kuyucaklı yusuf karakteri türk edebiyatının hiç kuşkusuz en "tuhaf" karakteri. bir yetim olarak büyüyen yusuf'un hikayesi, günümüz koşullarında çok kolay anlaşılabilecek cinsten bile değil hatta. ondaki hissiyat değişik bi şey. verdiği-vermediği tepkilerin ölçümü kolay yapılacak gibi değil. çoğu zaman saçma ve aptalca bile bulunabilir. ama yusuf dediğim gibi tuhaf bir karakter ve bu karakter çok iyi örülmüş.
"ölüm" teması ve kadın karakterlerin ruh hali çok başarılı bi şekilde kurgulanmış kitapta.
dönem insanının ilişkileri falan cidden çok ustaca.
değişik bi anlatım var kitapta, sabahattin ali anlatımı.
yalın ve hüzünlü bir o kadar da esir alıcı.
bırakmak elde değil, bir solukta kuyucak ve edremit'e düşüyorsunuz. sonra da orada kalıyorsunuz.
aile-komşuluk-arkadaş ilişkilerinin ve bürokrasinin çok başarılı bir şekilde gözlemlenip kaleme alındığı bu kitap mutlaka okunmalı.
kitaptan bir cümle:
"mesele memurların yaptığı işte değil, onların mevcut olmasında."
iyi bir Sabahattin Ali romanı.
Çok da iyi değil de neyse.
--spoiler--
Kitabın bir yerinde Yusuf karakterinin ağzından Muazzez'in ayakları, ayak parmakları, bazen terliklerini ayağından çıkarıp parmaklarına takması ve farkında olmadan oynamaya başlaması anlatılıyor. Bu sırada Yusuf da onun uzun parmaklı, ince ve sarıya yakın beyaz ayaklarına bakıp düşüncelere dalıyormuş.
Tamam, anladık ayakları güzelmiş de Muazzez'in; böyle mi anlatılır bu? Niye benim midemi bulandırıyorsun ki şimdi?
--spoiler--
okuyanı çok derinden etkiler ve yıllarca unutulmaz. Sabahattin Alinin usta kaleminden çıkmış, son derece romantik, duygusal bir eserdir. Okumaya başlanıldığında kitap bitirilene kadar okunulur, ara verilmez. Çünkü, neredeyse, bu eser kendini zorla okutur, okuyanı esir alır. Okunduktan sonra inanılmaz bir etkilenme ve duygu sağanağı altında kalır insan, üzülür, günlerce Yusuf ile Muazzezi düşünür. Okuyucusunu en çok etkileyen Türk romanlarının belki de en başta geleni, Kuyucaklı Yusuftur.
sabahattin ali nin 100 temel eser kapsamına alınan romanı. yazarın diğer romanları gibi bu da çok güzeldir. belki de okullarda " zorla " okutulan kitaplar arasında en değerli olanlarındandır. sabahattin ali' nin ustalığına şahit olmak için bir fırsattır.
son zamanlarda okuduğum en karizmatik karakter.
harry potter okurken tom riddle karakterini inanılmaz derecede severdim.
kendisini tom riddle'a benzetiyorum bazı yönlerden. hayranıyım. hastasıyım. çok karizmatik, çok yakışıklı, çok delikanlı...
Köylerini basan haydutlar yüzünden ailesini kaybetmiş ve kimsesiz kalmış olan Yusuf'un olayları anlatılmaktadır. Kitabın adının kuyucaklı yusuf olmasının nedeni Yusuf'un Kuyucaklıda doğmuş olmasıdır. Kitabın yazarı Sabahattin Ali'dir. Sınavda soru geleceği için istemeye istemeye almıştım doğrusu ama okuyunca beğendim.
benzeri konuları bir çok yazarın bir çok romanda ve hikayede işlemesine karşın hiç birisi kuyucaklı yusuf kadar tam oturmaz...
bir çırpıda okunabilecek bir romandır. kitap kısaca şöyledir:
''1903 yılı, aydın/nazilli
yusuf, kuyucak köyünde yaşayan bir ailenin çocuğudur. annesi ve babası eşkıyalar tarafından vurulunca kaymakam yusuf'u yanına alır. yusuf çok sakin, ketum ve çok soğukkanlı bir çocuktur. kaymakam'ın karısı şahinde hanım yusuf'u evde istemez fakat kaymakam istediği için yusuf evde kalır. kaymakam'ın bir kaç ay sonra edremit'e tayini çıkar. hep beraber edremit'e giderler. şahinde hanım yusuf'a ilk başlarda kızmıştır fakat daha sonraları küçük çocuğu muazzez yusuf'un bakması ve avutması onun işine gelmiştir ve şahinde hanım'ın gezmeleri artmıştır. yusuf bu evde bir tek muazzez ile ilgilenir durur. muazzez ile aralarında 4-5 yaş vardır. edremit'de zaman çok çabuk geçmektedir. muazzez büyür. kaymakam selahaddin bey, gündüzleri işini yapar geceleride kafayı çeker... böylece yıllar sürer gider. yusuf okula gitmez, okumayı reddeder. yusuf dik başlı biridir, istediğini yapmak ister(bence sabahhaddin ali yusuf'a kendinde olan komünistlikten baya baya katmıştır).
aradan yıllar geçtikden sonra yusuf zeytinliklerine bakar. bu arada yaşadıkları yerin zenginlerinden hilme bey'in oğlu şakir ile aralarında muazzez yüzünden bir tartışma çıkar yusuf şakir'e yumruk atar, şakir yusuf'a düşman olur. gene zaman böyle geçtikden sonra şakir bey babasına yusuf'un babası selahaddin bey'in elini kolunu bağlamasını söyler. hilmi bey'de kaymakam'ı kumara alıştırır ve selahaddin bey'den 320 lira altın alacaklı olur. selahaddin'in bu kadar parası yoktur bu yüzden kızı muazzez'i karısı şahinde'nin hilmi bey'in oğlu şakir'e peşkeş çekmesine göz yumar. bir gün bir kadın ve kübra adında bir kız yusuf'un yanına çalışmak için gelir. yusuf sonradan öğrenir ki, bu kübra'ya hilmi bey ve şakir tecavüz etmiştir. bu sinirle yusuf muazzez ve selahaddin beye kızar ve kızının onlardan uzak durmasını ister. bu sırada yusuf, şakir'lere olan borcun ödenmesi için, mahallede ki en iyi arkadaşı sayılabilecek ali'den borç ister. ali muazzez'e yanıktır. parayı gidip büyükannesinden alır verir. ali daha sonra mahalleli bir düğününde şakir'in tabancasından kurşunla ölür. şakir'i nezarete atarlar fakat bu durumu kanıtlayamazlar, hilmi bey zenginliği ile herkese yalancı şahidlik ettirir. bu sırada kaymakam baya bir hastalanır. yusuf ne yapacağını şaşırmıştır. bir gün muazzez ve şahinde hanım hilmi beyler'in bağında iken gidip muazzezi kaçırır ve burhaniye tarafına doğru emanet aldığı atlarla gider...
(muazzez ve yusuf birbirine çoktan beri yanıktır.(bence eserin en orjinal yeri burası) )
neyse yusuf ve muazzez nikahlanır. selahaddin bey gidip onları getirir. gene yıllar böyle geçer. yusuf hala bir baltaya sap olamaz. selahaddin bey iyice hastalanır ve bir gün dayanamayıp ölür. ölmeden öncede yusuf'u kaymakamlıkta katiplik görevine sokmuştur. yusuf'un burada pek bir işi yoktur. yeni gelen kaymakam yusuf'u vergileri toplamak için köylere gönderilen tahsildar görevini verir. yusuf bu işle evden günlerce uzak kalmaktadır. şahinde bu fırsattan istifade, gene kızını şakir'e peşkeş çeker fakat bu sefer bir çok kişide bu işi katılır.yani bir nevi evleri raks yerine döner. yusuf evde yokken aç kalmamak için sürekli hediyeler alırlar, kızı muazzez kucaklarda gezer. yusuf bu hali bilir fakat düzeltmesini bekler. bir gün eve geldiğinde bu durumu görünce silahını çıkarır ateşler, bütün kurşunlar bitince, muazzezi alır kaçar. muazzez'de kaçmak ister fakat yaralıdır. muazzez boynundan vurulmuştur. muazzez ölür, yusuf onu gömer. sonra hayatına devam etmek için yola koyulur...''
not:
konu ve üslup anlattığım kadar basit değildir. gidin alın okuyun. hatta defalarca okuyun.
sabahattin ali'nin esasen 4 kitap şeklinde tasarladığı ama ne yazık ki vefat ettiği için sadece başlangıç olarak bir tanesini çıkartabildiği kitap serisidir.
kuyucaklı yusuf, roman tarihinin en karizmatik karakterlerinden biridir. bir parmağı kesiktir.
ayrıca kitap serisi devam etse idi; kübra'yla mutlaka karşılaşacaklarını hatta bir ilişki kuracaklarını düşünüyorum. kim bilir, belki de evlenirlerdi bile. ayrıca kuyucaklı yusuf'un köy yaşamından çıkıp şehir ortamına girmesi ve hatta bildiğin parti, balo yahut elit çevrelere girmesini de beklerdim...
--spoiler--
"...Hayatının bütün hatıraları lüzumsuz ve manasızdı. Ömrünün her vak'ası olmasa da olabilir, hayatına her giren insan girmese de olabilirdi. Bütün mazisinde kendisine 'ah, neden böyle yaptım?' veya, 'ah, niçin şöyle yapmadım!' dedirtecek bir şey bulamıyordu; ve bu, ömrünün pek tatlı geçtiğinden değil, sadece, ömrünün her kısmına şu anda pek lakayt olduğundandı..." (sf.109)
--spoiler--
sabahatti ali' nin aydın sürgünündeyken yazdığı kitaptır. aslında sürgündedir ama yine de çok sevmiştir aydın' ı. her kuyucak' tan geçişimde bu romanı ve yusuf' u hatırlarım.
2009'da ankara'dan almıştım bu kitabı,ama nasılsa kaybettim.bir türlü okumaya imkanım da olmadı,geçen günlerde ortalığı karıştırırken buldum.kitabı dün akşam bitirdim,gerçekten güzel bir roman.
yalnız kitabın kahramanı yusuf'un son olarak eve geldiği ve gördüğü manzaraya bakarsak ;bana göre yusuf sevmediği herkesten istemeden olsa intikam alıyor,karanlıkta ateş etmesiyle oradaki herkesi öldürmüş olabilir.belki de karısını kendi silahından çıkan kurşunla da vuruyor.sabahattin ali burasını okuyucunun yorumuna bırakmış,bu anlamda kitap mutlu sonla bitmese bile bu son bile bu kitabı okumaya değer.
yusuf istediğine ulaşıyor,edremit'ten kurtulup aslında ne istediğini bilmediği hayatta istediklerini bulmak için hayatında yeni bir sayfaya çıkıyor,her ne kadar çok mutlu olmasa da...
Sabahattin alinin ünlenmesinde Kürk mantolu madonnayla birlikte etkili olan kitap. Kitabın girişi çok acıdır. Kuyucak kasabasında yaşayan yusuf bir sabah uyandığında ailesinin öldürüldüğünü görür.
kitaptaki betimlemeleri okurken iki şeyi düşünüyor insan birincisi betimlenen yerin kafada oluşan birebir resmi ikincisi sonra neler olacağı akıcı gayet sade üsluplu bir roman. kitap bitince insanın içini hüzünle nefret arası birşey kaplıyor. özetlersek okunur güzeldir akıcıdır tak diye biter.