bu ülkenin kara bahtını değiştirmek için ortaya atılmış ve her doğru her iyi şey gibi bizi çok erken terk etmiş başımıza gelmiş en güzel kazalardan bir tanesi.
keman çalan bu kız kendisinden yıllar sonra dünyaya gelen bir çok hemcinsine göre oldukça şanslıdır. eğer bu proje devam etseydi 21. yy'da biz hala kardelenleri tartışmıyorduk. ya da eline kuran-ı kerim iliştirilmiş 9-10 yaşındaki bebelerin aklını bir örtünün altında görmüyor olurduk.
kapatılmaları bu ülkenin başına gelen en kötü şeylerden biridir.
şimdiki "biz neden böyle bir toplum olduk, hocam çok cahiliz ya, lafı anlamaz ki kalas" tarzı ve benzeri cümlelerin yegane temellerindendir bu enstitülerin kapatılması.
yandaş medyanın bazı liberal yalakaları tarafından çarpıtılarak sunulan ve kasıtlı olarak nazi almanyasındaki bazı uygulamalarla bağlantılandırılan, kapatılmaları bence ülke için ters yönde bir dönüm noktası olmuş eğitim kurumları. cumhuriyet döneminin halkevleriyle birlikte en olumlu icraatlarından biriydi. fakat ne yazık ki din sömürüsü ve demagojiyle iktidar olmuş demokrat parti ilk iş olarak çok yararlı olan bu iki kurumu kapattı. türkiyenin ileriye çevrilmiş yönünü geriye döndürdü ve ülkenin başı o tarihten beri sıkıntıdan kurtulmadı.
can yücel'in babası hasan ali yücel tarafından hayata geçirilen modern ilerici eğitim kurumlarıdır.komünist yetiştiriliyor diye kapatılıp yerine imam hatip liseleri açılmıştır.
dönemin zor ve olumsuz şartları dahilinde köylere öğretmen yetiştirme çabaları için kurulmuş okullardır. can dündar'ın köy enstitülerinin belgesel tadında anlatımı kitabının yanında hediye edilmektedir. tavsiye edilir.
kapatılmasıyla ülkemizin sorunlarının arttığı apaçık ortadır.3-5 kişinin Komünist yetiştiriyor diye ortalığı velveleye vererek kapatılan kurumdur.faydası özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında çoktu ve bu devam edecekti ki sevgili ülkemin sevgili yönetenleri(!) tarafından kapatıldı ve bence enstitülerin yokluğunu hala hissediyoruz.
bu ülkede hiçbir bokun içine siyaset karıştırmadan duramadığımızın kanıtıdır.
neymiş; orospu yetiştiriyormuş, kemalizmi yayıyormuş, batılılaşmaymış, şuymuş, buymuş... lan eğitim sisteminden bahsederken bile siyaseti işin içine katmasak olmuyor. ben bilmiyorum, nasıl kaliteli ya da nasıl dandik bir eğitim verildiğini. ama her ay 3 klasik bitirme zorunluluğu, pozitif bilimlere ek olarak zanaat öğretilmesi ve sanata eğilimi olan gençlere o konuda da eğitim verilmesi kötü bir şey mi?
aaa, yok ama. bizim görüşümüze tersse yeri yok bu ülkede. zaten şu an aynı şey de imam hatiplere yapılıyor.* katsayıymış, luymuş, buymuş, kaldırılsın imam hatipler, imam doktor istemiyoruz... şu an türkiye'de her kurumun bir görüşü var neredeyse, ve o kuruma bağlı olanlar o görüşü bilerek bağlanyorlar. o zaman nedne her dönemde bir kuruma böyle dil uzatılıyor? yok dinsiz yetiştiriyor? sana mı kaldı milletin dini? yok imam doktor? yine aynen; sana mı kaldı milletin dini? yok solcu yok sağcı? bölünmekte üstümüze yok ya, sonra da bu vatan niye gelişmiyor. kusura bakma ama senin bu kafanla zor gelişir zaten.
cebir edebiyat felsefe ve tarih çifçisine de lazımdır iş adamına da. bu bilimler insana doğru düşünmeyi, olaylara farklı açılardan bakmayı ve nihayetinde doğru tercihleri yapabilmeyi öğretir. yani çiftçi ne yapsın sokratesi diye düşünmemek lazımdır. zaten insanlar doğru düşünemesinler diye kapatılmışlardır.
bildiğim kadarıyla yazayım, yanlışım varsa düzeltin; ben editlemeye hazırım.
herkes Adnan Menderes'e kızıyor o kapattırdı diye ama şu nokta unutuluyor. köy enstitülerinin kuruluş amacı köylüye günlük hayatta kullanabileceği ve işlerini kolaylaştırabilecek konularda eğitim vermekti. daha sonraları sürekli tartışılmasıyla beraber köy enstitüleri cebir, edebiyat, felsefe, tarih gibi dersler vermeye başladı.
yanlış anlaşılmasın bilgi tabii ki güzel bir şey ama takdir edersiniz ki bunlar köylünün gündelik hayatında pek de işine yarayabilecek bilgiler değildi. yani hem madde anlamında hem içerik anlamında içleri boşalmıştı, itibar kaybetmişti ve kapatılması kaçınılmaz olmuştu.
öyle ki, 60 yılda bu halk müthiş bir aydınlanma yaşamış, bilinçlenme yaşamış, müthiş bir siyasi kültür kazanmış, müthiş çağdaş bir toplum olmuştur.
allah kapatanlardan razı olsun. hamd olsun.
the end of tariz sanatı.
şimdi hocu, adam gibi materyallerle gelseler eyvallah eleştirilsin vallahi fakat, birisi çıkmış demiş ki, "kazandığının yarısını varlık vergisi olarak bize versin" şimdi bu adam "varlık vergisi" kavramından haberdarsa eşek gibi anırırım. varlık vergisi yanlış bir uygulama olmakla beraber, her haliyle gayrimüslimlere yönelik bir vergidir. köy enstitüleriyle, köylerle alakası yok. adam elma ile eşek bokunu toplama işleminde kullanmaya çalışıyor. o dönemde mesela vergi listelerinde sadece istanbul'da tahakkuk eden verginin %93'ü gayrimüslim ve ecnebiler olarak sınıflandırılan kesimden alınmıştır. o dönem ülke çapında toplanan varlık vergisinin %70'inin istanbul'dan alınması da bu verginin gayrimüslimlere yönelik bir "yıldırma" politikası olduğunu gayet açık ve net ortaya koymaktadır. ayrıca, dönemin başbakanı şükrü saraçoğlu da, ilgili vergi kanununu şu sözlerle açıklamıştır;
"Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz."
hayır madem bilmiyorsun, sırf bok atmak için götünün yerine ağzını, ellerini, klavyeni kullanma arkadaş!
evet yukarda da dedik ya, sırf "kemalizm'e sallama" niyetiyle mükemmel örnekler vermiş arkadaşlar, toplumu bilinçlendirme, cehaletten kurtarma adı altında batılılaşmayı ve kemalizmi enjekte etme politikasıymış.
tamam hacım senin adamın geldi kaldırdı köy enstitülerini, ülkede 60 yılda cehalet kalktı mı? bilinçlenme maksimum düzeyde mi? demokrasiyi seçimden seçime gidip oy vermek dışında ne zannediyoruz milletçe? soruyorum arkadaş, soruyorum, bu ülkenin siyasi kültürü, "biz dededen ülkücüyüz" veya "ben babadan chp'liyim" değil mi? "komünizm" dediğinizde "tövbe de lan!" diyen bir siyasi kültürümüz var ulan hala? soruyorum, köy enstitüleri kaldırıldı da, 60 yılda düzen çok değişti de, düzülen hiç değişti mi? bu halk madem çok bilinçlendi de, kendisine karşı yapılan her şeye nasıl boyun eğip hala böyüklerimiz daha iyi bilir" zihniyetinde? şu son ötv zamları bir avrupa ülkesinde olsa neler olur hiç düşünebiliyor musunuz? ama biz sineye çekiyoruz milletçe müthiş demokrat olduğumuz için!
vel hasıl; bana bunlarla gelmeyin, resultante importante.
kapatılmaları ülkenin hayrına olmuştur çünkü halkı bilinçlendirme ve cehaletten kurtarma adı altında batılılaşmayı ve kemalizmi köylere götürmeyi amaçlayan dar bir kafanın projesiydi. köy enstitülerini kuran zihniyet bunları da kurdu: (bkz: çağdaş yaşamı destekleme derneği) (bkz: batı çalışma grubu)
marangoz olup evini tadilat falan etsin, köyün çeşmesini onarsın, akşamları da güzel cici kıyafetlerini giyip mutlu mutlu dans etsin, çocuklar neşe içerisinde klasik müzik eşliğinde saklambaç oynasın, kazandığının yarısını da varlık vergisiyle bize versin ki bizler şehirlerde yaşayalım ülkeyi kurtaralım. aman köylü köyünde kalsın, şehrimize gelip ayakkabısını kapının önüne çıkarmasın zihniyetinin tezahürü.
edit: köy entstitülerini kim kaldırmış bi bakıverin?
amerika'nın bizden çaldığı en önemli oluşumlardan bir tanesidir. şayet korku psikolojileri o dönemlerde bir şeyler eksiltmekse şu anda da pek bir farkları yoktur. truman ne yaptiysa bushta onu yapmistir, clintonda yapmistir, obamaya da yaptırılmakta. emperyalizmin esiri olmak zor be usta dedirten özlenen oluşumdur.
köy enstitüsünü bitirip kendi köyünde ya da kendi köyü yakınındaki bir köyde görev alan öğretmenin aylığı o zamanki para ile on-on beş lira kadar bir şey. okulu da köylülerin yaptığını göz önüne alırsanız devletin bu işe ayıracağı para en aza inmiş durumda idi. ancak devlet, köy öğretmenine bir tarla veriyordu. bu tarla, öğretmenin mülkiyetinde değildi. orayı öğretmen, öğrencileriyle birlikte ekiyordu, ürünü satarak kendine bir gelir sağlıyordu. demek dersler, yalnız sınıfta değil, bahçede de geçiyordu. bir iş eğitimi idi uygulanan. öğretmen yalnız okuma-yazma, tarih, coğrafya, yurt bilgisi öğretmekle kalmıyor, iş üzerinde de çalışıyordu öğrencileriyle. enstitüler üzerine güzel bir kitap yazmış olan fay kirby, bu kurumları 'okutmacılar'ın baltaladığını söyler.
yalnız onlar değildi baltalayıcılar; çıktığı enstitü ile ilişkisini sürdüren bu yeni öğretmeni nahiye müdürü de, kaymakam da sevmiyordu. okuma yaşına basmış, kız erkek bütün çocukların okula gönderilmesinde direnen öğretmeni, köylü de yadırgıyordu. ilkokula gidip de ne olacaktı çocuk. davar gütse anasına babasına daha yararlı olmaz mıydı? ağa, aydınlık kafalı öğretmenden kuşkulanmaya başlamıştı. çünkü bu 'enstitü' sorunlarını doğru enstitüsüne, enstitü müdürü, ismail hakkı tonguç'a, o ise ismet inönü'ye götürüyordu. ismet inönü, ismail hakkı tonguç'a, başı sıkıştığında, doğru kendisine gelmesini söylemişti.
savaş içinde idik; gerçi savaşa girmemiştik ama savaşın doğurduğu büyük bunalımı biz de yaşıyorduk. ateş sınırlarımızda dolaşıyordu. cumhurbaşkanı ismet inönü'nün, eğitim davasını böyle bir zamanda çözmeye yönelmesi hiç de boşuna değildi.
toprak kanununun tbmm'de görüşülmesi sırasında dört milletvekili buna karşı çıkmışlardı. demokrat parti'nin bu karşı çıkıştan kaynaklandığı bilinir. demokrat partililer, köylülerin köy okulu yapımında çalıştırılmalarını demagojik yoldan kullanarak chp'yi zayıflatmak, köylüyü kendi yanlarına çekmek istiyorlardı. evet, kentli, okulunu hazır bulurken köylünün bu işte yükümlülüğe koşulması haksızlıktı; ama bu eleştiri, eğitim davası için başlıca bir çözüm yolu göstermiyordu. nitekim sonuç, bu eleştirinin bir politika oyunu olduğunu ortaya koymuştur.
demokrat parti'yi kuranlar, chp içinden çıkmışlardı; fakat chp içinde kalanların bir bölüğü de köy enstitüleri'ne karşı idi. bunların başında reşat şemsettin sirer geliyordu.
durumu çok iyi bilen inönü, köy enstitüleri'ni görüp incelemek için, uzunca bir gezi düzenler, yanına reşat şemsettin sirer ile ismail hakkı tonguç'u da alır. gördükleri her enstitü'den çıkarken sorar reşat şemsettin sirer'e, "nasıl buldunuz?" diye. treni bir köyde halk durdurur. paşa'yı görmek isterler. ismet inönü trenden iner, köylülerle konuşur. o sırada reşat şemsettin sirer ile ismail hakkı tonguç da, trenin öbür yanından dolaşarak bu konuyu konuşmaktadırlar. reşat şemsettin sirer, "köylüyü okutmaktan amacınız nedir?" diye sorar. verilecek yanıt bellidir: "cahillikten kurtarmak için." fakat reşat şemsettin sirer, "ya.. okusunlar da gelip bizi kessinler mi?" der.
sonra tren kalkar; ismet inönü, yanındakilerle sofraya oturur ve düşünceli olan ismail hakkı tonguç'a, "ne düşünüyorsunuz hakkı bey?" diye sorar. ismail hakkı tonguç da, ad vermeden, reşat şemsettin sirer'le arasında geçen konuşmayı anlatır. ismet inönü, "keşke okusalar, yeter ki okusalar" demiş; "bizi kesmeleri önemli değil."
yakın tarihimizin başlıca siyasal dedikodularından biri, ismet inönü'nün, köy enstitüleri davasını, sıkışınca, yüzüstü bıraktığı konusudur. oysa ismet inönü, kendi partisi içinde azınlıkta kalmıştı. sağcılar güçlenmişlerdi. bunu gene ismail hakkı tonguç'un bir sözü ile doğrulayayım. işinden çıkarılmış ve mahkemeye verilmiş olan ismail hakkı tonguç, onu köy enstitüleri davasını boşlamakla bir gün bile suçlamaya kalkmadı; hatta şu sözü vardır: "onun şimdi başka işleri var"
köy enstitüleri'ne sağdan "komünist yuvaları" suçlamasının geldiğini biliyoruz. bugün sürüp gidiyor bu suçlama. ama o kurumlara soldan, daha da ağır bir yergi geldi. bir romancımız kemal tahir, köy enstitüleri'nin hitler'in buyruğu ile almanlar'ın gelmesine hazırlık olarak kurulduğunu söyledi.
düşünün 1950 li yılları anadolu da vals yapan keman çalan insanlar varmış. anadolu lan bildiğin anadolu yani. bir de yanına vals i koy. hiç mantıklı geliyor mu? tamam keman belki çalınmıştır. hepsini geçtim vals yapmak keman çalmak modernlik göstergesi değildir. yöresel oyun oynamak ve saz çalmak ne kadar modernlikse keman çalıp vals yapmak da o kadar modernliktir. benim bildiğim her köyde zaten davul olsun zurna olsun saz olsun illaki vardır. yöresel oyunlar da vardır. illa vals yapıp keman çalınması lazım ama modern olmak için. kendi kültürümüze karşı derin bir aşağılık kompleksimiz var. davul zurna ile modern olunur mu lan cahil.
herkes övmüş. ben de hızımı adım biraz daha ilerleteyim. açıldığı yıllarda bütün dünyada ilgi çeken okullardır. öyle ki bütün dünyadan köylüler bu okullara okumaya gelmişlerdir. aslında ilk uzay araştırmaları da burada yapılmıştır. amerika nın ay a ayak basmasının altında köy enstitüleri vardır. tabi amerika kapattırdıktan sonra bütün teknolojisini de çaldı. efedndim kapattılar işte şu güzelim okulları yoksa bugün süper güç abd değil bizdik. bize kapattırdılar sonra japonya almanya ingiltere fransa hemen bu sisteme geçti. onlar da köy enstitüleri sayesinde bu kadar gelişti zaten.
kuruluş amacı ile icraatleri arasındaki uçurum dolayısıyla vakt-i zamanında kapatılmış eğitim yuvaları.
hani buralar, bazı siyasi görüşlerin beleş propaganda amacıyla kullandıkları birer kale falan olmamıştır. sadece vals yapmayı, keman çalmayı, köylü halka ziraat konusunda bilgi vermeyi kendisine görev edinmiş insanlardan oluşuyordu. bu çok bilgili insanlar da kendi kafalarındaki düşünceyi empoze etmeye çalışmıyorlardı falan... bu kurumlar dünyanın çiçek bahçesiydi falan, mucizelerdi... ama hiç sebep yokken, dönemin ilgili siyasileri kendi çıkarları için başkalarının çıkarlarını baltalayıp kapattılar bu ilim-irfan yuvalarını... çok özlüyoruz sözlük, öyle böyle değil! daha niceleri üzerinde baskı kuracaklar ve kendi sahte krallıklarını ilan edeceklerdi... üzgünüm.
anadolu'nun bir ovasında vals yapan, keman çalan çocuklar vardı bir zamanlar. işte onlar bu okulun öğrencileriydi. o güzel insanlar anadolu'nun ücra yerlerine ışık götürdüler. yarasalar çekemedi bunları. kaçıştı yemekleri, sömüremediler. ve ışığı söndürdüler.
kazım karabekir paşanın köy-şehir uçurumunu daha da derinleştireceğine inandığı eğitim yuvaları.
aralarında celal bayar, adnan menderes, fuat köprülü gibi isimlerin bulunduğu demokrat partililerin mecliste onay oyu vermedikleri eğitim yuvaları.
ismet inönünün sonsuza dek sadakat sözü vermesine karşın kendi iktidarı uğruna kapadığı eğitim yuvaları.
"köy enstitüleri, yarım kalmış bir mucizenin, bir büyük hayal kırıklığının hikayesi..." (bkz: can dündar) *
Kadın kısmısıyla erkek adam aynı mektepte yatar kalkar mı? diyen zihniyetin kapattığı ilk ve tek DEMOKRATiK ÖZGÜR NiTELiKLi sistemdir. Güzel bir anı ; Enstitüyü dönemin cumhurbaşkanı öğle yemeğinde ziyarete gelir. ismet Paşanın tabldotunda öğünün yiyeceklerinden farklı yiyecekler vardır. Haftanın sonunda eğitimcilerler öğrenciler bir araya gelerek toplantı yaparlar ve öğrenciler Neden ismet Paşaya farklı öğün çıktığını sorarlar. Hocaları ismet Paşaya farklı öğünün çıkmasının sebebinin hastalığından ötürü olduğunu ve perhiz öğününü kendisinin getirdiğini anlatırlar. Şu an olan nedir cumhurbaşkanı herhangi bir okulu ziyarete geldiğinde (yada herhangi mühim(!) kişi) yapılanlar neler? Kırmızı Halılar Halil ibrahim sofraları? Varın siz düşünün gerisini....