kuşku duyan bir insan pek çok kimseden daha fazla mutsuz olan insandır. Kuşku gerçekleri görebilmek için aslında baş vurduğumuz bir yol değildir çünkü kendini kandırma sanatı varken hiçbir bünye bu eylemi yapmaya meyletmez. unutulmamalıdır ki gerçekler ancak onun çetrefilli yolundan gidildiğinde anlaşılır.
insanın içini kurt misali yer bitirir, beraberinde öz güven sorunlarınıda getirir. gereksiz ve aşırı kuşku kişinin kendisine son derece zarar verir. çok şey kaybederler farkında bile olmadan.
"Kuşku, bizi çok yetişkin yapar. inanarak bakmalıyız olup bitene, inanarak dinlemeliyiz insanları. Herkesin yalan söylediğini düşünürsek, kendimizinkiler dışında hiçbir doğrumuz kalmaz...*"
tavan yaptığı takdirde inancı, güveni, sevgiyi kökünden yok eden his. uçlarda dolaştırır. olmayacak ne varsa hepsinin gerçekleşeceğini düşündürür; eritir, bitirir, tüketir.
sorgulamaya yol açan tabirdir.
ve kuşkusuz süper bir kelimedir.
iki olasılık arasında kararsızlık ifade eder. ama söylenen olasılığın mı tersinin mi vurgulandığı belli olmaz.
kimi bağlamda ibre söylenen olasılıktan yanadır: "karımın beni aldattığından kuşkulanıyorum", "içimde katilin uşak olduğu kuşkusu var", "şaibeli bir maç".
kimi bağlamda ibre titrer: descartesın kuşkuculuğu ve hegel'in olumsuzlayıcılığı kararsızlıkta karar buluyor.
birçok bağlamda ise ibre olumsuzdan yanadır: "vestel manisa'nın şampiyon olacağından kuşkuluyum", "katilin bahçıvan olduğundan şüpheliyim", "şeksiz gümansız". ilkçağda yunanda kuşku ya da ikircim (aporia) hayranlıkla (thauma) bağdaştırılırken, bildiğim kadarıyla ortaçağda kuşku genelde rahatsız edici bir duygudur, divan şiirinde gönül aynasında lekedir.