Sizin köyleri bilmem de, bizimki bildiğin Elf diyarı. Ormanı, denizi, sonbaharda sarı yaprakların kışın da karın örttüğü toprağın üstünde gezinen atlarıyla hayal ettiğimde çim ve çiçek kokusu, kuş cıvıltıları sarıyor etrafımı.
Hatırlattığı için başlık sahibine teşekkürü borç bilirim.
Müge anlı'larda esra ceyhan'larda gördüklerimiz ve son olarak Bu narin meselesiyle birlikte kimin eli kimin cebinde kimin siki kimin götünde belli olmayan bir ortam.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/2375858/+
yeşilliğin ortasına nereye gittiği bilinmeyen merdiven basamakları olarak dökülen betondur kimi zaman.
insanı ister istemez düşündürür "hangi aklı ziyan yeşilliğin içine etmiş acep?".
Buzağının peşinden Kardeşimle beraber Dizlerimize kadar bataklığa girmemiz, çıktıktan sonra eve gelip üstümüzü değiştirip bu defa babaanneme yakalanmamak için çeşmede buz gibi suda kıyafetleri yıkamamız… tabiki akabinde ben hasta olmuştum cjjd. Şimdi derede o kadar su yok ki, o bataklık bile kurudu lan…
Sikko sikko dedikodu peşinde koşan tatlı su kurnazlari geliyor.
Eskiden oldukça nitelikliydi köylü dediğimiz insanlar. Yada benim denk geldiklerim. Toprakla gerçekten ilgilenen kişilerin sabır, yaklaşım olarak. Ir ermislik edası hissederdim.
Çoban ve sürüsü karabaş köpeği.Kuzine sobanın közüne atılan patates.Üzerinde kaynayan tencere.Başasından siyah duman yükselen kulübe.Dışarıda duran tuvalet.Sis ve pustan tepesi görünmeyen dağ.iki dağın arasında akan dere ve onun sesi.Çok uzaklardan uluyan kurt çakal vs hayvanın sesi.Tavuk horoz.Kapının önünde mayışmış halde yatan kedi veya köpek.
istanbul...
bir arada yaşama sorumluluğu olmadan ve kent kültürünü edinmemiş milyonlarca insanın bir arada yaşama-sürü güdüsüyle yaşadığı sıradan bir hindistan şehrinden öte geçmemiş dünya'nın en büyük talan edilmiş köyü.
ne mimari bir estetiği kaldı ne de silüeti kaldı. betona gömülmüş rant çamuru olan şehir. ne islam, ne hristiyan, ne türk, ne roma, ne de bizans kültürüne artık sahip olmayan adeta çorbaya dönmüş ve yozlaşmış binalar ile bu şehirde ki insanlar.
artık orhan veli'nin dediği gibi...
artık istanbul'da yaşanan "istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
istanbul'u dinliyorum." yaşanmıyor bu şehirde.
şimdi bizim yaşadığımız ve bizden sonrakilerin yaşayacağı durum"nereye getirdiğimiz ne hale soktuğumuz istanbul'u görüp de kusmamak için gözlerimizi kapatıyoruz" halindeyiz.
dedikodu erkek kadın farketmez. mesela köyde camiden çıkan amcalar köy meyda nına oturup siyaset ten konuşurlar sonra dedikoduya başlarlar şu araba almış parayı nerden bulduysa şunun kızı kaçmış.
birde kimlerdensin sorusu devamında yaşın kaç evli misin okudun mu cart curt sorular. sonra emminle konuşuyor musunuz niye gitmiyorsunuz diye laf almaya çalışma. biz buna lafcılık diyoruz.