Hikayesi olan deyimlerdendir. Adamın biri odunculukla hayatını devam ettirirkeen, ettirirkeeeeen bir güüüün bir de bakar ormandaki kuyudan bir yılan çıkar. Hiç korkmaz ve hayvanı öldürmez. Üstelik de elinde baltası varken. Neyse işte hayvan çok sevinir ve adama der ki:
- Senle biz kanka olalım. Sen evden çalışmaya gidiyorum diye çık her gün, gel buraya. Laflarız, tavla atarız. Ben sana her gün bi çeyrek altın veririm.
Tabi adamın gözleri parlar. Hemen atlar:
- Tamam kanka der. *
Neyse günler böyle geçer, bizim iki kanka maceradan maceraya koşar. ormanda yavşaklık ederler. küçücük tavşanları eşekleri korkuturlar, "nasıl kaçtı olm gördün mü" diye gülüşürler. günler böyle geçip giderken bizim oduncu, küt diye hastalanıverir. işin ilginci oduncu kankasıyla geçirdiği zamanların dışında vakit bulup bir de çocuk yapmıştır. Tam bir çocuk da yaparım kariyer de hesabıdır. Neyse çocuğa nerden geldin derseniz, adam oğluna der ki:
- yavrum benim ormanda bi kankam var. git sana bugün kü çeyrek altınımızı versin. ama sakın korkmayasın, benim kankam... eeee şey, benim kankam bir yılan der.
çocuk biraz tırsar mırsar ama, işin ucunda para vardır. gider babasının kankisini bulmaya. bulur parayı alır gelir. ikinci gün babası yine çocuğu aynı yere altın almaya yollayınca. çocuk kıllanır. *: ya bu yılanda amma çok altın varmış. neyse ne uğraşıyorum ki böyle her gün yol tepiyorum. öldüreyim yılanı, bütün parasını alayım. zahmet edip her gün gitmem.
gitmiş, tabi giderken de babasının baltasını yanına almayı ihmal etmemiş.
yılanla karşılaşır karşılaşmaz baltayı savurmuş hayvancağıza. fakat yılan uyanık ve kıvrak. kuyruğu kestirmiş fakat o acıyla çocuğu da zehirleyivermiş oracıkta.
günler geçmiş oduncu iyileşmiş. demiş şu kankamı bi ziyarete gideyim de hem özür diliyeyim. gitmiş yılanı bulmuş. demiş ki:
-kanka bizim oğlan çok ayıp etmiş rahmetli. biraz fevriydi serde gençlik vardı. sen büyüklük et gel barışalım.
tabi yılanın kuyruğu hala yok. kesti velet kuyruğunu.
-yooook, der yılan. sende evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken artık biz kanka olamayız. sen yolunaaa ben yoluma.
işte bir dostluk da böyle biter. taraflardan biri kırılınca yürümez o dostluk yürümez.
kaç gündür oruçtayım
artık ağlamam lazım
katacağım şimdi ana bacısını
alın benden alın şu kuyruk acısını
yeni bir mallığı gün yüzüne çıkartmak için toplanmış bulunuyoruz.
insanın bir kalıbının olması ve o kalıptan dışarıya hiç çıkamaması ne kötü fena. si.
çocukların safça laf sokma yarışından öteye gidemeyen atışmalar midemi bulandırıyor, başımı döndürüyor. al koz.
gelip sana diyorum ki "ne kadar da malsın, mallıkta zirve, malların ilham aldığı aydılsın"
malın buna cevabı ne olur? kuyruk acısı.
burdan çıkan sonuç; birini mal ilan ediyorsak mutlaka bir kuyruk acımız olması lazım geldiği. eğer bir kuyruk acımız yoksa kimseye mal diyemeyeceğiz.
ama dostum benim çektiğim veya çekmediğim acının senin mallığının azalmasında veya çoğalmasında en ufak bir etkisi yok.
lütfen bunu kabul et.
bana başka laflar hazırla.
ben ve sen birer örnektik ciğerim. sen derken sen değildi yani.
eksileyenin kesin kuyruk acısı vardır. oh be.
kuyruğuna basılmış insanların çektiği acıdır. bir süre bağırıp çağırıp çığırtkanlık yaptıktan sonra susarlar. kuyruk acısı böyle de bir acıdır işte, alışılır, geçer hatta kuyruğa basana yalakalık yaptırır.
kuruk acısı böle omuriliği sızlatan acılardandır. karşındakine duyabilmen için o kişinin öyle lavuk öyle edepsiz öyle adi olması gerekir. görünce dahi anam dedirtir insana.
kertekelenin küçüğü var bizim oralarda osmancık derler. sıkıştı mı kuyruğunu bırakır kaçar,terkedilen kuyruk ise hala kaldığı yerde sahibini korkutan varlığı oyalamaya devam eder, sahibinin iyice uzaklaştığına emin olduktan sonra oynamayı bırakır ve geberir.işte bu o kuyruğun acısıdır,ait olduğu kıç ise yeni bir kuyruk çıkararak, götü sıkıştığında onu da bırakmak üzere yoluna devam eder.