sabahattin ali'nin en bilinen romanlarından biri, küçük yaşta anne babası gözlerinin önünde öldürülen yusuf'un bi kaymakam tarafından evlat edinilmesini, aileye de kasabaya da hep yabancı kalışını ve bu arada kaymakamın kızına aşık olmasını anlatır. hikaye bilindik olmasına rağmen hem okunması kolay hem de etkileyici bi kitaptır, yusuf karakteri de kendine hayran bırakır, adam gibi adamdır..
Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali'nin ilk romanı.
" bir gün allah peygamberleri çağırıp sormuş, saadet nedir ? demiş. her biri kendilerine göre cevap vermişler. musa: arzı mev'uda gitmektir; isa: bir yanağına vurana ötekini uzatmaktır; buda: hayatta hiçbir arzusu olmamaktadır, yollu şeyler söylemiş. sıra bizim muhammed'e gelince: ' saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir...' demiş. ne doğru söz ! hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli. " ( sayfa 151 )
keşke hiç okumasaydım dediğim roman. yusufun düştüğü halleri okudukça sanki kalbim bir mengeneye sıkıştırılmış gibi daraldım, içimi afakanlar bastı, hikayenin nereye gideceği belliydi ama bende buna dayanacak takat kalmadı.
sabanattin ali genç yaşında öldürülmese kimbilir daha ne şaheserler yazacaktı. böyle bir üslup, böyle bir karakter tasviri görmedim ben. okudukça o sayfalardan içeri girmek 1900 lü yıllara gitmek istedim. eğer gidebilsem şahendenin boğazına sarılıp onu gebertmek için hiç tereddüt etmezdim. hele kaymakamı, şakiri, kumandanı, hacı ethemi, hilmi deyyusunu mermilerle delik deşik eder sonra etlerini parçalar köpeklere yedirirdim ama muazzeze de iki tokat atardım.
ben hiçbir kitabın etkisinde bu kadar kaldığımı hatırlamıyorum.
Okumaya başladığım ve okudukça notlar ekleyeceğim kitap:
1 Anadoluyu ama gerçek Anadoluyu, acilari, ilkelliği ve bizlik çıkmazlarıyla masum ve dürüst, yiğit ve tabiki romantik bir kahramanın gözünden anlatmış bir kitap.
2 Sabahattin ali bunu sık yapiyor. Çıkmazlar yaşayan aile fertlerin tahlilini.
3 Kitap mutsuz son ve isyan ettiren bir kurguyla bitiyor.
olayların akışından çok insan kimyasına, duygu tasvirine önem verilmiş, ki biraz abartılı, bazı kısımlarda da gereğinden fazla uzun tutulmuş bu bölümler.
kürk mantolu madonnadaki gibi içine kapanık bir baş karakterin oluşu yazarı bu yola sürüklemiş gibi gözüküyor. ama orada raif efendinin iç sesleriyle olay kurgusu devam ediyor, kendisiyle beraber okuru da sürüklüyor gibiydi. yusuf ise dış dünyaya kapanıklığı yetmezmiş gibi kendine de kapanık, bize de. dolayısıyla anlaşılmıyor ne düşündüğü, bir nevi ot misali rüzgara bırakmış her şeyini. *
anlıyoruz ki sessiz durandan korkmak gerekiyormuş. yere bakan yürek yakan yusuf yapacaklarını yapsa da, düşünceleri de kendisiyle beraber son buluyor, tabi yine tahmin etmek zorunda bırakıyor okuru. *
eğer sabahattin ali yaşasaydı kuyucaklı yusuf romanına devam etmeyi düşünüyordu fakat kısmet olmadı. romanın başkişisi kuyucaklı yusuf, türk yazınındaki ilk soylu vahşi örneğidir.
Roman utanarak kendimize itiraf edemediğimiz gerçekleri gözümüze sokar, romanı okuduktan sonra artık daha cesuruzdur.
Bir cümle alıntı:
"Zaten Yusuf, senelerden beri hiç kimseye karşı kalbinde muhabbet beslemiyor ve bir insanı sevebilmesi için ona hayran olması lazım geldiğini anlıyordu."