Köprülü Mehmed Paşa, Osmanlı tarihinin en sarsıntılı döneminde iş başına geçip, 35 yıl devleti başarıyla yöneten Köprülü soyundan gelmiş, büyük sadrazamlardan ilkiydi. Samsun'un ilçesi Vezirköprü'de doğdu. iktidarının ilk yıllarında çok fazla kan dökmüş olmakla beraber, memleketin içinde bulunduğu karışık durum, yaptıklarına hak verilmesini sağlamıştı. Padişahla anlaşarak yaptığı akit sonrası 75 yaşında sadrazam oldu.
Devletin iç işlerini düzenledikten sonra, güçlü bir donanma oluşturarak Çanakkale ağzını tutmuş, Venedik deniz kuvvetlerini yenilgiye uğratıp boğazı açmıştır. Bozcaada ve Limni'yi kurtardı. isyan eden Erdel Beyini yola getirdi. Anadolu'daki Abaza ayaklanmalarını bastırıp, vilayetleri gözü dönmüş zorbalardan temizleyip iç düzen ve güvenliği sağladı. Bütçe sorunlarını ele alıp, bu konuda yolsuzluğu görülen kişileri ortadan kaldırdı. Avrupa devletleriyle yeni bir savaşa hazırlandığı sırada, 1661'de Edirne'de öldü. Vasiyeti gereği yerine oğlu Fazıl Ahmet Paşa getirildi.
has odaya alınıca ulen padişahın niyet kötü beni içoğlan yapacak, ne yapsamda götü kurtarsam, diye düşünürken birden kafasında bir ampül yanmış. ama bu bildiğiniz a.q. partisi ampülü değil. maliye ile uğraşmaya karar vermiş. gel zaman git zaman valide sultanın telkinleriyle zadrazam olmuş, devlete faydalı işler yapmıştır. hem kendi malını kurtarmış hemde devletin malını. ama nerden bilsin zavallı adam gün gelecek devleti devşirmeler yıktı diye ders kitaplarında yazacak. gider içoğlan olurdu
Büyük vezir köprülün görevi kabul etmeden önceki şartları
1-her ne teslis edersem aksi emredilmeye, yerine getirlimesi kabul edilmesi,
2-aşağı ya da yukarı mertebede her türlü memuriyet için hiçbir yerden “sevk ve şefa’atle bana baskı yapılmayacak, böylece ben devlete en yararlı kişileri hizmete alabileyim,
3-Tüm kardaşının bir nedeni de şudur: Vezir ve vekillerden birini, güveniniz veya rüşvet dolayısıyla ortak yapmayın, böylece benim iktidarımın bağımsızlığına halel vermeyin,
4- Hakkımda kötü şeyler söyleyen münafıkların dedikodusuna kulak asmayın. Çünkü herkes bir pay alma peşindedir, herkesi memnun etmek mümkün değildir, bu yüzden makama gelenlere karşı haset ve düşmanlı duyanlar çok olacaktır.
Ahmet Refik'in, Köprülü Mehmet Paşa'yı anlattığı kitabında, Paşa'nın altı yıllık sadrazamlığı sırasında "giderdiği" insanların sayısının birkaç bini bulduğunu yazar.. Şeyhler, müftüler, yeniçeri ağaları, valide sultan gözdeleri.. Hemen herkes payını alır bundan. Yazık edilenler arasında şair Vecdi de vardır. Girit Serdarı Deli Hüseyin Paşa ile Limni Fatihi Topal Mehmet Paşa da unutulmamıştır!.. Köprülü'nün öfkesinden Fransa Elçisi Jacques Le Hay de kurtaramaz paçasını. Bu öfkenin başka bir nedeni de vardır. Le Hay, Köprülü sadrazam olduğu vakit, bu görevin uzun sürmeyeceğini sanmış ve sadrazamlara verilmesi gelenek haline gelmiş olan armağanları ondan esirgemiştir. Gerçi Köprülü'nün gidici olmadığını anladığında onun huzuruna koşmuştur ama, Köprülü elçiyi pek soğuk karşılamıştır..
Köprülü, kısa bir süre sonra, Kandiye'deki Venedik kaptanından elçiye gönderilen şifreli bir mektubu bahane ederek önce elçinin oğlu Vantoulet'ye güzel bir sopa çektirmiş, sonra da elçiyi zindana attırmıştır.. Le Hay, Köprülü'ye, "Ben şifre bilmem ki," diye karşılık vermemiş olsaydı belki vartayı atlatacaktır; ama büyükler kendi düşüncelerine ters düşen sözlerden hoşlanmadığı için, Köprülü de buna çok kızmıştır..
Fransa Kralı 14. Louis, elçisine yapılan hareketi incelemek üzere Blondel adında birini Sultan "Avcı" Mehmet'e gönderdiği vakit, Köprülü onu padişahla görüştürmez. Böylece Blondel, Köprülü'nün sadrazamlıktan alınmasını isteyen Fransız notasını veremeden geriye döner..
Köprülü'nün Fransa elçisini aşağılaması bununla da bitmez. Elçi, bir gün Köprülü'yü memnun etmek için ona 14. Louis'nin ispanyollara karşı elde ettiği zaferden söz açınca, Köprülü şu karşılığı verecektir: "Kelp (köpek) hınzırı, hınzır kelbi dalamış, neme gerek. Asıl, padişahımızın işleri yolunda gitsin, ben ona bakarım."
Osmanlı'nın o yıllarda Fransa'ya böyle davranışlarda bulunmasına karşın Fransa'nın fazla tepki gösterememesinin nedeni; Mekke ve Medine'ye yakınlığı dolayısıyla Hristiyan gemilerine kapalı tutulan Kızıldeniz'in Fransızlara açık bulundurulmasıdır..
(SALÂH BiRSEL, "Şiir ve Cinayet", SEL Yayınları, 1975).