Neden ben? diye düşündü Mert. Hep bana mı oluyor hissi gitgide aklını kurcalıyordu. Yine yalnız geçirilen buhranlı bir günün ve yorgun bir bedenin hüznünde boğuluyordu. Sessizlik ise yoldaş oluyordu dibe vurmuş olduğu hayatında. Tüm düşünceleri ve hayatındaki insanları geride bırakıp kafasını toplamak adına memleketine kaçma kararı aldı. Sabahtan biletini almış, kaçıp kurtulmak adına akşamki otobüsün yolunu gözlüyordu. Her zamanki saçmalığıyla bir günü daha torbaya koymuş ve otobüs saatini etmişti. Otobüsün hareket etmesini beklerken Bursa şimdiye kadar gözüne hiç bu kadar kötü gözükmemişti. Düşünceler silsilesinde kaçıp kurtulmak ve sadece kafasını dağıtmak istiyordu. Sadece bir tutam huzur arıyordu.
Kafasındaki onlarca düşüncenin oluşturduğu denizde boğulmak üzereydi. Boş boş otobüs camından el sallayan, öpücükler gönderen insanlara bakıyordu. Onların onda biri kadar mutlu olmadığını anlaması uzun sürmedi. Kendisinin Bursadan ayrıldığını fark edebilecek biri bile olmaması düşüncesine gülümsedi. Kafasında bu düşüncelerle boğuşurken, birden bir ses gözlerinin içine gülümseyerek Pardon burada oturursam sizin için problem olur mu? dedi. Mert bir anlam veremedi duruma, kendine bile açıklayamadığı nasıl? sorusunu sorarken ve bir yanlışlık olmalı tümcesini kafada bertaraf etmeye çalışarak hafif kısık bir sesle tabii ki diyebildi. Yalnızlığın içinde kopan fırtınalardan dalgalanmış denizine gitmemek üzere demir attığını düşünürsek, böylesine güzel bir kızın yanına oturması bile heyecanlandırmıştı genci. istese bu kadar güzel ve güler yüzlü bir kızla yan yana koltuklarda oturamazdı. Bu garip durum bile hayatında uzun zamandır güzel giden ender şeylerden olmuştu. Heyecanını dizginleyip kendisine soruyu sormakta buldu çareyi;
+Affedersiniz, şaşkınlığımı mazur görün ama otobüslerde bir bayanı erkek yanına vermezler diye biliyordum, bir yanlışlık olmasın diye uyarayım istedim.
- Ya kusura bakmayın aslında bileti okuldan arkadaşım almış ancak son dakikada işi çıktı, bilet yanacaktı, biletini gidebilecek birilerine bırakmaya çalışıyordu ve ben de Bursada çok sıkılmıştım, şansımı denemek istedim.
+Anlıyorum, host peki sorun çıkartırsa?
-Açıkçası siz durumdan muzdarip değilseniz ben de sorun etmiyorsam muavini de ayarlayabiliriz diye düşündüm.
+Merak etmeyin, madem bu kadar canınız sıkılmış ve izmir hasreti çekmişsiniz elimden geleni yaparım.
Bu sözüne karşılık güzel kızın gülümsemesiyle kendinden geçmişti. Kalp atışlarını duyacak diye çok korkuyordu. Heyecanlanmıştı, elleri terlemeye başlamıştı. Birisine daha ilk görüşte böyle duygular hissetmeyeli epey bir zaman olduğunu düşündü. Heyecanı dışarıdan görülüyor ve herkes kendisiyle alay edecek zannediyordu. iyice afallamıştı. Ancak bu Mert değildi. Konuşkan, cana yakın olması lazımken her zamanki Mert olması gerekliyken garip gurup kolunu dahi nereye koyacağını unutmuş bir adam görüntüsü çiziyordu.
Otobüs yola koyulduğunda muavini de durumdan haberdar edip, ayarlamışlardı. Otobüsün tam dolu olması da Mertin işine geldi ve güzel gülümsemeli kızın yanından ayrılması için hiçbir sebep kalmamıştı. Koyu bir muhabbete daldılar. Mert konuştukça açılıyordu, açıldıkça uçuyordu, uçtukça yanındaki tanımadığı kıza bir şeyler hissediyordu. Kıvırcık saçlar, beyaz ve saçlarına orantılı yuvarlak yüzü, boyu, posunu bir kenara bırakıp sadece dikkatli bakışlarında göz bebeklerini okşayışını hissedebiliyordu.
Normalde her zaman sıkıldığı ve 5 saatin nasıl geçeceğini önceden düşündükçe afakanların bastığı izmir yolculuğu, artık bitmesin istiyordu. 2 gün, 3 gün. Otobüs nereye götürürse götürsün giderdi. Artık isteğinin izmire gitmek değil o güzel gülümsemeyi bırakmamak olduğunu fark etti. Uzun konuşmalarda adının Yelda olduğunu öğreniyordu. Mert, o güzel gülümseme ve sesle resmen dans eder gibi konudan konuya atlıyordu artık. Üniversite, izmir, fakülteler, bursa, daha hatırlamadığı onlarca konuda kahkahalar eşliğinde hayatının en güzel zamanlarını bir otobüs yolculuğunda yan koltuğundaki tanımadığı biriyle geçireceğini asla düşünemezdi.
Otobüs izmir otogarına yaklaşmaya başlamıştı. Mert izmire geldiğine ilk defa bu kadar sevinememişti ve ondan ayrılacağına üzülüyordu. Bu durum ister istemez kendisini daha da salaklaştırdı. Bir şekilde telefon numarasını alması gerekliydi başka türlü bir daha nasıl görebilirdi? Utana sıkıla da olsa cesaretini topladı;
+Teşekkür ederim çok güzel bir yolculuk oldu sayende.
-Evet ya ben de çok eğlendim. Teşekkür ederim hoş sohbetin için.
+Asıl ben teşekkür ederim. Koltuğu paylaşamayacağım, yanı olmayan bir amcayı beklerken seninle tanışmak gerçekten en güzel sürprizlerden biri oldu benim için.
-Aslında ben de tanımadığım bir adamın yanına oturacağım için korkuyordum. iyi ki benden önce oturmuştun çünkü kaba, saba birini görseydim otobüse binmeyip, terminalden geri dönecektim itiraf edeyim.
+Kaba saba görünmemeyi iltifat olarak kabul etsem mi bilemedim? Bu güzel sohbetin kesilmemesi için telefonunu istesem senin için sorun olur mu?
-Tabii ki. Hiç sormayacaksın sandım. Korkmaya bile başlamıştım.
Mert artık tamamen uçuyordu. Son sözleri hiç sormayacaksın sandım cümlesinin kelimeleri aklının havuzunda bir batıp bir çıkıyor ve aklını kurcalıyordu. Nasıl da ayaklarını yerden kesmişti resmen uçuyordu. Telefonunu aldıktan sonra güzel gülümsemeli kızı günlerce aklından çıkaramayacağını biliyordu. Ne zaman aramalıyım acabanın planlarını daha oracıkta yapmaya başlamıştı. Yeldanın babası aradı, gelmişti ve C kapısına gitmesi gerektiğini söyledi güzel gülümsemeli kız. Ve ana kapıya doğru baktığında babası yakındı ve onları görebilirdi. Hiç ayrılsın istemese de numarasını alelacele alabilmişti. Bu bile Merte yetti. En azından onu bir daha görebilme fırsatı elindeydi.
Kız uzaklaşırken Ben sana mesaj atar kendi numaramı da yollarım yarına kadar diyebildi anca. Hızlı adımlarla uzaklaşan kızdan tamam sakın unutma görüşürüz lafını işitebildi. Otobüs yolculuğu gibi Mertten ayrılması da bir anda olmuştu.
Numarasını alır almaz gecesine mesaj atası vardı. Ancak bu kadar da üstüne düşüyormuş gibi görünüp kendinden soğutmak istemedi. Her gün her dakika mesaj atası vardı, bir merhaba yazabilmek için resmen kendisiyle kavga ediyordu. Ve 2. gün geçmeden cesaretini toplayıp saçma bir merhaba ben mert hani şu otobüsteki çocuk mesajı attı. Telefonunu vermediği için ilk başta kendini tanıtmak zorunda kaldı. Ancak ters giden bir şey vardı. Mesaj iletilmedi. Telefonu kapalıdır herhalde deyip, gece olduğundan ararsa rahatsız edeceğini düşündü. Ertesi günün sabahında yataktan kalktığında yüzünü bile yıkamadan aklına gelen ilk şey mesajdı. Karanlık ve iç karartıcı bir güne mesajın hala gitmediğini görerek uyandı. Sanki havanın durumu hayatının pastel bir çalışması gibiydi. Bir mesajın gidip gitmemesine umut bağlayacak, hayaller kuracak bir yapıya bürünmüştü. Bir otobüs yolculuğundan önce ve sonra farklı bir Mert olmuştu. Mesajın iletilmemesi üzerine arayayım ne olacak ki telefonumu hem vermemiştim telefonumu kaydet bahanesiyle aradım derim diye kendine telkinlerde bulunuyordu.
Kaydettiği numarayı aramaya koyuldu. Telefona çıkan kadının yanlış veya eksik bir numara çevirdiniz sesiyle irkildi. Numaraya baktığında bir numarası eksikti. Telefona bakakaldı. Bir numaraya baktı bir de kaybedilen yeni hayatına baktı. Heyecandan ve sinirden terlemeye başlamıştı. Son hanesine 10 rakamı da ekleyerek bir daha aradı. Çıkan her kişiye Yeldayı sordu, hepsine pardon yanlış numara demek zorunda kaldı. Böylesine bir hatayı nasıl yapabileceğini kendisine soruyor ve sinirleniyordu. O sabah olabileceğini düşündüğü tüm kombinasyonları denedi, olabilecek numaraları çevirdi. Hiçbirinde yakalayamamıştı beklediği, istediği kişiyi. O akşam ayakları yere değmediği için Yeldanın söylediği rakamları da tam hatırlayamıyordu. Babası gelecek diye heyecan ve aceleyle numarayı tam alamadığını bile fark edememişti. Yanından ayrılmayan kötü şansın kendisine en büyük kazığı attığını yeni yeni fark ediyordu.
Bir hafta sonra üniversiteye geri döndü. Yelda otobüsteki uzun konuşmalarında muhasebe okuduğunu söylemişti. 3-4 gün boyunca kendi fakültesinin dersleri yerine muhasebe derslerine giriyor, gözüne kestirdiği herkese isimle Yeldayı tanıyıp tanımadığını soruyordu. Artık o kadar çok kişiye sordu ki herhalde iktisadi ve idari Bilimler Fakültesinde deli gözüyle bakılıyordu. Ancak fakültenin bir dezavantajı vardı. Ders devam zorunluluğu olmaması ve bu yüzden milletin birbirini tanımaması, Mertin kısa süren mutluluğuna limon sıkıyordu. Anca 1 hafta sonunda ümidi kesmişti. Mutlu olmanın kendisine haram olduğunu düşünmeye bile başlamıştı.
Mert bir otobüste hayatına kısa süreliğine giren ancak büyük izler bırakan güzel gülümsemeli kızı unutabilmek için çok çaba sarf etti. Ve uzunca bir süreden sonra kendi hayatına bakmaya başlayabildi. Bu zaman zarfında hayatına giren çıkan bayanlarda bile o güzel gülümsemeyi arar olmuştu. Artık iyice kendisine böyle bir saplantıda kaldığı için kızıyordu da. Ancak iş stresi ve hayatın cilveleri zaten kendisini de zihnini de fazlasıyla yoruyordu.
*****************
Mert, Yoğun ve stresli geçen günlerin birbirini kovaladığı ve hayatının en iç karartıcı günlerinin doruk noktalarında gezindiği zamanlarda arkadaşlarının ısrarlarıyla iş çıkışı birer bira içmeye mekana geldi. Bursanın en soğuk ve ayazlı bir kış gününde dışarıya çıkmak bile delilik kabul edilebilirdi. Ama kafa dağıtmak ona biraz olsun iyi gelmişti. Ta ki 3 ötedeki çapraz masaya gözü ilişene kadar. Yüzündeki gülümsemesi hiç değişmemiş o otobüsteki kızı görmüştü. Üzerinden neredeyse 1 yıl geçmişti. acaba beni hatırlar mı ki? diye düşünmekten kendini alamadı. Kız onun ulaşılmazı olmuştu ve saplantı derecesinde hevesi kursağında kalmıştı. Mert ister istemez heyecanlanmaya başladı yeniden elleri terlemeye ve kalbi çarpmaya başladı. Arkadaşlarının gülüp eğlenmesine katılamıyor gözlerini Yeldadan, otobüsteki kızdan alamıyordu. işte tekrardan görüşebilme fırsatı karşısında duruyordu. Kendisini neden aramadığını sorduğunda salaklığını nasıl anlatacağını ve bunu nasıl eğlenceli hale getireceğini düşünmeye başlamıştı. Onu yine güldürebilmek ve gülüşünde boğulmak için eline bir fırsat daha geçmişti. Belki de kader bu sefer yüzüne gülecek diye kendi yüzünde fark edemediği gülümsemesiyle kendi masasından daha çok o masayla ilgilenmeye başlamıştı. ilgi ve heyecanı bir şeyi fark edene kadardı. Karşısında oturanın sevgilisi olduğunu anlayana kadar sürmüştü heyecanı. Kafa dağıtmaya diye gittiği mekanda sonunda aradığı şeyi bulmuştu, ancak artık aramasına gerek kalmayacak şekilde buldu. Eleman ellerini tutuyor ve kendisine atması için dünyaları vereceği kahkahaları attırıyordu. Hayat yine kendisine türlü değişik numaralarından birini oynuyordu. Kısa süreli mutluluğunu boğazına diziyordu.
Arkadaşlarının yanından midesinin ağrıdığını bahane göstererek izin istedi. Yeldaya da kendisini fark ettirmeden mekandan ayrılıp evinin yolunu tuttu. Eve giderken o günü, o anı düşündü; Bir otobüs yolculuğundan sonra kurduğu hayalleri ve edineceğini sandığı mutluluğunu düşündü. Bursanın ayazına ve kar soğuğuna aldırmadan yürüdü, yürüdü, yürüdü. Kendisinde olmadan, bir hiçmiş gibi hissederek sadece yürüdü. Aslında her zaman kafası dolu olan bir adama göre bu sefer düşünemiyordu. Aklında eve vardığında tek bir şey vardı, kendini yeni açmaya çalışan bir çiçeğe benzetti. Hayat denen kabadayı daha açamadan taa kökünden söküyordu mutluluklarını. Kolayca yitip giden ve bir anlık var olan Gözlerinden akan yaşlar ise hayata olan güçsüzlüğünün ve çaresizliğinin en güzel göstergesiydi