vakti zamanında ülkemizi yağmalayan coca cola'ya dur demiş ve yağmalamaya son vererek coca cola'dan haraç almış, vergiye bağlamış olan teşkilat...
1920 yılı ocak ayı...
batı anadolu, izmir, aydın yunan işgali altında.
aydın'dan izmir'e hareket halindeki bir kervan kuvayi milliye güçlerince, efelerimiz tarafından durduruldu.
bütün mallara türk milleti adına aydın kuvayi milliye riyasetliği tarafından el konuldu.
ertesi ay bir başka deve kervanı daha durdurulup mallarına el konuldu.
sonra bir daha, bir daha...
aydın ve izmir arasındaki sevkiyat tehlikeye girmişti.
osmanlı meyan kökü diye bir şey bilmiyordu.
meyan kökünün değersiz bir madde olduğu konusunda ikna edilmiş, bu bitkinin doğada kendi kendine yetişen "hüdayınabit" bir bitki olduğunu, değersiz olduğunu kabul edip, bu imtiyazı ingilizlere vermişlerdi.
ingiliz şirketi meyan kökünü köylülere toplatıyor, kilosunu 20 paraya (yarım kuruş) alıp fabrikada işliyor ve 6 kuruşa satıyordu.
işte kuvayi milliye'ye bağlı efeler, mc andrews and forbes company'nin bu düzenine çomak sokmuşlardı.
aydın bölgesinden meyan kökü ihracatı durmuştu.
coca cola hammadde sıkıntısı çekmeye başlamıştı.
soluğu sarayda aldılar.
hem ingiliz elçisi, hem abd'nin istanbul temsilcisi amiral bristol devreye girmişti.
kuvayi milliye'nin bu baskınlarını vahdettin'e şikayet edip, onların yakalanmasını, malların kendilerine teslim edilmesini istediler.
vahdettin; "kuvayi milliye ile temas kurulması ve bu meselenin halledilmesi" emrini verdi.
lakin kuvayi milliye, vahdettin'i muhatap dahi almadı.
mecburen ingilizler ve amerikalılar kuvayi milliye ile temas kurdular.
şükrü bey el konulan 5 kervan mal karşılığı kilogram başına 1.5 kuruş vergi aldı ve şirkete mallarını iade etti. daha sonra yapılacak her sevkiyattan da ankara hükümeti vergi almaya başladı.
izmir yunan işgali altındaydı, aydın işgal altındaydı, ama kahraman efelerimiz bu toprağa ait olan bir bitkinin bile yağmalanmasına müsade etmiyor, anadolu halkının hakkı olan vergiyi onlardan tahsil ediyordu...
şüphesiz ki bu durum, yakın zamanda kurulacak türkiye cumhuriyeti'nin osmanlı'dan çok farklı olacağını, topraklarını emperyalistlere yağmalatmayacağının bir işaretiydi...
türk evladı, unutma ki sen coca cola'dan haraç almış efelerin torunusun.
muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur...
Kuvâ-yi Milliye[2] (Osmanlı Türkçesi: قواي ملّيه), Anadolu'nun Yunan, ingiliz, Fransız, italyan ve Ermeni birliklerince işgal edildiği ve Mondros Mütarekesi ile ağır koşulların dayatıldığı dönemde çeşitli yörelerde Osmanlı ordusunun silahlarının alınıp dağıtıldığı günlerde doğan bir millî direniş örgütüne verilen isimdir. Kuvâ-yi Milliye, Kurtuluş Savaşı'nın ilk savunma kuruluşudur.
sözde değil, gerçek atalarımız, bu vatanı kurtaran dedelerimiz, ninelerimizdir. ellerinden, ayaklarından öpülesidirler. bir destan yazmışlardır. hele onlar 6 ekim 1923'te istanbul'a girerken sokaklarda olmak isterdim be usta...
2 gün önce serseri dedim diye, ınkılap hocamız şevket hocadan feci azar yediğim güzel insanlar.
kuvayı milliyeyi savunmak için beni tam 10 dakika rencide etmek, sınır dışına pasaportsuz bile gideceğimi söyleyip(!) atatürk'ü çok seven bir türk genci olan bana, bir genç kıza söylenmeyecek türde hakaretler etmek suretiyle tarihten soğutmuştur. sakin bir şekilde seçtiğim kelimenin yanlış olduğunu izah etseydi bir eğitimci olarak belki o çok sevdiği atatürk'ün istediği gibi bi öğretmen olabilirdi. Bense 46 yıllık öğretim hayatına olan saygımdan, birazda bu kadar tepki göstermesinin şaşkınlığından ve utançtan sınıfın parkelerini saydım 10 dakika, sanki her yer karardı kafamın üstünde bir spot lamba ve şevket hocanın sesi, kabus gibi hatırladıkça irkiliyorum.
halkın kendi istiklalini yine kendi kararı ve azmiyle kurtarmasını sağlayan silahlı vatanperver güçtür. torunları hala kurdukları cumhuriyetin bekçiliğindedirler.
1. dünya savaşından yenik çıkan osmanlı devletini işgal eden itilaf devletlerine karşı halkın oluşturduğu 50-200 kişilik düzensiz birliklerdir. ermenilere ve rumlara karşı anadolu'da çatışmaya girmişlerdir.
dünya savaşı sonrasında ülkemizin işgaline karşı her bölgeden yakılan çoban ateşleriyle başlamış sonunda da başbuğ atatürk'ün önderliğiyle bir aleve dönüşmüş olan türk'ün diriliş hareketidir.
birinci dünya harbi sonrası anavatanın işgale uğraması nedeniyle halkın kendiliğinden oluşturduğu direniş birliklerinin genel adıdır.
sanılanın aksine bünyesinde bu ülkenin öz evlatlarından olan ermenilerden de bulunmaktadır. güney'de fransız ve italyan işgalini tek başına bu halk milisleri sona erdirmişlerdir. bu köylü ve işçilerden oluşan ordu, ağaların ve zenginlerin marifetiyle onların adamı olan mustafa kemal tarafından ortadan kaldırılmış, kuvayı milliye'nin kısa sürede kazandığı zaferlere karşın kemalist ordunun iş başına gelmesi ile tüm batı anadolu işgal edilmiştir.
işin tuhafı antiemperyalist(!) kemalist güçler, halkın kurtuluş ordusu olan kuvayı milliye'yi yok ettikten sonra yıllarca uğraşıp yunan ordusunu izmir'de denize döktükten sonra, işgalci emperyalizm ile her alanda işbirliği içinde olan türkiye cumhuriyeti'ni kurmuşlardır. mustafa suphi'nin rus savaş esirlerinden oluşturduğu bolşevik bölüğü bizzat tbmm tarafından ortadan kaldırılmıştır.
kuvayı milliye birlikleri dağa çıktığında, kent merkezlerinde ermenilerden kalma malları yağmalayan ve fransız kuvvetleri ile sıkı fıkı bir işbirliğinde olan bazı alçaklar kemalistler tarafından savaş sonrası itiklal madalyası ile taltif edilmişlerdir. düşmana karşı dağa çıkanlara ise eşkıyalık sıfatları ile hainlik damgası kalacaktır.
bugün bazı kemalcilerin, mustafa kemalciliklerini kanıtlamak maksadıyla kuvayı milliye adıyla dernekler kurmaları, hatta bu kuvvacıların bazısının darbe planları nedeniyle derdest edilmesi tarihin bir ironisidir.
altıncı bapın son bölümü gerçekten etkileyicidir. ne kadar büyük şair olduğunu gösterir nazım.
"ama ne de olsa
mehtapta herif beygirin üzerinde uyumuş geliyordu.
demek istediğim,
böyle günlerde bile, böyle bir adamı bile bu çeşit öldürüp
ortalık duruldukta, yıllarca sonra mehtaba baktığın vakit
üzüntü çekmemek için,
ya insanlarda yürek dediğin taştan olacak,
yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin,
kâzım'ınki taştan değildi çok şükür,
fakat namuslu.
ne malûm? dersen :
dövüştü pir aşkına,
yaralandı birkaç kere
ve saire.
ve kavga bittiği zaman
ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman.
kavgadan önce kartal'da bahçıvandı,
kavgadan sonra kartal'da bahçıvan... "