çocukluğum dönemlerinde kuran kursuna gidip, ezan okuyup, kamet getirdiğim müezzinlik dönemlerinde asla farkında olmamıştım bu durumun.
dönem sonunda karne veren hocanın karne sonunda "ne istiyorsun babandan" sorusuna verdiğim "vitesli bisiklet" cevabının akabinde.;
"sn veli, oğlunuz çok çalışkan bir talebe, ona vitesli bisiklet almanızı tavsiye ederim" yazmıştı. babam almadı.
onca arapça şey okudum ve namaz sonlarında vitesli bisiklet için dua ettim. soranlara annemi babamı koru diye dua ettiğimi söyledim arkadaşlara.
elimde kuran gittim geldim o koca kitapta ne yazdığını bilmeden, sırf sevap diye ayak ve hacı yağı kokan camilerde gençliğimi harcadım.
kuran'ın türkçesini askerde okudum. şöle yapma cehenneme gidersin, böyle yaparsan hurilerin tomurcuklanmış memelerini emersin den ve o dönemin tarihinden başka pek bana bir şey katmadı.(benim fikrime saygı duy) iyi olmak için birilerinin korkutmasına ihtiyacım yok. özüne varamadım. daha derine ineyim dedim mesnevi okudum, maneviyattır, sevgidir aşktır... yine olmadı.
aklımda bir çok cevaplanamayan soru birikti. daha çok araştırdım, şüpheye düştüm. günahtı yaptığım. şüphe etmeden inanmak lazımdı. sorgulamayacaktın. sonuna kadar sorguladım. ne ilginç şeyler buldum, anlatsam inanmassın. zaten sorun da burada, bana inanmaman.
şimdi düşünüyorum da türkçesi o kadar tehlikeli ki kuranın sadece arapçasını öğretmek daha mantıklı. sorgulamaya başlıyorsun çünkü bir süre sonra. cennet için değil iyi olmak için var olan insanlar istemiyorlar bu imamlar. nasıl olur da kuranın arapçası türkçesinden daha sevap olur arkadaş?