kuran-ı kerim sonsuz bir anlamlar bütünü ve nizam demektir.
yaradanın insanoğluna kendisini anlattığı yüce kitabımızda anlamların saf haliyle insana sunulması beklenemez. yaradanın sıfatlarının anlamını bilen kul, onun sözüne direkt olarak sirayet edecek aklın halini kavrayacaktır.
peygamber efendimiz hira mağarasında ilahi kudretin sözlerine muhatap olduğunda nasıl sarsılmaktadır. düşününüz ki yaradanın sözlerine muhatap olan yaradanın elçisi bile bu kadar tesir altında kalıyorsa bizim halimiz nice olurdu.
kuran ayetleri anlam demek değildir; işaret demektir.
sonsuzluğun anlamını tek bir şelaleden akıtan yaradan her kelimeye sayısız anlam işaret ettirmiştir.
kuran-ı kerimi anlamanın yolu, onu anlamak ve anlatmak için yazılmış milyonlarca cilt kitaptan geçer ki hepsini okusanız dahi tek bir ayetinin tüm anlamını yinede anlayamazsınız.
tüm kitaplar bir tek kitabı anlamak adına yazılmıştır. tüm bilgiler tek bir bilgiyi öğrenmek adına öğrenilmektedir. tek gerçek hakikate susuz insanoğlu yere eline aldığı ağaç dalıyla koyduğu ilk nokta ile bilmenin ve öğrenmenin kıvılcımını çakmış ve o kıvılcım büyümüş büyümüş bir mum ışığı olmuştur. kainatın sonsuzluğuna ve yaradanın tekliğine, mum ışığı ile
bakan insanoğlunun ben birşey göremiyorum demesini anlamak zor olmasa gerek.
işte o mum ışığını harlayan nefes kuran da gizlidir.
kuran ın anlamını kavramış alimler, şu ipucunu verir bize;
oradaysanız bilirsiniz.
orada olabilmeniz içinde kendinizi ve kulluğunuzu kabul etmeniz gerekir.
siz kapıya gidip, ben geldim demedikçe kimse sizi kabul etmez.
kuran-ı kerim e teslim olmadıkça anlamların sonsuzluğuna sesinizi duyuramazsınız, varlığınızı hissettiremezsiniz.
ona sıradan bir kitap gibi baktığınız müddetçe sıradan bir kitabın sıradan harflerini görebilirsiniz. işte o sıradan olarak algıladığınız harflerde sıradan anlamlarıyla önünüzde anlamsızlık olarak birikecektir. aslında bu anlamsızlık içinizdeki karanlığın, görmeyen gözlerin, yaradanın iradesi ile size yansıtılmasıdır.
size varlığınızı açmanızı emreden yaradana, kapalı giderseniz, kapalı kapılar bulursunuz.
tam bir teslimiyetle ve tevazu ile yaradanın kapısına giden kul, kuran-ı kerim den açılan sonsuz anlam kapısından yaradana uzanan yola çıkacaktır. o yolun sonunda da yaradanını kavramanın mukafatı olarak kabul kapısına erişecek ve eksiksiz bir teslimiyetle ve sevgiyle, yaradanına ben geldim diyebilecektir.
kuran-ı kerim insanoğlunun bakan gözlerini, hisseden yüreklerini anlamlarının sonsuzluğuna çağırır. kapısına dayanan sağır kulakları ve hissiz yürekleri ise kendilerini mahkum ettikleri karanlığın ortasında ışığından mahrum bırakır.
Toshihiko Izutsu hocanın yıllar önce bir kitabını okumuştum. * izutsu hoca Kur'an'ı anlatırken harika üstü bir cümle kurar bu kitapta. 'Kur'an'ın arap toplumuna yaptığı müthiş bir şey vardır. arap toplumu 'Kapalı' ve 'insan' merkezli yaşıyordu. Kur'an onları 'Evren'i incelemeye, tabiata, doğaya, kendisi dışında var olan doğaya yöneltti. böylece araplar Müslüman olunca doğaya dönüp onu araştırmaya koyuldular ve islam medeniyeti bu şekilde doğdu. tıp, kimya, biyoloji... ve birçok alanda bilimadamı yetişmeye başladı."
bu müthiş tespit yıllarca aklımı kurcaladı. Kur'an'ı okurken izutsu hocanın dediklerini düşünerek okudum hep. hakikaten de allah bizi doğaya yönlendiriyor. karınca, sivrisinek, inekten sütün oluşumu, arının bal yapışı, gök gürültüsü, yağmur, bitkiler... daha birçok örnek var kur'an'Da bu konuyla ilgili.
tefsir veya meallerde en büyük eksiklik sure isimlerinin Türkçeye tercüme edilmemesi. maalesef, galiba 'özel ad' diye hocalar bunu ihmal ediyorlar. fakat sure adları da Türkçeye çevrilmeli. sure adlarını sahabiler takmışlardır. sureyi okurken onlara etkileyici gelen bir ayette geçen kelime sure adı olmuştur. ben de üşenmedim bazı sure adlarını muhammed esed'in Kur'an mesajı kitabından Türkçesini buldum:
bakara-sığır/inek suresi (sığırla ilgili bir olay anlatıldığı için)
en'am-sığırlar
nisa-kadın
maide-sofra
rad-gök gürültüsü
nahl-arı suresi
nur-ışık
neml-karınca
ankebut-örümcek
fatır-göklerin ve yerin yaratıcısı
saffat-sıra sıra dizilmiş varlıklar
zümer-tabiattaki topluluklar (Allah'ın varlığını kanıtlayan)
duhan-duman
zariyat-toz kaldıran rüzgarlar
tur-sina dağı
necm-yıldız
kamer-ay
hadid-demir
kalem-kalem
müzemmil-örtülere bürünen insan
müdessir-yalnızlığına bürünmüş insan
naziat-düşün (yıldızları, gezegenleri, ayı...)
buruç-burçlar (gökyüzündeki yıldızlar)
tarık-gece vakti çıkan yıldız
beled-şehir
şems-güneş
fecr-şafak
leyl-gece
duha-aydınlık sabah
tin-incir
alak-yumurta hücresi (embriyo)
zelzele-sarsıntı, deprem
adiyat-binek atları
asr-yüzyıl
fil-fil
felak-şafağın aydınlığı
nas-insanlar
surelerin hepsini yazmadım. sadece tabiatı konu alan veya tabiatla ilgili konularda örnekler veren sure isimlerini yazdım. ilk Müslümanlar bu sureleri okuyunca tabiata yönelmiş ve 'eşsiz bir merak'la tabiatı incelemeye koyulmuşlardır. tabiat hakkında daha iyi fikirler edinebilmek için de yaptıkları ilk şey başka medeniyetlerin eserlerini tercüme ettirmek olmuştur. yunan felsefesinden yüzlerce kitabı Arapçaya tercüme edip, bir nevi bu kitapların devamı niteliğinde kitaplar yazmış, yeni bilgileri üzerine eklemişlerdir.
günümüz Müslümanlarına kesinlikle 'bilim tarihi' dersi okutturmak gerekiyor.