kuran ı tefsir ile açıklamaya çalışmak

    3.
  1. tefsirlerin de açıklanmaya ihtiyaç duymasından dolayı işleri daha da zorlaştırmaktadır.
    2 ...
  2. 5.
  3. "Ve kezâlike enzelnâhu âyâtin beyyinâtin ve ennallâhe yehdî men yurîd(yurîdu)". (22 / HACC - 16)

    1.ve kezâlike : ve işte böylece
    2.enzelnâ-hu : onu indirdik
    3.âyâtin : âyetler
    4.beyyinâtin : açıkça, apaçık
    5.ve ennallâhe (enne allâhe) : ve muhakkak Allah
    6.yehdî : hidayete erdirir
    7.men yurîdu : dilediği kimseyi, dilediğini

    böyle bir ayet var iken, kuran'ı kendi kafasına göre açıklamaya çalışan müfessir'lerin büyük bir şirk içinde olduğu açıktır.
    "allah kuran'ı açıklamayı becerememiş, ben daha iyi açıklarım" demek bu rezil, mülhid, zındık, müşrik müfessir'lerin ne haddine.
    2 ...
  4. 6.
  5. bir şeyin açıklamasının olması onun apaçık olmadığını göstermez. ilk tefsir yazarını düşünün, apaçık olmayan ayetleri nasıl açık halde getirdi? o da insandı ve zekası insan zekasından farksızdı. demem o ki bir şeyin açık olup olmaması görelidir. kişinin bilgi seviyesine göre değişir.
    2 ...
  6. 4.
  7. ne tefsir, ne kur'an usulü bilen mülhidlerin iftiralarından birisidir.

    kur'an ayetleri ikiye ayrılıyor: muhkem ve müteşabih ayetler. muhkem ayetlerin tefsiri, her daim aynıdır. tefsirleri incelediğinizde görürsünüz ki, tefsirler ayetleri hadisler ve hz. peygamber döneminde vuku bulan olaylarla desteklenerek anlatılır. en kısa surelerden olan fatiha suresinin tefsiri sayfalarca sürer. bunun nedeni fatiha suresi'nin anlaşılmaz olması veya kur'an'ın 'apaçık' olmaması değil, ayetlerin desteklenmesi ve tam manası ile insanların 'kalbine yerleştirilmesi' nedeniyledir. (şuara suresinde bunun bir nüvesini görüyoruz: ''Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir.'')

    tefsirlerin farklılıkları müteşabih ayetlerden ileri gelir. müteşabih ayet; ilk bakışta kavranılamayan, anlaşılması için ilim gereken ayetlerdir. mesela ayette geçen ''allah'ın eli'' lafzını tefsir olmadan bazı kişiler, ''allah'ın cismani olduğuna bu ayet delildir!'' diyebilirler ve tarihte bunu diyenler çıkmıştır. işte tefsir, bu tür ayetlerin manasını araştıran ilim dalıdır.

    tefsir islam'ın içinde olan bir olgudur. bugün bir beşerin yazdığı felsefe kitabını, onlarca felsefeci şarih, şerh etmektedirler. örneğin farabî, ibn sina gibi islam filozofları, aristo'nun eserlerini şerh ettiler. yani ''açıkladılar'' bir insanın yazdığı felsefe kitabı bile açıklanmaya muhtaçken, allah'ın kelamı neden açıklanmaya muhtaç olmasın?

    siz gitseniz, aristo'ya deseniz ki, ''hacı senin bu kitaptan bir şey anlamadım, senin kitabın açık falan değil'' aristo belki de size şöyle diyecek: ''benim kitabım gayet açık. senin kafan basmıyorsa ben ne yapayım?'' evet, senin anlamadığın her şey ''açık olmamak'' zorunda değil, zira senin de aklî BiR MERTEBEN VAR, herkes her hükmü tüm mahiyetiyle kavrayamaz. bu yüzden sen aristo'nun kitabını değil, farabi'nin şerhini okursan, daha çok anlarsın. sonra aristo'nun asli eserini incelersen, aristo'nun kitabını ''bir yönden'' kavramış olursun.

    hadi felsefeyi geçelim. günümüzde matematik zor bir ders olarak addedilir ve onlarca farklı matematik kitabı vardır. sen x yayınlarından çıkan 12.sınıf matematik 2 kitabını alırsın, çalışırsın, anlamayabilirsin. matematik kitapları formüllerle doludur. formüller açık değil mi şimdi?

    peki tefsir ilk ne zaman yapıldı ve bu ''allah'ın kitabının anlaşılmazlığından mı'' kaynaklanıyordu? ilk tefsir elbette ki allah resulü tarafından yapılmıştır. allah zaten ona ''insanlara açıklayasın diye sana kur'an'ı indirdik'' buyurmuştur. kur'an'ı en iyi anlayan elbette ki o'dur. mesela hz. ebu bekir şöyle diyor: ''Kur’an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?'' hz. ebu bekir bu lafı söylüyorsa, durup bir düşüneceksin. yani demek ki tefsir nasıl yapılıyor? tefsir, allah'ın resulünün sünnetine göre yapılıyor. zira o'nun davranışları, kur'an'ı tefsir eder. ''kur'an namaz kıl'' der, hz. peygamber ''yaptığımı yapın'' diyerek namaz kılmayı öğretir. işte tefsir budur.

    nitekim bir ayette bahsedilen ''günahlarla kendinize zulmetmeyin'' ifadesini görünce sahabeler, ''biz de kendimize zulmediyoruz'' diyerek üzülünce allah resulü, ''elbette şirk büyük bir zulümdür'' diyerek, o ayetteki günah-zulüm ilişkisinin şirk bağlamında olduğunu ifade ediyor. işte bu bir tefsirdir. günümüzdeki tefsirler de zaten bu konuları allah resulünün anlattığı şekilde işler, tefsirin bir zararı yoktur.

    tefsirlerin farklılıkları, müteşabih ayetlerin anlayışından gelir demiştik, oraya geri dönelim. birçok tefsirci, ''en iyisini allah bilir'' diyerek bazı müteşabihler hakkında susmayı yeğlemiştir. ikinci olarak tefsirlerin farklılıkları, ''bir sözü farklı şekillerde ifade etme'' olarak farklılaşır.

    kısaca denilebilir ki, tefsirlerin ''allah'ın kitabının apaçık olmadığının kanıtı'' olduğu şeklindeki ifade, bir ateist zırvasından başka bir şey değildir.
    4 ...
  8. 9.
  9. ahzab suresi 50. ve 53. ayetlere bakarak bir müslüman neden dinden soğur ki?

    sevgili peygamberimiz de dinini, imanın hakikatlerini, islam toplumunda uyulması gereken kuralları ve aile hayatı ile ilgili kuralları, kendisine gönderilen kitap ile öğreniyordu.
    ha keza etrafındaki müslümanlar da.

    burada peygamberimize allah tarafından tanınan bir ayrıcalık var diye, müslümanlar niye alınıp gücenip, bunu sorun etsinler ki?

    peygamberimizin aile yaşantısı ile ilgili bir takım kurallar belirlenmişse, peygamberimize karşı takınılan tavır, edep çercevesinde olmalı denilmişse bunun Müslümanlığımıza nasıl bir zararı olabilir ki?

    unutulmamalıdır ki peygamberimize has kurallar hep vardı.

    teheccüd namazı'nın o'na farz olması,
    elinde ihtiyacından fazlasını bulundurmaması,
    asla sadaka almaması gibi o'nun zatına has uygulamalar...

    peygamberimiz için gelen bu emirler o'nun peygamberliğini tasdik edici emirlerdir.

    bu emirlere çevresinde bulunanların da dikkat etmesi elzemdir.

    kur'an'ın tefsirini en güzel yine kur'an yapar.

    allah anlayabilenlerden eylesin.
    1 ...
  10. 7.
  11. araplar dahil olmak üzere -başta bedevi arap kabileleri- arap olmayan farklı unsurların, kur'an'daki öğelerin semantik alanını anlayabilmeleri için gösterilen çabadır. esasen kur'an'ın getirdiği hükümler insani normlar olmak üzere temel ibadetleri de kapsarsak yeni şeyler değildir, allah'ın kur'an'da bahsettiği fıtrat dinini ihya etmektir. hac, oruç, namaz, kurban, infak... bunlar hz. peygamber'le getirilen ve öncesinden hiç bilinmeyen öğeler değildi, nitekim mal biriktirmemek, köleyi azad etmek, köleci bir toplum yaratmamak, bugünün algısı ile ''zaten bunlar bilinen şeylerdendi olması gerekirdi'' demek, o gün için hemen hemen imkansızdı. bugünün toplumsal, siyasal, etik yargıları ile o günü kıyas etmek, emin olun ciddi bir hatadır. şöyle bir soru da doğuyor; ''e o zaman kur'an adam olmayan bedevi, insanlıktan nasibini almamış arapların kitabıdır bundan bize ve diğer halklara ne?'' dediğiniz anda dinleri bir kenara bırakırsak bugünün etik normlarına göre insani tüm değerlere savaş açmış olursunuz, bu insanlığın ''fıtratı'' ile çatışır ve çelişir. sizce bugünün dünyası, teknolojisi ve ''medeniyeti'' ya da bilgiye ulaşma kolaylığı ve kapital krallığı dışında tam tamına ilkel döneme benzemiyor mu? giydiklerimizin, yediklerimizin ya da algılarımızın değişmesi, ''değiştiğimiz'' ya da onlardan farklı olduğumuz, üstün olduğumuz anlamına mı geliyor? kur'an çoğunluk itibari ile toplumsal önermeler sunan bir kitap. şahsi kısımları ise temel ibadetler, aile yaşantısı gibi konulara dayanıyor. bu bağlamda insanlığın bugün ki değerlerini ''ortak bir geçmişin mirası'' olarak değerlendirirsek, din olgusu da insanoğlunun orta geçmişinin bir sonucudur en seküler değerlendirmeyle ele alacak olursak.
    peki kur'an neden her dile uygun değil de arapça geldi? oysa ki apaçık bir kitaptı. peki kur'an bunu kullandığı etimoloji için mi? yoksa verdiği mesaj için mi kullandı bunu bakmak gerek. çünkü en temel eserler, bugünümüzde elimiz altında olan bilgi kaynakları malumdur ki farklı dillerden ediniliyor. bir şekilde kendi dilimize uyarlıyor ve belki de hayatımıza geçiriyoruz kendi dilimizden olmayan normları. peki arapça kur'an neden bu sıralamaya mantıken dahil olamıyor?

    ahzab suresi konusuna gelince, bu noktada o döneme atıf yaparak bu güne olan yansımalarını konuştuğumuz anda ''ama o zaman kur'an 1400 yıl öncesinde kalmıştır, bugünün ihtiyaçlarına cevap vermez'' önermesi gelecektir. benim anlatmak istediği ise, bugünün algısı 1400 yıl önceki kur'an'ın temel atmasındandır, 2000 yıl önceki roma'nın, 5000 yıl önceki sümer-akad kültürünün, 3000 yıl önceki zerdüştün vs...
    temeller atılmış, algısal ayrım noktaları binlerce yıldır zihinlerimize kazınmış ve biz en aşağı bakıp ''bu binayı yıkmalıyız'' diyoruz. şimdi bunu söyleyince de ''gerici'' oluyoruz. ben ise kaçamak etiket yapıştırmalardan karşılıklı olarak kaçınalım, geçmiş ve bugün önceliğini bir arada değerlendirelim diyorum.
    kur'an neden tefsir edilir? ana soru bu değil mi? kur'an'ın verdiği toplumsal ve bireysel mesajın tefsire ihtiyacı yoktur, kur'an'ın literatürde siyer dediğimiz olgusunun ve dilinin tefsire ihtiyacı vardır. çünkü ibadetler yani ritüeller somut olgular olduğu için bunu örfler gibi nesilden nesle aktarma imkanı bulunabilir ve bulunmuştur da; ancak tarihi serüveni bir bütün içinde ele alabilmeniz açısından ve arap diline hakim olmayanlara ya da öğrenmek isteyenlere anlatabilmeniz açısından tefsir önem arz eder. tabi ki bunu bir ''araplaşma'' temayülü olarak görecekseniz, klasik eserlerin evlerimize girmesi de ''frenkleşme'' olarak nitelemek kalır geriye ki adil olalım, eğer ki ''frenkleşme'' tabirinden dolayı ''gerici'' ilan edilmeyeceksek. anlatmak istediğim din, siyaset, felsefe, bilim... tüm bunların insanoğlunun var oluşundan bu yana kültür havzalarına ve zihinlerine dolmuş ortak ve evrensel nitelikli kurumlar olması sebebi ile dilin bize ne kadar yabancı olduğu, dinler, diller ve uluslarüstü bir algıyla düşünürsek o kadar da garipsememiz gereken bir durum olmadığını gösterir. nitekim kur'an hiçbir zaman falanca milletten bahsetmemiş, ''ey insanlar'' demiştir.
    tefsir nedir derken ciddi metod hataları yaparak başlıyoruz işe.
    tabi ki iş geliyor yine bir şeye ve olması gerekene dayanıyor; tercih... inanmak gibi bir tercihtir inanmamak. bu noktada arkadaşlarımızın zahirci bir yaklaşımla da olsa tefsir üzerinden getirdikleri eleştirilere saygı duyuyor, ancak metodoloji hatası yaptıklarını dile getirmek istiyorum.
    1 ...
  12. 9.
  13. kuran evrensel değil tarihsel olduğu için tefsir yapılır. fakat tefsiri yapan bile evrensel olduğunu söyler zira tersini söylerse kabağını çizdirebilir.

    '' iş bu kitap mekke ve çevresindekileri uyarasın diye indirilmiştir'' hadi evrensel de * sike sike tefsir edecen.
    0 ...
  14. 1.
  15. çoğu müslümanın yaptığı eylem.
    neyse konuya gelelim. içinde anlaşılsın diye apaçık indirdik gibi bir ayet varken şark kurnazlarının çıkıp kuran tefsir olmadan tam manasıyla anlaşılmaz gibi laflar edebiliyor. kuran ı indirirken keşke bir tefsir kitabı da indirseydi de bu saçmalıklara maruz kalmasaydık.
    düşün şimdi ben tunus ta, cezayir de dağın başında her türlü teknolojik ve bilimsel şeylerden uzak bir hayat yaşayan müslümanım. müslümanım ya yanımda bir kuran var ve onu okuyarak ibadet ediyor, mutlu oluyorum. ahzap suresine geldim ve malum olan 50 inci ve 53 üncü ayetleri okudum ve kafamda ciddi sorular oluştu. derken bu kadar saçma ayet olamaz deyip mürted oldum. bunun sorumluluğu bana mı ait yoksa tefsir olmadan anlaşılamayan sözüm ona apaçık ayetlere mi?
    neyse...
    6 ...
  16. 10.
  17. 'onu aceleye getiresin diye dilini onunla hareketlendirme! onu toplamak ve okumak bize düşer. o halde biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle. sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.' (kıyamet suresi 16-19)

    '... işte allah, size ayetlerini böyle açıklar ki akıl erdiresiniz.' (bakara suresi 242)

    '... ayetleri size açık seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz.' (hadid suresi 17)

    '... işte biz aklını kullanan bir toplum için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.' ( rum suresi 28 )

    '... ayetlerimizi kavrayabilmeleri için nasıl da inceden inceye açıklıyoruz.' (en'am suresi 65)

    'işte biz ayetlerimizi böyle inceden inceye açıkliyoruz ki sana: sen gerçekten ders almışsın desinler ve biz de bilen bir topluluğa onu iyice açıklamış olalım.' (en'am suresi 105)

    'andolsun, biz bu kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.' (zümer suresi 27)

    'gerçek şu: bu kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir öğüttür. bundan sorumlu tutulacaksınız.' (zuhruf suresi 44)

    ve bu da şimdilik son ayet olsun;

    '(bu) ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (allah) tarafından 'birer birer açıklanmış' (Fussilet) bir kitap'tır.' (hud suresi 1)

    bütün bu verilen ayetlerde ve verilmeyen bir çok ayette kur'an'ın açık ve anlaşılır olduğu vurgulanmıştır.

    'tafsil, mufassal, beyan, mübeyyin, beyyine, beyyinat' gibi 'açık, net ve ayrıntılı' olmayı ifade eden yüzlerce ayet varken kur'an'ı nasıl 'anlaşılmaz' olarak değerlendirme gafletine düşeriz?

    aklını kullananlar için hakikat sadece kur'an'dadır.
    0 ...
  18. 8.
  19. kuran'ı açıklamak kimin haddine? allah tarafından açıklanmış (75:19), anlaşılması kolaylaştırılmış (54:17) apaçık bir kitabın (5:15; 12:1; 26:195; 44:6) insanlar tarafından açıklanmaya muhtaç olması demek; allah o kitabı açıklayamadı, kullarına muhtaç kaldı demektir. allah'tan başka hiç kimse kuran'ı açıklayamaz.

    allah, peygambere bile nahl suresi 44'te 'sana bu mesajı indirdik ki, kendilerine indirileni halka bildiresin ve onlar da düşünsünler.' diyor.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük