kutsal kaseden bakire kanı içmek

entry8 galeri4
    1.
  1. özellikle kudüste, balkonundan rahatça kubbet-üs-sahra'nın görüldüğü en üst kattaki kral dairesinde bir akşamüstü gerçekleştirilmesi durumunda insanı tarih içinde bir yolculuğa çıkarıp neredeyse bayılma durumunda heyecan yaşatan eylem.

    bundan birkaç yıl önce yaşlı bir tanıdık tarafından küdüse davet edilmiştim. biraz erteledikten sonra ısrar edince uçağa atlayıp gittim. sağolsun iyi karşıladı beni moşe kohen (gerçek ismini vermek istemiyorum). oldukça meraklı olduğum için bana her zaman saygı gösteren bu zat, tarihle alakalı güzel sohbetimizde isa konusuna geldiğimizde usulca gülümsedi.
    - galiba siz yahudiler tarafından da oldukça sevilen birisi gülümsediğinize göre.
    kahkaha atıp:

    + insan büyük büyük dedesini sevmez mi, hele de öyle iyi ve zeki bir insansa - dedi.
    ben donakaldım.
    - pardon ama, ben anlayamadım.
    + senin bu konuları ne akdar araştırdığını ve merak ettiğini biliyorum. bu sırrı çok az insan biliyor.

    deyip yanındaki evrak çantasından bir belge çıkarıp önüme bıraktı. heyecanla kadehimde kalan bir yudum yerel şarabı kafaya dikip belgeyi inceledim, sonrasında kekeleyerek:
    - e-e-efendim, ama nasıl olur!? yani kutsal kase bulunmuş olmalı bu dna testinin gerçekleştirilmiş olması için!?
    + bak delikanlı, kase zaten hep mevcuttu bizim ailede, gençliğimde bilim hep ilerledi, dna testleri çıktı vs. - ben de tamamen emin olmak için bu testi yaptırdım. hikayeye gelince: benim gibi yahudi olan büyük dedem yeşua, daha çocukken doğduğu nasıra kasabasından ayrılıp ezoterik bir gruba karışmış. onlardan çok farklı olduğu için gittikleri yerlerde gördüklerini, öğrendiklerini günlük gibi kayıt altına almış.
    doğuda tanıştığı insanlardan öğrendikleri onu öyle etkilemiş ki, heyecandan el yazısının yer yer nasıl değiştini bile gördüm okurken... ondan sonra otuzlu yaşlarında bu topraklara dönünce, insanların doğuda öğrendiklerini bilseler nasıl daha açık fikirli ve mutlu olacaklarını düşünüp anlatmaya başlamış. dikkatini çektiyse incillerde isa'nın yaşadığı ev ile ilgili pek bir bilgiye rastlayamazsın. onlar özenle çıkarılmış. karısı ve çocukları hakkında da tek bir bilgi yok.
    - hayır efendim, bu kadarı da fazla ama!
    + hahaha, sana bile çok geldi, şimdi kesin şüphe ediyorsun, pattern'e oturtmaya çalışıyorsun anlattıklarımı... nerede falso verdim, kanıtlarım ne, mantıken mümkün mü diye beyninde fırtınalar kopuyor - normaldir. yanıbaşındaki dolabı açıp içindeki kutuyu çıkarabilir misin.

    dolabı açınca çok güzel ve oldukça eski bir ahşap kutu olduğunu gördüm. dikkatlice çıkarıp masaya koydum. ellerim titriyordu, yoksa kase bu kutuda mıydı... moşe kutuyu açtı, içindeki şeyi çıkarınca neredeyse heyecandan kalp krizi geçirecektim...
    + bu özel yapım kasenin üzerinde gördüğün gibi oldukça enteresan motifler var - doğurgan kadın ve hayat ağacı figürlerini farketmişsindir. bunu isa özel olarak hazırlatmış - bildiklerini sembolik olarak içeren, şeklen rahmi andıran bir eser...
    - ana tanrıça ve ağaç... diyebildim son nefesimi verir gib.
    + elbette - isa süleyman mabedinde bulunan hiyeroglifle yazılı papirüs ve çevirilerini, babil ve sümer çevirilerini de incelemiş. doğuda karşılaştığı toplulukların da inanç ve felsefelerini de kayda almış. tam bir seyahatname yani. kadına, hayata, düşünceye, fikirlerin özgürlüğüne bu kadar değer veren birisini düşün yirmi asır önce roma egemenliği altındaki bir yahudi toplumunda...
    moşe'yi dinlerken sadece zar-zor yutkunuyordum.

    +yeşua dedem, çarmıha gerileceğini anladıktan sonra hazırladığı plan devreye girmiş - gerçekte olanlar aslında bilinen hikayeden farklı, ama kısaca özetlersem - yüklü bir rüşvet verilen roma askerleri, suçlunun çarmıhta ölmemesini sağlamak ve baygın bedeniyle dalga geçmekle sorumluymuş - bu şekilde başkaları yaklaşamayacak ve hayatta olduğunu farketmeyecekmiş. karısı ve yakın arkadaşlarından oluşan kaçırma ekibi, hazırda bekleyip askerlerin özel işaretinden sonra üzgün bir şekilde bedeni oradan uzaklaştırıp mağaraya taşıyp 3 gün sonra haifa körfezine grup olarak yola çıkıp, ayarladıkları gemiyle bugünkü fransa topraklarına deniz yoluyla ulaşacaklarmış. yalnız yeşua'nın eşi, büyük büyük annem, olaya kendini öyle kaptırmış ki, kocası gerçekten ölecek, plan yatacak, askerler sözlerini tutumayıp öldürecek vs. diye düşünüp arkasını dönmüş, çaresiz bir şekilde yere çökmüş. o anda güneşin altında ha öldü ha ölecek durumda asılı duran dedem, karısını her zaman tanrıçası oalrak görüp aşırı seven dedem, o meşhur sözleri söylemiş: "eloi, eloi, lama sabaktani!?" bu cümleyi katolik kilisesi her zaman "tanrım, tanrım, beni neden bırkatın?" diye çevirir - tanrı erkek olacak ya... neyse, zaten bunları esprili bir dille gemideyken yazmış - zaten sıcaktan bunalmış, bayılmak üzre, bir de karısı arkasını dönüyor, karısı da ölecek sanıp dönüp çökmüş zaten... bu arada ikisi de denizi çok sevmiş ilk defa gemiye binmelerine rağmen... her neyse, ondan sonra aile fransa'da uzun yıllar yaşayıp bilgiyi saklamış. zaman geçtikçe bazıları değişik ülkelere göç etmiş. ondan sonra haçlı seferlerinde artık değişik soylara ayrılmış isa'nın torunlarından bazıları, tapınak şövalyeleri olarak seferlere katılıp orada kendileri koymuş gibi buldukları belgeleri ve özel şeyleri toplayıp tapınaklarını kurmuşlar. konuları zaten biliyorsun. bu arada bizim aile sırf yahudi diye hitler almanya'sından türkiye'ye sığınmış. uzun yıllar sonra işte gene burada - ata topraklarındayım, ha ha!

    o bunları anlatırken kapı açıldı - oldukça güzel, kızıl saçlı ve beyaz tenli bir kız girdi. "şalom alekem" dedi, sonra bana dönüp ingilizce kendisini tanıttı - ester... biraz sohbetten sonra moşe çantasından küçük bir tüp ve iğne çıkardı, kız geldiğinden beri ingilizce hoş-beş ediyorduk, dedi hazır mısın, kız dedi her zaman ve güldüler - adam kızın kolundan 20 ml kan çekip pamukla tampon yaptı... ben şaşkınlıkla izlerken adam sordu:
    + daha ne kadar gelebilirsin?
    kız utanarak:
    _ iki hatfa sonra erkek arkadaşımla tatile gideceğiz...
    + desene seni de emekli edeceğiz, ha ha ha! babana selam söyle ester.
    kız parasını alıp gitti.
    moşe kanı kaseye döküp devam etti:
    + düşün ki, dünyadaki birçok insanın gizemini bilmediği, bulamadığı kaseden, kadınlığı sembolize eden bir kaseden, insanlığın binlerce yıldır cinselliği kötü görmesinden dolayı bakire olmayanları pis saydığı bir dünyada, bakire bir kızın kanını içiyorsun... hem alabildiğine sapıkça, hem alabildiğine güzel bir şey değil mi? olmayan tabuların bile yıkılmış, aynı anda temizlenmiş ve mutlu hissedersin...
    adam üzerine şarap ekleyip bir yudum aldı, bana uzattı, pencereden altın kubbeye bir bakış attıktan sonra kaseyi elime alıp, yüzümde anlatılmaz bir gülümsemeyle bir yudum içtim...
    0 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. 4.
  5. 5.
  6. 6.
  7. inşallah the fisher king'teki kase değildir mk. zira beni duygulandıran nadir filmlerden birinin böyle bir başlıkta piç edilmesini istemem.

    hadi eyv.
    0 ...
  8. 7.
  9. 8.
  10. hey gidi günler diye düşündüren başlıkımsı.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük