uluslar arası ilşkiler, ülkelerin sınır ötesi operasyonları, ciddi problemler olduğu kadar, jeo politik, jeo stratejik, askeri ve ekonomik bir yığın parametrelere bağlıdır.
askeri harekatlar, fiziki ve psikolojik hazırlıklara ihtiyaç duyar. türkiye kıbrısa müdahale ederken, 1963lerden beri kendi iç muharabe gücünü sağlamlaştırma, modernize etme, yeni etkili amfibi taarruz ekipmanlarını hazırlamış olmanın sayesinde ani refleks gösterebilmiştir. 1960lı yılları hatırlayanlar, mevzuya hakim olanlar bilir, defalarca müdahale kararları alındıysa da hem donanım eksikliği hem de nato üyesi ülkelerin, başta abd olmak üzere onay vermemesi yani dış şartların elverişsizliği engel teşkil etmiştir.
sürekli israil örneği yanlıştır. israil monte devlettir. başta abd olmak üzere emperyalist mihrakların orta doğu üssüdür. israil eylemlerini bu güçlerin fiziki ve moral desteğiyle yapmaktadır.
görünen o ki uluslar arası emperyalist güçler, yeni bir israil olmamız karşılığında bize harekat serbestisi vermek planları içindedir. türkiyenin bu manada kukla ülke olmasını arzulamak her halde kimseninin aklından geçmemektedir. hükümet ve ona bağlı askeri gücün temkinli hareket etmelerinin ana sebebi budur. bu kabil meselelerde hamasete yer yoktur.
sınırın ötesinden "geeel, geeel" diye kışkırtıp kucağa düşürmeye çalışanların maşallah ekmeğine şokella sürüyor bazı milliyetçi geçinen faşistler...
iş, PKK'yı ezmekten çıkarılıyor, "Musul'u ve Kerkük'ü almak" özlemi su yüzüne fırlıyor! Ortalıkta haritalar dolaşıyor, herkes "jeostrateji" bilgini kesilmiş, sınırları herkes kendi kafasına göre yeniden çiziyor.
sözlükte; bütün berber çırakları ve taksi sürücüleri dış politika uzmanı oldular... Okey tahtası devirilip felsefe yapılıyor, maça kızı çekerken ordular yürütülüyor, ılık ıhlamura kesme şeker atıp ordular bozuluyor... dallas pide salonu ustası Rüstem amca başımıza Carl von Clausewitz kesildi! Tezgahtar Muzaffer oldu Moltke, bakkal Cengiz sanki Hindenburg, tekel bayii Tarık da Ludendorff...
Öte yandan, dünyanın kışkırtmaya en kolay gelen halkı, kendisinden beklenen şekilde, ufak ufak taşkınlığa da koyuldu...
alayınızın aklına sıçayım!
Gene bir "6/7 Eylül sersemliğine" doğru mu gidiyoruz?
Eh, bedelini de öderiz.
Bedelleri hatırlatınca da bana korkak diyeceksiniz kesin. "Yusuf Yusuf" atıyor yüreği diye dalga geçeceksiniz belki...
Peki, öyle olsun. Ben korkuyorum.
Tövbe, cepheden değil. Cepheden kuşkum yok. Musul'u da Kerkük'ü de alır, Barzani'yi de tükürükle boğarız. Şu kurulup da kurulamayan Kürt Devleti'nin canına ot tıkarız. Amerika karışmasa Bağdat'a bile yürürüz. Türk ordusu üç buçuk çapulcunun canına okur. Yunan ordusunu ezmiş geçmiş ordumuz bu serserileri havada karada dümdüz eder. Çok acılar çektiririz bize acı çektirene, misliyle karşılık veririz... işin bu yanı kolay.
Sonrasından korkarım...
Yani, Amerika'nın bize atacağı açık ya da gizli kazıklardan. Çıkaracağı faturadan.
Daha açık konuşayım: Yeni bir 12 Eylül öncesinden korkarım. Yaşı otuzun altında olanlar o korkunç günleri bilemezler, hatta okumaya da tenezzül etmezler.
Bedel kelimesiyle bunu kastediyorum, benim Fransız şarabı içemeyeceğimi düşünüp üzüldüğümü mü sanma yani, fena halde huzurun kaçacak farkına var bunun.
Bütün o çileler bize "Kıbrıs'tan vakitlice çekilmeyi bilmediğimiz" için çektirildi, önce ASALA, sonra PKK boku bu nedenle icat edildi. O günlere kadar bazı Ermeni ve Kürt çevrelerinde uyur durumda yatan Türk düşmanlığı bu yüzden körüklendi.
Başımıza bir bela sardılar, otuz yıldır çekeriz.
Türkiye'nin başını nice dertlere sokmuş olan Sayın Ecevit, en durulmayacak zamanda durmuş, en yürünmeyecek zamanda yürümüştü. Yüzde yüz haklı olduğumuz ve bütün dünyanın bize parmak ısırdığı bir konumdan, üstelik Yunanistan gibi "demokrasinin beşiği" kabul edilen bir ülkeye demokrasiyi yeniden hediye edenler olmak fiyakasından, birdenbire haksız duruma düşmüştük...
Çünkü "barış harekatı" dediğimiz girişim, "Kıbrıs'ı aldık" efelenmesine geldi bağlandı.
Bu sefer de öyle olmasın.
Hitler ile Stalin'in Polonya çapuluna yumulmaları gibi, Amerika'yla Irak'ta birbiriyle sürtüşen iki işgalci olmayalım dünyanın gözünde.
Musul'u ve Kerkük'ü mü istiyorsun? Yani Irak petrollerinden de pay almak... Osmanlı yeniden toprak istiyor ha?... Kuzey Kıbrıs kesmedi, bir de Kuzey Irak... Üstelik de petrol bölgesi... Tekrar soruyorum: Yeni bir 12 Eylül öncesine hazır mısın?
tekrar yazıyorum; misliyle artarak gelecek olan şehit tabutlarının hiçbirinin içinde, bodrum ve çeşme gecelerini kasıp kavuran zengin piçleri olmayacak.