Ulan hadi allah yok peki bisey sorucam ağrı kesiciler nerenin agridini nerden biliyo, domatesi kim yapiyo topraktan, camileri kim yaptı, yazın burnumuz akmiyo kışın akiyo, ciş nasıl duruyo mesela içerde...
Kusursuz düzen vardır, aksini iddia eden cehennemde yanacaktır.
Şu an bizler sürekli bozulmakta olan bir evrende yaşamamıza rağmen var olan bir düzen sürmektedir. Eğer tüm evren materyalist düşüncenin iddia ettiği gibi sonsuzdan beri var olmuş olsaydı. Şimdiye kadar gerçekleşen entropi artışı evrenin çökmesine sebep olacaktı. Oysa evren hala varlığını sürdürmektedir. Bu yasalar bizlere evrenin bir başlangıç anında yaratıldığını açıkça göstermektedir. Tüm evren ve içinde var olan her şey bir başlangıç anında yaratılmıştır.
Termodinamiğin birinci yasasına tekrar düşünürsek, bu yasaya göre var olan enerji yok edilemez yada yoktan var edilemez. Evren içinde var olan hiçbir varlık bunu gerçekleştirme gücüne sahip değildir. Peki bu sıfır anında evrende var olan enerji ve madde nasıl var olmuştur?
Eğer termodinamiğin ilk yasasına tekrar dönersek, bu yasa bizlere evrende var olan enerjinin kendiliğinden yaratılamayacağını ve var olanında yok edilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Evrenin içinde var olan hiçbir mekanizma yada güç bunu gerçekleştiremez. Termodinamiğin ikinci yasası ise evrende var olan enerjinin sürekli olarak kullanılmaz hale geldiğini ve bu entropi artışıyla bir gün evrenin tümüyle bozulup çökeceğini ortaya koymaktadır.
Bir tarafta bir teorinin ortaya attığı hayal ürünü bir iddia, diğer tarafta ise bir kanunun ortaya koyduğu gerçek vardır. Normal şartlarda bir bilim adamının kabul etmesi gereken teorinin yanlışlığıdır. Fakat gerçeği kabul etmek yerine yanlışa inanmayı tercih etmektedirler. Bir başka evrimci bilim adamı Jeremy Rıfkin içinde bulundukları bu açmazı sözle itiraf etmektedir:
Entropi Kanunu, evrimin bu gezegendeki yaşam için mevcut olan tüm enerjiyi dağıtacağını söyler. Bizim evrim anlayışımız ise bunun tam tersidir. Biz evrimin sihirli bir şekilde yeryüzünde daha büyük bir değer ve düzen artışı olduğuna inanıyoruz. ( Jeremy Rıfkin, Entropi: A New World View, s. 55)
Jeremy Rıfkin’in itirafında olduğu gibi Evrim doğa kanunlarına aykırı olarak ortaya atılmış ve yıllarca yanlış bir inançla sürekli savunulmakta olan bir teoridir.
Evrim teorisini yalanlayan sadece entropi yasası değildir. Her şeyden önce canlılığın cansız maddelerde ortaya çıkış düşüncesi mikrobiyoloji tarafında yalanlanmaktadır. Evrimciler hiçbir şekilde cansız maddelerin nasıl olup ta canlı maddeden meydana geldiğini açılayamazken. Bırakın tesadüfen meydana gelmeyi gelişmiş tüm imkanlara rağmen laboratuar ortamında bir hücre daha meydana getirmeyi ve bunun yanına bile yaklaşılamamıştır. Yine yıllardır yapılan çalışmalarla elde edilen fosillerin hiç biri tarihte evrimsel bir sürecin yaşanmadığı ortaya koymaktadır. Bulunan fosiller canlılığın iddia edildiği gibi bir sürecin yaşanmadığını açıkça göstermektedir. Ayrıca doğada evrimcilerin iddiasındaki gibi evrimleştirici bir mekanizmaya kesinlikle rastlanmamıştır. Ne mutasyonun nede doğal seleksiyonun böyle bir etkisinin olmadığı açıkça ortadadır
Fosil kayıtlarında, mikrobiyolojiye; genetik biliminden fizik yasalarına kadar tüm gerçekler yaratılış gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. Bir Kuran ayetinde Yüce Rabbimizin yaratışı şöyle buyrulmaktadır:
Allah, her canlıyı sudan yarattı. işte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. ( Nur Suresi, 45)
ENTROPi VE iNSAN
Evrende var olan her varlık gibi insan da entropinin etkisi altındadır. insan varlığını sürdürmek için enerji tüketmesi gerekmektedir. Her enerji dönüşümü ise beraberinde entropi artışını yani sistemlerin bozulmasını ve insanın yaşlanmasını beraberinde getirir.
Doğumuyla birlikte bir bebek aynı zamanda yaşlanma süreci içine girmiştir. Yaşlanmanın ilk etkisi damarlarda başlasa da, bunların belirginliği orta yaşlardan itibaren gözükür.
20 yaşlara kadar insan bedeni sağlıklı dönemini yaşarken artık bu özelliğini 30’lu yaşların sonunda kaybetmeye başlarlar.40’lı yaşlarda 30 ‘lu yaşlara göre 1- 1,5 cm kadar boylar daha kısalmıştır. Kulakta duyma yeteneği azalmaya başlarken yakın görmelerde de bazı problemler belirir. 50’li yaşlara gelindiğinde menopozla birlikte kadınlarda üreme özelliği sonlanır. Kadınlarda ve erkeklerde ciltte kırışma ve sarkmalar oluşurken, güç ve kas kaybı belirgin hale gelir. 60’lı yaşlara gelindiğinde ise eklem ve kıkırdaklarda ömür boyu biriken hasarlar artık belirgin hale gelirken hareket etme yeteneğini sınırlanmaya başlar. Kemiklerde meydana gelen zayıflamayla beraber, yaşanabilecek muhtemel kırıklar sağlık açısından önemli bir tehlike haline gelir. Bununla beraber şeker ve kalp gibi rahatsızlıklar ortaya çıkmasıyla yaşam kalitesi iyice sınırlandırılmıştır.
70’li yaşlara gelindiğinde ise tüm bu hastalıklara ilave olarak kalp ve tansiyon sorunları oldukça yaygın hale gelir. Bellek sorunları artık belirgin şekilde kendini göstermektedir. Terleme azalmış cilt kurumuş ve tamamen kırışıklıklarla kaplanmıştır. Görme işitme kaybı artık çok fazla belirginleşmiştir. Kanser, Alzheimer gibi hastalıklar bu yaşlardan çok sık olarak görülen hastalıklar haline gelmiştir.
Tüm bu yaşanan sürecin sonucunda beklenen son her canlı gibi insan içinde ölümdür. Tüm bunlar bir doğa yasası olan entropinin bir sonucudur. Bir Kuran ayetinde insan hayatının bu gerçeği şöyle bildirilmektedir:
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir.( Hac Suresi, 5)
Evrendeki enerji dönüşümünün boyutunu daha iyi anlamak için 1 gr suyun, yapabileceği enerji dönüşümünü ele alalım: Su çok az enerjili (soğuk) ortamdaysa, moleküller birbirlerine sıkı-sıkıya bağlanmış şekilde, yani “buz” halindedirler; moleküllerde bir hareketlilik gözlenmez. Ortamdaki enerji yoğunluğu artarsa, moleküller arası bağlar gevşerler ve gram başına 80 kalorilik enerji alarak su haline geçerler; bu defa moleküller enerji yüklü olduklarından “hareket” halindedirler. Sıcaklık daha da artarsa, her derece (° C) artışına karşılık bir kalorilik bir enerji daha yüklenerek, daha da hareketli (enerji yükü daha fazla) bir duruma geçerler. Buharlaşma noktasına ulaşıldığında, bu defa gram başına 540 kalorilik bir enerji daha alarak buhar haline geçerler; yani su molekülleri arasındaki bağlantı çok daha azalmış olur. Ortamdaki enerji yoğunluğu daha da artarsa, H2O molekülleri de dağılıp, iyonlarına, yani H+ ve O- parçalarına ayrılırlar ve çok daha fazla enerjik olurlar. Parçacık boyutu küçüldükçe, parçacığın hareketlilik yeteneği, dolayısıyla depolayabileceği enerji miktarı da artar. Yani, ortamdaki enerji yoğunluğu arttıkça, maddeler daha küçük, ama daha enerjik parçalara ayrılırlar. Bu olay, atom altı parçacıklara kadar devam eder ve evrenin başlangıç koşullarını yansıtır.
Şimdi, olayı evrenin başlangıcından itibaren düşünerek, 1 gr su içindeki “maddenin” evrenin başlangıcı durumundaki depoladığı enerji miktarından, günümüz dünyasındaki 1 gr su haline geçene kadarki süreçte ne kadar enerji çevresine saçtığını, kabaca hesaplarsak, devasa bir enerji miktarının açığa çıktığını fark ederiz.
Evrenin ilk başlangıcından günümüze kadar bu enerji yaşadığı dönüşümlerle daha kullanılmaz daha hareketsiz hale gelmiştir. Bu entropi yasasının doğal bir sonucudur. Bu süreç devam ettiğinde ise daha çok entropi artışı daha hareketsizlik daha düzensizlik ve daha kullanılmaz enerji konumu olacaktır. Tüm evrenin belli bir yaşam süresi vardır bu süre dolduğunda artık hareket ve zamanı oluşturan enerji akışı duracak ve evren çökecektir. Bu evrenin kaçınılmaz sonudur. Var olan herşey ilk başladığında olduğu gibi yok olacaktır. Bir kuran ayeti bu gerçeği şöyle bildirmektedir:
Her şey yok olucudur; Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (kendisi) baki kalacaktır. ( Rahman Suresi 26,27)
Termodinamiğin ikinci kanunu evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemleri, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler. Canlı cansız herşey zaman içinde aşınır, bozulur, çürür , parçalanır ve dağılır. Bu er yada geç her varlığın karşılaşacağı bir sondur. Bu kanuna göre bu kaçınılmaz olan bir süreçtir. Zamanı meydana getiren harekettir. Evrende hareketin olmasını sağlayan ise enerji dönüşümüdür. Zaman ilerledikçe enerji dönüşür ve entropi değeri sürekli artar. Zamanı durdurmak ve geri çevirmek nasıl imkansızsa entropi artışını da durdurmak ve geri çevirmek o derece imkansızdır.
içinde bulunduğunuz ortamın, dünyanın , güneş sisteminin ve tüm galaksinin entropi değeri yani düzensizliğe akışı sürekli olarak artmaktadır. Her geçen saniye gerçekte mutlak düzensizlik ve yok oluşa gider bir adımdır.
neredeyse tüm kuantum fizikçilerinin bing bang den öncesine gidemediği gerçeğinden yola çıkar isek, bu alem kendi kendisine nasıl oluştu peki ?
Entropi yasası olarak bilinen termodinamiğin ikinci yasası da bu dönüşümde verimin hiçbir zaman tam olmayacağını söyler.
kainatta enerji sürekli hareket halindedir . Bir yerden diğer yere akar. Evrendeki her hareket bir enerji dönüşümü sonucunda olur. Evreni ayakta tutan bu dönüşümün sürekliliğidir. Fakat bu dönüşümün her adımda verim hiçbir zaman bir olmayacağı için, ortaya hep bir kayıp çıkar. işte her enerji dönüşümünde meydana gelen bu kayba entropi denmektedir.
Termodinamik yasaları ısı alış verişiyle ilgili bir yasa olmasına ve ısı hareketlerini açıklamasına rağmen sonuçları itibariyle yaşamı ve varlığı temelinden etkileyen yasalardır.
Albert Einstein bu yasayı “ bütün bilimlerin birinci kanunu” olarak tanımlamıştır. Ünlü fizikçi Sir Arthur Eddington ise “en üstün metafizik kanunu” olarak bahseder.
Termodinamiğin birinci yasası “enerjinin korunumu” yasası olarak da bilinmektedir. Buna göre evrende var olan enerjinin yok edilemez ve yeni bir enerjinin var edilemez. Gerçekte enerji hiçbir işlemle oluşturulamaz sadece dönüştürülebilir.
insanlık tarihine bakıldığında dönem dönem insanların bir çok akıldışı düşünceye inandıkları görülecektir. Akla ve mantığa uymamasına rağmen bir çok düşünce insanlar tarafından kabul edilmiştir.
Kimileri dünyanın düz olduğuna inanmıştır. Kimisi ise dünyanın bir öküzün boynuzları üzerinde durduğunu kabul etmiştir. Hatta bu iddialarında o kadar ileri gitmişlerdi ki, depremleri öküzün hareketlerine bağlamışlardı. Tüm bu düşünceler bilimsel gelişmeler sonucunda akıl dışılığı anlaşılıp terkedilmiştir.
Günümüzde ise doğada hakim olan yasalar bilindiği için, ortaya atılan bu tarz bilim dışı iddialar bilinen yasalarla ve bilimsel bulgularla kolayca karşılaştırılabilmekte ve bu teoriler yanlışlanabilmektedir.
Bunu şöyle bir örnekle biraz daha açabiliriz. Örneğin kimsenin yaşamadığı bir adada dev bir çelik kasa bulunsa ve bir kişinin bu kasanın oraya gelişiyle ilgili bir teori üretse. Bu teoriye göre bu kasa ana karadan tesadüfen denize düşmüş ve akıntılar vasıtasıyla bu adaya kadar gelmiş olsun. Bu iddia belli bir senaryo içinde inandırıcılık unsurları kullanarak anlatılsa bile biz bunun doğru olmadığını hemen anlarız.
Çünkü anlatılan senaryo doğa yasalarına terstir. Yani büyük bir çelik kasa suya tesadüfen düşmüş olsa da, suyun içinde yüzemez. Suyun kaldırma kuvvetin bu kasayı yüzdüremez. Suya düştüğü an çelik kasa hemen batacağı açıktır. Bunu her an her yerde görebilir yada deneyebiliriz.
Bugün evrim teorisi benzer bir iddiada bulunmaktadır. Bu teorinin iddiasına göre günümüzden miyarlarca yıl önce cansız maddeler tesadüfen bir araya gelerek canlı bir hücreyi meydana getirmiş, daha sonra yine bu iddiaya göre bu tek hücreli organizma evrimleşerek çok hücrelilere, onlar deniz canlılarına , denizde yaşayan balıklar zamanla karaya geçerek sürüngenlere, sürüngenler kuşlara ve memelilere dönüşmüştür. Bu sürecin sonu da ise maymunlar insana dönüştüğü iddia edilmektedir.
Bu teoride iddia edilen evrimsel sürecin yaşandığını iddia etmek için doğa yasalarına uygun olması gerekir. Eğer doğa yasaları bu öngörülerin yanlışlığını ortaya koyuyorsa evrim iddiası çürütülmüş olacaktır.
Evrim teorisi canlılıkta basitten komplekse doğru bir değişim geçirdiğini söyler , oysa termodinamiğin ikinci kanunu böyle bir sürecin olmayacağını evrende var olan tüm sistemlerin bozulmaya doğru gittiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla evrim senaryosun doğa yasalarına rağmen ortaya atılmış ve kesinlikle gerçekleşemeyecek olan bir senaryodur
Bu gerçeği evrimci bilim adamları bile görmekte ve itiraf etmektedirler. Evrimci bilim adamı Roger Lewin bilimsel bir dergi olan Science’daki makalesinde evrimin termodinamik açmazını şöyle dile getirmektedir: Biyologların karşılaştıkları problem, evrimin Termodinamiğin ikinci Kanunu’yla olan çelişkisidir. Sistemler zamanla daha düzensiz yapılara doğru bozulmalıdırlar. (Roger Lewin, “A Downward Slope to Greater”, Sience, clt 217, 24 eylül 1982, s. 1239)