellikler statükoyu rahatsız etmeye
başlamıştır.
Köy Enstitülerini kuranlarda yıkanlarda statükolarını korumak ve
güçlendirmek için hareket etmişlerdir.
Bu emellerini gizlemek için de " Köy Enstitü"lerinin üzerinden politika
yapmışlardır.
Görüldüğü gibi, demokratik kültürden, bilim ve bilimsel düşünceden yana
olmayan her birey ve kurum " Köy Enstitü"lerinin ortadan kaldırılmasında
birinci derecede sorumluluk sahibidir.
devamı ise çok daha sakin olacak bence entrynin. çünkü sanırsınız bu ahlaksızlık(!) yuvaları kurulmadan önce türkiye toplumunun ahlakı çok üst düzeydi. sanırsın herkes 18 yaşından sonra evleniyor, kız çocukları okutuluyordu. ama yok bunlar geldi o nedenle şimdilerde 12-13 yaşındaki kızcağızlar başlık parası ile 30-35 yaşındaki herifin altına seriliyor. yok böyle bir şey! türk milleti bunları kabul etmez.
komunist yetiştirmek yerine, aksine devletçi, kemalist ideolojiye daha yatkın bireyler amacı taşıdığını düşündüğüm kurum. kız ve erkeklerin birlikte eğitim görmesi, günün koşullarında garip kaçmıştır, örneğin 68' gençliğine kadar amerika'da inanılmaz bir cinsel baskı vardır. tuvaletlerinde cenin bulunması hikayesi ise çok komik, işte tıp konusunda yeterli altyapısı olmayan insanlar konuşunca böyle oluyor, örneğin hamile kalan bir kız, dış etkenlerle çocuğunu düşürüyorsa, kızın kanamasını durdurabilecek, öğretmenler yada arkadaşları var mıdır? 14-15 yaşında hamile kalan kızların olduğu, son derece sağlıksız hamiliklerin gerçekleştiği bir ortamda, kızların sağlığı nasıl kontrol altında tutulabilmiştir? hamile kalan bütün kızlar, çocuklarını erken hamilelik döneminde çevrel etkenlerle düşürmüş müdür? dünyaya gelen çocukların bakımı nasıl sağlanmıştır? prematüre doğumlarda, köy enstitülerine küvez getirilmiş midir? bütün bu soruların cevabı yoktur fakat türk milleti bu enstitüleri hiç bir zaman benimsememişdir, o zaman türk milleti ya bu soruları soramayacak kadar aciz, bilgisiz ve kültürsüz yada ortada bir yanlışlık var.
emekli bir öğretmen olan babamın "ah o köy enstitüleri... hala içim yanıyor, hala." dediği mazide kalan değerli kuruluşlardır. kapatılmaları türk eğitiminin kapanmayan - kanayan yarasıdır.
anadolu çocuklarını evlerinden alıp, kızlı erkekli yurtlarda aynı yatakhanede yatırmak sureti ile nesil ile oynanan, tuvaletlerinde çocuk düşükleri bulunan ve asla türk milletinin sahiplenmedigi, özel üretim çiftlikleridir.
büyükbabamın mezunu olduğu eğitim kurumu. amaç gittiği köylere, sadece ilkokul öğretmenliği yapmayacak, fakat köylünün ihtiyaç duyduğu her türlü bilgiyi verecek insanlar yetiştirerek, köylerin kalkınmasını sağlayacak insanlar yetiştirmekti. bu öğretmenler, ağaçların aşılanması, su kanallarının açılması, gübreleme teknikleri, temel düzeyde sağlık bilgisi gibi bir çok bilgiye sahip insanlardı.
Bir gün büyükbabam ile eskiden öğretmenlik yaptığı bir köye gidiyorduk, okulu özlemiş, görmek istemişti. uzaktan köye yaklaştığımızda caminin minaresi gözüktü, oldukça bakımlı ve köye göre oldukça gösterişliydi. Büyükbabam "boşuna gitmeyelim, okul harap haldedir, üzüleceğiz şimdi" dedi, neden diye sorunca da, "bir köyde cami ne kadar bakımlıysa, okul o kadar haraptır" diye cevap verdi. gittiğimizde haklı olduğunu gördük, okul kapatılmış, yıkık haldeydi, çocuklar başka bir köye gidiyordu, okumak için. büyükbabam okulun bahçesinde ki ağacın dibine oturdu, "bunu ben ekmiştim" dedi. terbiyesinden ağlamadı, fakat gözlerinin dolduğunu hepimiz gördük.
biz ülke olarak, hiç bir zaman ibadetin evde de yapılabileceğini, fakat eğitim için okul gerektiğini anlamadık. böyle diyenlere komunist dedik, dinsiz dedik. oysa ki bu lafı eden büyükbabam, namazını kılan, orucunu tutan biriydi.
Biz, görevli bulunduğu bir köyde, oturup okulun haline ağlayacak kadar, vatanını seven insanları yetiştiren bir kurumu, komunist yetiştiriyor diyerek kapadık. aferin bize.