kuyu

entry31 galeri5
    31.
  1. toprakta su katmanına ulaşıncaya değin derinliğine kazılan, iç çevre yüzeyine duvar örülen, suyundan yararlanılan derince çukur.
    1 ...
  2. 30.
  3. Sonra hastalık kuyudan su içen herkese bulaşır geberirlerdi.

    Bakmayın batı medeniyeti mallıklar dan ders ala ala yükseldi biz de mallıklar dan ders ala ala yükseliriz umarım.
    1 ...
  4. 29.
  5. "Heeeeeeeeeeeeyyyyyy!!"

    Kuyunun yukarısındakiler. Ben bağımlılıklarımı bir diğeriyle takas etmek adına iki bardak kahve içtim ve anksiyeteden ölüyorum, uyuyamadım. Aslında kuyunun ağzında bulunduğunuz yerin rakımı da oldukça düşük fakat beni daha aşağıda gördüğünüz için ben bu kuyunun dibindeyim. Burası soğuk ve sesim yankı yapıyor, bu yüzden beni rahat duyabilirsiniz düşük eşikte dikkatle dinlerseniz. Biraz önce kahvenin bir kısmını vücudumdan atarken bir anlık gafletle bu kullanıcı adımı kardeşime söyleme gafletinde bulunduğum aklıma geldi. Yani kuyunun dibini biraz daha eşeleyerek yukardan bakıldığında daha da dipte görünebileceğim bir pozisyon aldığımı fark ettim. Bununla yaşamaya ve buraya yazdığım her yazıyı "bana karşı olan düşüncelerini daha da koyulaştıracağım" tedirginliğiyle yazmaya alışabilirim belki bir müddet sonra. Artık burnumun yukarıdan bakıldığında ne kadar komik görünebileceğini umursamıyorum.
    En yakın arkadaşım, artık sözlerimi büyük bir sabırla dinlesen ve bana karşı her zaman anlayışlı ve sevgi dolu olduğunu bilsem de senin en yakın arkadaşın olmadığımı biliyorum. Beraber güzel bir fotoğraf çekilecek kadar vaktimiz olmadığını ve bu yüzden ekranını en yakın arkadaşının süslüyor olmasına üzülmüyorum inan. Ama seninle konuştuğumda kendimi anlatırken biraz toy olduğumu hissetmek ve bu gerçekle yüzleşmek beni biraz üzdü. Biliyorum sen hakkımda hiçbir zaman böyle şeyler düşünmezsin.

    Henüz kuyunun bu açısından güneşi göremedim ve uyuyup uyandığımda yeni günün güneşini de kaçırmış olmaktan korktuğum için aşağıdan seslenişime kendimi bayıltmaya çalışmak suretiyle uyumaya zorlayarak ara veriyorum.

    Aşırı ağdalı konuşma tarzı ve hiç umursamıyormuş tavrı arkasındaki duygusal yaklaşıma sahip bu konuşma kendimden daha çok tiksinmeme yol açtı şu an. Ben kuyuyu biraz daha kazıyorum. Uyumalıyım. Entry bitti.
    0 ...
  6. 28.
  7. Ne olduki bu minnos kopek ya. Iyidir umarim.
    4 ...
  8. 27.
  9. 26.
  10. Kuyuya düşmüş köpekcik. Ismini kim koyduysa kızına evet ismini veren aileden bir farkı yok.

    (bkz: kızına evet ismini veren aile)
    4 ...
  11. 25.
  12. köpeğin içine düştüğü çukuru ona ad olarak vermek kimin fikriyse o arkadaşa bundan sonra ülkenin adını verelim.
    2 ...
  13. 24.
  14. Hayvanın içine düştüğü çukuru ona ad olarak vermek de, ona yarasını tekrar tekrar hatırlatmak gibi bir şey.
    Neyse ki kuyu, güzel olayları da beraberinde getirmiştir.
    Düştüğü yerden fen lisesi öğrencilerinin yaptığı robotik kolla kurtulmuştur. Bizi ancak eğitimin, bilimin kurtaracağını bir kez daha görmemizi sağlamıştır kuyu.
    4 ...
  15. 23.
  16. Atv haber'e çıkmasıyla, bir kuyudan çıkıp ötekine düşmüştür esasen.
    7 ...
  17. 22.
  18. 21.
  19. metin erksan'ın mülkiyet üçlemesinin pek bilinmeyen halkası. susuz yaz'da su, yılanların öcü'nde toprak mülkiyetini ele alan erksan bu filminde insan mülkiyetini ele alır. zincirin iki halkası kadar bilinmeyen bu film bana göre onlardan daha etkileyicidir. filmde tutkulu bir aşık olan erkek, kendisini asla sevmeyen ve aslında pek de güzelliği olmayan -tabi film icabı pek güzel değil, rahmetli nil göncü epey güzel bir kızmış- kızı tam üç defa kaçırır, kaçırma sahnelerinde bol bol orman, su, bana her nedense rahatsız edici gelen gencebay bağlaması, kuş sesleri ve jandarmalar bize eşlik eder. filmin bu kısımları afyon dinar'da çekilmiştir... ve sonra en nihayetinde unutulmaz final gelir, kız elini yüzünü yıkamak için kuyuya inen aşığını üzerine attığı büyük taşlarla öldürür, sonra da su çekmeye yarayan mekanizmaya kendini asar. spoiler veriyorum ama bu tür filmler sonu için izlenmez.
    1 ...
  20. 20.
  21. Yukarıdan bakana bir dipsizlik, aşağıdan bakana bir sonsuzluk olarak görülen çukurdur. Yukarıdan bakan altında kaldığı göğün etkisiyle bakar ha bakar. Bir taş atıp onun yankısını dinler. Aşağıdan bakana altında kalan çamurla her yan "insan" olarak görünür. Artık kaburgasından sökülen Havva'ya değil o havanın günahkârlığını soyunur.
    4 ...
  22. 19.
  23. sözlük delilerinin 5 yıldır taş attığı delik.
    0 ...
  24. 18.
  25. dibinde hayat taşıyan çukurdur.
    hayat yerin dibindedir, üstünde değil.
    0 ...
  26. 17.
  27. Yapası odaya benzeyen içine su biriktirilen ve daha sonra o suyu içinden çekmek için yarayan bir eser.
    0 ...
  28. 16.
  29. Türk sinemasının medar-ı iftiharı metin erksan hocanın 1968 yılında çektiği filmdir.

    Daha önceden film hakkında yazmış olduğum bir yazıyı, bazı eklemeler ve kesintilerle tekrardan burada da paylaşmakta sakınca görmüyorum. Yazının bazı bölümlerinde spoiler vereceğim, filmin önem arz eden kısımlarını, belki daha sonra filmi izlemek isteyecek olan arkadaşlar bilmek istemez, o kısımları atlayarak okurlarsa daha iyi olur.

    Evet, başlayalım.

    Bazı filmlerin, izleyen için apayrı yerleri vardır. Kuyu da böyle bir film benim için. Filmin bendeki hikâyesi Rahmetli Ahmet Uluçay’a kadar dayanır. Beyoğlu Aksanat’ta “Kısadan Uzuna” isimli bir festival düzenlenmiş, Uluçay da oraya konuşmacı olarak katılmıştı. Rahmetliyi iyi tanıyanlar, nasıl bir sinema aşığı olduğunu iyi bilirler: Kamyon şoförlüğü yaparken, evine geldiğinde uykusundan vazgeçip, küçük kamerasıyla kısa filmler çekebilecek kadar büyük bir aşktan bahsediyoruz hem de. Bu yüzden, genç sinemacılar ya da sinemaya gönül verenlerin hafızalarında her zaman bir kahraman olarak yer almıştır Ahmet Uluçay.

    Lafı fazla uzatmadan, Kuyu filmiyle olan bağlantısına geçelim. Konuşmasında, onu yorgun düşüren hastalığına inat, hala içindeki sinema sevgisiyle geçmişte onu sinemaya bu denli bağlayan filmlerden bahsetmeye başlamıştı. Ukala bazı sinema öğrencileri, onu Fellini’den uzak kaldığı için eleştire dursun, Uluçay, sinema yapma isteğini tek bir filme bağlamıştı: Metin Erksan’ın Kuyu filmine.

    Senelerim bu filmi aramakla geçti diyebilirim. Günün birinde umudumu yitirmiş, Antalya’da avarelik yaparken Tanrı, Kuyu filmini karşıma çıkarttı.

    Şimdi bu film hakkında, birkaç cümle söyleyebilirsem, Rahmetli Uluçay’a borcumu ödemiş hissedeceğim.

    Kuyu, Metin Erksan’ın kendini ispat ettikten sonra çektiği bir film. Keza filmografisinde, Yılanların Öcü, Susuz Yaz ve Sevmek Zamanı gibi filmleri geride bırakmış, ustalığını ispat etmiş bir döneminde çekmiş bu filmi.

    Konusunu gerçek bir hikâyeden alan Kuyu, bir Anadolu Kadınları anlatısı (ağıtı) sayılabilir. Köyde bir eşkıya tarafından dağa kaçırıp, tecavüze uğrayan, genç bir Anadolu kadınının hikâyesidir kısaca Kuyu.

    Kötü adamımız Hayati Hamzaoğlu’dur ve gerçekten rolünün hakkını verir. Aslında Hamzaoğlu, Anadolu’daki baskın erkek figürünün kısaca bir yansımasıdır filmde. Genç kızı sever ama güzellikle istediği olmayınca zorla elde etmeyi tercih eder. Filmdeki diğer erkek figürleri, eşkıya değildir belki ama genç kıza (kadınlara) bakışları, davranışları aynıdır.

    --spoiler--

    Filmin ana fikri bu baskın erkek dünyasına bir eleştiri olduğu kadar, islam dininde kadının yeri ve bunun algılanışıdır. Keza filmin anlatı dili, açılış sahnesiyle, derdinin ne olduğunu bizlere gösterir. Kuran’dan bir Ayet’le: “Kadınlara iyi Davranın” der film. Algıda ise bambaşka bir yerdedir kadın. Özellikle eşkıya’nın genç kıza tecavüz ettikten sonra ona “Kadın kısmı erkeğin aşık kemiğinden yaratılmıştır, Cenab-ı Mevla’m neden ilk önce erkeği yaratmış da kadını, erkeğin küçücük bir kemiğinden yaratmıştır? Erkeğin sözünden çıkmasın diye böyle yapmıştır (…)” diyerek, küçük bir bilgi vermesinden sonra, belinden ipe bağlayarak gittiği yere götürmesi, algının nerede olduğunun büyük bir göstergesidir.

    Kadının bir meta olarak algılanışı, filmdeki tüm erkek figürlere ait bir düşüncedir. Genç kızın namusunu temizlemek (!) için yaşlıca bir adamla evlendirilmesinin ardından, kızın ortadan kayboluşunu: “itin kokladığı et yenmezmiş!” diyerek yorumlayan ağa, kadına ne gözle baktığını bizlere göstermiş olur.

    Özellikle filmin final sahnesi, estetiği ve ışığın, kameranın kullanışı ile Türk sinemasında tektir denilebilir. Genç kızın kuyuya su almak için inen Hayati Hamazoğlu’nu taş atarak öldürmesi, kuyu içindeki çekimler ve genç kızın kuyunun yanındaki intihar sahnesi, Metin Erksan’ın ne kadar büyük bir sinema estetiğine sahip olduğunu anlamamıza yeter de artar bile.

    --spoiler--

    Kuyu filminde, minimal bir kamera anlayışını benimseyen ve anlatının heyecanından da bir şey kaybetmesine izin vermeyen rejisör, gerçek bir şaheser ortaya koymuştur. Özellikle bu temponun ve heyecanının düşmemesinde, filmdeki müzik kullanımının da yeri vardır. Müzikler büyük bir uyumla, sahnelere işlenmiş; notaların sahibi de Orhan Gencebay olunca, tek bir kusura rastlanmaz.

    (Saygı Duruşu: Filmi keşfetmemde önemli bir yere sahip olan Ahmet Uluçay, Metin Erksan, Hayati Hamzaoğlu, Orhan Gencebay)

    Bu vesile ile bir kez daha sevgili metin erksan'ı ve sevgili üstadım ahmet uluçay'ı rahmetle anıyorum.
    0 ...
  30. 15.
  31. halka'yı izledikten sonra şüpheyle yaklaşılan mekanlar.
    1 ...
  32. 14.
  33. 13.
  34. 12.
  35. efsanelerin, masalların; serin, ıslak, sessiz, karanlık ve gizemli dünyası.kuyu cinlerinden tutun, sihirli lambalara, ortada olup yanından geçilen kuyulara, delinin birinin karanlığa fırlattığı taşın arkasından elli akıllının atlamasına, hayatın dipsiz bir kuyu olmasına kadar gider bu kuyu meselesi. sinemada daha çok bir korku unsuru olarak tercih edilir. piyano piyano bacaksız filmindeki o sihirli kuyu en güzelidir ama.
    0 ...
  36. 11.
  37. su kaynaklarına verilen isim. dipsiz oldukları söylenir.
    1 ...
  38. 10.
  39. 9.
  40. 8.
  41. 7.
  42. Hayatın makarasından
    boşanıverdi birden
    derin kuyunun ipi
    suları kurudu
    can mevsiminin
    alıcı bir kuştu
    son anların konuğu

    Bilinmeyen bir limanda
    kollarına aldı teni
    sonsuzun uğultusu
    bu hangi tufan
    yıldızları kaydıran
    bilemedi biliciler
    toprağa ağarken
    tenin buğusu

    Eprimiş bir ömre
    araladı kapısını
    ölüm isimli mekan
    duyulmadı hışırtısı
    değişimi getiren yelin
    göğüsteki flüt sustu

    Kokusunu arandım
    gömütünde açan gülden
    çağla yeşilini gözlerinin
    ölüm inatla sustu
    bir avuç topraktı annem.
    * *
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük