osmanlı imparatorluğunda padişah olsa, tahtının ikinci gününde zehirlenerek öldürülür bu kuvvetler ayrılığının emellerine ne kadar engel olduğunu açık açık söyleyen turşu..
'alanı boş bulup da istediğin gibi at koşturmayasın' ya da 'her istediğinde zülfikârı çekip keyfine göre kelleleri gövdelerden ayırmayasın' diyedir. 'senin yapabileceklerinin de bir haddi-hududu olsun' diyedir ki o!
yasama sizin elinizde. çok istisnai durumlar hariç tek başınıza babalar gibi kanun yapıyorsunuz.
yürütme, zaten sizde. bunda tartışılacak hiçbi şey yok.
yargı? yüksek yargı size geçti. 10 senedir alınan hakimler de büyüyecek daha. bundan bi 7-8 sene sonra tamamen sizin mülakatınızdan geçmiş hakim/savcılar üst noktalara gelecek.
eee bu durumda hangi ayrılık aga? fiilen bir kuvvetler birliği var zaten sıkıntı burada çıkıyor.
atatürk bir diktatördü ve kuvvetler ayrılığını çılgınlık olarak nitelemişti bu doğru. erdoğan da yeniyetme bir diktatör olarak aynı şeyi anlatıyor. her ikisine engel olmak lazımdır. ilkini becerdik ya da beceremedik. akıl aynı hataya iki kere düşmemeyi gerektirir.
yamulmuyorsam cuma günüydü, bir tv programında gazetecilerin karşısına çıkıp sorularını yanıtlayan başbakan söylediklerinin çarpıtıldığını asıl anlamından farklı şekilde yansıtıldığını ileri sürmekteydi.
konya'da bahşettiği söz ise aynen şu şekildeydi: "işte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, geliyor sizin önünüzde bir engel olarak dikiliyor!"
bence Başbakan'ın söylediği bu sözler ile AKPnin Anayasa Değişikliği Komisyonuna sunduğu Türk usulü başkanlık sistemini birlikte okumak daha doğru bir sonuca varmak için gerekli. Ben televizyondaki gazetecilerin yerinde olsam, başımı sallayarak Başbakanın söylediklerini tasdikleyip dinlemek yerine, en azından bu önerileri hatırlatırdım. eğer şu soruları Başbakanı bir kez daha gördüklerinde sorabilirlerse çok merak ettiğimiz o cevapları bizler de öğreniriz, malumunuz bu soruları sorabilecek olanları da böyle programlara çağırmazlar zaten.
--soru 1--
Partinizin anayasa değişikliği önerisinde başkana meclisi fesih yetkisi de veriliyor. Buna karşılık meclisin başkanı görevden alma, gensoruyla denetleme yetkisi yok. Bu durumda meclis, başkan karşısında daha güçsüz hale getirilmiyor mu? Denge yürütme gücü lehine bozulmuyor mu?
--soru 1--
--soru 2--
Partinizin önerisinde başkana kanun gücünde kararnameler ile ülkeyi yönetme yetkisi de veriliyor. Meclisin bu kararnameler üzerinde bir denetim yetkisi de yok. Bu durumda yürütme, yasamaya ait olan kanun çıkarma yetkisini eline geçirmiş olmuyor mu?
--soru 2--
--soru 3--
Partinizin önerisine göre başkan, meclisin çıkardığı yasaları veto yetkisine sahip. Başkanın veto ettiği bir yasayı meclisin yeniden çıkarabilmesi için beşte üç çoğunluk gerekecekmiş. Meclis bu çoğunluğu bulamazsa yasama gücü tamamen kanun kuvvetinde kararname çıkaran başkanın eline geçmeyecek mi?
--soru 3--
--soru 4--
Başkan, aynı zamanda yüksek yargı üyelerinin yarısını da bizzat seçecek. Bu durumda yürütmeden bağımsız bir yargı gücü nasıl oluşacak?
--soru 4--
Neticede Başbakan belki de söylediklerinde gerçekten samimidir, kuvvetler ayrılığının en güçlü savunucusu da kendisidir.
Diyelim ki böyle olsun. Ama sundukları anayasa değişikliği önerisine bakınca herkesin olduğu gibi benim de aklıma direkt şu geliyor: başbakanrecep tayyip Erdoğan, güçlerin çoğunu elinde topladığı sürece kuvvetler ayrılığı ilkesine taraftar olmaya devam edecek!
Türk usulü başkanlık sistemi diye tutturmuş olmalarının da tek mantıklı nedeni budur.
istiyor ki biz bir diktatör seçelim, ve şansı yaver giderse de ilk diktatör kendisi olsun!
ulan hem sen atatürk dönemindeki kuvvetler birliğinin diktatörlük rejimi olduğunu söyle kemalizme düşman kitleyi arkana al hem de kuvvetler birliğini savun. bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? 37.osmanlı padişahı olma yolunda verilen beyanattır.
bu kadarı da fazla arkadaş. şimdi işi gücü bitti, yargıya geldi sıra. tabi kuvvetlerimizi birleştirelim de önümüzde hiçbir engel kalmasın. ne de olsa birlikten kuvvet dogar.
demokrasi'yi ve cumhuriyeti daha başbakanlık koltuğunda oturan kişinin bile bilemediğinin acı ispatıdır ancak ortada çok derin bir çelişki vardır ki o da bu kişinin o başbakanlık koltuğuna seçimle gelip oturmasıdır sanırım çok uzun süre oturunca kendisiin tapulu malı sandı başbakanlık koltuğunu ve konutunu.
bu kişinin arzuladığı gibi kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılırsa yarın öbür gün başbakanlık koltuğunu ele geçirecek siyasal rakibinden onu hangi kurum ve kuvvet nasıl koruyacak orasını allah bilir tabii *
Sanki aslında her şey onun elinde değilmiş gibi, istediğini içeriye tıktırıp, istediğini ''masum'' ilan etmiyormuş gibi ''önümüze engel oluyor'' gerekçesi ile padişahımızın(!) bütün yetkileri kendi elinde toplamak istediğinin kanıtıdır. Yarın öbür gün bunun için de ''referandum yapalım'' derler, belli olmaz kendisini seçen halk ona da ''evet'' diyebilir.
bu kadarı da fazla arkadaş. şimdi işi gücü bitti, yargıya geldi sıra. tabi kuvvetlerimizi birleştirelim de önümüzde hiçbir engel kalmasın. ne de olsa birlikten kuvvet dogar.
Bir toplum ki, orada erkler ayrılığı sağlanmamıştır, özgürlükler güvence altına alınmamıştır; anayasa da yoktur (26.08.1789, Fransız insan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, md. 16).
Tam 223 yıl sonra ise, hukuk devletini değişmez madde olarak düzenleyen bir anayasal rejimin yürürlükte olduğu ülke Başbakanı buna meydan okuyabiliyor: işte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor (bkz: elma değil ayva)