(bkz: adrenalin).
Köpekler senin salgıladığın hormonun kokusunu alıp kendilerini tehlikede gördükleri için saldırıya geçerler sakin ve Güleryüzle gözlerinin içine baksan aslında olmayacak bir korku.
the breed filmini çocukken izledikten sonra oluşmuş korkudur. star tv vermişti o zamanlar.
ıssız adaya tatile giden kızlı erkekli bir grubun başlarına gelenleri anlatıyor. ada da genetiği ile oynanmış köpekler vardı. böyle aniden ''hav haavv'' diye çıkarlardı. elimdeki süt kutusunu sıkıp pipet yardımı ile üzerime akıtmıştım korkudan.
Hiiiic olmamasi gerekendir. Hayvanlar insanlardan daha merhametli. Sirf havlarken cikardigi ses cok yuksek diye irrite oluyoruz bence. Onlarin da konusmasi o ama. Belki seni cok seviyom diyordur.
Zaten iki yumusak tatli sesle konusunca hemen yanina gelip sevdiriyorlar kendilerini. Hele o bakislari hangi insanda var.
yaşadığım korkudur.
nedeni gelince de anlatayım...
yıl 2005...
ortaokul yılları, yaz tatili.
evimizin karşısında askeriye var.
her yaz tatili mahalleden arkadaşlarla yaptığımız aktivitelerin arasında öyle bir tanesi var ki gerilim/aksiyon dolu....
bu aktivitenin yapılmasının başrolü bir ağaç ve o ağacın üzüm salkımına benzer, yumuşak dokulu, her salkımında 15-20 tane çiçek gibi yenilebilir taneler barındıran meyvesi...
hepiniz görmüşsünüzüdür askeriye bahçelerinde veya başka yerlerde. yazın ortasında üzerine kar yağmış gibi yeşil dallarının arasında beyaz bulutlar gibi gözüken bu ağacı.
neyse velhasıl-ı kelam...
bu ağaçlar askeriyenin duvarlarının hemen dibinde duruyorlar.
duvarlar tel örgülü...
duvarın öbür tarafından çeşitli tekniklerle bu meyveleri almaya çalışıyoruz.
kalın ipleri içinden geçirdiğimiz yuvarlak demir ruloları ağacın dallarına sallıyoruz.
kenetlendikten sonra ipi çekip dalı kırıyoruz ve aşağıya düşürüyoruz ve aramızdan birkaç kişi tellerin arasından geçip askeriye bahçesine giriyor ve bu dalları bize veriyor.
sonra mahalleye bu dalları, gece yarısı eve gelen alkolik nezaketiyle götürüyoruz. mağara zamanları avladığı hayvanı eve getiren ilk insanların havası var. mahallenin ziyafet noktasına bırakıyoruz ve arkadaşlar bi güzel afiyetle yiyoruz.
kalabalık bir grupla gittiğimiz o gün...
askeriye artık bizden bıkmış olmalı ki her an bizim duvarları geçme ihtimalimize karşı askeriyenin girişine 2 tane albay arabası tipi cip ve köpek konuşlandırıyor.
biz çekiniyor muyuz? hayır...
en güzel aktivitimize ne engel olabilir ki büyümekten başka?
gerçi büyüdük ve bu aktivitemiz de bitti.
neyse, kalabalığız mahallenin silahşörleri toplandık.
alet erdavatı hazırlıyoruz. küçük salakça planlar yapıyoruz. mad max fury road filminde gibi hissediyoruz.
yürüyoruz ve yürüyüşümüz dillere destan...
en önde ben...
askeriyenin girişinde hareket var görebiliyoruz.
aslında gitmeyebilirdik o gün ama tam da ağaçların en güzel açtığı günlerden biri. o meyveleri yemesem çocukluğumuz utanır gömer yüzünü yaşlanmalarınıza.
neyse gidiyoruz vardık askeriye duvarlarına.
salladım ipi ve en güzel dala kenetledim ipimi.
çektim ve kırıldı o güzel meyveli dalı.
tellerin arasında hamza diye bir arkadaşı gönderdik içeriye.
salak hazma, askeriye bahçesinde atıştırmanın sırası mı?
ekmek bekleyen arkadaşlarını unuttu pezevenk.
bir düdük sesiyle irkildik. nöbetçi askerler!!!!
kavgada en çok gürleyen ama kavga başlar başlamaz görünmezliği icat eden arkadaşlarımız varmış. hainler...
ben ve birkaç kişi kaldık. o ağaç dalını almadan gitmemeye kararlıyız.
hamza dalı bizim tarafa attı.
tellerin arasından geçmeye çalışırken kazağı tellere takıldı. uçurtmamız yok allah’tan. kazak takıldı.
hamza’yı kurtarmaya çalışırken ikinci düdük sesi ve ardından köpek havlama sesleri...
hafiften tırsmaya başladık.
ne olduysa o birkaç dakika içinde oldu. askeriyenin kapıları açıldı ve düdük ve siren sesleri ve köpek havlamaları...
dalın en değerli parçasını hemen kırıp ellerime alıp koşmaya başladım... ev ile askeriye arasında 100 metre var.
eve varmak üzereyim nefes nefeseyim.
ve o lanet parke taşı...
yıllardır orada uslu duran o parke taşı o gün bir ibnelik yapmaya karar vermiş gibi tavşan gibi kafasını kaldırmış yolun ortasında beni bekliyor.
arkama baktım bir an.
denizden çıkan şahin k yüz ifadesiyle 2 tane köpek gördüm. anammmm... içeriye doğru sıçmak nasıldır o an anladım.
önüme dönemeden ayağımın takıldığı o parke taşına sadece ayağım değil bütün çocukluğum takıldı.
mahalledeki en janti çocuğun bütün karizması takıldı.
yerlerdeyim. dizim kanamış çocukluğum kanamış.
elimden düşürdüğüm o ağacın dalı mayhoş bir ifadeyle boynu kırık duruyor arkamda.
kalkmaya çalıştım.
önümde ise son raundda yere düşmüş boksöre ayağa kalkmasını söyleyen eğitmen koç gibi arkadaşlarım beni izliyor.
“hadi hadi” der gibi çağırışlarını bastıran kalın bir ses duyuldu.
tam kalkmaya çalışırken sırtıma patilerini koyan o siyah benekli köpek ve havlaması.
sanki “bir daha görmeyeyim seni” der gibi saçlarımı yaladığını hissettim ve sırtıma patileriyle vurduğu iki dokunuş...
uyarısını yapmış ve geri dönmüştü.
dönerken o ağaç dalını sağa sola dağıtması da yaptığım güzel chicken fajita'ya tuz dökerken tuzun kapağının düşüp bütün tuzun yemeğe dökülüp mahvetmesi gibiydi.
köpek gittikten sonra hemen eve koştum. içeri girdim.
üstümü değiştirdim ve banyoya koştum.
olayın şokundayım hala ve banyoda öylece tabureye oturup hayatı sorguladım.
o gün bugündür köpeklerden korkarım. evet belki o köpek dostane yaklaştı ama çocukluk travması işte, çocukluğum laf anlamıyor.
Merhaba,
Modern yaşantımızda insanoğlunun asırlardır yoldaşı olmuş evcil dostlarımız köpekler ile karşılaşmamız maalesef ki yeteri kadar olmamaktadır. Bu nedenle de köpeklere karşı yaşanmışlıklarımızdan daha çok duyduklarımız ile hareket etmek zorunda kalabilmekteyiz. Kopek korkusunu ile başa çıkabilmenin en iyi yolu yavru köpek beslemek ve onlar ile iletişim kurmaya çalışmaktan geçer.
Bursa Köpek Çiftliği https://www.kopekkulubu.com