kanımca yazarın en iyi romanıdır. gerek romandaki kişilerin işlenişi, gerekse sabahattin ali'nin dönem betimlemeleriyle türk edebiyat tarihinin en duygusal romanlarındandır.
eğer sabahattin ali yaşasaydı kuyucaklı yusuf romanına devam etmeyi düşünüyordu fakat kısmet olmadı. romanın başkişisi kuyucaklı yusuf, türk yazınındaki ilk soylu vahşi örneğidir.
olayların akışından çok insan kimyasına, duygu tasvirine önem verilmiş, ki biraz abartılı, bazı kısımlarda da gereğinden fazla uzun tutulmuş bu bölümler.
kürk mantolu madonnadaki gibi içine kapanık bir baş karakterin oluşu yazarı bu yola sürüklemiş gibi gözüküyor. ama orada raif efendinin iç sesleriyle olay kurgusu devam ediyor, kendisiyle beraber okuru da sürüklüyor gibiydi. yusuf ise dış dünyaya kapanıklığı yetmezmiş gibi kendine de kapanık, bize de. dolayısıyla anlaşılmıyor ne düşündüğü, bir nevi ot misali rüzgara bırakmış her şeyini. *
anlıyoruz ki sessiz durandan korkmak gerekiyormuş. yere bakan yürek yakan yusuf yapacaklarını yapsa da, düşünceleri de kendisiyle beraber son buluyor, tabi yine tahmin etmek zorunda bırakıyor okuru. *
sabahattin ali'nin en bilinen romanlarından biri, küçük yaşta anne babası gözlerinin önünde öldürülen yusuf'un bi kaymakam tarafından evlat edinilmesini, aileye de kasabaya da hep yabancı kalışını ve bu arada kaymakamın kızına aşık olmasını anlatır. hikaye bilindik olmasına rağmen hem okunması kolay hem de etkileyici bi kitaptır, yusuf karakteri de kendine hayran bırakır, adam gibi adamdır..