tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, hammad ibn zeberkan, "ebahu" diye okurdu. sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. buradaki değişiklikler harf değişiklikleri. birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim.
eldeki kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, abdullah ibn abbas, "müradiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. enes ibn malik de müezzemmil suresinin 6. ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. ibn ömer, cum'a suresinin 10. ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzü" sözcüğünü; ibn abbas karia suresinin 5. ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. yine ibn abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.enes ibn malik, inşirah suresinin 2. ayetindeki "vada'na"yerine,"halelna" diye okurdu. buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir.
kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. ayrıca ibn ömer'in şu sözü son derece ilginçtir:
-içinizden kimse, kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. bunu diyen bilir mi kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? kesin olan o ki, kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (bkz. süyuti, el itkan, 2/32)
kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakılmıştır. kuşkusuz gerçekleri örtmek için. osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de , dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır
Eski Ahit'teki 10 Emir ya da Yeni Ahit , Hristiyanlık , Yahudilik , islamiyet gibi sadece kitabın verdiği bilgileri mutlak kabul eden dogmacıların kendilerini ve atalarını inkarından öteye geçmeyen yine tutturamayacakları bahis niteliğindeki bir iddia. Kuran fanları her zaman ki gibi işi hristiyanlığa mağledip en son inen kitabın en doğru olduğunu ileri süreceklerdir. Oysa karşımızda insanların ve dataların , genlerin ve gen fenotiplerinin evrimi ve doğal seçilim içerisinde bir ayıklanma ve varoluşun birikim süreci yatmaktadır. Şöyle ki hiç bir gen başlangıç aşamasında eşeylendiği diğer genlerle aynı gen havuzunda değişmeden uzun yıllar boyunca aynı şekilde varolamaz. Her yeni nesil gen bir sonraki nesili etkiler ve yeni oluşum sonsuz kere devam ederek muhteşem bir karmaşıklıkta ancak gayet organize işleyen bir sistem yaratır. Ancak ya gen bozuksa!? Ya kodlama sırasında iyi genlerin yanında kötü genlerde etkisiz bir artık gibi var olursa? işte o zaman insan zekasının ve birikim sürecinin kara deliği yani biyo-organik anlamda memeli türünün dini aforizmalarıyla karşılaşırız. Milyonlarca yıl insanoğlu neden var olduğunu bile sorgulamadı. Ta ki güneşi batıp doğarken görmeye başlayana kadar. Ve dinlerin ortaya çıkışı sırasında da adını peygamber koyan bir kaç insan bir tasarımcının emirleri olarak diğerlerine bir kurallar zinciri dayattı. Grup seçilimi memelileri hayatta tutmak için bir arada tuttu. Ve bu seçilim kendisini günümüze kadar hem yazınsal hem de fikirsel anlamda evrimleştirdi. Kimimiz ateist kimimiz dinda , kimimiz ilahiyatçı kimimiz ise bilim adamı olduk . Ve muhteşem evrim aşamalarında arada mutlaka genetik bir kodlama yanlışlığı yapıldı. Bu olasıdır . Tıp ki şu yazdıklarım arasında mutlaka yanlış bir harf yazmış olabileceğim gibi. Dini bilgiler birer kopya olarak indirildiğinde aynen genlerin yeni nesil ve türler oluşturmak için kendini kopyalaması gibi bilgilere sahip olanlarca tekrar tekrar kitaplar yazıldı hem de el ile yazıldı. Defalarca bir kopyası çıkartılan ve çoğaltılan kitaplar gibi defalarca kendini kopyalayan ve devamını sağlayan genler arasındaki ilişkide bir önceki geni ya da kitap kendisinden sonra gelen karşısında değişime uğradı. Ve hatta kimi zaman talihsiz olarak mutasyona bile uğradıkları oldu. Bu bakımdan genlerin ya da insanların eserleriyle birlikte değişmediklerini söylemek dünyanın güneşin etrafında döndüğünü inkar etmek kadar saçmadır.
sabahtan akşama kadar ne yapsam da sözlüktekilere biraz ayar versem diye uğraşan yazar ın buldugu önemsiz bir mevzudur. ama okuyupta kimsenin kafası karışmasın diye cevap verilesi başlıktır.
kuran ı kerim kitaplaştırıldığında ve çoğaltılmaya başladığında ortaya çıkan bazı olaylar vardı. Araplar ın her yöresi arapçayı aynı konuşmamaktadır. aynı şive üzerine kuran ı kerim okuyamamaktadırlar. Bu Hz Muhammed (Sav) zamanında da vardı. örnek verecek olursak kimileri (bkz: murselin) diye okur. kimileri (bkz: murseliyn) der kuran ı kerim üzerinde böyle ufak tefek okuyuş ve şive ile alakalı ama o şiveyi daha önce duymamış biri için hiç benzetemeyeceği kelimeri söyleyiş biçimleri vardır.
--spoiler--
Türkçedeki istanbul ağızı ve trabzon ağızı gibi
--spoiler--
Kuran-ı kerim deki bu lafız değişiklikleri kuan ın değişmesi değil kıraat denir. Kuran ı kerim kabul görmüş yedi kıraat üzerine okunur. Türkiyedeki kıraat " imam ı asım ve rivayeti hafs üzerinedir." size bunları niye anlatıyorum. öyle gaza gelipte cevap vermeyin diye. eğer kendisi de bunları kaynak kaynak iddia edecek bilgisi varsa zaten buraya yazmaz gider başkalarıyla tartışır. **
edit: iddiasını ispatlandıramayacak olup ta eksileyen arkadaşım. seni çok seviyorum. en kısa zamanda buluşmak dileğiyle.
iddia değil bir gerçektir. tarihin her döneminde islam dinini yıpratma çabaları olmuştur, olmaktadır ve olacaktır. farkında olmadıkları tek şey nafile olduğudur.
bakınız efendiler, kırıcı olmak istemiyorum ama nedense çabuk hiddetleniyorsunuz. sözü geçişinizde bile bir "ince ayar" var. doğrusu, sözü söyleyen yapmıştır o ince ayarı, sizin aklınıza gelmez. (bu sözümde de bir nezaket var ama sizin hakaret algılamanız muhtemeldir.)
sanırım bir şeyi anlatamıyoruz. bu iddiayı ortaya atan her kimse şu soruyu "öncelikle" yanıtlamalıdır; ilk kuran nerede? ilk kur'an'ın nerede olduğu sorusu -açıkça söylemeliyim ki- benim ilgi alanımda değil. fakat, sünni islam'ın büyük bir iddiası var. nedir bu; "islam, değiştirilmemiş, dokunulmamış, ezeli ve ebedi bir dindir ki, insanlığın gördüğü son dindir. ne kendisinden sonra bir din gelecektir, ne muhammed'den sonra bir peygamber." şimdi, bu iddianın doğru olup olmadığını da ben bilemem. açıkça ve yeniden belirtmem gerekirse "ilgi alanımda da değil." ama bu iddiayı kanıtlayacak olan şey nedir? ilk kuran'dır! kuran'ın değiştirilmemiş olduğunu iddia ediyorsanız, kanıtınız ne olacaktır? ilk yazması değil mi? peki, nerede o ilk yazma? nasıl olur da, böylesine "ezeli ve ebedi" bir kitap korunamaz? nasıl olur da kimsenin aklına ilk kuran'ı mekke'de muhafaza etmek, kabe'de korumak gelmez? soruyorum sayın seyirciler; içinde kuran olmayan bir kâbe'de bin tur dönseniz de hacı olabilir misiniz? o kâbe ki, putperestlerin ibadet yeridir. o kâbe, içinde tanrı sözü olmazsa putperestlerin tapındığı şeyden ne farkı kalır?
hadi ilk kur'an'ı geçtik, tarih, osman'ın kuran'ı çoğalttığını yazıyor. bu çoğaltılmış kopyalardan bile günümüze ulaşan bir adet yok! nasıl, niye? bir karikatür için danimarka'yı yıkmaya hazırlanan müslümanlar, kendi kitaplarını korumak için hiçbir şey yapmamış mıdır? konumuz açısından başka önemli bir mevzu var; belki farkında değilsiniz. ali, bir kuran toplamış mıdır, bilemem. ama iddialar o yöndedir. üstelik, ali mushafı için söylenen çok önemli bir söz var, belki dikkatinizden kaçtı. deniliyor ki, kur'an ilmine muhammed'den sonra en çok vakıf olan kişi, peygamberin şahidi, kuran ilminin bilgini; kuran'ı nüzul sırasına göre topladı ve her ayetin geniş ve değiştirilemez yorumlarını yaptı.
şimdi, bütün mezhep sorunları, aynı zamanda bir yorum sorunu değil midir? eğer ortada geniş ve değiştirilemez yorumlar olsaydı, mezhep ayrılıkları olabilir miydi? hangi ehl-i sünnet, ali'den daha fazla kuran ilmine sahip olduğunu iddia edebilir? peki, o zaman neden bu en büyük kur'an aliminin topladığı ve yorumladığı kur'ana sırt çevirdiler de zeyd'in kuran'ını baştacı ettiler? sorularımız bunlardır, yanıtı olan varsa sağolsun, kendisi için elbette!
notlar:
1. efenim, retoriğin kralını yapmayınız. tutup bize sunnilik-alevilik mevzusunu tartıştırıyorsunuz durduk yere, iki kelam edince de günahkar biz oluyoruz. yaşantımda ben bunları tartışarak, bunları düşünerek dolaşmıyorum ki?
2. evet, kuran'ı ali'nin ya da başka birinin yazması benim için de, insanlık için de bir şeyi değiştirmeyecekti. fekat başlığımız öyle demiyor. eh, biz de tartıştık, günah benim, kime ne?
3. daha önceki görüşlerim de incelendiğinde bu soruyu neden sorduğum daha iyi anlaşılabilirdi. ancak, son yazılarım öncekilere gönderme yapmayınca "ali'nin kuranı"nı savunuyor gibi bir izlenim ortaya çıkmasın. halbuki dediğim şey gayet açık. yineleyelim: müslümanların asıl şehri medine idi. mekke'nin fethi ile peygamber ile dalga geçmiş, eğlenmiş, aşağılamış, savaşmış kimseler de müslüman oldular (olmak zorunda kaldılar). mekke ise gücü elinde bulunduranların şehriydi. şimdi savaş; medine ile mekke arasındadır. bu savaşta belirli çıkarlar ya da istekler sonucu herkes de belirli bir safta yer almıştır. sonunda bu savaşı medine'nin kazandığı söylenir. ama her kazananın kaybettiği bir yer de vardır. nedir o? hicret'in tersi yani mekke'ye yeniden dönüş. işte islam, mekke'ye yeniden dönmekle birlikte; karşıtları ile uzlaştı. dahası, karşıtları yeniden güç kazandılar. peygamber'in ölümüyle de "mekke" eski kudretine dönmek için bir "saray darbesi" tertipledi. işte ali'nin mushafı burada önem kazanıyor. ali'den daha üstün bir kuran bilgini olamayacağını bütün müslümanlar kabul edecektir, değil mi? yine de mekkeliler, ali'nin mushaf'ına sırt çeviriyorlar. ömer'in sözü ise yeterince pişkin; "o kitaptan bizde de var!"
bunun nedeni nedir? çünkü ali, henüz medine düşünüşü ile yazmıştı kur'an'ı büyük olasılıkla. savaşın galibinin medine olduğunu sanıyordu hala. halbuki, mekke'de her şey eski statükoya kavuşmuştu. yalnızca statükonun üzerine bir kutsallık gerilmiş ve daha da güçlenmişti. ali, mushaf'ında; her şeyi, bütün kuran ilmini uzun uzun açıklamış ve mekke ileri gelenlerinden bazılarını da islam'a olan tavırlarından dolayı yargılamış olmalı. yani, "ebu leheb'in dilleri kurusun" sözü, herhalde başka ebu'lar için de sarfedilmişti. her şeyin uzunca açıklanması da mevcut duruma uymuyordu. sonuçta ticaret ve yaşayış vardı, mızrağın çuvala sığmadığı yerler vardı. görüldüğü gibi, her şey, akla mantığa uygundur; rasyoneldir. görüldüğü gibi her dinsel düşünüş; ancak mevcut yaşayışın gereksinimlerine göre oluşur.
şimdi başa dönelim: sunni'ler (kazananlar), statükonun sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini (islam'ın ezeli ve ebedi olduğunu) iddia ediyorlar. neden, çok basit; kim iktidarını kaybetmek ister ki? kaybedenler (şii'ler, alevi'ler), sonsuzdan geldiğini ve fakat bozulduğunu, ve hazreti mehdi'nin yeryüzüne dönerek her şeyi düzelteceğini ve kendisine inananları alıp cennete götüreceğini söylüyorlar. neden, yine çok basit. kimse kaybetmenin sonsuz olmasını istemez.
görüldüğü gibi, sorumuz bazı açılardan önemlidir:
1. hiçbir inanış, günün gereksinimlerine yanıt vermemesine karşın değiştirilemezlik zırhına sahip değildir.
2. kitab'ın ilk oluşturuluşu sırasında da bir çok siyasi kaygı, tanrı sözünün önüne geçmiş olabilir.
3. siyaset, kazanan ve kaybedenlerden oluşur. ali'nin mushafı kabul görseydi de elbet değişen bir şey olmayacaktı. tersine, ali kaybedecek ve bugünkü mazlum görüntüsü yerine, iktidarın emrettiği zalimlikleri ile anıyor olacaktık büyük olasılıkla.
4. yaşam gariptir, tarih gariptir, birçok şeyin anlatıldığı gibi gerçekleşmiş olması imkan dahilinde bile değildir. dinsel mitler sözkonusu olduğunda ise, imkansızlıklar "tanrı ilmi"nin arkasına saklanılarak açıklanabilir.
tevrat'ta hz. musa öldükten sonra halkın içine düştüğü kaos anlatılır. kutsal kitap hz.musa'ya indiğine göre hz. musa'nın ölümünden sonrasının eklenmiş olduğu apaçık meydandadır.
ayrıca bunu size kimsenin bir makale ile anlatmasına gerek yoktur. açar okur görürsün.
turan dursun'un yaptığı takiyyeciliği gözler önüne seren iddiadır.
öncelikle sahabelerin yaptığı farklı okumalar, kur'an'daki manayı değiştirmemektedir. çünkü aralarındaki hakem hz. peygamber'di. hz. muhammed (sav), tartışmalara ''böyle nazil olmuştur'' diye noktayı koyuyordu ve doğru okunuşu gösteriyordu. ki, bazen her kelimenin okunuşu aynı olmak zorunda değildi. dikkat edilirse, yazılan kelime değişmemekte, okunuş değişmektedir. turan dursun, bunu sanki ''yazılan kelimeler değişti'' gibi sunmaktadır ve 1. takiyyeciliği burada yapmaktadır.
bu konuda müslümanlar hicap duymanın aksine, ilim bile geliştirmişlerdir. biz buna ''kıraat ilmi'' deriz. kaynağımız da şudur:
"Kur'an yedi harf üzerine nâzil olmuştur. Bunlardan kolayınıza geleni okuyunuz" (hadis-i şerif)
bu hadis de, Hişâm b. Hakîm'in namazda Furkân sûresini, kendi bildiğinden başka bir okuyuşla okuduğuna şâhid olan Hz. Ömer'in, Hişâm'ı yakapaça ederek Peygamber'in huzûruna çıkarması üzerine söylenmiştir (Fedâîlu'l-Kur'ân, 5).
ikinci takiyyeciliği ise, suyuti'den nakledilen hz. ömer'in sözüdür. hz. ömer'in o sözü, kur'an'daki nesh üzerinedir. yani bahsedilen; kur'an indirilirken bazı ayetlerin kaldırılmış olmasıdır. yoksa kur'an indirildikten sonra içinden bazı ayetlerin çıkarılması değildir. burada da turan dursun bu sözü sanki kur'an değiştirilmiş gibi sunarak ikinci takiyyeciliği yapıyor.
''hz. osman zamanındaki kur'an'lar nerede, hani, gösterin'' diyenlere de cevabımız şudur:
kuran-ı kerim in degiştigi algısını yaratan troll cümlesi. turan dursun gibi bir gereksizden alıntılar da tuz biber olmuş.
kuran-ı kerim in değişip deiğşmediği konusu yine kuran-ı kerim tarafından yanıtlanmaktadır ;
Hicr Suresi 9. ayet : "Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız."
Kuran-ı kerim in değişmediğini yine Kuran-ı kerim ile açıklayanların olduğu bir durumdur. madem bir olay hakkında tartışma yapacaksınız biraz tartışma bilinciniz olsun.
kuran-ı kerim in degişmedigini yine kuran-ı kerim ile açıklamanın, sahabelerin farklı okumaları ile kuran ın degişecegini sanmaktan bin kat iyi oldugu durumdur.
tartışma bilincinden bahsedenlerin tartişma adına ortaya bir şey koymadıgı gibi sadece cevap yazmaya çalışması da ayrı bir durum.
eger elinizde "sahabelerin farklı okumaları" zırvalıgı dışında kuran-ı kerim in değiştirildigine dair bir şey varsa koy ortaya da bilelim.
Koskoca kuran-ı kerim'i sahabelerin farklı yorumlarını farklı görüşlerin ortaya çıkmasını normal olarak karşıyanların kabullenmediği durumdur. hangi kaynak gösterilse gösterilse orada anlatılmak istenen o değil işte bu. bu sahabeninki doğru. o zamanın koşulları ile değerlendirmek lazım gibi zırvalar yine ortaya çıkacaktır. kuran-ı kerim'in değişmediğini yine kuran-ı kerim ile açıklamak nasıl bir kafa yapısıdır anlamak çok güç tabi. adam zaten senin kitabını red ediyor. Kuran'dan ayet göstersen ne olacak. tarihi kaynak göster. bilimsel bir kanıt göster değişmediğini o şekilde açıkla.